• Sonuç bulunamadı

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ (Geçiş Dönemi veya Erken Yeni Dönem, 1991-2000)

4.3. Uluslararası Ortam ve ABD Tek Kutuplu Sistemi

4.4.8. Mavi Akım Doğal Gaz Boru Hattı

1980’li yıllarda Türkiye'nin hızlı nüfus artışı ve kalkınma hızının artması, elektrik üretiminin yarısı ve enerji tüketiminin de üçte birini oluşturan doğal gaza olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır (Makovsky, 2015). Rusya’nın doğal gaz rezervleri bakımından dünya’nın toplam

68

enerji rezervlerinin dörtte birinden daha fazlasına sahip olması (Telli, 2014), hem iki ülke arasında büyük bir işbirliği potansiyeli oluşturmakta hem de ciddi bağımlılığını ortaya koymaktadır (Hodaloğlu ve Aydın, 2016) Bu yüzden Ticari ilişkiler bağlamında Ankara-Moskova arasında ilişkilerin en önemli alanlarından birisi olan doğal gaz satın alımı oluşturmaktadır (Olson, 1998).

Türkiye’nin soğuk savaş döneminde doğu blokuna karşı Batı blokunun güvenlik sistemi içinde önemli bir unsur haline gelmiştir. Ancak 1980’li yılların başlarından itibaren Sovyetlerin zayıflamasıyla uluslararası sistemde değişen güç dengeleri, Türkiye ve Rusya’nın coğrafi olarak çıkarlarının örtüşmediği Kafkaslar, Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar dörtgenini de etkileyerek, bir yandan rakip ülke olarak bölgesel güç olma mücadele içine sokarken bir yandan da belli bazı bölgesel konularda işbirliğine itmiştir (Hodaloğlu ve Aydın).

Türkiye doğal gaz ihtiyacını karşılamaya yönelik ilk anlaşmayı 18 Eylül 1984'de SSCB ile imzalamıştır. Anlaşmayı Türkiye adına Botaş (Boru Hatları ile Petrol Taşımacılığı AŞ) ve SSCB adına Soyuzgazeksport arasında 14 Şubat 1986'da 25 yıllık bir sözleşmeyle gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşmaya göre Sovyet doğal gazı SSCB’den çıktıktan sonra Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan'ı geçerek Tekirdağ üzerinden Türkiye'ye ulaşmaktadır. Ağustos 1988'de de Ankara'ya ulaşan Rus gazı 1987'den itibaren bu anlaşmayla 6 milyar m³ doğalgaz alınmaya başlanmıştır (Oğan, 2013).

Sovyetler Türklerin doğal gaz kaynaklarına olan merakını arttırmak için "Sovyet dış ticaret kurumunun Türkiye’ye ihraç edilen doğalgazdan elde edeceği gelirin esas kısmını Sovyet dış ticaret kurumlarının ihtiyacı ve Türk tarafının olanakları bağlamında piyasa koşullarında satılan Türk mallarını alması için kullanacağı" maddesi konularak Türk firmaların Rus piyasasına girmesi sağlanmıştır. Bu

69

madde, 1991 Sovyetlerin yıkılışına kadar uygulanmıştır (Hodaloğlu ve Aydın).

Doğu bloku dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu ile ilk doğal gaz alım anlaşması peşin alım olarak 10 Aralık 1996'da imzalanmıştır. Bu anlaşma 23 yıl yürürlükte kalması planlanarak yılda 8 milyar m³ gaz alımını öngörüldü. Ancak bu anlaşma 18 Şubat 1998'de yapılan Turusgaz anlaşmasıyla paralel yürütülmesine karar verilmiştir.

Moskova özellikle 1995'den sonra Türk doğal gaz pazarını tek başına ele geçirmek için siyasi ve bürokratik üst düzey girişimler başlatmıştır. Bu amaçla Rusya Federasyonu Başbakanı Viktor Çernomirdin Ankara’ya gelerek Rus doğal gazını satmak için toplantılar düzenlemiştir. Türkiye o dönemde Türkmen gazı projesini tartışılıyordu. Çermomirdin düzenlemiş olduğu toplantılar Türkler tarafından ilgi görmesi üzerine Türkmen gazı projesi yerine Mavi Akım projesi ortaya çıktı (Oğan).

