• Sonuç bulunamadı

Türkiye ve Almanya’daki Pasif İstihdam Politikalarının Güçlü ve Zayıf Yönlerinin

3. TÜRKİYE’DE VE ALMANYA’DA UYGULANAN PASİF İSTİHDAM

5.4. Türkiye ve Almanya’daki Pasif İstihdam Politikalarının Güçlü ve Zayıf Yönlerinin

Pasif istihdam politikalarının amacı, istihdamı arttırmak ve yeni iş alanları yaratmak olmayıp, işsizlere asgari düzeyde bir ekonomik güvence sağlayarak, işsizliğin kişiler ve toplumlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmaktır. Fakat pasif istihdam politikaları uygulanırken çok dikkatli olunması gerekmekte ve insanlar çalışmaya teşvik edilerek işsizliğin cazibesi düşürülmeye çalışılmalıdır (Duruel, 2007). Çünkü işsizlik sigortası gibi pasif istihdam politikası uygulamalarının, iş arama eğilimleri üzerinde yol açtığı tehditlerden birisi, işsizliği teşvik eden bir mahiyetinin olmasıdır (ÇASGEM, 2017). Özellikle uzun süreli destek, işsizlerin zaman kaybetmeden yeni bir iş aramaları üzerindeki baskılarını azaltmaktadır (Oschmiansky ve Bersheim, 2013). Bu kapsamda çalışmada, iki ülkenin pasif istihdam politikaları ile ilgili görüşmeler sonrasında elde edilen bulgular ve ülkelerin konu ile ilgili mevzuatları çerçevesinde, güçlü ve zayıf analizi yapılmıştır. Bu analizde iki ülkede uygulanan pasif istihdam politikaları; yardımların miktar ve şartları, yararlanıcıların yardım almayı alışkanlık haline getirmeden çalışmaya teşvik

edilmesi ve işsizlerin en kısa sürede istihdama yönlendirilmesi gibi yönlerden değerlendirilmiştir.

Almanya’daki Pasif İstihdam Politika Araçlarının Güçlü Yönleri (Türkiye’nin Zayıf Yönleri)

İşsizlik Parası I’den yararlanma şartları daha kolaydır.

Türkiye’deki işsizlik sigortasına karşılık gelen Almanya’daki İşsizlik Parası I’den yararlanmak için, kişinin son 2 yıl içerisinde en az 12 ay sigortalı olarak çalışması gereklidir. Türkiye’de ise işsizlik sigortasından yararlanmak için, son 3 yıl içerisinde en az 600 gün prim ödemiş olma ve işsiz kalınan süre öncesi son 120 gün hizmet akdine bağlı çalışılıyor olma şartı vardır. Dolayısıyla Almanya’da İşsizlik Parası I’den yararlanma şartları görece daha kolay olarak değerlendirilebilir.

İşsizlik Parası I, Türkiye’deki işsizlik sigortası gibi standart olmayıp, miktar ve süresi, yaşa ve çocuk sahibi olma gibi faktörlere göre değişebilmektedir.

İşsizlik Parası I’den faydalanma süresi, kişinin çalışmış olduğu sigortalı süreye ve yaşa göre değişmektedir. Miktarı ise işsiz kişinin çocuklu olması durumunda % 60 yerine son 12 ayda elde edilen ortalama net gelirin %67’si düzeyine yükselmektedir. Türkiye’de ise işsizlik sigortasının süre ve miktarı yaş ya da çocuk sahibi olma gibi kriterlere göre değişmemekte olup sadece sigortalı olarak ödenen prim sayısına göre değerlendirilmektedir. Miktarı ise son dört aylık prim esas alınarak kazancının %40’ı olarak verilmektedir.

Almanya’da İşsizlik Parası I’den yararlanırken hem sağlık hem de emeklilik primi devam etmektedir. Türkiye’de ise işsizlik sigortasından yararlanma döneminde sadece sağlık primi devam etmektedir.

