• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TÜRKĐYE’DE SĐVĐL TOPLUM-DIŞ POLĐTĐKA ĐLĐŞKĐSĐ

2.3. Türk Dış Politikasının Bazı Güncel Alanlarına Sivil Toplum Kuruluşlarının

2.3.3. Türk-Amerikan Đlişkileri ve Sivil Toplum Kuruluşları

Genel olarak bakıldığında Soğuk Savaş yıllarında sivil toplum kuruluşlarının Türk-Amerikan ilişkilerindeki etkisi çok sınırlı kalmışken10, günümüzde en azından söylem düzeyinde bu etki hissedilmeye başlamıştır. Ancak kararları belirlemek ve uygulamaya yön vermek noktasında bu etkinin halen son derece kısıtlı olduğu söylenebilir. Fakat bu durumun yakın gelecekte STK’lar lehine değişmesi beklenmektedir. Bu etkinin günümüze kadar çok kısıtlı kalmasında çeşitli etmenler rol oynamıştır. Bu kapsamda, yukarıda da bahsedildiği gibi STK’ların Türkiye içerisindeki gelişimlerinin ve etkinliklerinin sınırlarını belirleyen genel koşulların yanı sıra, dış politika oluşturma

10 Burada Türkiye’nin en eski düşünce kuruluşu olan Dış Politika Enstitüsü zikredilebilir. Dış politika Enstitüsü o dönemde yapmış olduğu yayınlarla Türk-Amerikan ilişkileri konusunda etkili olmaya çalışmıştır (Yılmaz ve Bilgin, 2005-2006:43).

sürecinin kendisine has özellikleri ve ABD ile süregelen ilişkinin niteliğinin de belirleyici olduğu söylenebilir (Akyüz, 2006: 209).

Tarihsel olarak bakıldığında 1990’ların başlarına kadar Türk-Amerikan ilişkilerinde güvenlik boyutunun ağır bastığı görülmektedir. 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan yeni dönem ve 8 yıl süren Clinton yönetimi sırasındaki gelişmeler ABD’nin insan hakları ve demokrasi konusunda Türkiye’ye yaklaşımında tonlama farklılığına yol açmıştır. ABD’nin bu konudaki girişimlerini, iç baskıların da çoğalması nedeniyle arttırdığı da söylenebilir. ABD, globalleşmenin ve liberalleşmenin arttığı bir ortamda Türkiye’ye karşı insan hakları konularında daha eleştirel olmaya başlamış ve Türkiye’deki STK’larla birçok alanda iletişim ve işbirliği yapmıştır. Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle sonuçlanan Irak Savaşı Türk-Amerikan ilişkileri ve bu sürece STK’ların katılımı açısından değişikliklere yol açacak bir dönemi beraberinde getirmiştir. “Güvenlik” ağırlıklı olarak gelişen ilişkilerin temeli değişmiş ve siyasi ilişkiler daha ön plana çıkmaya başlamıştır. Kuşkusuz bu dönüşümde AB adaylık sürecinin etkisiyle AK Parti Hükümeti döneminde demokrasiye yapılan vurgunun artmasının da payı olmuştur (Akyüz, 2006b: 210).

Türk-Amerikan ilişkileri konusunda ön plana çıkan sivil toplum kuruluşlarının başında iş insanları dernekleri ve meslek odaları gelmektedir. Türkiye’deki en büyük iş insanları derneklerinden biri olan TÜSĐAD ABD’yi “dünyada küresel güç durumuna gelmiş” ülke olarak tanımlarken, bu ülke ile ilişkilerin sadece askeri değil, çok yönlü siyasi ve ekonomik yeni bir modele dayandırılması gerektiğini savunmaktadır (TÜSĐAD, 2001: 131). TÜSĐAD eski başkanlarından Tuncay Özilhan’ın “Türkiye’nin AB ile ilişkilerini ABD ile ilişkilerine bir alternatif olarak değil bir tamamlayıcı olarak görüyoruz” sözleri TÜSĐAD’ın ABD politikasını genel olarak özetlemektedir (Gürpınar, 2006: 246-247). ABD ile ilişkilere verdiği önemin bir göstergesi olarak TÜSĐAD, bu ülke ile ilişkilerini 18 Kasım 1998 tarihinde faaliyete geçmiş bulunan Washington Temsilciliği aracılığıyla yürütmektedir.

