• Sonuç bulunamadı

TÖB-DER ve ÖĞRETMENLİK

TÖB-DER, öğretmenlik mesleğine bakışını ortaya koyarken yaşanan dönemin yanlışlıklarını ve yokluklarını beraberinde yansıtmaktadır. Bazı sorunların dönem içinde öğretmenler için büyük acılara yol açtığını, düşünmeyen, okumayan, sorumluluk hissetmeyen öğretmen profilin oluşturulmasına çalışıldığı, ama buna

121 örgütlenme gücü ile sonuna kadar mücadele verilmesi gerektiği vurgulanırken şöyle devam edilmiştir: 199

Bilindiği gibi öğretmenlik, egemen sınıfların çocuklarının seçeceği bir meslek değildir. Meslektaşlarımızın hemen hemen tamamı köylü, işçi, memur, esnaf ailelerinden gelmektedir. Kısaca öğretmen emekçi sınıf ve tabakalardan gelmektedir. Bu nedenle sınıfının bilincini taşımalı, başkalarının değirmenine su taşımamalıdır. Öğretmen, mesleği gereği okuyan, düşünen, konuşan insan olmak zorundadır. Eğiticinin, öğrencilere yararlı olabilmesi için dünyayı ve Türkiye’yi kavraması, bilmesi, doğru olarak yorumlaması gerekir. Ayrıca geri kalmış ülkeleri öğretmenlerinin görevi okulda bitmez. Halk arasında da devam eder. Emekçi halkın sorunlarını da, çözüm yolları ile bilmek durumundadır. Yani halkın öğretmeni olmak zorundadır. Bu zorunluluk öğretmene aydın olma, bilinç taşıma gibi diğer bir görev yüklemektedir. Aydın olma, bilinç taşıma görevi öğretmen-kitap ilişkisini kaçınılmaz kılar. Gazete, sinema, tiyatro, televizyon v.b. kitle iletişim ve haberleşme araçlarından en geniş ölçüde yararlanmalıdır. Gezi ve gözlemle yurdun değişik yörelerini, dünyanın diğer ülkelerini tanımalıdır. Oysa öğretmenin kendini yenilemesi bu ürünlerden yararlanması için ne gerekli demokratik ortam vardır, ne de öğretmenlere gerekli maddi olanaklar sağlanmıştır. 12 Mart faşizminde binlerce öğretmen okuduğu kitap, savunduğu düşünce yüzünden mahkemelere sürüklenmiştir.

1970’li yıllarda öğretmenlerin günlük yaşamında çok üretken ve günlük siyasetten uzak kalmadıkları görülmüştür. Bu konuda görüşme yaptığımız Eğitimsen İzmir delegelerinden Erkan Taşkırdı şu değerlendirmeyi yapmıştır:200

Bu dönemde ki öğretmenler okul dışındaki zamanlarını okul içinde geçirirlerdi. Okul işi yapıp, okulu onarırlar. İnsanlar ile sohbet ederlerdi. Öğretmenler yaşadıkları yerlerin aynı zamanda bilirkişileri olarak sayılırlardı. Kendilerini çok iyi yetiştirdikleri söylenebilir. Örgütlenme konusunda halkı aydınlatır ve özellikle kooperatiflerin kurulmasını, bölgedeki üretilen ürün çeşidine göre birlikler kurulmasına öncülük ederlerdi.

Öğretmenlerin çok fazla olağan dışı bir yaşamları yoktu. Çocuklarının eğitimi konusuna büyük önem verirlerdi. Her öğretmen en az bir dergiye abone idi. Günlük gazeteleri imkân dâhilinde mutlaka takip ederlerdi. Bu dönemde öğretmen lokalleri çok etkindi ve öğretmenlerin çoğunluğu bu lokallerden yararlanmıştır. Bu dönemin öğretmeni topluma ve çevresine daha duyarlı idi. Örneğin 1977’de Ankara’da 100 binden fazla öğretmenin katıldığı Demokratik Eğitim Mitingini hiç unutmadım. Ekonomik güçleri ve toplumdaki itibarları bu güne göre daha iyi olan öğretmenler, TÖS ve TÖB-DER’i kurarak topluma önderlik yapmışlardır. Bu gün bile bu seviyede örgütlenme gücü yakalanamamıştır.

TÖB-DER’e göre devrimci öğretmen şöyle tanımlanmaktadır:201

199 TÖB-DER, E.Yayını-1, ss.22-24.

122 1-Öğretmen halktan soyutlanamaz, halkın içine yaşamını doğal olarak sürdürür, halk ile kendi arasında var olan çelişkileri asgariye indirir.

2-Devrimci öğretmen iyi bir halk gözlemcisi olmalı. Halkın kendi iç çelişmesini saptamalı, bu iç çelişmeleri halkın eğitiminde kendisine eylem kılavuz yapmalıdır.

3-Devrimci öğretmen halkı sevmeli, halkın arasına çok rahat katılmalı ve onların yaşantısına katılmalıdır. Acı ve sevinçlerinde daima halk ile birlikte olmalıdır.

4-Devrimci öğretmen halkın güven ve sevgisini kazanmalı, onlara ters düşecek bütün tavır ve davranışlardan kaçınmalıdır.

5-Devrimci öğretmen halkın kökleşmiş gelenek ve göreneklerini, çevre kültürünü çok iyi bilmeli, sürekli olarak halktan öğrenmeye çalışmalıdır. Halktan öğrendiklerini de devrimci teori süzgecinden geçirerek tekrar halka anlatmalıdır.

