• Sonuç bulunamadı

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ (Geçiş Dönemi veya Erken Yeni Dönem, 1991-2000)

4.3. Uluslararası Ortam ve ABD Tek Kutuplu Sistemi

4.4.4. Bavul Ticaretinin Başlaması

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra kurulan Rusya federasyonu ile Türkiye arasında ilişkilerin bir diğer dinamiğini ekonomi alanında bavul ticareti oluşturmuştur. Bu ticaret ile Ankara ciddi anlamda döviz kazandırılmış olup, üretim tesisi ve atölyenin kurulmasına imkan vererek istihdam oluşturmuştur (Akgün ve Turan). Moskova açısından ise Sovyetler döneminde dış ticaret devlet eliyle yapılırken Rusya devrinde dış ticaret rejiminin liberalleşmesi ile özel gerçek kişi ve özel şirketler (Başaran, 2014) sermaye biriktirerek yavaş yavaş küresel sisteme entegre olma sürecine girmişlerdir. Ayrıca her iki ülke içinde kobilerinin gelişmesine de önemli katkı sağlamıştır (Büyükakıncı). Bu bağlamda iki ülke ticaretinde önemli ekonomik ve toplumsal değişimler yaratmıştır (Akgün ve Turun).

Türkiye’de özellikle 1980'lerin ortasında dış ticaret rejiminin liberalleşmesinden sonra başlayan bavul ticareti, SSCB’nin dağılması ile yeni bağımsızlığını kazanan on beş yeni ülkeden gelen yolcuların etkisiyle hız kazanmıştır. Bu ülkeler Türkiye'den aldıkları tekstil ürünlerini kendi piyasalarına sunduğu “Bedelsiz İhracat” kapsamında bir ticaret türü olarak gelişmiştir. Ayrıca, Ankara-Moskova arasında yolculuk edilerek gerçekleştirilmesinden dolayı mekik dokuyan insan ilişki ağı anlamına da gelmektedir (SABAH, 2005).

Bavul Ticareti, Ankara-Moskova ekonomi ilişkilerinin 1992-1998 yılları arasında önemli kısmını teşkil etti. Rusya’ya 1997’de bu ticaret ile sokulan malların % 45’ini Türk malları oluşturmaktaydı. Yine bu yıllarda bavul ticareti yapmak için Türkiye’ye gelen turistlerin % 64’ünün BDT ülkelerinden geldi (Başaran).

57

1994 yılında Türkiye ekonomisi ödemeler dengesi raporları göz önünde bulundurularak, Bavul Ticaretinden dolayı gerilemenin yaşandığı görülmektedir. Bu nedenle Türkiye iç piyasa ve dış ticarette arasında uçurumu kapamayı hedeflemek için turistlerin yurda getirilmesi gerekli olmaksızın yurt içinden kendi ülkelerine götürdükleri mallar için yeni bir gümrük düzenlemesine gidilerek belirli bir kotadan itibaren özel bir gümrük tarifesi uygulamasına geçmiştir (Büyükakıncı). Bu gümrük tarifesi Moskova’nın tepkisini çekmiştir. Dönemin Rus Başbakanı Oleg Davidov Dünya Ticaret Odası (WTO) ile üyelik müzakereleri sırasında şunları söylemiştir: "Bavul

ticaretinin çok hassas bir konu olduğunu ve ani, şiddetli hareketlerle bozulacağını söylemek istiyorum. Bavul ticareti milyonlarca insana yaşama yolu sağlıyor. Rusya’daki kitlesel işsizlik için geçici bir çözümdür." (Akgün ve Turan).

Bavul ticaretinde 1995 yılından itibaren Türkiye-Rusya arasında önemli ticari eksen değişikliklerine uğramaya başlamıştır. Bu bağlamda Rusya’nın WTO, IMF ve DTÖ ile müzakereleri sonucu, bavul ticaretini sınırlaması için baskı görmesi (Akgün ve Turan), gümrük vergisinde önemli bir gelir kaybına yol açması, ülke içine giren malların kalite ve standartları ölçülmemesi nedeniyle müşteriye zarar vermesi ve yurt içi sanayiyi olumsuz yönde etkilenerek yerli pazarını güçlendirme amacı ile 1996 Ağustos ayı başından itibaren kısıtlama getirmiştir. Türkiye’nin ise yukarıda belirttiğim gümrük tarifelerinin değişmesi, Ankara ve Moskova’nın bavul ticareti gelirlerinin azalmasına neden olmuştur. Bu sınırlamalar temeli ekonomik gerçeklerden kaynaklanmış gibi görünse de asıl sebep, Rusya'nın Türkiye yerine arka bahçem dediği doğu Avrupa ve Asya pazarına yönelmesi olmuştur (Büyükakıncı).

