• Sonuç bulunamadı

Çeşitli makalelerden ve resmî yazışmalardan, ormanlardan yararlanmanın üç ayrı dönemde farklılıklar gösterdiği anlatılmaktadır. Bunlardan ilki 1869 tarihli Orman Nizamnamesinin yayınlanmasından önceki dönem, ikincisi, Orman Nizamnamesinin yayınlandığı tarihten 3116 sayılı Orman Yasasının yayınlandığı 1937 tarihine kadar olan dönem ve üçüncüsü ise 1937’den günümüze kadar olan dönemdir. Bu üç dönemde ormanlardan yararlanmanın birbirinden farklı yöntemlerle yapıldığı ifade edilmektedir (Çağlar 1979).

Birinci dönem olarak nitelendirilen “Orman Nizamnamesinden Önceki Dönem” oldukça uzun bir süreci kapsamaktadır (....-1869). Bazı araştırmacılar tarafından ormanlardan serbestçe yararlanıldığı bir dönem olarak kabul edilmektedir (Ok 2008). Osmanlı toprak hukukuna göre ormanlar temelde, mevat (hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskûn mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi; işlenmemiş toprak) arazi niteliğinde fakat devlet malı (miri) arazilerdir. Bu gibi arazilerden faydalanmak serbest olduğundan, ormanlar, Osmanlıca bir terim olan ve serbestçe faydalanılan dağlar anlamına gelen, “cibali mübaha” araziler olarak görülmüşlerdir (Ok 2008). Bu dönemde orman ürünlerinin imparatorluğun her yerinde önemli bir değişim değeri taşımadığı düşünülürse yapılan kesimlerin daha çok zati ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olduğu söylenebilir. Bu amaçla yapılan kesimlerin nerelerden ve ne miktarlarda yapıldığına ilişkin bilgiler bulunamamaktadır. Çünkü söz konusu dönemde, ortamların temel üretim aracı olan toprağın mülkiyeti ile birlikte ele alınması nedeniyle yalnızca ormanlara ilişkin ayrıntılı yasal düzenlemelere rastlanmamaktadır (Çağlar 1979).

İkinci dönem ise “Orman Nizamnâmesinden 3116 Sayılı Orman Yasasına Kadar Olan Dönem” olarak ifade edilmektedir. Orman nizamnamesinin çıkarılmasının ardından ayrıcalık sözleşmeleriyle yerli ve yabancı sermayelere ağaç kesme ayrıcalıkları verilmeye başlandığı bildirilmektedir. Daha sonra 1895 yılında çıkarılan geçici bir talimatla kesimlerin icap ve ihtiyaçlara uydurulduğu ve artırmalı satışlara dayanan (kontratlı kesim) bir sistemin kurulduğuna işaret edilmektedir (Kutlutan 1957).

Üretimin yapılmasında önemli sayılabilecek değişikliklerin 1917 yılında çıkarılan “Ormanların Usul-u İdare-i Fenniyeleri” hakkındaki yasayla getirilmiştir. Bu yasa ile koru ve baltalıkların bir plana göre işletilmeleri hükme bağlanmıştır. Bu yasanın yürürlüğe girmesinin akabinde uzun vadeli sözleşmelerle ormanların işletilmesine başlandığı söylenebilir. Buna göre 5 ila 30 yıllık süreleri kapsayan sözleşmelerin yapıldığı ifade edilmektedir. Bu dönemin en belirgin özelliği, satışların dikili olarak müteahhitlere yapılması sonucunda devletin ormanlarının katlettirildiği ve bu dönemdeki orman tahribatının çok büyük boyutlara ulaştığı konusundaki görüş birliğinin olmasıdır (Toygar 1957, Fırat 1971).

