• Sonuç bulunamadı

İletişim, Etkileşim ve Anlam Üretme Aracı Olarak Dövme ve Beden

3.3 Dövmenin Modern Görünümleri

3.3.2 İletişim, Etkileşim ve Anlam Üretme Aracı Olarak Dövme ve Beden

Günümüz modern toplumlarında bireyler, kültürel ürünleri yalnızca onların işlevsellikleri açısından değil; bunun yanında, belki de daha ağırlıklı olarak, ifade ettikleri anlamlardan hareketle tüketmektedirler (Solomon; Rabolt, 2004, s 27). Başka bir ifadeyle, tüketim üzerinden üretilen anlam, çoğu zaman ürünün pratik faydasından önce gelebilmektedir. Dolayısıyla bireylerin gündelik yaşamlarının, tüketim üzerinden inşa ettikleri bireysel ya da kolektif anlamlarla örüldüğü ve tüketim pratiğinin, özünde, toplumsal yaşamın pek çok yönüne işaret eden anlamlarla donatılmış olduğu ifade edilebilir.

Bir iletişim, etkileşim ve aynı zamanda da dolayısıyla bir anlam üretme aracı olarak dövme, bireyin hem kendisi hem de diğerlerinden oluşan dış dünya ile olan iletişiminde önemli bir yer teşkil etmektedir. Burada dövmenin üzerine kalıcı bir biçimde işlendiği beden, söz konusu iletişimin ve etkileşimin zorunlu aracıdır. Dolayısıyla, ilgili bölümde de tartışıldığı gibi beden, her şeyden bağımsız olarak tek başına, iletişim ve etkileşim üzerinden inşa edilen gündelik toplumsal gerçekliğin inşasında birincil konumdadır.

O’Neill’a (2004) göre beden, ilişkilerin temel aracıdır. Onun giydirilmesi, süslenmesi, modifiye edilmesi, gülmek, öpüşmek, el sıkışmak vb. bedensel faaliyetler, sosyalliğimizi yönetmek için kullanılan iletişimsel bir mübadeledir. Beden, toplumsal ilişkilerin yönetilmesi ve çeşitli sosyal görevlere yönelik bağlılığımıza ilişkin bir araç iken; aynı zamanda reddedişin ve direnişin de bir aracı olabilmektedir. Örneğin; küçük çocuklar, çığlık atar, tekmeler, yemek yemeyi reddeder ya da memnuniyetsizliğini ifade etmek için kendilerini kirletirler. Mahkumlar ve psikiyatrik hastalarda da benzer örüntülere rastlanmaktadır. Burada beden, tıpkı otoriteye yönelik itaatin, düzenin aracı olabildiği gibi, reddetmenin aracıdır (O’Neill, 2004, s. 6).

Dövme, git gide hatta belki de tamamıyla, belirli bir sınıfa, toplumsal cinsiyete ve yaşa ait bir beden pratiği olmaktan çıkmıştır. Kadın ya da erkek, alt, orta ya da üst sınıftan çeşitli yaşlarda bireyler dövme sahibi olabilmektedirler. Bununla birlikte dövmenin sınıfı ve cinsiyeti aşan yaygın kullanımı, onun tüketim kültürü tarafından özümsendiğine işaret etmektedir. Dövmenin böylesine bir pozisyona yerleşmesi Sweetman’e (1999) göre, yalnızca anaakım medyadaki görünürlüğü ile açıklanamaz; bunun yanında postmodern dönemin baskın bir özelliği olarak herkesin seçimine açık, her zaman ve her yerde herkes tarafından elde edilebilir, seçime açık işaretler dizisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Tüketicilerin artık, moda öncülerinin yönlendirmesiyle hareket eden “moda kurbanları” değil, bireysel kimlikleri, benlikleri ve yaşam tarzları temelinde, kendi özgün tüketim örüntülerini oluşturdukları ileri sürülmektedir. Söz konusu bireysel tüketim örüntüleri, çok çeşitli kaynaklardan elde edilen malzemelerin karışımından ortaya çıkan bedensel bir şekillenişi içermektedir ve bir grup için belirli bir anlama gelen kültürel bir metin, başka bir grup içinde farklı anlama gelecek bir biçimde kullanılacağı gibi, aynı kültürel metin, benzer gruptan kişiler için de farklı bir amaç ve anlamın üretildiği bir tüketim sürecine tâbi olabilmektedir (Crane, 2003, s. 30).