TÜSĐAD’ın Türk-Amerikan ilişkileri ile ilgili en fazla olaylara müdahil olduğu konulardan biri 2003 yılının Mart ayında ABD’nin Irak işgali öncesi Hükümet tarafından hazırlanan ve TBMM tarafından kabul edilmeyen “1 Mart Tezkeresi”dir. AK Parti Hükümeti’nin 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara geldiği tarihlerde ABD’nin

Irak’a müdahalesi dünya gündemini meşgul etmekteydi. TÜSĐAD bu ortamda yeni kurulacak olan hükümete yaptığı önerilerde Türkiye’nin Irak politikası ile ilgili de bir takım tavsiyelerde bulunmuştur. Buna göre “ABD’nin Irak’a yapmayı planladığı müdahale Türkiye ve ABD arasındaki işbirliğinin karşılıklı çıkarlar temeline dayanması anlayışı ile çelişmemelidir. Türkiye, askeri müdahaleye alternatif senaryolar üreterek ABD ve AB arasında dengeli bir politika izlemeyi tercih etmelidir” (TÜSĐAD, 2002e: 17). Bu politika çerçevesinde, TÜSĐAD’ın 7-8 Ekim 2002 tarihlerinde Washington’da gerçekleştirdiği temaslarda Türk-Amerikan ilişkilerinin çeşitli ve güncel boyutları ele alınmıştır. TÜSĐAD bu toplantılarda tıpkı bir düşünce kuruluşu gibi daha kriz patlak vermeden, olası bir Irak operasyonunda Türkiye’nin uğrayacağı zararları görüşmüş ve ardından danışma kurumu gibi Türk Hükümetine önerilerde bulunmuştur (TÜSĐAD, 2002f).

Irak Krizi ve asker göndermeye yönelik tezkerenin mecliste reddedilmesinin ardından TÜSĐAD, pek çok platformda hükümete yönelik eleştiriler yapmaktan çekinmemiştir. Bu eleştirilerden biri dönemin TÜSĐAD Başkanı Tuncay Özilhan tarafından şu şekilde dile getirilmiştir:

“Savaşı kimse istemez. Barışçı yoldan çözümü aramak elbette ilk öncelik olmalı. Ancak, dünya dengeleri içinde tek başınıza çözümü üretemeyeceğiniz noktaya geldiğinizde, yapılacak şey, zararı en aza indirecek, kayıplarınızın telafisini en yükseğe çekecek önlemler alarak, desteğinizi gerçekçi düzeyde tutarak, müttefiklerinizin yanında yer almaktır….(Radikal, 2003a, 14 Ekim).

Özilhan’ın bu yorumlarına dönemin Başbakanı Abdullah Gül’den hemen cevap gelmiş ve Başbakan Gül, Türkiye’nin Irak politikası konusunda ABD’nin herhangi bir rahatsızlığının olmadığını söyleyerek mevcut politikaları savunmuştur.

TÜSĐAD gerek hazırlamış olduğu raporlarda gerekse üst düzey yetkililerinin konuşmalarında bunun benzeri pek çok eleştiriler yapmış ve hükümete çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. TÜSĐAD’ın yapmış olduğu tavsiyelerin bir kısmının hükümet tarafından dikkate alınarak, incelemeye tabi tutulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) de tıpkı TÜSĐAD gibi, Türk-Amerikan ilişkilerinde aktif olan STK’lardan biridir. TOBB’un bu konudaki faaliyetleri, Türk Hükümetleri, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve ABD Büyükelçiliği gibi kanallardan doğrudan temaslar yoluyla belirli düşünce ve önerilerin politika yapıcılara ve uygulayıcılara aktarılması şeklinde olmuştur. Bunun yanı sıra, düzenlenen toplantılar, basına verilen demeçler ve dağıtılan çeşitli yayınlar aracılığıyla kamuoyu nezdinde Türk-Amerikan ilişkilerine yönelik görüşler savunulmuştur (Akyüz, 2006: 214).

TOBB ayrıca ABD’deki muadili ABD Ticaret Odası (US Chamber of Commerce) ile olan ilişkileri kanalıyla da Amerikalı iş insanlarına ulaşıp, belirli konulardaki pozisyonlarını aktarma imkânı bulmaktadır. Bu işbirlikleri sayesinde TOBB heyetlerinin özellikle son yıllarda artan bir şekilde Washington’a yaptıkları seyahatlerde katıldıkları toplantılar ve ikili görüşmeler aracılığıyla daha doğrudan ve sık bir şekilde Amerikalı yetkililere ve düşünce kuruluşu uzmanlarına ulaşmaları mümkün olmuştur (Akyüz, 2006: 214).