Özellikle 1923 yılında gerçekleştirilen 1. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan özelleştirme yanlı kararlar neticesinde 1926’da kısaca ZİNGAL olarak anılan “Zindan ve Çangal Ormanları Anonim Şirketi” kurulmuştur (Çağlar 1979). Ormanların özel sektör tarafından ilk olarak işletilmesi denemesi bu sayede başlamış, ancak, özelleştirmelerden beklenen; verimliliği artırmak, teknoloji geliştirmek, mal ve hizmetleri iyileştirmek, mülkiyeti tabana yaymak vb. faydalar gerçekleştirilemediği ve Sinop-Ayancık yöresinde çok büyük alanlarda orman tahribatlarının yaşandığı görülmüştür (Demirtaş 2010).

Üçüncü dönem ise “3116 Sayılı Orman Yasasının Çıkarılması” ile başlayan ve günümüze kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır. Devlet orman işletmeciliği uygulamasına geçiş girişimi ilk kez 1924 yılında Zonguldak-Karadere ormanlarında denenmiş, fakat bu ormanlardan çıkacak ürünün Ereğli’ye taşınması için gerekli olan Karadere-Ereğli demiryolu hattının yapılamamasından dolayı sonuçsuz kalmıştır. Bu girişimin sonuçsuz kalmasının bir başka nedeni, devlet orman işletmeciliğinin o dönemde meslek kamuoyunca henüz benimsenmemiş olmasıdır (Kutluk 1948, Pınar 1957).

Devlet ormancılığına geçişte en önemli etkenin, yurda iki kez davet edilen Bernhard Tarant’ın verdiği raporlar olduğu ifade edilmektedir. Bu raporlara göre; yapılan tahriplerin önlenmesinin taahhüt usulünün tamamen karşısında durarak “ormanlardan yararlanmanın ve tasarrufun bir elde birleştirilmesi, ağaç satışının tomruk halinde yapılması, hiç bir suretle kesilmeden evvel ağaç verilmemesi gerektiği” gibi prensipleri savunarak devlet orman

işletmeciliğine geçişte önemli rol oynadığı bildirilmektedir (Pınar 1957). Bu görüş, ortaya atılmasından hemen sonra gerek TBMM’de gerekse meslek kamuoyunda destek kazanmış ve bunun sonucunda 1937 yılında devlet orman işletmeciliğinin temellerinin atıldığı “3116 Sayılı Orman Kanunu” çıkarılmıştır (Ekizoğlu ve Erdönmez 2009).

3116 sayılı orman kanunu ile önceki döneme göre ormanların işletilmesi ve ormanlardan faydalanma açısından getirdiği yenilikler; ülke genelinde “Orman İdaresi”nin kurulması, ormanların devlet eliyle işletilmeye başlanması, elde edilen ürünlerin açık arttırma ile satılmasına olanak tanınması ve dikiliden ağaç satışının önemli ölçüde sınırlandırılması olarak sıralanabilir (Çevik, Taşçı ve 1996, Ekizoğlu ve Erdönmez 2009).

3116 sayılı orman kanunu ile getirilen ve 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı orman kanunu ile de devam ettirilen vahidi fiyat sistemi ile ilgili olarak Orman Mühendisleri Odası (OMO) tarafından 1976 yılında yayınlanan bir çalışmada; bu sistemin eskidiğini, geçerliliğini yitirdiğini, yasal bir dayanağının bulunmadığını, ormanda çalışan işçilerin sosyal güvenlik haklarına kavuşmalarını engellediğini ve işçilerin işgüçlerinin gerçek karşılığının belirlenemediği ifade ettiği ve bu nedenlerle bu uygulamaya karşı çıktığı görülmektedir (Çevik ve diğ. 1996, Ekizoğlu ve Erdönmez 2009).

Özelleştirme yanlı görüşlerin ağırlık kazandığı 1980’li yıllarda hükümet ve siyasi parti programlarında bu söylemlerin yer almaya ve benzer ifadelerin OGM içinde de söylenmeye başlandığı görülmektedir. Ancak, ormancılık kesiminde özelleştirme istekleri, ormanlarda mülkiyet devrini içermemektedir. Ormancılık kesiminde savunulan özelleştirmenin daha çok DOİ’lerde yapılan işlerin özel şahıslara yaptırılması şeklinde olduğu ve bu sayede ormanların daha iyi korunacağı, düşük kapasite ile çalışan araç ve gereçlerin daha verimli çalışmalarının sağlanacağı, çalışma hızının ve miktarının arttırılacağı, orman mühendislerine serbest çalışma olanağının sağlanacağı iddia edilmiştir (Çevik ve diğ. 1996, Ekizoğlu ve Erdönmez 2009).