Almanya’da İşsizlik Parası I’den yararlanılırken hem sağlık primi hem de emeklilik primi devam etmektedir. Buna karşın, Türkiye’de işsizlik sigortası faydalanıcıları sadece sağlık açısından korunmaktadır.

Almanya’da İşsizlik Parası I ödeneği alırken kişi haftada en fazla 15 saat çalışabilmekte ve aylık 165 Euro’ya kadar bir kazanç elde edebilmektedir. Türkiye’de iseböyle bir düzenleme yoktur.

Bu düzenleme, işsiz kişilerin işsizlik ödeneği aldığı sürede kısmen de olsa çalışabilmesine imkân vermesi bakımından önemlidir. Bu sayede kişi işsizlik sigortası alırken, kayıt dışı olmadan, azda olsa gelir elde edebilmektedir.

Almanya’da İşsizlik Parası I ve II’den faydalanma süresinde, işsizi çalışmaya teşvik etmek için görece daha fazla yönlendirme ve baskı yapılmaktadır.

Yapılan görüşmeler sonucunda, Almanya’da İşsizlik Parası I ve II’den faydalananların, bu süre içerisinde İş Ajansı tarafından uygun işlere yönlendirildiği, hatta tekrar istihdama katılması için zorlandığı görülmüştür. Örneğin; kişinin yeni bir iş aramada bildirim ve ispat yükünü yerine getirmediği takdirde 3-12 hafta arası almış olduğu ödeneğin durdurulması veya kesilmesi söz konusudur. Bu durum işsiz kişilerin daha hızlı işgücü piyasasına girmesi adına Almanya’nın güçlü yönü olarak görülmüştür. Türkiye’de ise mevzuatta olmasına karşın görüşülen kişiler işsizlik ödeneği alınırken böyle bir zorlama ile karşılaşmadıklarını ifade etmişlerdir.

Hartz IV reformuyla birlikte tüm sosyal yardımlar birleştirilerek tek elden verilmesine karşın, Türkiye’de sosyal yardımlar görece daha dağınık bir mevzuatla düzenlenmiş olup, farklı kurumlar tarafından verilmektedir.

Hartz IV reformlarının kendi içinde olumsuz yönleri olsa da tüm sosyal ödemelerin tek elden veriliyor olması ve tek bir sistem altında toplanması Almanya’nın güçlü yönü olarak kabul edilebilir.

Türkiye’de ise içinde işsizlerin de olduğu yoksullara yönelik destekler ve sosyal yardımlar görece dağınık bir mevzuatla düzenlenmiş olup bu süreçte oldukça farklı kurumlar aktif rol oynamaktadır. Bu nedenle, Gürses (2007: 71)’inde belirttiği gibi uygulamada sıkıntılar oluşabilmekte ve kurumlar arası bilgi paylaşımının tam yapılamadığı durumlarda suiistimallerle karşılaşma ihtimali artmaktadır.

Yapılan görüşmeler sonrasında, Almanya’da pasif istihdam politikalarına yönelik farkındalığın görece daha yüksek olduğu görülmüştür.

Fakat bu durum değerlendirilirken yabancı bir ülkede yaşayan Türklerin, gurbet ortamında haklarından daha iyi yararlanmak adına, bu konulara daha fazla ilgi göstererek araştırma yapmaları önemli bir unsurdur. Ayrıca bu değerlendirmenin görüşme yapılan kişilerin ifadeleri doğrultusunda yapılmış olması çalışmanın önemli bir sınırlılığı olarak gözden kaçırılmamalıdır.

Türkiye’deki Pasif İstihdam Politika Araçlarının Güçlü Yönleri (Almanya’nın Zayıf Yönleri)

Türkiye’de işsizlik sigortasından yararlanma şartlarının ağırlığı insanları en kısa sürede işgücü piyasasına girmeye yönlendirmektedir.

