• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın Yöntemi

Toplumsal araştırma söz konusu olduğunda, nitel ve nicel araştırma yöntemleri arasında çetin bir çatışma ortaya çıkmaktadır. Bu iki yöntem arasındaki geçerlilik tartışması, Glasser ve Strauss’a göre (2006) çoğu durumda yersizdir çünkü bilgi, ister nicel ister nitel bir yöntem aracılığıyla elde edilsin, ister kuram üretmek isterse de kuram doğrulamayı birincil olarak konumlandırsın; her iki yöntem de araştırma konusuna, koşullarına, elde edilmek istenen metaryelin türüne bağlı olarak değişen öncelikleriyle, oldukça önemli ve değerlidir. Bununla birlikte Glasser ve Strauss (2006), nitel bilgiye bazı yönlerden daha fazla öncelik tanımakta ve önemini vurgulamaktadır. İlk olarak, sosyolojik kuramın temel bileşenleri en iyi şekilde nitel bir metod yardımıyla bulunmaktadır, çünkü nitel araştırma, araştırmanın en son ürününü veren bir araçtır ve buna ek olarak nitel araştırma, çoğu zaman, gerekli olan bilgileri toplamak ve araştırma sahasının zorluklarıyla başa çıkabilmek için en etkili ve uygun yoldur (Glaser & Strauss, 2006, s. 18).

Araştırma yöntemi söz konusu olduğunda, doğru ya da yanlış yöntemlerden söz etmekten ziyade, araştırma konusu ve sorusuna uygun bir yöntem belirlemek ve seçmek önemlidir. Dolayısıyla araştırmacının araştırma konusunu temel alarak, veriye en uygun biçimde nasıl ulaşacağını ve onu nasıl değerlendireceği önem kazanmaktadır. Bir alan araştırmasının sorularına yanıt alabilmek için hem nitel hem de nicel araştırma yöntemi birlikte kullanılabilir. Ancak bu durum, araştırmanın amacına göre ortaya çıkmaktadır. Örneğin; farklı özelliklere sahip (örneğin; cinsiyet ve meslek gibi) iki grubun, belirli bir davranış ve tercih konusunda önemli farklılıklar taşıyıp taşımadıklarını araştırmak için bir anket formu kullanılabilir ve ardından, söz konusu farklılıkların nereden kaynaklandığının detaylı bilgisine erişebilmek içi yarı yapılandırılmış görüşme ya da odak grup çalışması yürütülebilir (Willig, 2008, s. 22). Söz konusu çalışma, iki grup arasındaki her hangi bir farklılığı ortaya çıkarmayı hedeflemekten ziyade, dövme yaptırmış olan bireylerin, dövme üzerinden inşa ettikleri anlam dünyalarını aydınlatmayı amaç edindiğinden; anket gibi nicel bir araştırma yöntemini, bir veri

toplama yolu olarak kullanmamıştır. Dolayısıyla; çalışmada yöntem olarak nitel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Nitel araştırma yöntemi araştırmacıya, fenomenleri kendi doğal düzenleri içinde inceleyerek, onları anlama ve yorumlama olanağı sunmaktadır (Denzin & Lincoln, 1998). Söz konusu yöntemin özellikle benimsenmesinin nedeni, nitel araştırmanın temel amacının, araştırma sorunu ya da konusunu, belirli bir popülasyonun perspektifinden kavramaya çalışması olmasıdır. Nitel araştırma özellikle, “belirli bir popülasyonun, değerleri, fikirleri, davranışları ve sosyal bağlamları hakkında kültürel olarak özel bilgiler elde etmede etkilidir” (Mack; Woodsong; MacQueen; Guest & Namey, 2005, s. 1). Bu yöntem içinde yer alan derinlemesine görüşmenin, bireysel kültürel özellikler, değerler ve anlamlara yönelik daha derinlemesine bilgi elde etmeye olanak sağlamasından ötürü, konu ile ilgili veri toplamaya ilişkin en uygun teknik olduğu belirlenmiştir. Miller ve Glassner (2004, s. 137), nitel görüşmenin gücünün, sosyal dünyalara ilişkin öykülerin elde edilmesi ve titizlikle incelenmesine yönelik sağladığı olanaktan ileri geldiğini ifade etmektedirler. Karasar’a göre (1999) görüşmede, her hangi bir konuya ilişkin yüzeysel bilgiden ziyade daha derinlemesine bir bilgi edinilebilir ve ayrıca araştırmacı, görüşme esnasında yeteri kadar aydınlatılmadığını düşündüğü noktalara geri dönerek o noktalarla ilgili daha kapsamlı bilgi alma olanağına sahiptir. Dolayısıyla derinlemesine görüşme, bireysel deneyimlerden yola çıkarak, sosyal dünyalara ilişin kapsamlı ve özgün bilgi kümelerine erişimi sağlamaktadır.