Gündelik hayat içinde ortaya çıkan ve devamlılık arz eden bir iletişim söz konusudur. Söz konusu bu iletişim, semboller ve anlamlandırmalar üzerinden ilerlemektedir ve bu noktada dil, iletişime devamlılık kazandıran, konsensüsün oluşumuna zemin hazırlayan, farklı durumsallıklar içinde bireylerin birbirlerini anlamasına ve karşılık vermesine olanak tanıyan ve bütün bu özelliklerinden dolayı oldukça kritik öneme sahip bir araçtır (Berger & Luckmann, 1966). Berger ve Luckmann (1966), dilin sadece yüz yüze iletişim esnasında üretilen seslerden ibaret olmadığını, bununla birlikte, anlam üretimine katkı sağlayan sembolik gerçekliklerin de bir dil olduğunu ifade ederek bireylerin, işaretler ve semboller dünyasında yaşadıklarını ileri sürmektedirler. Söz konusu bu sembolik gerçeklikler, gündelik hayatın gerçekliği içinde kendilerine bir karşılık bulurlar. Dövmenin, gündelik hayatın semboller dünyasında oldukça önemli bir yere sahip olduğu ileri sürülebilir. Başlı başına dövmenin kendisi bir semboldür. Örneğin; dövme bugün, bazı toplumsal gruplar ya da tek başına bireyler tarafından, marjinalliğin bir sembolü olarak görülmektedir. Buna ek olarak dövmenin çeşidi, deri üzerine işlenen sembolün kendisi, dövmenin beden üzerindeki konumu gibi değişkenlerin, dövme aracılığıyla üretilen sembolik dilin farklı anlamlar üreten ifade biçimleri olduğu iddia edilebilir.

Elliott ve Lemert (2011, s. 18), ortaya çıkan yeni bireyciliğin, insanları “kendilerini diğerlerine açmaya, ... daha az yönlendirdiğini” ifade etmektedirler. Bu bakış açısı bir noktada doğrudur. Ancak, kişilerin böylesine bir kapanma içine girmeleri, refleksif bir bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Daha açık ifade etmek gerekirse; dövme ve diğer beden modifikasyonları, bireyselleşmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır ve bireysel benliğin inşasında ve yeniden kuruluşunda önemli bir rol oynamaktadırlar. Ancak, her ne kadar bireyselleşmeye işaret etse de dövme üzerinden birey, aslında derisi üzerinden kendini diğerlerine açmaktadır. Dolayısıyla bireyin derisi, bireyselliğin ön plana çıktığı kültürel bir formasyon içinde, dış dünyaya ve diğerlerine açılan bir kapıdır. Bu kapının kontrolü, yani kimin gireceğinin ya da giremeyeceğinin kararını verme otoritesi, ileride daha ayrıntılı bir biçimde tartışılacağı gibi, bireyin kendisine aittir. Bu bağlamda, bireyler, dövmelerini sergileme ya da gizleme özgürlüğü ve kontrolüne sahiptirler. Buradan hareketle bireyselleşmenin bir ifadesi olarak dövmenin, kendini diğerlerine kapatmaktan ziyade, kendini ifadenin ve açmanın süreksiz ve farklı bir yolu olduğu ileri sürülebilir. Bedeni kaplayan deri, birey ve toplum arasındaki, başka bir ifadeyle kamusal ve özel alan arasındaki sınırı teşkil etmektedir (Shwarz, 2006, s. 228). Dolayısıyla dövmeli olmak, hem özel hem de kamusal bir eylem, bir durumdur. Özel ve kişiseldir çünkü bireysel karara dayalı olarak hayat bulur, motifi, beden üzerindeki yeri ve görünürlüğü çok büyük ölçüde bireysel bir kontrole dayanır. Bunun yanında kamusaldır çünkü diğerlerinin bakışına, yorumlamasına, açıktır ve bir sembolik iletişim metinidir. Bedenin üzerinde görünürlük kazanan dövme, beden aracılığıyla gerçekleşen iletişim ve üretilen anlam bağlamında en etkili araçlardan biridir. Çünkü dövmeler, ayakkabı ya da saç modeli gibi bir moda ya da tüketim nesnesi olarak ele alınabilmelerinin yanında; saç stili ya da kıyafetten farklı olarak, beden üzerine giyinmezler, daha ziyade bedene yazılıp kaydedilirler. Dövmeler aynı zamanda bedeni dekore eder ve kalıcı olarak onu modifiye eder (Kosut, 2006, s. 1040). Dolayısıyla, beden üzerinden hayat bulan iletişimin, ekonomik ve sanatsal boyutlarını aşan, eşsiz bir biçimidir (Wymann, 2010, s. 42).