Türkiye’deki işsizlik sigortasından yararlanma şartlarının, Almanya’ya göre daha zor olduğu görülmüştür. Buna karşın, Türkiye’de işsizlik sigortasından yararlanma şartları 2019 yılı itibariyle kanunda yapılan son değişikliklerle birlikte biraz daha esnetilmiştir.

Fakat Almanya’da işsizlik sigortası, insanları tekrar işgücü piyasasına dâhil olmayı özendirmemesi ve tembelliğe itmesi gibi konulardan dolayı eleştirilere maruz kalmıştır (Sürücü, 2014: 137). Almanya’da yapmış olduğumuz görüşmeler sonrası öne çıkan genel kanılar, kişilerin çalışmamaya yönelmesi ve bu alandaki haklarını sonuna kadar kullanmak istemeleridir. Türkiye’nin işsizlik sigortasından yararlanma şartlarının görece daha zor olması, işsizlerin daha hızlı iş aramaya yönelmesine yol açmaktadır.

Almanya’da İşsizlik Parası II’nin miktarının yüksek ve uzun süre veriliyor olması pasif istihdam politikalarının amacından uzaklaşarak ‘süresiz yardım’ şekline dönüşmesine yol açabilmektedir.

İşsizlik Parası II, 2005 yılından sonra sağlanan reformlarla birlikte genellikle İşsizlik Parası I kapsamında olmayan işsizleri ve yardıma muhtaç olanlarının temel güvencelerini sağlamaya yönelik verilse de yapılan görüşmeler sonrası elde edilen bulgular sonucunda kısa süreli verilen destekler kapsamından çıkarak, daha çok süresiz yardım niteliğine bürünmüş bir destek haline geldiği görülmüştür. Bu durum Almanya’nın zayıf yönü olarak değerlendirilebilir.

Diğer bir pasif istihdam politika aracı olan kıdem tazminatı Türkiye’de kişinin çalışmış olduğu her 1 yıl için almış olduğu 1 aylık tam ücret üzerinden verilirken Almanya’da genellikle 1 yıl çalışmış olan kişiye yarım aylık olarak verilmektedir.

İşsizlik sigortasının uygulandığı pek çok ülkede kıdem tazminatı uygulaması yoktur (Varçın, 2004: 20). Almanya’da kıdem tazminatı, bir işyeri 10’dan fazla kişi çalıştırıyor ise ancak kanun kapsamına girmektedir (Limoncuoğlu, 2010). Aynı zamanda kıdem tazminatı bir defaya mahsus verildiği için pasif istihdam politika araçlarından sayılmamıştır (Sürücü, 2014: 201). Türkiye’de ise en eski pasif istihdam politika araçlarından olan kıdem tazminatı, 1475 sayılı kanunun 14.maddesinde ifade edilen şartları sağlayan herkesin alabildiği bir hak olarak tanımlanmıştır.

Almanya’da desteklerin yüksek olması kayıt dışı çalışmayı artırabileceği gibi yardıma muhtaçlığın ‘sürekli’ olmasına da yol açabilmektedir.

Almanya’da İşsizlik Parası II olarak adlandırılan destek miktarları, kişilerin çalışmadan tüm zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması bakımından olumlu olarak görülse de uzun vadede bu durum kişilerde yardıma muhtaçlığı alışkanlık haline getirebilmektedir. Böylelikle Almanya’daki yüksek sosyal yardım politikalarının bir taraftan çalışmak istemeyen, yardıma muhtaç bir kesim, diğer taraftan yardımın kesilmemesi adına kayıt dışı çalışmaya yönelen bir kesim yaratma riskinin olması önemli bir sorundur. Hatta kişiler destek miktarlarının fazlalığı nedeniyle çalışmamaya ya da bahçıvanlık, şoförlük gibi kısa süreli işlerde kayıt dışı çalışmaya yönelebilmektedir. Almanya bu duruma karşı önlem almak istemiş, uzun süreli destek alan kişilerde bıkkınlık yaratmak için gerekirse saatliği 1 Euro’luk

işlere yönlendirmek gibi yöntemler izlemeye başlamıştır.