Kızılçam ormanlarında ağaçların dikili olarak satılması da, yukardakilere benzer gerçeklerle OGM’nin 1989 yılında başlattığı bir uygulamadır. Böyle bir uygulamayla OGM

bir yandan kesme, soyma, sürütme, istif, depolama vb. bir takım işlerden kurtulmayı ve dolayısıyla personel tasarrufuna gitmeyi, diğer yandan üretim işlerini özel şahıslara yaptırarak, mevcut dikili servetten azami ve yüksek kalitede ürün elde ettirerek ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca ağaçları dikili olarak alan müteahhitler, üretim sırasında yanında çalıştırdığı işçileri sigorta ettirmesi gerektiğinden vahidi fiyat sistemi nedeniyle sigorta ettirilemeyen orman işçilerinin sosyal güvenlik sorunlarını da çözmeyi hedeflemektedir (İslamoğlu 2010).

İlk önce 1989 yılında kızılçam gençleştirme alanlarında boşaltma kesimi yapılacak olan yerlerde ağaçların dikili olarak satılmasına başlanmış, daha sonra bakım sahalarından ve Bolu yöresinde kayın, göknar, karaçam işletmelerinden de satış yapılarak uygulamaya devam edilmiştir. OGM tarafından başlatılan bu uygulamalardan ne gibi yararların sağlandığı, her hangi bir zararın söz konusu olup olmadığı, bu uygulamaya devam edilip edilmemesine karar verilebilmesi amacıyla 1990 yılında Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü Teknik Kurulunda programa alınan “Kızılçam Ormanlarında Ağaçların Dikili Olarak Satılması” konulu bir araştırma projesi yaptırılmıştır. Bu projenin sonuçlarına göre; uygulamaya konulan dikili ağaç satışlarının avantajlı olmadığı, geleneksel yönteme göre maliyet avantajları sağlamadığı ve en önemlisi de orman köylüsüne katkı sağlamadığı vurgulanmıştır (Çevik ve diğ. 1996, Ekizoğlu ve Erdönmez 2009).

DASU’nun ilk olarak denenmeye çalışıldığı yıllarda avantajlı bulunmaması üzerine, 1996 yılında bu dezavantajlı durumları giderecek bir uygulama düşüncesiyle 5038 sayılı dikili ağaç satışı tamimi yürürlüğe konmuştur. Bu tamime göre; orman ürünleri satışları dikili halde orman içerisinde yapılarak kullanım alanına en kısa yoldan ulaştırmayı amaçlamaktadır. Ancak, 5038 sayılı tamimin öngördüğü açık artırma ile satış orman köylüsünü devreden çıkardığı için uygulamada yeterli başarıyı sağlayamamıştır. Bu nedenle 5038 nolu tamimde görülen eksikliklerin giderilmesi amacıyla, alternatif olarak 1998 yılında 6057 sayılı tamim yürürlüğe girmiştir (Gültekin ve Çar 2008).

6057 sayılı tamimdeki “Tahsisli Dikili Ağaç Satışı” uygulamasıyla orman köylüsü kesilecek ağaçları dikili halde satın alarak üretimini yapıp, piyasaya sunma olanağına

kavuşmuştur. Açık artırmalı dikili ağaç satışı (AADAS) uygulamasının, kooperatif ve köylülerin iş güçlerinin yeterli olmadığı, işe rağbet etmedikleri, aşırı fiyat istedikleri, işin yapılmasını engelleyici itilaflar çıkardıkları yerlerde öncelikle uygulanması düşünülmüştür. Tahsisli dikili ağaç satışı (TDAS) uygulaması ise ancak orman köylüsünün veya kooperatifinin talebinin olduğu yerlerde uygulanabilmektedir (Ünal ve Karakaya 2002).

