• Sonuç bulunamadı

- 1-

“Altay Türklerinde Yaratılış Efsanesi (1)”

Henüz yerle gök yaratılmamıştı. Henüz gündüzle gece başlamamıştı. Ay, yıldızlar parıldamıyordu. Karlı dağlar, ağaçlı dereler, yeşil ovalar yoktu. Koşan geyikler, uçan kuşlar, yüzen balıklar görünmüyordu. Bir yüzünü cennete çevirmek isteyen insanoğulları sürülerini otlatmıyor, tarlalarını sürmüyordu.

Bu boşlukların birinde yalnız su vardı. Bu yokluklardan nice varlıklar çıkacağını bilen yalnız Tanrı Kara Han mevcuttu.

Tanrı Kara Han yeri göğü yaratmadan evvel, varlık yalnız sudan ibaretti. Bir uçtan bir uca su dalgalanıyordu. Sudan başka bir şey yoktu, su her şeydi. Kara Han yapayalnız kalmaktan artık sıkılıyordu.

Günlerden bir gün düşünmeye başladı: Bu bitmez tükenmez boşlukta sudan başka görünen benden başka gören yok. Su başka görünenleri doğurabilir. Ben başka görenleri yaratabilirim. İkimizden hem gören hem görünen nice mahluklar çıkabilir.

O halde “ iş başına!”

Tanrı Kara Han ilk önce kendine benzer bir mahluk yarattı. Adını (kişi) koydu. Kara Han’la kişi iki siyah kaz gibi su üstünde uçuyorlardı. İkisi de kaygısız, rahatlık içinde idiler. Henüz beriki azmağa,öteki kızmaya başlamamışlardı.

Fakat, gitgide kişi bu yaşayıştan hoşlanmamaya yüz tuttu. Bu sessiz bahtiyarlık artık onu sıkıyordu. Bir gün fırlamak, Kara Han’dan daha yükseklere uçmak istedi. En gizli şeyleri gören Kara Han kişinin gönlünden geçen bu gizli düşünüşü d o anda sezdi. Ona vermiş olduğu uçmak iktidarını elinden aldı. Kişi hemen bir ağır taş parçası gibi suyun namütenahi derinliği içine düştü. Daldı. İniyor, iniyor, durmaksızın iniyordu. Ölümünün yakın olduğunu anladı ve merhametli tanrıya yalvarmaya başladı. Eski haline döndürülmesini niyaz etti. Kara Han onu ölümden afv etti. Fakat, kendisiyle beraber uçmak şerefini tekrar ona vermedi. Uçmak iktidarından mahrum kalan kişi artık su üstünde barınamayacaktı. Üzerinde durması için denizden bir yıldız yükseltmek, su üstünde bir ada yaratmak lazımdı.

Kara Han kişiye “ Suyun dibine in. Oradaki katılaşmış sudan bir parça getir. Sana bir kara yaratayım.” dedi. Kişi suyun dibine daldı. Oradaki buzdan getirdi. Fakat, başını sudan çıkarır çıkarmaz bunun bir parçasını gizlice ağzına soktu.

Çünkü Kara Han’ın haberi olmadan kendi kendine gizli bir ada yapmak istiyordu.

Kara Han buza (Toprak evvel!)diye emir etti. Buz derhal toprak oldu. Kara Han bu toprağı denizin yüzüne saçtı. Bundan büyücek bir ada vücuda geldi. Fakat kişinin

ağzında gizlediği su da toprak olmuş ve şişmeye başlamıştı. Eğer Kara Han, kişiye (tükür!) diye emir etmemiş ve o da tükürmemiş olsaydı, muhakkak nefes alamayarak boğulacaktı.

Fakat, kişi tükürünce ağzından saçılan topraklardan dağlar, dereler vücuda geldi.

Kara Han’ın yarattığı ada dümdüz bir ova olacaktı. Fakat kişinin gizli iş yapmak istemesi bir yüzünü girintili çıkıntılı bir hale koydu.

Bu ikinci günahtan büsbütün kızan Kara Han kişiye (Erlik) adını koydu. onu nur aleminden dışarı attı.

Tanrı Kara Han bir yüzünü kişiye yurt olmak için yar etmişti. Onun kovulması üzerine bu yurdun büsbütün ıssız kaldığını gördü. Kara Han burasını şenletmek için yer altından dokuz dallı bir ağaç bitirdi. Bu ağacın her dalı altında birer insan yarattı.Bu dokuz insan sonra yeryüzüne dağılan dokuz suyun ataları oldular. Türklerin bu dokuz atalara büyük hürmetleri vardı.

Erlik yeryüzünün bu yeni sahiplerini yakışıklı, güzel buldu. Tanrıya bu mahlukları kendisine vermesini rica etti. Kara Han ona insanların idaresini vermedi. Fakat, Erlik onları bu büyücülük kuvvetiyle aldatabiliyordu. Her emrini onlara kabul ettiriyordu.

Kara Han Erlik tarafından kolayca ayartılan bu ahmak insanlara kızdığından insan alemini kendi başına terk etti. Erlik’i de bir altındaki karanlık göğün üçüncü katına kovdu. İşte bu suretle insanlar doğru yolu kendi kendilerine aramaya mahkum oldular. Yiyeceklerini, giyeceklerini kendi sa’yleriyle elde etmek mecburiyetinde kaldılar. Erlikse onları ayartmak için bir an bile boş durmamaya azmetmişti.

Kara Han yer dünyasıyla yeraltı dünyasını yarattıktan sonra, gök dünyasını da yaratmaya başladı. Göğü on yedi kat olarak yaptı. On yedinci katı kendisi için ayırdı. Tahtını oraya kurdu.