TOBB da 2003 yılındaki ABD’nin Irak müdahalesi ile birlikte ortaya çıkan Türkiye’nin asker göndermesi meselesinde, Hükümete “asker gönderilmesi” yolunda tavsiyelerde bulunmuştur. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanmasının Irak’taki sistemin normale dönmesine bağlı olduğunu belirterek, bu konuda Türkiye’ye bir görev düşerse bundan kaçınılmaması gerektiğini belirterek, tezkereye destek vermiştir (Radikal, 2003b, 15 Ağustos). Savaş sonrası TOBB’un en çok üzerinde durduğu konu Irak’ın yeniden yapılandırılması konusunda Türkiye’nin ve Türk firmaların oynayabileceği rolün Amerikalı yetkililere çeşitli platformlarda anlatılması olmuştur. Bu noktada 2004 yılının başında TOBB Başkanı’nın Irak’taki Koalisyon Geçici Otoritesi’nin başında bulunan Paul Bremer ile yaptığı görüşme önem kazanmaktadır. Bu görüşme savaştan sonra ABD dışından Irak’a yapılan ilk üst düzey ziyaret olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Hisarcıklıoğlu, bu görüşmenin Irak’la iş yapmak isteyen bütün ülke ve uluslararası şirketlere, Türkiye’nin bu bölgede var olduğunu göstermesi bakımından kaydadeğer olduğunu belirtmiştir (Yetkin, 2003). Đş dünyasını temsil eden bu STK’ların yanında Türk-Amerikan Đlişkileri konusunda uzun süredir aktif olan bir başka STK da Arı Hareketi’dir. Arı Hareketi, 1994 yılında

Anavatan Partisi (ANAP) bünyesinde faaliyete geçen ve daha çok gençlerin siyasi yaşama aktif katılımları yoluyla ülkenin siyasi sistemindeki tıkanıklığa çözüm üretmek üzere yola çıkan bir hareket olup, daha sonra ANAP’tan koparak bağımsız bir hareket haline gelmiştir (www.ari.org.tr, 27.08.2009).

Arı Hareketi’nin ABD’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği çalışmalardan bir tanesi, çeşitli Amerikan kuruluşları ile işbirliği içerisinde yürüttüğü değişim programlarıdır. Bu programlar kapsamında siyasete ilgi duyan veya mevcut siyasi partilerde aktif olan ve çeşitli konularda uzman olan gençler ABD’ye gönderilmekte ve burada çeşitli kişi ve kurumlarla görüşmeleri ve Amerikan toplumunu tanıma imkanı bulmaları amaçlanmaktadır. Bunun dışında, bazı Amerikan kuruluşlarıyla birlikte ortaklaşa düzenlenen projeler ve ABD’den gelen çeşitli düzeylerdeki Amerikalı yetkililer ile yapılan yuvarlak masa toplantıları kanalıyla farklı konumlardaki Türk ve Amerikalıların bir araya gelmesi ve belirli konuları tartışmalarını sağlayan çalışmalar yürütülmektedir (Akyüz, 2006: 217). Arı Hareketi tarafından düzenlenen bu toplantılara Türkiye’nin önde gelen akademisyenleri, medya temsilcileri, bürokratları ve milletvekilleri katılmaktadır. Bu üst düzey katılım da Arı Hareketi’nin politika yapıcılar tarafından dikkate alındığının göstergelerinden biridir.

Türk-Amerikan ilişkileri konusunda düşünce kuruluşları da önemli birer aktör durumundadır. Bu konuda çalışan düşünce kuruluşlarından biri de SETA Vakfı’dır. Beş yıl önce kurulmuş olmasına rağmen iç ve dış siyasete dair çalışmalarıyla gündemde olan SETA, 2009 yılında Washington da açmış olduğu ofis ile ABD ile ilişkilerine verdiği önemi göstermiş oldu.

SETA Washington Temsilcisi Nuh Yılmaz, TurkishNY’ye verdiği mülakatta böyle bir temsilcilik açmaktaki amaçlarının ABD ile Türkiye arasında bir köprü oluşturmak olduğunu belirtmiştir. Yılmaz ayrıca, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yaşanan tıkanıklıklarda devreye girerek, krizlerin aşılması için diyalog kanalları oluşturduklarını ifade etmiştir. SETA DC, oluşturmayı hedeflediği “Young Scholar on Turkey” projesiyle Amerika’da Türkiye üzerine çalışan akademisyenleri bir değerlendirmeye tabi tutarak, bu akademisyenlerin çalışmalarını Amerikalı politika yapıcılara aktarmayı planlamaktadır. Böylelikle alternatif sesleri ortaya çıkarmak ve Türkiye konusunu sürekli gündemde tutmayı hedeflemektedir. SETA ayrıca “Insight Turkey” dergisi,