Dövmeye ilişkin olarak yapılmış farklı tanım ve yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan bir kısmı, dövmenin teknik yönünü ön plana çıkarmakta, bir kısmı da estetik, beden modifikasyonu ve dövmenin kavramsallaştırılması üzerine odaklanmaktadır. Bütün bu odakların hepsinin üzerinde birleştikleri ortak nokta dövme olsa da dövmenin ortaya çıktığı bağlam, yer ve zaman da son derece önemlidir. Eğer dövme, bir iletişim ve etkileşim aracıysa, farklı bağlamlarda ortaya çıkan dövmenin iletişim biçimleri de birbirinden

farklılaşabilmektedir. Dolayısıyla iletişimsel bir araç olarak dövme, her zaman için söz konusu bu araç konumunu korusa da bu araç üzerinden gerçekleşen etkileşim farklılaşabilmektedir. Buradan hareketle, odaklanılması gereken nokta, dövmenin ne olduğu, kimin hangi araçlarla dövme yaptığından ve yaptırdığından ziyade, dövmenin nasıl iletişime geçtiği ve bir iletişim sürecinde nerede olduğudur (Wymann, 2010, s. 44 - 45). Başka bir ifadeyle, dövmenin yapılış amacı, dövmenin bedene işlendiği bağlam, üretilen anlamı ve iletişim biçimini belirmektedir. Örneğin, altkültürel bir gruba bağlılığı sembolize eden dövme ile tamamen estetik kaygılarla yapılmış dövme arasında, hem anlam hem de iletişim açısından fark vardır.

