• Sonuç bulunamadı

Tüketim Kültürü Dinamikleri İçinde Dövme Pratiği: Dövmenin Metalaşması

3.3 Dövmenin Modern Görünümleri

3.3.1 Tüketim Kültürü Dinamikleri İçinde Dövme Pratiği: Dövmenin Metalaşması

iletişim araçlarının rolü oldukça büyüktür. Bununla birlikte, tüketim kültürünün piyasa mantığı içinde dövme, bir moda, bir estetik ve güzellik aracı olarak inşa edilmektedir. Bütün bunların sonucu olarak dövme, artan görünürlüğüyle birlikte, bir yönüyle ticari bir meta haline dönüşmüştür. Birleşik Devletler’de 1501 yetişkinle yapılan bir araştırma (The Pew Research Center Study, 2007); 18 – 25 yaş aralığındaki bireylerin %36’sının ve 26 – 40 yaş arasındaki bireylerin de %40’ının bedenlerine dövme yaptırmış olduklarını ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili olarak Türkiye için verilecek düzenli bir veri bulunmamakla birlikte; söz konusu araştırmanın gösterdiği tablo, dövmenin hem ekonomik pazarda hatırı sayılır bir konuma sahip olduğunu hem de aynı zamanda bireylerin kendilerini çeşitli açılardan ifade etmelerinin popüler bir biçimi haline geldiğini göstermektedir.

Dövmenin anlamı tarihsel süreç içerisinde değişmiş ve söz konusu beden pratiği, tüketicilerinin ve üreticilerinin marjinalliğinden, anaakım toplumsal gruba kaymıştır (Sanders, 2008, s. 21). Sanders (2008, s. 29), bugün dövme tüketicilerinin sınıfsal dönüşümüne dikkat çekerek, söz konusu tüketicilerin göreli daha yüksek sosyo – ekonomik bir tabandan geldiklerini ve dövme için harcayacak bir gelire sahip olduklarını ifade etmektedir. Dövmenin, toplumsal ana akım içinde yoğun bir şekilde yer almasının en önemli nedenlerinden biri, popüler kültür içindeki yaygın kullanımıdır. Geniş bir izleyici kitlesine ulaşan popüler sinema filmlerinde yer alan oyuncuların dövme sahibi olması, film afişlerinde oyuncu üzerinden görsel olarak izleyici kitlesine ulaşan dövme imajları, kliplerde yer alan dövmeli sanatçılar, ünlü sporcuların taşıdığı dövmeler vb. gibi herkesin, her zaman, her yerde karşılaşabilme olanağının olduğu bu örnekler, hem dövmenin popülerliğini artırmakta hem de onun toplum tarafından daha fazla kabul edilmesine ilişkin bir zemini hazırlamakta ya da bunu güçlendirmektedir. Kosut (2010), dövme ve piercing gibi beden pratiklerinin

yaygınlaşmasını, “uç kültür”ün çeşitli medya metinlerinde ve sunumlarında yer alarak tüketim örüntülerinin içine yerleşmesiyle açıklamaktadır. Söz konusu bu uç kültürel pratikler, yalnızca dövme, piercing, dağlama gibi uygulamaları değil; ekstrem sporları ve plastik cerrahiyi de içermektedir (2010, s. 197). Bu bağlamda medyanın, bütün bu uygulamalarla izleyiciyi tanıştırmış olması, uç kültürel pratiklerin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Dövmenin popüler kültür içinde bu kadar görünür olması ve anaakım medyada tekrarlı teşhiri, onun altkültüre ait işaretler statüsünün tükenmesine neden olmuştur. (Kosut, 2006, s. 1038). Kosut (2006) 1970’lerde ortaya çıkan punk altkültürünün kültürel kodlarının, kültür endüstrisi tarafından yağmalandığını ve dövmenin de bunun arasında yer alan bir uygulama olduğunu ifade etmektedir. Önceden olumsuz ve tehlikeli olana, isyan ve ihlâle işaret eden dövme gibi bazı görsel kodlar (deri aksesuarlar, sökülmüş kıyafetler, çengelli iğneler vb.), bugün modanın cazip tüketim ürünleri haline gelmiştir. Ancak bu durum, ileri de ayrıntılı bir biçimde ele alınacağı gibi; kültür endüstrisi tarafından kuşatılmış olan dövmenin, tamamen anlamsızlaştığı, içinin boşaltıldığı ve bireyler tarafından salt moda örüntüleri çerçevesinde tüketildiği anlamına gelmemektedir.