“... görüşme yapanlar için görüşülen kişiler, yalnızca öykü ve anlatı inşa etmezler, ayrıca sosyal dünyaları da inşa ederler. Bu gelenekte araştırmacılar için birincil konu, insanların deneyimlerine ilişkin özgün bir bilgi vermektir... Araştırma, pozitivistlerin peşine düştüğü gibi sosyal dünyanın ayna yansımasını sağlayamaz, ancak araştırma, insanların deneyimlerine ve sosyal dünyalarına atfettikleri anlamlara erişimi sağlayabilir” (Miller & Glassner, 2004, s. 126).

Miller ve Glassner (2004, s. 126), pozitivist olmayan, yani yönlendirmekten ve kontrol etmekten ziyade etkileşimsel bir biçimde yürütülen derinlemesine görüşmelerin, araştırmacıyı sosyal dünyaların bilgisine taşıyacağını ifade etmektedirler. “Diğerlerinin anlayışlarını (understandings) kavrama ve belgelemeyi amaç edinen bizler, nitel görüşmeyi seçmekteyiz çünkü nitel görüşme bize, araştırma öznelerimizin bakış açılarını araştırmak için imkân sağlamaktadır” (Miller & Glassner, 2004, s. 127). Derinlemesine görüşmelerden ortaya çıkan veriler, basit bir biçimde bireysel öykülerden oluşan metinler değildirler. Söz konusu bireysel

öyküler, sosyal gerçekliğin merkezinde yer alan, bireyin söz konusu gerçeklikle girdiği karşılıklı ve etkileşimsel iletişimin anlatılarıdır.

“...görüşmeciler yanıt verdiğinde, sosyal dünyalarının anlamlarını tanımlamak için kullandıkları öykülere ve parçası oldukları dünyalarla olan deneyimlerine ilişkin bilgi sağlarlar... Araştırma katılımcıları, ... etraflarındaki sosyal dünyalardan ortaya çıkan öykülerini kullanarak görüşmeciye kendi anlayışlarını (understandings) aktarırlar” (Miller & Glassner, 2004, s. 134).

Bireysel anlayışlar ve anlamlandırmalar, daha geniş kültür ve toplumsal yapıdan ayrı değildir ve değerli veriler içermektedir. Dolayısıyla, bireysel deneyim ve kültür arasında, oldukça yakın bir ilişki söz konusudur. Deneyimin anlamını incelemek, bir kültür incelemesi yapmak demektir (Crotty, 2010, s.74). Başka bir ifadeyle bireysel deneyimler, toplumsal dinamiklere, ilişkilere ve olaylara ilişkin önemli verileri barındırdığından, söz konusu deneyimlerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesi sosyolojik bir araştırma için oldukça önemlidir. Bireysel eylemler, bir metin ya da söylem gibi, belirli anlamlar üretmekte; ve aynı zamanda bu eylemler, çeşitli sonuçlar doğurmaktadırlar. Söz konusu bu anlam ve sonuçlar, eylemin toplumsal boyutunu oluşturmaktadır (Ricoeur, 2008, s. 76). Yorumsamacı yaklaşım tarafından ileri sürüldüğü gibi; anlam semboliktir ve sübjektif deneyimlerde yatmaktadır; yani, içinde yaşanılan dünyaya ilişkin homojen bir bilgiden ve anlamdan söz etmek olanaksızdır. Bireyler, özgün kültürel deneyimleri temelinde kendi anlamlarını inşa etmektedirler (Solomon; Rabolt, 1998, s. 31). Dolayısıyla, eylemlerin anlamların araştırılması; bireysel pratiklerin toplumsal sonuçlarının aydınlatılması, toplumsal etkileşim biçimlerinin incelenmesi ve bireylerin daha geniş toplumsal yapı ile kurdukları ilişki örüntülerinin çeşitliliğinin tartışılması açısından önem taşımaktadır.