58 4.4.5. Çeçen Sorunu

Sovyetler Birliği çökmesinin ardından Türkiye ve Rusya arasında yaşanan en ciddi sorunlardan biri, ayrılıkçı grupları her iki ülkenin birbirine karşı desteklediği iddiasında bulundukları Kürt ve Çeçen sorunudur. Soğuk Savaş sonrası Moskova’nın Kuzey Kafkasya’da karşılaştığı en büyük kriz Çeçenistan olmuştur. Bu krizin temelinde 1991 yılında Çeçenistan'da vaka bulan bir toplumsal hareket sonucunda yönetim gücünü ele alan Cahar Dudayev’in önderliğinde çeçen ayrılıkçıların Rusya’nın egemenliğini tanımayarak bağımsızlık istemesi yatmaktadır (Tanrısever, 2001).

25 Ekim 1917 Rus devriminden sonra Çeçenler, 5 Aralık 1936 tarihinde Kuzey Kafkasya'da aynı bölgede yaşayan İnguşlar ile beraber SSCB’ye bağlı Otonom Cumhuriyeti'ni oluşturarak siyasal bir birlik kurmuşlardır (TASAM, 2014). 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği Başkanı Stalin, Alman-Sovyet savaşına karşın doğuda Kafkas halklarının ayaklanabileceği düşüncesi ile Çeçenleri (Yeşil, 2014), Almanlarla işbirliği yaptığı ve yardım ettikleri gerekçesiyle 1944 yılında Orta Asya'ya kitlesel olarak sürgüne gönderilerek Otonom Cumhuriyetini ortadan kaldırılmıştır. Stalin’in 5 Mart 1953 yılında ölmesiyle Çeçenlere yönelik baskı azalarak (Yeşil, 2014) 9 Ocak 1957’de Çeçenlere tekrar anavatanlarına geri dönmesine ve siyasi birliğini kurmasına izin verilmiştir (Sönmezoğlu, 2002). Çeçenistan, bu süreçten sonra 1990 yılına kadar SSCB’nin otonom bir cumhuriyet olarak siyasi varlığını devam ettirmiştir.

Sovyetler Birliğinin 1980’li yılların sonlarında zayıflamasıyla, SSCB hükümetine karşı Çeçenlerin muhalif eğilimleri tekrar güç kazanarak (Yeşil, 2014) Rusya’ya tekrar sorun haline geldi. Çeçenistan siyasal ve ekonomik sıkıntıların artması üzerine Nisan 1990 yılında bağımsızlık için referandum oylamasına gitti (TASAM, 2014). Aynı yılın Kasım

59

ayında Çeçen Halkı Milli Kongresinin kurulmasına karar verildi (Yeşil, 2014). 9 Kasım 1991’de bağımsızlığını ilan etti24 (TASAM, 2014). Çeçenistan’ın Rusya federasyonundan bağımsızlığını ilan etmesi Moskova yönetiminin Kafkaslarda denetimin çıkması demektir. Bu bağımsız ilanı sonrası Rusya içerisin de yaşayan farklı etnik gruplara kötü örnek olarak diğer bölgelere yayılması olasılığı vardı. Bu nedenle Çeçenistan Rusya için ekonomik, stratejik, toprak bütünlüğü, güvenlik, iç siyaset, dinsel ve toplumsal açıdan önem taşımaktadır (Tellal).

Rusya Federasyonu Çeçenistan'ın bağımsızlığını tanımadı. Yeltsin yönetimi 7 Kasım 1991 tarihinde anayasal düzeni” korumak gerekçesi ile Çeçenistan’a olağanüstü hal ilan ederek (Yeşil, 2014)hem ekonomik ambargo uyguladı hem de “Geçici Konsey” adı altında Cahar Dudayev yönetimine karşı çeçen muhalefet hareketini destekleyerek tüm muhalefet unsurlarını bir araya getirmeye çalıştı (Yapıcı, 2017). Ancak 1994 yılının yaz ayına kadar Yeltsin yönetimi Gorbaçov ve komünistler arasında yaşanan güç mücadelesi sebebiyle sorunun çözümüne silahlı müdahale edemedi (Ashour, 2004).

Yeltsin’in Cahar Dudayev yönetimine karşı kurmuş olduğu Moskova destekli muhalefet hareketi “Geçici Konsey” , 26 Kasım 1994 tarihinde 1.Çeçenistan Savaşı başlatarak Dudayev kuvvetlerine karşı saldırıya geçti. 25 Temmuz 1994’de Ruslan Labazanov komutasındaki “Geçici Konsey” Dudayev’in hakimiyetindeki Argun kentini ele geçirdi (Akgün ve Aydın). Ancak bağımsızlık yanlısı çeçenler 5 Eylül 1994’te tekrar geri aldı. Bunun üzerine Yeltsin yönetimi Dudayev’e karşı doğrudan müdahale kararı aldı. 11 Aralık 1994’te Rus birlikleri Çeçenistan’a girdi. Savaş 21 ay sürerek Rusya'nın yenilmesiyle sonuçlandı. Moskova için savaşın kaybedilmesi bölgedeki nüfuzunu kaybetmesine

24 Bаğımsızlığını ilаn eden Çeçenistаn, hem Rusyа Federаsyonundаn hem de Sovyetler Birliğinden ayrılmıştır.

60

ve enerji alanındaki güvenirliğini ve gücünün zedelenmesine sebep olmuştur (Tavkul, 1999).