5038 ve 6057 nolu tamimlerin eksiklikleri göz önünde bulundurularak bir takım yeniliklerle 2004 tarih ve 6350 Sayılı Tamimle birlikte her iki tamim birleştirilerek uygulama buna göre yapılmaya başlanmıştır. 2007 yılında düzenlenen 6521 sayılı dikili ağaç satışı tamimiyle önceki tamimde yaşanan sorunlar giderilmeye çalışılmış ve son olarak 2013 yılında yürürlüğe giren ve halen yürüklükte olan 6877 sayılı tamime genç meşcerelerde dikili ağaç satışı uygulama esasları eklenmiş ve daha önceki tamimlerin eksiklikleri giderilmeye çalışılmıştır.

DASU’nun son yıllarda OGM’nin ısrarları sonucunda ülke genelinde arttırılarak uygulandığı ifade edilmektedir (Tümerdirim ve Karaduman 2010). DASU tamimine göre, ormanda üretim için ilgili DOİ’lerce yapılan tüm işlerin ortadan kalktığı gibi malın depoya getirilmesi ve istiflenmesi gibi üretim sonrası işlere de gerek kalmadığı ifade edilmektedir. DASU’nun orman ürünlerinin maliyet bedeli içerisindeki oranı oldukça yüksek olan kesme, sürütme, taşıma ve depolama giderlerini en aza indiren, aynı zamanda orman endüstrisinin istediği özellikte ve kalitede odun satışını sağladığı bildirilmektedir. Bununla birlikte kesme, sürütme, taşıma giderleri ürünü satın alan özel sektör kuruluşları ve alıcılar tarafından gerçekleştirilmektedir (OGM 2015).

DASU’da, üretime verilen bölmelerdeki kesilecek dikili ağaçlar, orman idaresi tarafından amenajman planları çerçevesinde belirlendikten sonra, damgalanarak ve idarece üretim birim fiyatları hesaplanarak ilgili köy muhtarlığı veya orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine bildirilmektedir. Köy muhtarlığı veya orman kooperatifi yapılacak üretimi dikili olarak satın almak istediğinde orman idaresine başvurusunu yapmaktadır. Böylece tahsisli dikili ağaç satışı (TDAS) yapılmış olmaktadır. Köy muhtarlığı veya orman kooperatifi yapılacak üretimi dikili olarak satın almak istemez ise AADAS şeklinde

piyasada ihale yoluyla satılmaktadır (OGM 2015). Türkiye’de DASU’nun işleyişi Şekil 1.3’te özet olarak verilmektedir.

Şekil 1.3. Türkiye’de Dikili Ağaç Satışı Uygulaması (DASU)’nın İşleyişi

Daha sonra ilgili işletmenin işletme müdür yardımcısı başkanlığında, orman işletme şefi ve ölçü kesim memurundan oluşan üç kişilik komisyon “DASU Muhammen Bedeli”ni belirlemektedir. Bunu belirlemek için üretimi yapılacak bölmeyi en iyi temsil edecek çap ve boydaki ağaçlardan deneme ağaçları alınarak standardizasyon esaslarına göre üretimi yapılıp çıkan ürünler m3

ve ster olarak ölçülendirilmektedir. Elde edilen ürün çeşitlerinin miktarı DKGH (Dikili Kabuklu Gövde Hacmi)’ne oranlanarak her cins ve ebattaki verim yüzdeleri hesaplanmaktadır (OGM 2015).