Turner (2005), beden modifikasyonlarının özellikle de geçmiş dönemlerden günümüze kadar gelmiş ve yaygın bir tüketim alanı bulmuş olan dövmenin anlamının, tarihsel süreç içerisinde dönüştüğünü ifade etmektedir. Bazı ruhsal öğretilerin baskın olduğu geleneksel kültürlerde dövme, genellikle sağlıklı olma ve kötülüklerin önlenmesi işlevini görmüştür. Benzer şekilde, daha önce de ifade edildiği gibi yazı öncesi toplumlarda dövmeler, önemli yaşam döngülerinin, belirli toplumsal pozisyonların işaretleri olarak hizmet etmekteydi. Dolayısıyla dövme söz konusu dönemlerde, paylaşılan anlamların kolektif kültürü içinde, muğlak olmayan bir anlama sahipti ve işaret ettiği olgu son derece açıktı (bir kabileye ya da aileye aidiyet, toplumsal cinsiyetle ilgili olarak erkekliğe ve kadınlığa geçiş vb.). Turner (2005), dövmelerin, ilkel toplumlardakinin ve Batı endüstrileşmesinin ilk zamanlarının aksine (bu dönemlerde ağırlıklı olarak işçi sınıfı, gençlik kültürü ya da suçlular tarafından kullanılmaktaydı), günümüz toplumlarında her hangi belirli bir toplumsal katmanla ya da toplulukla sınırlı olmadığını ve kullanım alanın genişlediğini ifade etmektedir. Kısaca modern Batı’nın bedeni, kolektif bir ürün değil; bundan ziyade kişisel bir benlik projesidir (Pitts, 2003, s. 31).

“... dövmeler, giderek bedeni estetik olarak geliştirmek için kullanılmaktadır. Dövme artık, yaşam döngüsü geçişlerinden ziyade;

popüler kültür içinde cinsel temaların ticari olarak sömürülmesi ile bağlantılıdır. Kısaca, kültürel sermayeyi beden yüzeyine ekleyen dövmeler, tüketim kültürünün sıradan bir yönü halini almıştır” (Turner, 2005, s. 40).

Genel olarak gençlik tarzlarının, altkültürlerden moda piyasasına yayılmasıyla ilgili olarak Clarke (2003), bunun basit bir kültürel süreçten ziyade piyasa ilişkilerinin dinamiklerini de barındıran ticari bir hareketlenme olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda bu süreç, yeni çeşit reklam ve ekonomik kurumlar ağı ya da altyapılarını da içermektedir. Çok büyük çaplı ekonomik şirket ve kuruluşlardan ziyade, küçük çaplı müzik marketler, müzik şirketleri, butikler ve bir iki çalışandan oluşan imalât firmaları gibi esnaf kapitalizmi, altkültürlerin yayılmasına olanak sağlamakta ve ticari manipülasyonunu gerçekleştirmektedir.