Füze saldırısı sonucu 21 Nisan 1996’da Dudayev’in ölmesi ile (Akgün ve Aydın) 30 Ağustos 1996 tarihinde AGİT önderliğinde Rusya’dan Yeltsin’in Milli Güvenlik Danışmanı General Alexander Lebed ile Çeçenistan’ın siyasal lideri Aslan Mashadov bir araya geldi. Yapılan görüşmelerin neticesinde 25 Ağustos 1996 yılında “Hasavyurt Ateşkes Antlaşması”25 imzalandı. Bu antlaşma ile uluslararası kurallar çerçevesinde 31 Aralık 2001 tarihine kadar Çeçenistan’ın statüsüne referandum ile karara bağlanması kabul edilmiştir (Yeşil, 2014).

Moskova’da 3 Ekim 1996’da biraraya gelen Çernomirdin ve Yardarbiyev daha önce karşılıklı olarak kabul edilen 12 maddelik ortak deklarasyonu (Akgün ve Aydın) 3 Kasım 1997 yılında imzaladılar. Varılan anlaşma üzere Yeltsin bir başkanlık kararnamesi ile Rusya, 20 Ocak 1997'ye kadar Çeçenistan’daki Rus askerlerinin geri çekileceğini açıkladı. Bunun üzerine 12 Mayıs 1997'de Rusya'nın Çeçenistan İçkeria Cumhuriyeti'ni fiilen devlet olarak tanıdığı anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma bütün sorunları çözdüğü söylemek mümkün olmasa da Ankara-Moskova ilişkilerinin gündeminden çıkmasına yardımcı olmuştur (Akgün ve Aydın).

Hasavyurt anlaşması ile Çeçen-Rus savaşın durması Çeçenistan’a istikrarı getirmemiştir. 1999’da Rusya Federasyonu’nun çeşitli şehirlerinde meydana gelen bombalama olayları ve Çeçen direnişçilerin Dağıstan'a işgal hareketlerine girişmesi, Rusya Federasyonu tarafından, 26 Ağustos 1999 yılında İkinci Çeçen Savaşı’nın ortaya çıkmasına neden olmuştur (Yapıcı). Bu dönemde Rusya Federasyonu’nun Başbakanlık makamına getirilen Putin’de, bu savaşı meşru kılmaya dönük politikalar izlemiştir. Rusya 1. Çeçen

25 Bu аnlаşmа, bаrış аntlаşmаsı olmаdığı için sаdece аskeri çаtışmаnın durmаsınа, siyаsаl аnlаşmаzlıklаr ise tаm olаrаk çözüme kаvuşmаmаsınа neden olmuştur.

61

Savaşından ders alarak kapsamlı hava ve kara harekatı ile 29 Eylül 1999 tarihinde Çeçenistan’ı kuşatmış ve Çeçen hükümetini 1 Ekim 1999’da yasa dışı ilan etmiştir. Bu savaşın neticesinde Çeçenistan 8 Haziran 2000’de Rusya Federasyonu’nun kontrölüne geçerek Moskova’ya bağlanması kararı alınmıştır (Yeşil, 2014).

Ankara-Moskova arasında İlişkilerde Çeçenistan krize neden olan ana unsuru Rusya'nın Türkiye'yi Çeçen direnişçilerine destek verme ve yardım suçlaması yatmaktadır (Akşin, 2014). Moskova’nın 16 Ocak 1996’da Trabzon’dan Rusya’nın Soçi limanına hareket etmekte olan Avrasya feribotunun kaçırılması, ikili ilişkilerde krize neden olan diğer sorundur. Muhammed Tokcan liderliğinde Kriz Abhaz kökenli Türk vatandaşlarının, Rus askerlerinin kuşatması altındaki 250 Çeçen direnişçilerini kurtarmak için feribotu kaçırmasıyla başlamıştır (NTV, 1996). Bir diğer sorun ise Türkiye’deki Kafkas-Çeçen derneklerinin açık ve aktif olmasıdır. Bu durum Rusya'yı rahatsız etmekte ve kapatılması için talep etmektedir. Ancak Ankara, Moskova’nın bu taleplerine olumlu cevap vermemesi ikili ilişkileri germesine neden olmuştur. Rusya, Türkiye’nin bu adımına karşılık PKK kartını oynamıştır (Hale).