Türkiye’de dikili ağaç satışları ile ilgili 1998-2014 yıllarına ait bilgiler Çizelge 1.1’de verilmiştir. Çizelge 1.1 incelendiğinde dikili kabuklu gövde hacmi (DKGH) içerisindeki

Dikili Ağaç Satışı Uygulaması

Tahsisli Dikili Ağaç Satışı Açık Artırmalı Dikili Ağaç Satışı

Orman kooperatifleri Orman köylüsü Köy ve belediye tüzel kişilikleri

Satış fiyatı + Üretim maliyeti + Kar payı

Orman endüstrisi

(Alıcı)

payı % 20’lerde olmasına rağmen geçtiğimiz yıllara oranla dikili ağaç satışlarının giderek artmaya devam ettiği görülmektedir. Miktar olarak baktığımızda ise 2000 yılında 161 bin m3 olan dikili ağaç satışlarının 2009 yılında ise 2 milyon 180 bin m3 olduğu görülmektedir. Son olarak 2014 yılı sonu itibariyle dikili satış miktarının 4 milyon m3’leri geçmiş olduğu ve kabuklu gövde hacmi içerisindeki payın da % 22’lere ulaştığı anlaşılmaktadır. OGM tarafından DASU miktarlarının 2014 yılında % 50’ye çıkarılması planlanmıştır (OGM 2010). Fakat DASU miktarlarına bakıldığında bu hedefin gerçekleştirilemediği anlaşılmaktadır. Son olarak OGM’nin 2013-2017 stratejik planında DASU miktarının %55’lere çıkarılması hedeflenmektedir (OGM 2012).

Çizelge 1.1. Türkiye’de Yuvarlak Odun ve Dikili Ağaç Satışlarının Durumu (OGM 2015)

Yıllar

KGH (bin m3)

Dikili Ağaç Satışları (bin m3)

Yuvarlak Odun Satışları

(bin m3) Genel Toplam (bin m3) AADAS TDAS Toplam Toplam

2000 8.880 161 61 222 (%2,5) 11.599 (%97,5) 11.821 (%100) 2002 9.521 88 124 294 (%3,1) 7.977 (%96,9) 8.271 (%100) 2004 9.984 113 181 313 (%3,0) 9.954 (%97,0) 10.267 (%100) 2005 10.060 133 254 524 (%5,0) 11.895 (%95,0) 12.419 (%100) 2006 11.812 174 177 758 (%6,4) 12.576 (%93,6) 13.334 (%100) 2007 12.573 318 195 1.003 (%8,0) 12.060 (%92,0) 13.063 (%100) 2008 14.916 1.298 382 1.681 (%11,2) 12.480 (%88,8) 14.161 (%100) 2009 14.736 1.494 525 2.180 (%15,0) 13.109 (%85,0) 15.289 (%100) 2010 16.386 1.993 984 2.977 (%21,7) 13.662 (%78,3) 16.639 (%100) 2011 16.200 979 294 3.738 (%23,1) 14.424 (%76,9) 18.162 (%100) 2012 17.390 2.580 1.488 5.314 (%30,6) 15.127 (%65) 20.441 (%100) 2013 15.875 2.668 874 3.542 (%21,7) 13.860 (%65) 17.428 (%100) 2014 18.500 3.007 979 4.069 (%22,0) 13.886 (%65) 17.955 (%100) 2015* 21000 3.078 555 6.650 (%35,0) 14.350 (%65,0) 21.000 (%100) 2016* 19000 6.550 2.000 8.550 (%45,0) 10.450 (%55,0) 19.000 (%100) 2017* 19000 7.450. 3.000 10.450 (%55,0) 8.550 (%45,0) 19.000 (%100)

* 2015-2017 yıllarına ait miktar ve tutarlar OGM (2012)’nin stratejik planının öngörüleridir.

Türkiye’de tahsisli dikili ağaç satışları ile açık artırmalı dikili ağaç satışlarının 2000-2011 yıllarına ait karşılaştırması incelendiğinde son yıllarda AADAS’ın artan bir trend izlediği söylenebilir. Bu durumun orman köylüleri ve kooperatifleri tarafından DASU’yu olumsuz karşılamaları ve mesafeli durmaları ile açıklanabilir (Daşdemir 2011a).