Sonuç olarak, Türkiye’de pasif istihdam politikaları ile işsizlere verilen desteklerin Almanya’ya kıyasla alınmasının görece zor ve miktarının düşük olması başlangıçta dezavantaj gibi gözükmektedir. Fakat Almanya örneğinde olduğu gibi, bu yüksek yardımların uzun vadede insanları çalışmamaya sürüklemesi, yardıma muhtaçlığın süreklilik kazanmasına yol açması, kayıt dışılığı arttırması, sosyal devlet anlayışının çok iyi ayarlanması gerektiği konusunda AB’ye tam üyelik hedefini sürdüren Türkiye için önemli bir yol göstericidir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Dünyada daha çok sanayi devrimiyle kendini göstermeye başlayan işsizlik olgusu, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere yönelik bir sorun olarak algılanmış daha sonra özellikle neo-liberal politikaların uygulanmaya başlanması ile birlikte gelişmiş ülkelerin de sorunu haline gelmiştir. Bu nedenle hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler de işsizlikle mücadele yolları aranmaya başlanmıştır. Dünya uygulamalarına baktığımızda işsizlikle mücadelede ilk olarak makroekonomik politikalarla yetinilmiş daha sonra aktif emek piyasası politikalarına yer verilmiştir (Mahiroğulları ve Korkmaz, 2013: 97). Bu kapsamda ilk kez 1911 yılında, İngiltere’de ‘zorunlu işsizlik sigortası’ gerçek anlamda pasif istihdam politika aracı olarak uygulanmaya başlamıştır (Sürücü, 2014). Özellikle pasif istihdam politikaları kapsamında işsizliği tazmin edici sistemlerin ve giderek işsizlik sigortasının kullanılmaya başlandığı görülmüştür. Böylelikle 1936'da Keynes'in ortaya koyduğu genel teori ilkelerinin ekonomide uygulanmasının ağırlık kazanmasından itibaren, İkinci Dünya Savaşı’na kadarki dönemde, çalışanların işsizlik riskine karşı korunmasının önemi daha da iyi anlaşılmıştır (Başterzi, 1996). Zamanla Kara Avrupası’nın birçok ülkelerine yayılmaya başlayan işsizlik sigortası sosyal güvenlik sistemlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir (Ayhan, 2002).

Pasif istihdam politikalarının amacı, işsiz kalınan sürede çalışanların ve onların geçindirmekle zorunlu olduğu kimselerin muhtaç duruma düşmesini engellemek ve geleceğe mutlu ve umutlu olarak bakmalarını sağlamaktır (Ayhan, 2002). Bu sayede bireyler işgücü piyasasından uzak kalmanın olumsuzluklarından daha az etkilenmektedir (Akbaş, 2015: 21). Günümüzde hem pasif hem de aktif istihdam politikaları iç içe geçmiş bir şekilde uygulanmakta olsa da pasif istihdam politikalarının amacı istihdamı arttırmak ve yeni iş alanları yaratmak olmayıp, işsizlere asgari düzeyde bir ekonomik güvence sağlayarak, işsizliğin kişiler ve toplumlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmaktır. Bu nedenle pasif istihdam politikaları kısa vadeli bir çözüm yolu olarak kabul edilse de sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak dünya ülkelerinde yaygın şekilde uygulanmaktadır. Fakat bu politikalar uygulanırken çok dikkatli olunması gerekmektedir. Özellikle insanlar çalışmaya teşvik edilerek işsizliğin cazibesi düşürülmeye çalışılmalıdır

(Duruel, 2007: 417-418). Çünkü işsizlik sigortası gibi pasif istihdam politikası uygulamalarının, iş arama eğilimleri üzerinde yol açtığı tehditlerden birisi, işsizliği teşvik eden bir mahiyetinin olması dolayısıyla çalışma hayatından uzaklaştırabilmesidir (ÇASGEM, 2017: 119). Özellikle uzun süreli ve miktarı yüksek olarak verilen destekler, işsizlerin hızla yeni bir iş aramaları üzerindeki baskılarını azaltabilmektedir (Oschmiansky ve Bersheim, 2013).