Ankara ve Moskova’nın 15 Aralık 1997 tarihinde iktisadi kamu kuruluşlarından Botaş ve Gazexport arasında 25 yıl süre ile 16 milyar metre küp doğalgaz satın almasını öngörerek imzalanan, TBMM tarafından 4 Nisan 1998'de onaylanarak yürürlüğe giren ve Rusya Federasyonu ile yapılan ikinci doğal gaz alım anlaşması olan Mavi Akım projesi (Hürriyet, 2003), Türk-Rus-İtalyan şirketlerin ortak girişimidir. Bu boru hattı üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan İzobilnoye-Djubga arasında 56- inç çapında 307 km ve 48-inç çapında 65 km uzunluğunda, ikinci bölüm; Karadeniz geçişi olarak, denizin 2.140 metre altından Djubga-Samsun arasında yaklaşık 392 km. uzunluğunda 24-inç çapında paralel 2 ayrı hat, son bölüm ise; Samsun-Ankara arasında 48-inç çapında ve 501 km. uzunluğunda boru hattı sistemidir. Bu projenin sorumluluğunu Rusya sınırından

70

başlayıp Samsun’a kadar olan kara ve deniz kısımları Moskova’nın, Samsun-Ankara kısmı ise Ankara tarafınındır (Gazel, 2003).

Moskova hükümeti Ankara’ya doğal gaz alımının genişletilmesi için Hazar petrolünün Novorossiyk'ten Boğazlar yoluyla Akdeniz'e engelsiz ulaştırılması teklif edilmiştir. Rusya yönetimi, diplomatik girişimlerin Boğazlar sorunun çözümünde yetersiz kalması sebebiyle ilişkilerin normale dönmesi için ekonomik işbirliği yollarını hatırlatmıştı (Özbay). 1997 yılında Türk-Rus hükümetleri arasında yapılan sözleşmeye ek olarak "Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkine İlişkin Anlaşma" 27 Kasım 1999 yılında Moskova'da imzalanmıştır. Mavi Akım Doğal Gaz Boru Hattı projesine mali destek sağlanması amacıyla "Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması" 3 Aralık 1999 yılında imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Rusya'dan alacağı doğalgaz miktarının artması Türkiye'nin ekonomik olarak Rusya'ya bağımlı kalacağı kamuoyunda eleştiri konusu oldu. Kamuoyunda çıkan haberlerde Türkmenistan'dan gaz alınmasına yönelik Trans Hazar projesinin bitirilmesine sebep olacağı şeklinde tartışmalara neden olmuştur. Mavi Akım projesine karşı meclis içerisinde bazı milletvekilleri muhalif tutum sergiledi. Muhalif tutum sergileyen milletvekilleri sorunu mecliste tartışmış ve bu projenin Türkiye’nin milli çıkarlarına uygun olmayacağını, Rusya’nın amacının Ankara'nın enerji ihtiyacının yaklaşık %60'nı sağlayan bir tekele dönüştürerek Türk pazarını ele geçirmek ve Moskova’ya bağımlılığı artırmak, Türkiye’nin Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi ve Türkmen gazı girişimlerini mani olmak olduğunu savunmuşlardır. Türkiye’nin iktisadi kamu kuruluşlarından BOTAŞ’ın temsilcileri, bu anlaşmanın imzalanması Türkiye açısından strateji hata olacağını belirtmişlerdir (Özbay).

