• Sonuç bulunamadı

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Sovyet Sosyalist Rusya (SSCB) İlişkileri

2.1. Milli Mücadele ve Atatürk Dönemi İlişkiler: Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Sovyet Sosyalist Rusya (SSCB)

2.2.5 Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Sovyet Sosyalist Rusya (SSCB) İlişkileri

Kuvay-i Milliye Cemiyeti ile Sovyet Rusya hükümeti arasındaki ikili ilişkilerin kurulması Milli Mücadele’nin başlaması ile sağlanmıştır. Yapılan ikili görüşmelerde Moskova Hükümeti, Kuvayi Milliyecilerin başlatmış oldukları Milli Mücadeleyi hareketini destekleyip tanıyacaklarını ve her türlü yardımın yapılacağını bildirdi (Yerasimos, 2000).

Türkiye, İtilaf Devletlerine karşı kurtuluş savaşı mücadelesi verirken Sovyetler Birliği, Polonya ile yaptığı savaşta yenilmesi (Selek, 2000) ve Güney Rusya, Kırım ve Kafkasya’yı İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan tarafından işgal etmesi nedeniyle (Müderrisoğlu, 1990) Türkiye ile Sovyetlerin durumu ve düşmanları aynı olması iki ülkeyi müttefik olmak zorunda bıraktı.

O dönem Mustafa Kemal Paşa ve ekibi Ankara’da Meclis kurmak için çalışıyordu. Ancak milli mücadeleyi yürütmek için para ve silah yoktu. Bu yüzden Ankara Hükümeti Sovyetlerden 5.000.000 altın, gıda ve silah yardımı istedi (Oran, 2015). TBMM’nin bu yardım isteğine Sovyetler, 2 Haziran 1920 ‘de Dışişleri Komiseri Çiçerin yazmış olduğu bir mektupla yanıtlayarak iki yeni yönetim arasında diplomatik ilişkilerin ilk adımı atıldı. Bu mektupta Ankara hükümetini baskı altında tutmak isteyen Sovyet Hükümeti Boğazlar krizini Karadeniz’e

22

kıyıdaş olan devletler ile düzenlenecek konferansta çözülmesini istedi (Oran).

Kasım 1920’de Kuvayi Milliye Doğu Cephesinde Ermenilerin saldırıları püskürtülerek Kars ve Gümrü ele geçirdi. Daha sonra TBMM ile Ermenistan hükümeti arasında Gümrü antlaşma imzalandı. Bu antlaşma Ankara Hükümetinin imzaladığı ilk uluslararası belgedir. Ancak imzalanan bu belgeden üç gün sonra Ermenistan’ın Sovyetlerin eline geçti. Bolşeviklerin bu anlaşmayı uygulamadı ve Gümrü antlaşmasının yasallığını yitirdi. Bu olay TBMM zor durumda bıraktı. Türkiye bu sorunu çözüme kavuşturmak içi ve Sovyetler Birliği ile yarım kalan görüşmelere tekrar başlatmak için Moskova’ya heyet gönderdi. Görüşmeler 19 Şubat 1921’de başladı ve neticesinde 16 Mart 1921’de Ankara Hükümetinin büyük bir devletle imzaladığı ilk yazılı metin olan Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması (Moskova Antlaşması) imzalandı. Bu antlaşmada Batum Gürcistan’a verilirken Nahçivan özerk bir cumhuriyet olarak Azerbaycan’ın yönetimine bırakıldı (Gürün, 2010).

22 Eylül 1921’de yürürlüğe giren Moskova Antlaşması, bundan sonra Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında imzalanacak olan her antlaşmada atıfta bulunulacaktır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasının ardından Kars’ta Ankara Hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan arasında 13 Ekim 1921’de Kars antlaşması imzalandı. Bu antlaşma içerik ve kapsam bakımından Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması ile benzerdi. Türkiye’nin doğu sınırlarını belirleyen bu antlaşmayla Sovyetlerden gelen destek ve yardımların önündeki engeller kaldırıldı (Oran).

Lozan Konferansında Sovyetler Birliğini ilgilendirecek olan konu Boğazların statüsünün belirlenmesiydi. Ankara Hükümeti ile Moskova arasında 1921’de imzalanan Dostluk ve Kardeşlik Antlaşmasında

23

Boğazlar sorununu Karadeniz’e kıyıdaş olan devletlerarasında yapılacak olan konferansta belirlenmesi kararlaştırılmıştı. Ancak İtilaf Devletleri de Boğazlarda söz sahibi olmak istiyorlardı. Çünkü İngilizler ve Rusların Boğazlar konusunda çıkarları örtüşüyordu. İngilizler, Boğazların Türk kontrolünde ve kapalı olmasını isterken Akdeniz’e inebilmek için Rusya, Boğazlardan denetlenmeksizin geçebilmek istiyordu. İtilaf Devletleri bu nedenle Moskova’nın Boğazlarla ilgili düzenlemelere katılmasına karşıydılar.