Bu kapsamda hem Türkiye’de hem de Almanya’da uygulanan pasif istihdam politikaları, öncelikle mevzuat açısından değerlendirilmiş olup daha sonra yapılan mülakatlar çerçevesinde ve elde edilen bulgular kapsamında ülkelerin güçlü ve zayıf yönleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Türkiye’de, uygulanan pasif istihdam politika araçları içerisindeki işsizlik sigortası, ön planda iken Almanya’da daha çok İşsizlik Parası I ve İşsizlik Parası II, ön plana çıkmıştır. Türkiye’de işsizlik sigortası olarak ifade edilen bu uygulama Almanya’da İşsizlik Parası I olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki ülkede de sigortacılık tekniğine bağlı olarak yürütülen işsizlik sigortası ve İşsizlik Parası I işsiz kalındığı sürede kişinin kendisi ve ailesinin geçimini kısmen de olsa sağlayabilmesi adına faydalı bir uygulamadır.

Türkiye’de yaklaşık 16 yıldır uygulanan işsizlik sigortasının özellikle son dönemde yararlanma şartları biraz daha esnetilmiş olsa da Almanya’ya ile kıyaslandığında daha zor şartlarda yararlanılabildiği dikkat çekmektedir. Türkiye’de işsizlik sigortası alabilmek için kişinin son 3 yıl içerisinde en az 600 gün sigortalı olarak prim ödemiş olması ve işten çıkarılmadan önce son 120 gün içinde hizmet akdine tabi olması gerekmekte olup son dört aylık prime esas günlük ortalama brüt kazancının %40’ı verilmektedir.

Almanya’da ise kişi İşsizlik Parası I’den son 2 yıl içerisinde en az 1 yıl sigortalı olarak çalışmış ise yararlanabilmekte olup, son on iki ayda elde edilen ortalama net gelirin %60’ı (çocuklu işsize %67’si) verilmektedir. Türkiye için bu durum her ne kadar olumsuz olarak görülse de yapılmış olan görüşmeler çerçevesinde kolay olarak yararlanılabilen ve yüksek oranlı verilen bu desteklerin çalışmamayı cazip hale getirebildiği ve iş arama konusunda baskıyı azalttığı tespit edilmiştir.