Bugünün piyasa koşulları göz önünde bulundurulduğunda dövmenin, büyük bir pazar payına sahip, bütün tüketim ürünleri gibi mübadeleye açık bir metalaşma süreci içinde olduğu ifade edilebilir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; ilk olarak dövme, ekonomik bir mübadelenin ve iş gücü ayrışmasının görünümüdür: bu ayrışma sanatçı, yani üretici ve aslında kendi bedenini tüketen tüketici arasındadır. Çünkü bir kişinin kendisine dövme yapması oldukça zordur ki bu da dövmenin diğer beden dekorasyonları ve boyamalarından ayrılması gerektiğinin nedenini teşkil etmektedir (Blanchard, 1991, s. 14). Bununla birlikte, dövme taşıyan kişi, her gün, her girdiği etkileşim biçiminde, dövmeyi yapan bireyin reklamını yapmaktadır ki bu, profesyonel olarak dövmecilikten para kazanan birey için son derece önemlidir. Dövme aracılığıyla gerçekleşen iletişim söz konusu olduğunda dövmenin iki temel işlevi ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri bir metanın mübadele edilmesi, diğeri de sanatsal bir işlev görmesidir. Her şeyden önce derisine dövme yaptırmak isteyen bir bireyin varlığı ön koşuldur. Dolayısıyla bu noktada ekonomik bir alış veriş ortaya çıkmaktadır. Burada yapılan dövme için belirli bir miktar ücretin ödenmesi koşulu söz konusudur. Dolayısıyla dövme, bugün bir endüstri hâline gelmiştir ve aynı zamanda hizmet sektörünün önemli bir parçasıdır. Bununla birlikte dövme, sanatsal bir üretim sürecinin bir ürünüdür. Bu üretim süreci içerisinde tüketici pasif değil, bundan ziyade üretim sürecine aktif olarak katılarak; ortaya çıkacak ürünün şekillenmesinde etkin bir role sahiptir. Dövme sanatçısı ve alıcı arasında, biçimsel yaratıcı kararları yönlendirecek her hangi bir yönetici, galeri müdürü ve eleştirmen gibi bir aracı bulunmamakta ve dövme sanatçısı, alıcısıyla direkt çalışmaktadır. Bu durum, bürokratikleşmiş piyasa sisteminin ve klasik bir hizmet ilişkisinin ötesindedir (Sanders, 2008, s. 30). Profesyonel olarak dövme yapan bireyler, liberal pazar eknomosinin

çetin mücadele koşullarında hayatta kalabilmek için stüdyolarını bir güzellik merkezi gibi yapılandırmakta, vasıflı ve kalifiye personel çalıştırmakta ve müşteri ile olan iletişiminde güveni her şeyin önünde konumlandırmaktadırlar (Goulding vd., 2004). Dövmeyi yapan kişi, onun kişisel özellikleri, bu kişi ile güven temelinde kurulan ilişki, dövme stüdyosunun dekoru ve temizliği gibi özellikler dövme yaptıran bireylerin bir çoğu için teknikten çok daha önemli olabilmektedir (Vail, 1999). Bununla birlikte, bireysel kararlardan ya da başka kaynaklardan oluşan fikirlerle birlikte deri üzerine, çizgiler, şekiller, gölgelendirmelerden meydana gelen sanatsal bir motif söz konusudur. Ortaya çıkan dövme, dışarıdan algılanmaya ve iletişime geçmeye hazırdır. Dolayısıyla dövme sadece mübadele edilen bir meta değil bunun yanında bir sanat çalışmasını oluşturmaktadır. (Wymann, 2010, s. 48).

Dövmenin, bugün ekonomik bir değer ve mübadele olarak yükselişi, aynı zamanda dövmeyle ilgili, medyada yer alan söylemlerle de bağlantılıdır. Örneğin, bugün oldukça yaygın bir sosyal medya aracı olan Twitter’da yer alan, dövmecileri ve dövmeye ilgi duyanları bir araya getiren bir hesapta “İyi dövmeler ucuz ve ucuz dövmeler de iyi değildir” ifadesi yer almaktadır (Tattu, 2012a).