Sonuçta İtilaf devletleri ile Bolşevik Yönetimi Boğazlar konusunda uzlaşarak Ukrayna, Gürcistan ve Rusya’dan oluşan Sovyet delegasyonunun Lozan konferansının yalnızca bu konu görüşülürken katılmasına kara verildi. Bu görüşmeler 1 Şubat 1923’te neticeye varılarak antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre Boğazların her iki tarafı askerden arındırılacak, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin donanmalarına sınırlı geçiş izni tanınacak ve bu hususların uygulamaları Uluslararası bir komisyon tarafından denetlenecekti (Hale, 2003).

Lozan Konferansından sonra Türkiye batılı ülkeler ile ilişkilerini düzeltemediğinden denge politikası uygulayarak Sovyetler Birliği ile diplomatik ilişkileri güçlendirmiştir. Aslında Moskova açısından da benzer bir durum söz konusu idi. Bu açıdan Lozan sonrası iki ülke diplomatik ilişkilerin ilk adımı 17 Aralık 1925’te Paris’te imzalanan “Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasıdır (Oran). Antlaşmaya göre iki ülkeden birine herhangi üçüncü ülkenin saldırısı durumunda tarafsız kalınacağı ve antlaşmanın geçerliliğini taraflarca son verilmemesi halinde kendiliğinden bir yıl uzayacağı belirtiliyordu.

Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması 1929 yılında Ankara- Moskova arasında imzalanan protokolde iki yıl daha uzatılarak iki ülke ilişkilerine olumlu yönde gelişmesine katkı sağlamıştır. Türkiye’nin Sovyetler Birliğinin önerisi ile ilk önce Milletler Cemiyeti Silahsızlanma

24

Konferansına davet edilmiş, daha sonra NATO’nun temeli olarak gösterilen Kellogg-Briand Paktında ve bu Pakta karşı Rusya’nın kurduğu Litvinov protokolünde ortak hareket etmişlerdir (Gürün). Eylül 1930 yılında ise imzalanan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması beş yıllık süre ile uzatılması ve Karadeniz ve ona bitişik denizlerde devletlerin donanmalarının sınırlandırılması protokolü imzalandı. Daha sonra Nisan 1932’de Başbakan İsmet İnönü, Moskova’ya ziyaret etti. İnönü bu ziyaretinde Türkiye’nin Milletler Cemiyetine üye olması hususunda Sovyetler Yönetimini ikna etti ve 18 Temmuz 1932’de Türkiye, Milletler Cemiyetine üye oldu (Hale).

10 Nisan 1936 tarihinde Türkiye, Lozan Boğazlar Sözleşmesine taraf olan devletlere yayınlamış olduğu notayla Boğazlar konusunda anlaşmaya varılan maddelerin değişimi için çağrıda bulunmuştur. Sovyetler Birliği bu çağrıya dikkate alarak görüşmelere katılacağını belirtti. SSCB bu görüşmelerdeki önerisi, Boğazların Karadeniz’e sınırı olmayan ülkelerin donanmalarına kapalı tutulmasını, sınırı bulunan devletlerin ise donanmalarının serbest geçmesini savundu. Ayrıca Türkiye’nin önermiş olduğu Boğazları silahlandırma teklifini destekleyeceğini belirtti. Ancak Moskova’nın yapmış olduğu bu önerileri görüşmeye katılan devletler tarafından reddedildi. Sonuç olarak 22 Temmuz 1936’da İtalya hariç Lozan Boğazlar Sözleşmesine taraf olan ülkelerin kabul ettiği Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı (Sönmezoğlu, 2015).

Montrö Boğazlar Sözleşmesinde, Boğazların kimin tarafından silahlandırılacağı hususundaki belirsizlik Sovyetler Birliğini rahatsız etti. Çünkü Boğazları silahlandırmayı Moskova üstlenmek istiyordu. Bu yüzden 1936 yılının Ekim ayında Türkiye’ye ikili ittifak önerisinde bulundu. Bu öneriyi Ankara İngiltere’ye iletti. İngiltere, Türkiye’nin Sovyetler ile Boğazlar konusunda yapacağı herhangi bir antlaşma Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırılacağı telkininde

25

bulundu. Bu yüzden Ankara, Moskova’nın önerdiği ikili ittifakı ret etti ve bu gelişme iki ülke ilişkilerinde gerginlik yarattı (Gürün).

Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler, 1919’da iki ülke şartlarından dolayı başlayan kader birliği 1923’ten sonra işbirliğine dönüşerek Montrö Boğazlar Antlaşması ile soğumaya başlamıştır. Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmaması Sovyetler açısından olumlu bir durumdu. Çünkü Montrö Boğazlar Antlaşması’na göre Türkiye savaşa katılmadığı sürece Boğazlardan savaşan devletlerin donanmalarının geçmesi yasaktı. Bu yüzden hem ortak yardımlaşma paktı girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması hem de Türkiye’nin savaşa katılmaması SSCB açısında olumlu yönde gelişmelerdi (Oran).

26 3. BÖLÜM