Almanya’da bu durumun önlenebilmesi adına işsizlik ödeneği alınan sürede tekrar iş arama zorunluluğu ve bunun ispatı gibi takip sistemlerinin daha katı şekilde uygulandığı görülmüştür. Türkiye’de ise yapılan görülmeler sonrası elde edilen bulgular kapsamında bu sürecin görece daha esnek olduğu ifade edilmiştir. Türkiye’de işsizlik sigortasından yararlanma şartlarının daha ağır olması ve işsizlik sigortasından faydalanma süresinin daha kısa tutulması (en fazla 10 ay) kişilerin hızlı bir şekilde tekrar istihdama yönelmesi açısından Türkiye’nin güçlü yönü olarak görülmüştür. Fakat Almanya’da işsizlik sigortası miktarının, sabit oranda bir ödeme yapılan Türkiye’ye göre, çocuklu işsizler için görece yüksek olması olumlu bir politika olarak değerlendirilebilir. Bu durum çocuklu bir işsizin yaşamış olduğu sıkıntıları gidermesi açısından önemli görülmüştür. Buna ek olarak Almanya’da işsizlik sigortasının sosyal yönünü kuvvetlendiren bir başka hususta, Almanya’da kişi işsizlik sigortası alırken hem sağlık sigortası kapsamında kalmakta hem de emeklilik priminden yararlanmaktadır. Türkiye’de işsizlik ödeneği alınırken sadece sağlık sigortasından yararlanılabilmektedir. Almanya açısından görece daha olumlu görülen bu uygulamaların işsizliğin cazibesini arttırma ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Yapılan görüşmeler çerçevesinde elde edilen bulgular kapsamında işsizlik sigortası ve diğer pasif istihdam politika araçları hakkında Almanya’da yaşayan Türklerin Türkiye’de yaşayan kişilere göre daha fazla bilgi sahibi oldukları anlaşılmıştır. Bu durum yabancı bir ülkede yaşanılıyor olması ve işsizlik sonrası yaşanan sıkıntının Türkiye’de olduğu gibi çevre faktörüyle (akraba, anne baba vb.) aşılamaması gibi birçok nedenden kaynaklandığı düşünülebilir. Türkiye’de ise işsizlik sigortası ve diğer pasif istihdam politika araçları hakkında kişilerin fazla bilgi sahibi olmamaları bazen hak kayıplarının yaşanmasına yol açmaktadır. Fakat ulaşılan bu sonucun görüşülen kişilerin düşüncelerine bağlı olarak elde edildiği gözden kaçırılmamalıdır. Bu durum aynı zamanda çalışmanın sınırlılığıdır.

İşsizlik Parası I’in dışında Almanya’da hem diğer bir pasif istihdam politika aracı olan hem de sosyal yardım niteliği daha ağır basan İşsizlik Parası II mevcuttur. Görüşmeler ve mevzuat incelemesi sonucunda İşsizlik Parası II olarak ifade edilen bu araçtan yararlanma şartlarının oldukça zor ve bürokrasinin fazla olduğu dikkat çekmiştir. Fakat yardımların İşsizlik Parası I alırken bile verilebilmesi hatta bu

yardım miktarının, çalışarak elde edilebilecek miktara yakın olması nedeniyle yararlanıcılar açısından son derece cazip olduğu görülmüştür. Bu durum, yardım alanlara yönelik iş arama konusunda yapılan yönlendirme ve zorlamalara rağmen kişilerin işe girmede isteksiz davranmalarına hatta yardımların kesilmemesi için kayıt dışı çalışmaya yönelmelerine yol açan çok önemli problemlerin görülebilmesine yol açmaktadır.

Genel olarak Almanya’da görüşülen kişilerde, bu yardımların alınmasının Almanya şartlarında (yüksek kiralar vb.) gerekli olduğu yönünde bir bakış açısının hâkim olduğu görülmüştür. Bu nedenle kişilerin işsizlik ya da muhtaç durumda olmaları sebebiyle verilen bu yüksek desteklerin amacından uzaklaşarak insanları devlet desteğine bağımlı hale getirebilme ihtimali artmaktadır.

Ayrıca yapılan görüşmeler ve elde edilen bulgular sonucunda Almanya’da hane halklarının yaptığı en yüksek harcama kaleminin kira olduğu yanıtı alınmıştır. Bu durum İşsizlik Parası II kapsamında, kira yardımı verilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu kira yardımları genel olarak maddi durumu yetersiz ve muhtaç kişilere verildiği için, Türkiye açısından değerlendirildiğinde özellikle son dönemde TOKİ kapsamında fakirlere yönelik yapılan konut desteğinin yerinde bir politika olduğunu göstermektedir.

Almanya’da 2005 yılında yapılan Hartz IV reformlarının olumlu sayabileceğimiz en önemli yanı, tüm sosyal yardımların tek bir sistem altında toplanarak tek elden verilmesidir. Bu durum yardımların takibini kolaylaştırmakta ve yaşanabilecek suiistimallerinde önüne geçilmesine imkân vermektedir. Çünkü bu tek elden yürütülen sistem sayesinde, kontrol ve takip kolaylaşmakta, kurumlar arası tam bir bilgi paylaşımı sağlanabilmektedir.