Dövme ve diğer beden modifikasyonlarının, yakından ve dikkatli bakıldığında, güçlü bir iletişimsel/etkileşimsel niteliğe sahip olduğu görülebilir. Bedenin üzerine kalıcı olarak işlenen dövme, özellikle diğerinin görüşüne açıksa, gündelik etkileşimin önemli hatta etkileşimi yönlendirme gücüne sahip bir özellik taşımaktadır. Berger ve Luckmann (1966), özellikle yüz yüze iletişimlerin oldukça etkili olduğunu, karşılıklı olarak öznelliklerin ve bireysel ifadelerin açık olduğunu ifade etmektedirler. Dolayısıyla, etkileşim sürecinde sürekli olarak bir mübadele söz konusudur. Gündelik etkileşimin bu yüz yüze güçlü biçimi, Berger ve Luckmann’a (1966) göre, her zaman pürüzsüz bir biçimde sürmemektedir. Bireylerin karşılıklı olarak birbirlerine açık olan öznellikleri ve ifadeleri, bir yorumlama sürecini gerektirmektedir ve diğerinin ilettiği mesaj, her zaman için ‘doğru’ bir biçimde değerlendirilemeyebilinir. Öznellik, geç modern toplumlarda artan bir şekilde somut ve görseldir. Beden, öznelliği gösteren bir yüzey olarak toplumsal alanın merkezine girmektedir... Bireyler, bedenlerini modifiye edebilseler ve onu yeniden yazabilseler de diğer insanların dövmelerine verdikleri anlamları kontrol edemezler ve dolayısıyla bir çatışmayla yüzleşmek zorundadırlar. Bu nedenle görselleştirilmiş beden kendi içinde, karşıt anlamların bir savaş alanıdır (Oksanen, 2005, s. 112). Etkileşim ve iletişim sürecinde önemli bir yeri olan dövmeler de diğer bütün sembolik işaretler gibi yorumlanma sürecine tâbi olmaktadır ancak bu yorumlama her zaman, bireyin kendi dövmesi ile kurduğu ilişki ve ürettiği bireysel anlamla örtüşmeyebilir. Başka bir ifadeyle, dövmeyi taşıyan kişinin kurduğu sembolik mesaj ve gerçeklikle, onu yorumlayan diğerinin etkileşimsel süreç içinde ürettiği anlam birbirini karşılamayabilir. Dolayısıyla, dövmelerin bireysel öyküleri ve bunların üzerindeki örtünün kaldırılması, etkileşim ve iletişim sürecindeki yerini belirlemede son derece önemlidir.

Kültürel tüketim ürünleri ve bunların beden üzerinden görünümleri, okunmaya açık sembolik bir metin üretir. Bu noktadan hareketle, tüketilirken üretilen her kültürel metnin, karmaşık toplumsal ilişkiler yapısı içinde işaret ettiği ve ortaya çıkardığı bir anlamlar bütünü söz konusudur. Tüketim örüntüleri üzerinden işleyen bugünün toplumsal yapısı içinde birey, kendini ifade etmek, kendi varlığını hem kendine hem de diğerlerine açıklamak, aidiyet geliştirmek, estetik olmak, uyum ya da direnç göstermek, kimlik oluşturmak, bireyselliğini vurgulamak ve benliğinin altını çizmek için söz konusu bu tüketim örüntülerine hiç olmadığı kadar fazla baş vurmaktadır. Bedensel bir pratik olarak dövmenin, bütün bu amaçlara hizmet edebilen özel bir pozisyonu söz konudur. DeMello (1995) ve Sweetman (1999), dövmeleri, postmodern dönemde hızla dolaşım ve tüketim içinde olan diğer ürünlerden ayıran bir özelliği olarak, kalıcılığının altını çizmektedirler.

Söz konusu çalışma, beden üzerinde kalıcı iz bırakan bir tüketim ürünü olarak dövmenin, bireysel yaşam dünyaları içinde ne anlama geldiğini, neye işaret ettiğini ortaya çıkarma ve bunların sosyolojik bir analizini yapma amacını taşımaktadır. Dolayısıyla dövme, diğer tüketim ürünleri ya da metinleri gibi, hem fazlasıyla bireyselleşmiş bir beden pratiği olarak ele alınırken, onun daha geniş toplumsal yapı ve kültür ile olan etkileşimi ve iletişimi de söz konusu çalışmanın diyalektik bakış açısını oluşturmaktadır. Çalışmanın bakış açısını oluşturan diğer bir diyalektik şudur: dövmeler, tüketim kültürü dinamikleri içinde salt piyasanın yönlendirmesine tâbi olan bireyler tarafından anlamdan yoksun bir biçimde mi tüketilmektedir; yoksa tüketirken üretilen aktif bir anlam üretme süreci de söz konusu edilebilir mi? Buradan hareketle, dövmenin bireysel ve toplumsal anlamlarını aydınlatabilmek için bir alan araştırması yürütülmüştür.