• Sonuç bulunamadı

Muharriri: Kemal Emin Eşhas:

Felâtun Efendi 50 yaşında Mesti Bey 24 yaşında Munise Hanım 30 yaşında

Sahne: Şûh meşreb bir kadının yatak odası solda,birinci planda bir kapı

,ikinci planda duvara mülâsık bir kanepe ,cephede sağda bir pencere, sağda ikinci planda bir kapı,yine sağda cibinlikli bir karyola;baş ucunun sağ tarafında ufak bir masa üzerinde çalar saat,pencerenin sağında bir koltuk,sağda birinci planda bir tuvalet masası ayinesi karşısında bir sandalye,masanın sağ tarafında göze çarpacak bir mahalle bir çıngırak ipi.Duvarda bir portmanto üzerinde bir ceket,bir pantolon…Karyolanın altında bir çift erkek potini,kanepe ile karyola arasında bir çift çorap ve bir don atılmıştır.Tuvalet masası önünde duran iskemle üzerinde bir kadın donu,solda koltuğun üzerinde muhtelif kadın elbiseleri.Tuvalet masasının

üzerinde pudra kutusu,tarak,saç maşası,muhtelif kurdelalar,açık bir konyak şişesi,şeker tabağı,iki kadehi,bir tirbüşon.

Perde açıldığı zaman sahne karanlıktır.Mesti Bey ile Munise uykuda,bir an sonra Munise kalkar,perdeleri açar,saate bakar:

Meclis 1

Mesti,Munise

Munise – O!..Saat on olmuş(horuldamakta olan Mesti’ye) Yavrum,gözümün bebeği,(kuvvetle bağırarak) Gözümün bebeği!...

Mesti – (Sıçrar) Ne var..Efendim..Ne oluyor… Munise – Bu ne uyku!?

Mesti – (homurdanarak) Biliyorum.Uyuduğumu şüphesiz sen den iyi biliyorum.Beni uyandırıp bu zevzekliği tekrar söylemekte ne ma’na var?

Munise – Haydi kalk;ben bugün sokağa biraz erken çıkacağım. (Mesti şaşkın şaşkın etrafına bakınır) Ne o? Etrafına alık alık ne bakınıyorsun?

Mesti – Biraz müsâ’ade et… Munise – Ne bakınıyorsun?

Mesti – Mobileye,iskemlelere,saate,âyineye,şu benim olmayan şeylere bakıyorum. Munise – Beğendin ise,hoşuna gittiyse ( işaretle takdim edeceğine ima eder)

Mesti – Eksik olma.Teşekkür ederim.Nezaketinin hayranıyım.O niyetle bakmadım. Munise – Ya niçin bakıyorsun?

Mesti – Bu geceyi de yabancı bir yerde,hâne-yi berduş geçirdiğim serseriliğime bir kere daha emin olmak için bakıyorum.

Munise – Peki sonra ne olacak?

Mesti – Ne olacak..? Her gecem bir başka yatakta geçiyor da… Munise – Ay geçiyor da..?

Mesti – Neticenin ne olacağını acı acı düşünüyorum.Hey gidi kahpe meslek hey!... Munise – Peki ,bunda me’yus olacak ne var?

Mesti – Sus, söyleme ,kendi kendimden iğreniyorum.

Bunun farkına varmamak için,en iyi uykuya dalmak,horuldamak,zıbarmaktır. ‘’ Tekrar yatar.’’

Munise – ‘’Tuvalet masasının üzerinden bir sigara alıp içerek yavaş yavaş yatağın yanına gider.’’ Adam sen de böyle me’yus olmağa lüzum yok…Kendini topla,cesaretli ol insan bu kadarcık şeyden müteessir,münkesir olur mu? Bunlar her gün herkeste görülen şeylerdir.Bana bak da biraz ibret al…Yatağıma her gece mi,safir aldığım bir başka yabancı için ulu bir katre gözyaşı dökmek icâb etse gözlerim çağlayan gibi gece gündüz akardı. ‘’ Yaş yirmi,akıl değer mi’’ derler.Senin yaşın yirmiden üç dört sene fazla artık havailikten vazgeç.Bu gidiş fayda vermez.