Almanya’da Hartz IV olarak uygulanmakta olan bu sistemin Türkiye’de, Aile ve Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, belediyeler ve kaymakamlıklar tarafından muhtaç ve dar gelirli kişilere verilen desteklere karşılık geldiği düşünülebilir. Fakat bu yardımların Gürses (2007: 71)’inde ifade ettiği gibi dağınık bir mevzuat

kapsamında birçok kurum tarafından yürütülmesi, çeşitli suiistimallerin olabilme ihtimalini arttırmaktadır.

Aynı zamanda görüşmeler sonucunda elde edilen bulgular çerçevesinde muhtaç ya da dar gelirli olan kişilerin, farklı kurumlar tarafından verilen bu destekler hakkında yeterli bilgi edinmekte zorlandığı, hatta bilgisizlik nedeniyle bazen yararlanamadıkları görülmüştür.

Özetle pasif istihdam politikaları ve özellikle işsizlik sigortası genel olarak yoksulluğu ve hızlı ücret düşüşünü önlemekte, verimliliği artırmakta, iş gücü piyasasını organize etmekte, işsizler üzerinde işe yönlendirmede baskı yapmakta, tam rekabetin hâkim olduğu ekonomilerde, sosyal ve ekonomik hayat arasında yumuşatıcı ve uyum yaratıcı bir rol oynamaktadır (Andaç, 2010). Fakat Almanya gibi ülkelerde pasif istihdam politikaları içerisinde işsizlik sigortasının yanında yer alan İşsizlik Parası II gibi yüksek sosyal yardımların çok kontrollü bir şekilde ve özellikle miktarı konusunda dikkatli olunması gerekmektedir. Sosyal devlet ilkesi gereği oldukça yüksek olan bu destekler, işsizliğin cazibesini arttırarak kişileri yardıma bağımlı hale getirebilmektedir. Dolayısıyla pasif istihdam politikalarının amacından uzaklaşılmaktadır.

Sonuç olarak, çalışma kapsamında yapılan bu karşılaştırmalar neticesinde şu öneriler getirilebilir;

AB’ye aday ülke konumunda olan Türkiye için en önemli pasif istihdam politika aracı olan işsizlik sigortasından daha fazla yararlanılması adına esnetme çabaları olduğu görülmektedir. Fakat Almanya örneğinde olduğu gibi, işsizliğin olumsuz etkilerini geçici olarak azaltmayı hedefleyen bu politikaların işsizliğin cazibesini artırıcı bir karaktere sahip olmaması, bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesi çok önemlidir. Bu bağlamda yüksek sosyal yardımların her zaman çok iyi sonuçlar doğurmadığı, insanların çalışma hayatından uzaklaşmaması için seviyenin iyi ayarlanması gerektiği açıktır. Almanya’da bu konuda yaşanan olumsuzluklar, Türkiye’nin ileride yapacağı çalışmalarda politika yapıcılar tarafından dikkate alınmalıdır.

Almanya’da Hartz IV olarak uygulanmakta olan sistem sayesinde tüm sosyal yardımların aynı merkezden verilmeye çalışıldığı görülmekte, bu sayede daha iyi

kontrol mekanizması kurulabildiği gibi yardımlar hakkında muhtaç kesimler daha kolay bilgi sahibi olabilmektedir. Türkiye’de işsizleri de kapsayan bu sosyal yardım mekanizmalarının birleştirilmesi, mevzuat dağınıklığının giderilerek, yardımlarla ilgili daha fazla ve ayrıntılı bilgilendirme yapılması, yardımların etkinliğini arttıracaktır.

Son olarak işsizlikle mücadele de en önemli ölçütün ne olması gerektiği, Nobel