DASU hakkındaki ilgili mevzuatın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için geleneksel yöntemle yapılan üretim ve satışın da yasal dayanaklarını bilmek gerekmektedir. Gerek geleneksel yöntemin gerekse DASU’nun temel dayanak noktası 6831 sayılı orman kanunudur.

Geleneksel yöntemde, kesilecek olan ağaçların tespit edilmesinden (damga) sonra yapılacak işlemler; kesme, sürütme, yükleme, taşıma ve istif işleridir. Geleneksel üretim işlerine ait iş ve işlemlerin yaptırılmasının yasal dayanakları 6831 sayılı orman kanununun 27., 34. ve 40. Maddeleri, 3234 Sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/b ve 10. Maddeleridir. Bununla birlikte üretilecek olan ürünler Orman Emvali İstihsaline Ait Yönetmelik, Damga Yönetmeliği, Döner Sermaye Yönetmeliği, 288 Sayılı Tebliğ, ilgili tamim ve talimatlara göre yapılmaktadır.

DASU ile ilgili yasal dayanak ise 6831 sayılı orman kanununun 30. Maddesidir. 6831 sayılı orman kanununun 2896 sayılı kanunla değişik 30 uncu maddesinde; “Devlet ormanlarından elde edilen ürünlerin piyasa satışlarında açık artırma esastır. Açık artırmaya arz edilen orman ürünlerinin miktar ve vasıf itibariyle mahalli ihtiyaçlara ve satış icaplarına uygun partiler halinde ayarlanması zorunludur. Kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçları ile lüzum ve fayda görülen veya acele olarak satış yapılmasını gerektiren hallerde, her türlü orman ürünü piyasa fiyatı üzerinden tahsisen satılabilir” denilmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere DASU, tahsisli ve açık artırma ile DASU olmak üzere 2 şekilde yapılmaktadır.

DASU ile ilgili son olarak 2007 yılında yayınlanan 6521 sayılı tamimde; “Dikili ağaç satışı yapılacak yörede orman kooperatifleri ve köylülerin dikili satış talebi olup olmadığı yapılacak duyuru ile öncelikle tespit edilerek talebe göre dikili ağaç satışları aşağıdaki usul ve esaslara göre yapılacaktır” denilmektedir. Bu ifade ile yapılacak olan tüm dikili ağaç satışlarında öncelik orman kooperatifleri ve köylülerinde olmaktadır. Benzer şekilde en son 2013 yılında yürürlüğe giren 6877 sayılı tamimde de “Tahsisli dikili ağaç satışı yapılacak yerlerde duyuru yapılarak tahsisli satış talebi olup olmadığı, varsa talep sahipleri ve

miktarları belirlenecektir” ifadesi yer almaktadır. Burada da önceliğin yöredeki orman kooperatifleri ve köylülerinde olduğu anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte, 6831 Sayılı Orman Kanununun 2896 sayılı kanunla değişik 30. maddesine dayanılarak çıkarılan “Orman Ürünlerinin Tahsisli Satışları Hakkında Esaslar” da değişiklik yapılmasına dair 99/13913 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile tahsisli satışlar kararnamesinin 4/n maddesinde; “Sınırları içinde Devlet Ormanı bulunan köylerde ve nüfusu 2.500 den aşağı olan kasabalarda, orman köylerini kalkındırma kooperatifleri, köy ve belediye tüzel kişilikleri ile köylerdeki gerçek kişilere amenajman ve silvikültür planlarına göre ormanlardan çıkarılacak dikili ağaçların tahsisen satılabileceği” hükmü getirilmiştir. Bu kararname ile de yukarıda belirtilen 6521 sayılı tamime ek olarak orman kooperatifleri ve köylülerinin yanında köy ve belediye tüzel kişiliklerinin de tahsisli olarak dikili ağaç satışına dâhil edilmiştir. Nihayetinde 2013 yılında yürürlüğe giren 6877 sayılı tamime “Genç meşcerelerde uygulama esasları” bölümü eklenerek uygulamalar önceki tamime benzer şekilde devam etmektedir.