Mesti – Hiçbir fayda vermese bana sersemin biri olduğumu anlatmaz değil ya!.. Munise – Zekânı daha ciddi işlere hasr et.

Mesti – Evet,ama işte. Munise – Haydi kalk.

Mesti – (Kalkıp yatakta oturarak )işte yaşamağa mecbur olduğum bir gün daha..Oh,efendim ne Kaygılı hayat… ‘’ Eliyle Munise’yi çağırır’’

Munise – ‘’Yatağın üzerine oturarak’’ Ne var? Mesti – Sana bayılıyorum.

Munise – Ne demek istiyorsun?

Mesti – Seni seviyorum,sözümün ehemmiyetini derk edemedin mi?

Munise – ‘’ Uzaklaşarak’’ Başka zaman,şimdi vaktim yok,gideceğim dedim ya… Mesti – Ne dersen,vücudumun en canlı noktasına bir kurşun yerleştirmek

fikrindeyim.

Munise – Çıldırdın mı? Sebeb?

Mesti – Ben yeryüzünde ne ile meşgulüm? Hiç…Ne işe yarıyorum? Hiç,yine hiç…Vakıa anlatıyorum. Boş durmuyorum ama etrafımdaki eşyanın bana aitini, yanımdaki eşhasın bana samimiyeti, merbutiyeti yok. Ben bütün bu mevcudata yabancı bir herifim.. Kendimin fazla olduğunu hissediyorum.İnsan kendinin zevâidden olduğunu anlarsa nafile yere uğraşmakda ne ma’na var?... Çekilip gidivermeli..Hiç olmazsa eşe,dosta,dünyaya karşı ibrâz-ı nezaket etmiş olur.

Munise – iyi ama,nezaket olsun diye de ölünmez ya…

Mesti – Ah azizem ,yaşamayı bilmeyenin bu dünyada ne işi var… ‘’ Bir an tevkif ile etrafına bakınıp yerde çoraplarıyla donunu görerek ‘’ Şu donumu lütfen verir misiniz?

Mesti – Eksik olma cicim. ‘’ Yorganın altında giyinerek pencereye bakar.Bak görüyorsun ya,hava açık,sema berrak.Nasıl hakkım yok mu imiş? Hani akşam yarın yağmur yağacak diyordun?

Munise – Akşam çiseliyordu.

Mesti – ‘’ Yatakta her çiseleyen yağmur,sabaha karşı biraz rutubet tabî’dir.Sabah vakti yeni doğmuş çocuğa benzer uyanırken mutlak bir parça ağlar.Sonra gülmeğe başlar…Bugün göreceksin öğle vakti hava ne kadar mütebessüm bir hal alacak.Tam yarışlara gidecek hava.

Munise – ‘’Geçerek’’ Yarışlara mı gideceğiz? Hay eksik olma…

Mesti – Biraz sabret.Nezaretlerden birini geçersen,otomobillerimden birini sana tahsis ederim.

Munise – Yakında mı?

Mesti – Serserilikte iyice kıdem kesbettim.Cehâletteki mümâresem esasen söz götürmez.Demek ki ,pek uzun zaman kalmamış.

Munise – Pekala aklım var,bu muharebe arasında birkaç bin lira vuramadın mı? Mesti – Hayır.Benim ona da itimadım yokmuş.’’ İskemlenin üzerinden aldığı

pantolonu giyerek’’ Cicim biz akşam yemek yedik mi?Benim karnımda fazla bir açlık emaresi var…..

Karilerimize

“Şair”,bütün karilerinin memnuniyetini kazanmak için her fedakarlığı yapmak emelindedir.

Binaenaleyh mecmuada en fazla kimlerin eserlerini görmek istiyorsanız lütfen bir mektupla fikrinizi bildiriniz.

Müjde

“Diken” gazetesinde “Çimdik” imzasıyla intişar eden mizahi manzumeleri fevkalade şöhret ve takdir kazanan muharririn gelecek nüshadan itibaren aynı tarzdaki nefis eserleri “Şair”de açacağımız mizah sahifesinde intişara başlayacaktır.

Binnaz

Yusuf Ziya Bey’in üç perdelik manzum bir piyesidir.Darülbedayi sanatkarları tarafından temsil edilmek üzere “Heyet-i edebiyyece”kabul edilen bu eser yakında kitap şeklinde intişar edecektir.