Dövmenin ve diğer beden modifikasyonlarının, bugün yoğun bir biçimde tüketim kültürünün önemli bir bileşeni olarak kendini göstermesi, geçmişten şimdiye uzanan toplumsal ve kültürel değişimlerden ayrı bir biçimde ele alınamaz. Zira bireylerin gündelik yaşamlarındaki pratikler, toplumsal koşulların mikro düzeydeki iz düşümleri olabilmektedir. Turner (2005) bir beden modifikasyonu olarak dövmeyi, günümüz sosyo-kültürel ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak ele almaktadır. İçinde bulunulan dönemde bireylerin, yapı ile olan bağlılıkları gevşek ve incedir. Turner’a (2005, s. 45) göre, 17. y.y.’dan 19 y.y.’a kadar uzanan bir süreçte ulusdevlet anlayışının yükselişi yüksek düzeyde bağlılık ve dayanışma gerektirmekteydi. Ancak postmodern dünya, bu eksenden kaymıştır ve bununla beraber dayanışma zayıflamış, bağlılık da daha gevşek bir hal almıştır. Böylesi bir toplumsal koşullar altında benlik de dahil olmak üzere her şey geçici, yüzeysel ve değiştirilebilir olmuştur. Buradan hareketle Turner (2005), dövmelerin ve diğer beden işaretlerinin zorunlu bir ritüelden, tercihe bağlı bir dekorasyona evrildiğini ileri sürmektedir. Dövmeler, günümüz toplumlarında, tüketim kültürünün bir metâsı durumuna gelmiş ve her hangi bir bağlılığın işareti olma anlamını neredeyse tamamen yitirmiştir. Ancak Turner (2005) dövmenin anlam üretmedeki önemini yadsımamaktadır. Bundan ziyade anlamın bağlı olduğu zeminin değişimini vurgulamaktadır: “beden işaretleri, narsistiktir ve benliğe yönelik “oynak”

işaretlerdir. Beden işaretleri, kişisel ve içsel bir biyografinin parçasıdır ve kolektif bir hafızanın zorunlu bir özelliği değildir” (Turner, 2005, s. 42). Başka bir ifadeyle, söz konusu olan anlamın yok olması değil, dönüşmesidir. Bennett’in (2005, s. 35) postmodern dönemle ilgili olarak işaret ettiği gibi; metinler ve imajlar, kendi orijinal bağlamlarından çıkarılmış; isteğe bağlı, keyfi bir şekilde, eskisinin kaybolup yeni anlamların üretildiği bir yeniden düzenlemeye konu olmuştur. Dolayısıyla, kültürel bir metin olarak dövmeler, geçmiş dönemlerden farklı olarak, bir topluluğa ait kültürel kodların beden üzerindeki görünümlerinin yanında; benliğin, bireysel kimliğin ve bireyin kendi sembolik yaşam dünyası ile kurduğu karmaşık ilişkinin göstergeleri olarak ortaya çıkmaktadır.

Dövmeyi diğer beden modifikasyonlarından ve tüketim metinlerinden ayıran belki de en önemli özelliği, uygulama aşamasında bireye verdiği acıdır. Bu bağlamda dövmeyi, postmodern toplumun bireylere sunduğu sınırsız tüketim olanaklarından biri olarak ele almak indirgemeci olacaktır. Zira, Çabuklu’nun (2004, s. 83) ifade ettiği gibi, postmodern dönemde bireyler, her an mutlu olmanın peşindedirler ve bedenlerinin maruz kalacağı her hangi en küçük bir acıdan sakınmaktadırlar. Ancak diğer taraftan da bedene yönelik bireysel müdahalelerin yoğun bir biçimde yaygınlık kazanarak pratik edildiği görülmektedir. Estetik ameliyatlar bunun iyi bir örneğidir. Ancak estetik ameliyatlar, salt güzellik, estetik ve gençlik arayışı içinde olan bedenlerin ihtiyacını karşılamak için başvurulan bir beden modifikasyonudur. Orada acı, kavuşulacak olan idealin bedeli olarak vardır. Ancak dövme de durum biraz daha farklıdır. Acının, dövme pratiğine içkin bir özellik olmasının yanı sıra, derin bireysel anlamlar taşımakta; yaşam ve birey arasında bir bağ kurmaktadır. Le Breton’un (2010, s. 27) ifade ettiği gibi, bireyin isteyerek çektiği acılar, varlığın doğrulanmasının bir yoludur. Acı, bedeni yok etmeye değil; var etmeye, yaşamı güvence ve huzur içinde tutmaya yönelik olarak deneyimlenmektedir. Dövmenin yapım süreci ve onu izleyen iyileşme aşamasındaki acısı, birey için bir bedensel bir haz kaynağı olmaktadır (Sweetman, 1999). Dövme pratiğiyle ilgili olarak açılmış olan ve daha önce de söz edilmiş olan Twitter hesabında paylaşılan bir ileti, dövme ve acı arasında ayrılmaz bir bağ kurmakta ve söz konusu bu acının, bir durumdan başka bir duruma geçişi ifade eden bir ritüelin zorunlu bir bileşeni olduğunu ifade etmektedir: “Dövme yaptırmak acılı olmalıdır. Bu, bir geçiş törenidir” (Tattu, 2012b). Yaptırdığı dövmelerine ek olarak dövme yaptırmaya devam edeceğini ifade eden bir görüşmeci, bunun altında yatan motivasyonun dövme pratiğinin verdiği acı olduğunu belirtmekte ve şu şekilde ifade etmektedir:

“...ilk verdiği yapılırkenki ince ince bir acı var, o böyle çok huzur veren bir acı. O iyileşme dönemindeki kaşıntı var, kabuk atmadan olmuyor. Krem kullanıyorsun, 1 hafta falan, o kuruyor kabuk atıyor, o kabuklardan önce kaşınma var, o kaşıntı öldürüyor beni zaten. En hoşuma giden o kaşıntı... o kaşıntı ve acı yetiyor zaten bana.” (G3, Erkek, 30)

Yukarıdaki görüşmecinin ifade ettiklerinden anlaşılacağı gibi, dövmenin verdiği acı ve mutluluk arasında direkt bir bağ kurulmaktadır. Hem dövmenin yapım aşamasındaki acı hem de deriye işlenmesinin ardından başlayan kabuk bağlama ve kabuk atma aşamalarını içeren ‘iyileşme’ süreci, huzur verici olarak değerlendirilmektedir. Tıpkı, yaşam içerisindeki acılarla başa çıkmış olmanın verdiği rahatlama gibi, bireyin bedeni üzerinde inisiyatifi dahilinde gerçekleştirdiği bir modifikasyonun verdiği acı da kişiye mutluluk vermektedir. Bu mutluluk kimi zaman, bireysel yaşam döngüsü içerisinde bireyin karşılaştığı sıkıntıların ve manevi acıların, bedensel acı aracılığıyla sarılmasından kaynaklanabilmektedir. Sıkıntılı bir evlilik, boşanma süreci ve sağlık sorunlarıyla başa çıkmaya çalışmış olan G4, dövmesini yaptırırken duyduğu acının, yaşamındaki zor dönemlerde duyduğu acıyı yatıştırmanın beden üzerindeki hissi olduğunu vurgulamaktadır:

“... şunu söyleyeceğim...; bak hiç acı hissetmedim ki kemiğe yakın bölgeler, bunu abartmıyorum. Özellikle şu bilekteki, ben o kadar mutluyum ki o an; dövmeyi yapan kişi, ... bayıldın mı dedi bana? yani uyuyacağım neredeyse. Yani ruhum bedenime çıkıyor, açığa çıkıyor. Böyle bir şey. Bunu kime anlatabilirim? Bunu anlayamazlar... Hayatımda çok acılar çektim; şu anda acı çekmediğim için belki acıyı hissetmek için yaptırdım. onu da bilemiyorum, zaman zaman bunları da sorguluyorum. yani, acaba buna alıştı vücut acı mı istiyor ki zaman zaman dedim.” (G4, Kadın, 50).

G4’ün belirttikleri, dövme yaparken duyulan acının, uygulamanın getirdiği, basit ve tamamen fiziksel olarak açıklanamayacak bir özellik taşıdığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, dövmenin deriye kazınması anında bedenin deneyimlediği acı, ruhsal bir rahatlamayı getirmekte ve bu bağlamda, modernizmin ayırdığı beden ve ruh, tekrar birleşmektedir. Söz konusu görüşmecinin ifade ettiklerinden yola çıkılırsa, yaşam içerisinde ruhun gerilimi, bedenin deneyimlediği acı aracılığıyla giderilmektedir. G4’ün, hiç acı hissetmediğini ifade etmesi aslında paradoksaldır. Bedenin duyduğu acı, daha derin manevi acıları dindirdiğinden;

bedensel acının kendisi aslında bir ‘narkoz’ görevini görmektedir. Atkinson & Young’un (2001) araştırmalarında da belirttikleri gibi beden modifikasyonlarında duyulan acı benliği tahrip etmekten ziyade hem fiziksel hem de duygusal açıdan daha güçlü sosyal benlikler inşa etmenin bir aracıdır. Buna paralel olarak Le Breton (2010) şunları ileri sürmektedir;