71

Anlaşma imzalandıktan sonra Türk kamuoyunda proje konusunda birçok tartışmalara ve eleştirilere sebep oldu. Bu tartışmalardan birincisi, 'ticari sır' gerekçesi sunularak Türkiye'nin Rusya'dan alacağı doğalgaz fiyatının açıklanmaması olmuştur (Aksoy, 2005). Diğer önemli tartışmayı ise, Ankara’nın Moskova’ya doğal gaz alanında Rusya’ya tamamen bağımlı hale geldiği yolundaki tartışmaydı (Gazel). Başka önemli tartışmayı ise, boru hattının üçüncü kısmı olan Samsun-Ankara bölümünün hiçbir şart koşulmadan yeterli olup olmadığına bakılmadan ihalesiz olarak Öztaş-Hazinedaroğlu-Stroytransgas firmalarından oluşan konsorsiyumuna verilmesiydi. Daha doğrusu bu konsorsiyumdaki eski bir ANAP Çankaya İlçe Başkanlığı yapmış Vehbi Özkoç’un sahibi olduğu Öztaş firması (Bayer, 2001), Hazinedaroğlu’nun ise eski bir CHP’liye ait olması sıkıntı yarattı ve haksız menfaat sağladıkları öne sürüldü. Ayrıca boru hattının ikinci kısmı olan Djubga-Samsun arasındaki Karadeniz’in altındaki geçiş kısmının yapılamayacağı başlangıçtaki yaygın görüştü (Gazel).

Türkiye, Mavi Akım boru hattı öncesi Rusya’dan doğalgazı ithal eden 20 Avrupa ülkesi içerisinde üçüncü büyük müşteri iken, Mavi Akım tamamlanmasıyla birlikte Almanya’dan sonra en büyük ikinci müşterisi olmaktadır. Ayrıca Trans Hazar Hattı’yla Türkmenistan doğal gazının Türkiye’ye taşınması tartışılırken, Mavi Akım projesi imzalandıktan sonra Hazar gibi enerji zengini bölgeyle oluşabilecek enerji rejiminin önünü bir anlamda kısıtlamıştır (Hodaloğlu ve Aydın). Bu nedenle Türkiye’nin enerji bağlamında alternatifi kalmaması nedeniyle Moskova Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ikili ilişkilerde aşırı derecede kendine bağlayacak gücü elde etmiş oldu (Özdemir, 2016)

72 5. BÖLÜM

YENİ DÖNEM TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ: 2000’den Günümüze 1917-1923 yılları arasında Türkler, önce bağımsızlık mücadelesi ve ardından yeni devlet kurma sürecini yaşarken Rusya ise ideolojik bir dönüşüm sürecine girmiştir. Her iki devlet, yaşanan radikal siyasal değişim ve dönüşümle birlikte, şartların ve sistemin zorlaması sonucu iki yakın müttefik olma durumuna gelmiştir. Birinci Dünya savaşı sonrası 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ne kadar süre gelen dönem her iki devlet için karşılıklı anlayış ve uzlaşı zamanı biçiminde açıklanabilir.

İkinci Dünya Savaşı ve ardından Soğuk Savaş döneminde, Sovyetlerin yayılmacı politikaları ve tehditlerine karşı batı blokunun kurmuş olduğu NATO’ya 1952 de üye olmasıyla Türkiye, doğu blokun lideri Rusya ile karşıt kampların üyesi olarak 1991’e kadar, yaklaşık olarak kırk yıl, aynı sınırları paylaşmak durumunda kaldı. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 2000’lı yıllarda Türkiye-Rusya ilişkileri, üçüncü bölümde sözü edilen sorunlara rağmen, genel çerçevede iç ve dış dinamiklere bağlı olarak olumlu seyir izlemiştir (Demir).

2000’li yılların başlamasıyla birlikte ise Türkiye’de Erdoğan, Rusya’da Putin’in etkisi ile çatışma ve rekabet açmazından sıyrılarak daha çok ortaklık ve işbirliği anlayışı bağlamında bir ivme ve güven ortamının derinleştiği görülmektedir. Ayrıca Ankara ve Moskova’nın bölgesel ve küresel ölçekte uyguladıkları politika değişikliği iki ülke ilişkilerinde olumlu etki yaratmıştır (Bilge Adamlar Kurulu, 2013)