“Policy Report” ve “Policy Brief”leri kullanarak Türkiye’deki güncel gelişmeler konusunda ABD kamuoyunu ve yöneticilerini bilgilendirmeyi hedeflemektedir. Bu sayede Türkiye hakkındaki yanlış algıları da ortadan kaldırmayı amaçlayan SETA DC Direktörü Nuh Yılmaz, henüz yeni kurulmuş olmalarına rağmen kısa süre içinde Washington’da tanınan ve takip edilen bir düşünce kuruluşu olmayı hedeflediklerini belirtmiştir (TurkishNY, 2010, 27 Nisan).

Görüldüğü gibi STK’ların Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi daha çok konferanslar düzenlemek, çeşitli yayınlar yapmak, raporlar yayınlamak ve basında belirli bir yönde haber çıkmasını sağlayarak kamuoyu oluşumuna katkıda bulunmak şeklindedir. Bunun bir adım ötesinde bazı STK’ların da üst düzey yöneticileri aracılığıyla Hükümete, Parlamento üyelerine, Dışişleri Bakanlığı bürokratlarına ulaşma kapasitesine sahip olup, doğrudan politika oluşumuna katkıda bulunmak için çalışmalarda bulundukları söylenebilir. Ancak tüm bunlara rağmen STK’ların yapmış oldukları bu faaliyetlerin karar vericiler üzerinde doğrudan bir etkisinin olup olmadığını ölçebilmek mümkün değildir. Zira STK’ların doğrudan karar vericilere ulaşıp, A politikası yerine B politikasını yaşama geçirilmesini sağladıkları örnekleri bulmak zordur.

Buna rağmen bazı durumlarda STK’ların iki ülke arasında iletişim kanallarının açılmasını sağladıklarını gösteren önemli olaylar da yaşanmıştır. Bunlara güzel bir örnek olarak yukarıda da bahsedilen, 1 Mart Tezkeresi sonrası bozulan Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden düzelmesinde TÜSĐAD’ın çabalarından bahsedilebilir. 1 Mart Tezkeresi TBMM tarafından reddedilince iki ülkenin siyasetçileri ile asker ve sivil bürokrasinin iletişim kanallarının kapandığı bir dönemde TÜSĐAD heyeti Washington ve New York’u ziyaret ederek birçok görüşme yapmıştır. Bu ziyaret sırasında Amerikan Dışişleri, Savunma ve Hazine Bakanlıkları nezdinde üst düzey temaslarda bulunulmuş, ayrıca basın, iş dünyası ve düşünce kuruluşları uzmanlarıyla bir araya gelinerek iki toplum arasındaki iletişimin sürmesine bir katkı sağlanmıştır. Heyet, Türkiye’ye döndükten sonra Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile görüşerek düşünce ve izlenimlerini paylamıştır (TÜSĐAD, 2003b; TÜSĐAD, 2003c). Aynı dönemde bir TOBB heyeti de Washinton’da çeşitli temaslar yaparak iletişim ortamının sürmesine olumlu bir katkıda bulunmuştur.

STK’ların Türkiye-ABD ilişkileri üzerinde Türkiye üzerinden yapabilecekleri etkinin yanı sıra, ABD üzerinden de etkili olabilecekleri söylenebilir. Bu beklenti, özellikle ABD’de faaliyet gösteren Türk-Amerikan STK’ları ve ABD’de ofisleri bulunan TÜSĐAD, TOBB, SETA gibi Türk STK’ları için söz konusu olabilir. ABD dış politikasında Kongre’nin çok önemli bir ağırlığa sahip olduğu, dış politikanın yapılmasında ve uygulanmasında STK’lara oldukça açık bir yapının mevcut olduğu ve Amerikan siyasi kültüründe STK’ların önemi dikkate alındığında bu etkinin beklenmesi doğaldır. Kongre kanalıyla dış politika üzerinde etkili olma beklentisinin gerçekleşebilmesi için söz konusu STK’nın ABD’de ciddi bir ağırlığının olması gerekmektedir. Bu ağırlık hem ABD’deki etnik nüfusla, hem de bu etnik nüfusun ekonomik gücüyle alakalıdır. Bu noktadan bakıldığında Türk STK’lar her ne kadar şu an için o gücü elinde bulundurmasalar da, son dönemde bu bilince ulaşmaya ve söz konusu süreçleri işletmeye başlamışlardır (Akyüz, 2006: 229-230).