Kara Han’dan üç büyük tanrı vücuda geldi. Birincisi iyilik tanrısı olan (Bay Ülgen) dir ki bunu dağın on altıncı katında altın dağda, altın bir tahta oturttu. Ve cennet alemine amir tayin etti.

İkincisi (Kızagan tanrı) dır ki bunu da göğün dokuzuncu katına oturttu.

Üçüncü (Mergen tanrı) dır ki bunu da göğün yedinci katında yerleştirdi. Yedinci katta bundan başka, yeryüzünü aydınlatan (gün ana) yani güneş hanımı yer etti. Altıncı katta ise (ay ata) yı yani (ay dede) yi halk etti.

Göğün beşinci katında yaradanlar yaradanı olan (Kuday Yapıcı) yı yerleştirdi.

Göğün üçüncü katında (Bay Ülgen)in iki oğlunu yerleştirdi. Üçüncü katta, bundan başka , bütün ruhların alındığı yer olan (Sûd Gölü)nü yahud (Ak Göl) ü yarattı. Bunun yakınında da (Yedi Kuday = Yedi ilah) ın yurdu olan ve her türlü cennet yemişlerini muhtevi bulunan (Sürve) Dağı’nı vücuda getirdi.Bu yedi ilahın maiyyetine Yapıcıları verdi. Yine üçüncü kat gökte cennetlik olan sâlih ruhların yani Aktuların ikametgahı olmak üzere (Ak) adlı cenneti yarattı.

Dünyada iyilik yapan insanların öldükten sonra buraya getirilmesini emretti. Buraya giren ruhların yer yüzündeki oğullarıyla torunlarına şefaat edebilmek iktidarını da bahş eyledi.

Kara Han insanların yeryüzünde kendi başlarına doğru yol bulamadığını gördüğünden onlara yol göstermek üzere büyük Maytere’yi gönderdi. Erlik, Kara Han’ ın yarattığı gök dünyasının güzelliğini görünce, kendisi için de yer yüzünde bir gök yapmaya karar verdi. Kara Han’ın müsaadesini aldıktan sonra böyle bir gök vücuda getirdi. Ayarttığı ruhları davet ederek kendi göğünde iskan etti. Fakat bu kötü ruhlar Kara Han‘ın yarattığı yer yüzündeki insanlardan daha bahtiyar bir surette yaşıyorlardı. Bu hal yeniden Kara Han’ı gazaba getirdi. Erlik’in göğünü yıkmak üzere kahraman Mançura’yı gönderdi. Mançura kuvvetli mızrak darbeleriyle Erlik’ in göğünü parça parça toprağa düşürdü. Şimdiye kadar girintisi çıkıntısı az olan yer yüzünde bu suretle, yüce dağlar, derin boğazlar,boğazlar arasında içine girilmez sık ormanlar vücuda geldi. Kara Han Erlik’i yer altının dokuzuncu katına kovdu. Orada

güneşle ay görünmediği gibi yıldızların ışıltısı da seçilemezdi. . Kara Han ona dünyanın sonuna kadar orada kalmayı emretti. Erlik yer altında da boş durmadı. Kara Han’ın izniyle, orada dokuz katlı bir gök yaptı. Maiyyetine aldığı kötü ruhları yani bu yer altındaki (Tamu) alemine yerleştirdi. Yer altında korkunç nurlar saçan cehenneme mahsus bir güneş vücuda getirdi. Erlik dokuzuncu katı yurt edinerek orada siyah bir taht üzerinde oturdu. Erlik kendi mevkiinden daha derinde, günahkarların mecazat göreceği (Kadırgan) adlı cehennemi vücuda getirdi. Bu suretle mecazat-ı ilâhî memuriyetini intisab etti.Artık kendisine (Erlik Han) kontrole bırakılan insanlara da (kişi oğulları) denmeye başladı.Bay Ülgen cennet ilahı olduğu gibi bu da cehennem ma’bûdu oldu.

İTHÂF

Abdülhak Hamit’ten sonra lezzet-i şiirin menba’ları kurudu. Sami Bey’in bir manzumesi bu çorak devrin en güzel eseridir.O eserin kafiyelerinden doğan bu mısraları sahibine ithaf ediyorum:

Fer almışken tulû-i kibriyâdan, Bugün bî-vâye kalmış her ziyâdan. Bu mülkün farkı yok bir tengnâdan Niçin nur inmiyor artık semadan?

Bu şek, bağrımda her gün gâh ü bî-gâh Dolaştım “Hû” deyüp dergâh dergâh Ümîd ettim ki bir pîr-î dil-âgâh Desün “Destûr!” mihrâb-ı hafâdan

Abâ var, post var, meydanda er yok; Horâsân erlerinden bir haber yok Uzun yollarda durdum hiç eser yok Diyâr-ı Rûm’a gelmiş evliyâdan!

O yerler işte Bağdad, işte Âmid Bugün her şûleden mahrûm, câmid O yerlerden gelen son yolcu: Hâmid Haberdar olmaz olmuş mâverâdan

Tecellîgâh iken binlerce rinde, Melâmet söndü Şarkın her yerinde, Bu devrin gerçi son sohbetlerinde Nefes'ler dinledik sâz-ı Rızâ’dan Bu manzûmenle ey üstâd-ı hoşkâm

Alî’den doldurup iksîr-i ilhâm Leb-i uşşâka sundun öyle bir câm Ki yoğrulmuş türâb-ı Kerbelâ’dan

Yahya Kemal

GAZEL