Aydemir

Müfide Ferit Hanım’ın milli bir romanıdır.Pek nefis bir tarzda tab’ ve neşr edilmiştir.Mutlaka okuyunuz.Tevzî’ mahali Babıali Caddesinde Halk Kütüphanesi’dir.

Birinci sayı/Birinci Cilt Sayı:5 9 Kanun- i Sani 1919

ŞÂİR

HAFTALIK EDEBÎ MECMUA Müdir-i Mesul:Yusuf Ziya

Hafta Musahabesi………... O.Seyfi Türk Esatiri………...(isimsiz) Gazel………Süleyman Nazif

İthaf……….Yahya Kemal Bir Meczupla Tanıştım……….Falih Rıfkı

Hicret………....Şükufe Nihal Bir İzdivaçtan Sonra……….O.Seyfi

Hicran Gecesi………...Hıfzı Tevfik İster misin?...Sedat Salim Düğünden Sonra………...Yusuf Ziya Fare………...Selami İzzet Psikoloji ve Edebiyat……….İbrahim Alaeddin Gastecilerin Kavgası………..Çimdik

İkram………..Kemal Emin Müsabakalar,Cevaplar,İlanlar……….

Gelecek nüshada: Yahya Kemal, Celal Sahir, Reşat Nuri

Kader Matbaası 1919 Fiyatı 5 kuruştur.

Şiir ve makale mecmua namına gönderilmelidir.

Abonesi: Osmanlı memleketleri için seneliği 235- altı aylığı 125 kuruştur.

Mecmuaya ait bütün muâmelât için Sedat Salim Bey’e müracaat lazımdır.

İlan şerâiti mahiyetine göre kararlaştırılır.

Adres: Babıali caddesinde “Şâir” Mecmuası İdarehânesindedir. Adres tebdîli on

kuruş ücrete tâbidir. Evrak iade edilmez.

HAFTA MUSÂHABESİ:

ESKİ ŞÂİRLER

Vatanları istilaya uğramış insanlar kadar me’yus bir halde, perişan kıyafetleriyle yollarını takip eden eski şairlerden birine, İstanbul taraflarında nadiren tesadüf ettiğim oluyor. Başlarını yere eğerek etrafa bakmadan yanımdan geçip gidiyorlar. Bugün birkaç taneden ibaret kalan bu muhterem zavallılara karşı içimde derin bir şefkat hissediyorum. Artık, nezevklerini, ne lisanlarını, ne irfanlarını anlayan kalmış.

Üstad Ekrem’ e “Talim-i Edebiyat Efendi, Nef’i’ye böyle başı bozuk gelmelerle hücum edilmez!” diye hitap eden, Hamdi yeniliğinden dolayı okumaya tahammül edemeyen, hele merhum Fikret’ in doğduğundan bile haberdar olmayan bir nesle mensup insanların, zamanın sivri akıllı gençleri arasında yaşaması ne hazindir. Divanlarını neşr edecek tâbi’leri bulunmadığı gibi okuyacak karileri de yok. Gazel yazmaktan, nazire söylemekten, tahmis yapmaktan vazgeçmezler. Kaside vadisine iltifat eden “rical-i devlet” ten eser kalmamış. Nükteler, mazmunlar sarf edilerek; gazeller, rubailer okunarak “mastaba-yı işret”lerin kurulduğu meyhaneleri ayak takımları istila etmiş…

“Naci” devrinde bile alimler büsbütün dağılmış değildi. Tavukpazarı’nın meşhur meyhanesine Adanalı Ziyalar, Arif Hikmetler, Hakkı Beyler gibi üstadlar, Remzi Baba gibi rindler, andelibler, Müstecâbîzâde İsmetler gibi nev-hevesler gelirdi. Sırasında sarf edilen bir mazmun nükteli bir sual , zarif bir cevap, bir vakıa üzerine söylenen bir beyit hafızalara nakş olur kalırdı.Bilmem ki içinizde bizim gibi biraz edebiyata merak edip de., bir zamana ait hikayeler işitmemiş olanlar var mıdır? İşte şu fıkraonlardan biridir.