6-Devrimci öğretmen halkın inançlarına karşıt olmamalı, sınıfsal nitelik taşımayan, üretim ilişkilerine dayanmayan, soyut devrimci kavramlar uğruna halk ile karşı karşıya gelinmemelidir.

7-Devrimci öğretmen, halkın eğitiminde çevresel ekonomik çelişkilerden yararlanmalıdır.

1970’li yıllarda Anadolu’nun değişik yerlerinde görev yapan TÖB-DER üyesi olan emekli öğretmen Bekir Cavit Şahin araştırma konusu ile ilgili sorulara dönemin içinde yaşanan olayları şu şekilde açıklamıştır:202

1964’te Hakkâri Şemdinli’de göreve başladım. Bu yıllarda herhangi bir

öğretmen derneği ve faaliyeti yoktu. Varsa da bizim haberimizin olması mümkün değildi. Ayda bir gün ilçe merkezine maaş olabilmek için gidebiliyorduk. İlk olarak 1969’da Konya Merkez Kayalı Köyü’nde dört günlük iş bırakma eylemine katıldım. Oturacağımız lojman yok, öğretmen odasında üç yıl oturdum. Bu eyleme ideolojik açıdan değil tamamen yoksunluklardan dolayı katıldım. Örneğin doktora gidemiyorsun, ailen yanında değil, hiçbir yerden haber alamıyorsun, köy halkının umurunda değilsin, bir anlamda yabansın. Boykot’un köylerdeki etkisi fazla oldu. Beş köyden 11 tane öğretmen iş bıraktık. Okul açıktı ama derslere girmedik. Halkın boykota en ufak bir tepkisi olmadı. Boykot ile ilgili herhangi bir haber duymadık.

Bu boykottan sonra 1970’te TÖS’e üye oldum. Maaşlar çok düşük, kupkuru bir okul, İlköğretim kanunu uygulanmıyor, köy muhtarı ve halk hiçbir yardımda bulunmuyor, öğretmen köyde yalnız.

Köy Enstitüleri’nden mezun olan öğretmenler normal öğretmenlerden daha iyi idi. Köyün her işinde onlar bir çözümdü. Buna karşın okuma yazma öğretmekle görevlendirilen eğitmenler çok yetersizdi. Bu eğitmenler genelde muhafazakârdı. Günde beş vakit namaz kılan bu eğitmenler çocuklara sadece okuma ve yazma öğretmek amacı ile görevlendirilmişti. Sonradan hepsi kanun değişikliği ile emekli edildiler.

201 TÖB-DER Şubelerinin Çalışma İlkleri, TÖB-DER, Sayı:68,Mart 1974,s.12. 202 Bekir Cavit Şahin ile 27.04.2012’de yapılan görüşmeden.

123

1971 askeri müdahalesi ekonomik olarak Türkiye’ye bir olumlu etkisi olmadı, aksine yaşamımız daha da kötüleşti. Bu olayların nedeni İktidar politikaları idi.70 sente Türkiye muhtaç oldu. Her şey için kuyruk başladı. Karaborsa ekonominin gerçeği haline geldi. Türk ekonomisi dibe vurdu. İMF’den borç alındı. Bu kötü gidişat Özal’a kadar devam etti.

1978’de TÖB-DER üyesi olarak “Süte Evet, Füzeye Hayır” mitingine katıldım. Beş bin kişi Konak Meydanı’nda yürürken aşrı bazı grupların tahriki ile bizimle yürüyen polislerden bir güzel jop yedik. Eve geldiğimde yaşananlardan pişmanlık duydum. Çünkü miting amacından sapmış, var olan ayırışıma ve gruplaşmalar daha da artmıştı.

Türkiye’deki siyasi çatışmaların doruk noktasına ulaştığı yıl 1979 yılı oldu. Okulda her gün kavga vardı. Hem öğretmenler hem de öğrenciler arasında. Bu dönemde diğer insanlar gibi öğretmenler de çok cefa çekti. Emniyet teşkilatında gruplaşmalar oldu. Çok acılar yaşandı.

Sonuç olarak öğretmen mücadelesi amacına ulaşmadı. Daha kötü olaylar 1980 Askeri Darbesi ile ancak durdu. Ben o dönemde sol görüşe sahipken sonradan bazı öz eleştiriler yaptım. Bazı aşrı sol düşüncelerin etkisinde kaldığımı anladım. Örneğin zengin olana kin duyuyordum, benim de o zenginlikte hakkım var diyordum vb. Daha iyi şartlarda yaşamak için öğretmenlik dışında birçok işte çalıştım. Pazarda roka-maydanoz bile sattım.14 yıl bir restoranda çalıştım. Fikirsel olarak siyasi mücadelen vazgeçtim, hayat mücadelesine devam ettim.

Sendikalar, Sağ-Sol olarak Türkiye’nin bölünmesine katkı sundular. Üyelerine hiçbir hak sağlamadılar, aksine kendi amaçları doğrultusunda siyasi gruplaşmalar için çalıştılar.1948’den beri bu güne kadar toplu sözleşme hakkı bile alamadılar. O zaman sendikanın anlamı nedir? vb. soruları halen soruyorum kendime. Sendikalar ne sağladı diye dönüp arkama bakıyorum, Hiçbir şey… İktidarların arka bahçesi oldular.

Bu görüşmeden anlaşılmaktadır ki 1980 Askeri darbesi öğretmen örgütleri mücadelesini oldukça olumsuz etkilemiştir. Öğretmenler düşünmekten ve sorgulamaktan çekinmeye başlamışlarıdır.