Toplumsal eylem, gündelik yaşam pratikleri ve etkileşimleri söz konusu olduğunda bedenin, bütün bunların analiz edilmesine olanak tanıyan bir alan olduğu görülmektedir. Beden, bireyin diğerlerine ve toplumsal dünyaya açılan kapısıdır. Bireyin kendi yaşam dünyasını nasıl anlamlandırdığı beden üzerinde somutlaşır; aynı zamanda diğerlerinin bedeni de birey için bir değerlendirme aracıdır ve dolayısıyla bireyin toplumsal etkileşimlerine yön veren bir niteliğe sahiptir. O’Neill (2004), bireyin diğerlerini olumlu ya da olumsuz bir biçimde değerlendirmesinde cisimleşmiş pratiklerin önemine dikkat çekerek beden ve

toplumsal etkileşim arasındaki bağı ve bunun toplumsal inceleme içindeki ağırlıklı rolünü şu şekilde açıklamaktadır:

“Bizler sürekli olarak, şeylerin cisimleşmiş görünümlerinden etkilenmekte ve onlarla ilgilenmekteyiz, özellikle de kendimizin ve diğerlerinin görünüşüyle... Sosyologlar olarak biz, bireyler olarak angaje olduğumuz, cisimleşmiş görünümlerin sosyal inşasını görmezden gelemeyiz... Diğer kişilerden gördüğümüz, işittiğimiz ve hissettiğimiz, onlarla olan etkileşimimiz için ilk temeldir. Bu, sosyal bilgimize ilişkin bedensel zemindir. Çünkü toplum, kesinlikle bedenden ayrılmış, cisimleşmemiş bir görünüm değildir; biz, en başından itibaren, duyumsal ve estetik izlenimler temelinde sosyal etkileşimde bulunuruz” (s. 7).

Bu perspektiften hareketle çalışma, bir beden modifikasyonu olarak dövme pratiğine başvurmuş ve bedenlerinin çeşitli bölgelerine dövme yaptırmış olan bireylerin, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak, dövmelerini nasıl yorumladıklarını, kendi sosyal dünyaları içinde nerede ve nasıl konumladıklarını, dövmenin bireysel kimlikleriyle olan ilişkisini, diğerleriyle olan etkileşimlerinde ve kendilerinin dışındaki toplumsal dünyayla ilişki içinde dövmenin oynadığı rolü tartışmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, bir beden modifikasyonu olarak dövme pratiği, dövme yaptırmış bireylerin dövmeleri aracılığıyla ürettikleri anlam ve bu anlamın toplumsal etkileşimi, bir metin gibi ele alınarak; yorumsamacı bir bakış açısıyla tartışılacaktır. Zira Ricoeur’un da (2008) ifade ettiği gibi;

“... insan eyleminin anlamı, ... belirsiz sayıda ‘okuyucu’ya hitaben, onlara yöneltilmiş olmasıdır. Bu, insan eyleminin de, tıpkı bir metin gibi, anlamı ‘askıda’ olan bir açık yapıt olması demektir... İnsan eylemleri, anlamları hakkında karar verecek taze yorumlar beklerler. Böylece, bütün önemli olaylar ve eylemler, bugünün eylemi içinde bu tür pratik yorumlara açıktır...” (s. 80).

Bu amaç doğrultusunda, daha önce de ifade edildiği gibi, 50 dövmeli bireyle derinlemesine görüşmeler yürütülmüştür. Yapılan görüşmelerin ses kaydı alınmış ve ardından her bir görüşme deşifre edilmiştir. Yapılan deşifreler sonunda elde edilen görüşmelere ait metinler detaylı bir şekilde incelenmiş ve bu sürecin sonunda, ileride ayrıntılı bir biçimde tartışılacak

olan kategoriler oluşturulmuştur. Söz konusu bu kategoriler, hem bireylerin bedenlerine dövme yaptırmalarına zemin hazırlayan motivasyonları ortaya koymayı hem de bunları, daha geniş toplumsal bir yörüngeye yerleştirerek her bir kategorinin sosyolojik bir analizini yapmayı amaçlamaktadır. Kategorilere ait veriler, kendi içinde de karşılaştırılmalı bir biçimde değerlendirilmiş ve böylece, her hangi bir kategori altında yer alan verilerin, daha detaylı bir biçimde incelenmesi sağlanmıştır. Elde edilen verilerden hareketle oluşturulan her bir kategori, hem dövme pratiğinin çeşitliliğini ortaya koymakta hem de bu çeşitlilik içinde belirli ölçüde bir genellemelere gitme amacını taşımaktadır. Bu, bir beden modifikasyonu olarak dövmenin tüketim çeşitliliğinin, aşağıda sıralanan kategorilerle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Bundan ziyade, söz konusu kategorileri, alandan elde edilen veriler meydana getirmiştir ve dolayısıyla bundan sonra yapılacak çalışmalardan, bunlara eklenebilecek farklı kategorileri ortaya koyabilecek doygunlukta veriler de elde edilebilir. Bu haliyle mevcut kategorilerin her biri, elde edilen bu verilerden yola çıkılarak ulaşılmış genellemelerdir.