“genelde ... ender olarak acı duyulur. Bu bağlamda amaç, birey açık seçik olarak bilincinde olmasa bile, ıstıraba son vermektir. Birey, kendi eyleminin anestezisi içindedir çünkü öncelikle bir rahatlama arzular, gerilimden kurtulmak ister... Acı burada, yaşanan sıkıntıya karşı etkili bir mücadele vererek bir paradoks sunar. Istırabı hafifledir” (s. 29 – 30).

Özetlemek gerekirse, dövme, tüketilirken tüketicisine acı veren bir beden modifikasyonudur ve bu özelliği, büyük ölçüde onu diğer tüketim ürünlerinden ayırarak, daha derin anlamların üretildiği bir konuma yerleştirmektedir. Burada dikkat çekilmek istenen nokta, herkesin söz konusu bu acıyı benzer biçimlerde deneyimlediği değildir; bundan ziyade, dövmenin bugün, ticari bir metâya dönüşmesinin yanında, bireylerin ve onların toplumsallıklarının üzerindeki etkisi ve aracı rolünün yadsınmaması gerektiğidir. Benliklerin, sürekli olarak yeniden düzenlemesi, dönüştürülmesi ve kimliklerin giderek bireyselleştirilmesi gibi unsurlar, birer tercihten ziyade, çağdaş yaşamın dayattığı zorunluluklar gibi görünmektedir. Burada ayrıca dikkati çeken nokta, bütün bunların olabildiğine hızlı bir biçimde yapılması gerektiğidir (Elliot & Lemert, 2011, s. 76). Kimliklerin ve benliklerin, bireycilik çağında hızlı bir biçimde yeniden keşfedilip düzenlenmesinin yolu, tüketimden geçmektedir.

Sweetman (1999, s. 72) dövme ve/veya piercing uygulaması yaptırmış olan bireylerle yaptığı araştırmasının sonuncu olarak, bu gibi beden modifikasyonlarının salt “tarzın süpermarketindeki” moda ürünleri olarak ele alınamayacağını ileri sürmektedir. Dövme gibi beden modifikasyonlarının, ortaya çıktıkları ve uygulandıkları tarihsel bağlamından koparılarak tüketim kültürünün içine çekildiği yadsınamaz bir gerçektir ancak yapılan araştırmalar göstermektedir ki (Vail, 1999; Sweetman, 1999; DeMello, 1995; Turner, 2005; Schwarz; 2006; Johnson, 2006; Atkinson & Young, 2001) dövme, aynı zamanda, bireysel kimliğe eklemlenmiş, farklılaştırıcı, kişiliği güçlendirici, direnişi içeren, bireyin kendi benlik algısını oluşturmasında ve bunu diğerlerine ifade etmesinde etkili rol oynayan bedensel bir pratiktir. Dolayısıyla dövme bugün, ne sadece yüzeysel bir moda ne de sadece bireyselliğe ya

da altkültürel bir uygulamaya işaret eden bir pratik olarak ele alınmalıdır. DeMello’ya (1995) göre dövmelerle ilgili olarak genellikle şu üç nokta ön plana çıkmaktadır: kişisel estetik, bireysellik ve maneviyat ya da kişisel gelişim. Buna ek olarak DeMello (1995), kadınların dövmelere cinsellik ve erotizm atfettiğini ileri sürmektedir. Buradan hareketle, bireylerin dövmelerle kurduğu ilişki değişkenlik arz etmektedir. Dövmeler ne tamamen anlam yüklü ne de tamamen ondan soyutlanmıştır.