• Sonuç bulunamadı

TÖB-DER davası 15.04.1981 de Ankara Sıkı Yönetim Komutanlığı 3. Askeri Mahkemesi’nde açılmıştır. Dönemin askeri savcılığı tarafından mahkemeye sunulan iddianamede şu suçlamalar yapılmıştır:

Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek, memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal temel nizamları devirmeye matuf olarak cemiyet sevk ve idare etmek, bu amaç doğrultusunda komünizm ve bölücülük propagandası yapmak ve dernekler kanununa muhalefet ettiği için Türk Ceza Yasası’nın 141. Ve 142. maddelerinden cezalandırılmaları istenmiştir. Bu davada toplam 64 kişi yargılanmıştır. Bu davada kısaca TÖB-DER kendinden önce kurulmuş olan TÖS ve İLK-SEN’e üye olan öğretmenlerce kurulduğu, bu iki sendikanın mirasını devraldığını ve aynı mücadeleye devam ettiğini savcı iddianamesinde açıklanmaktadır. Genelde bakıldığında suçlamalar birinci bölümde işlenen TÖS davasında yapılan suçlamalarla benzerlik göstermektedir. TÖB-DER’in komünizm propagandası yaptığı, illegal örgütlenmelerle işbirliği yaptığı, yayınlarında komünizmi övdüğü ve bölücülük yaptığı gibi suçlamalar mevcut.12 Eylül askeri darbesinin nedenlerinden bazıları TÖB-DER’in faaliyetleri olarak gösterilmiştir.

Askeri mahkemece yapılan yargılama sonucunda: 219

Öğretmenlerin mesleki sorunlarını çözüme ulaştırmak, daha iyiye güzele götürmek amacı ile kurulan TÖB-DER’in Genel merkezinde olsun şubelerinde olsun, Türkiye’de Marksist-Leninist bir düzeni getirmek için işçi sınıfı bilimini geniş kitlelere öğretip, yapabilmeyi, bu nedenle eğitim faaliyetlerini bu amaç doğrultusunda yönlendirirken, nazariyenin gereği olarak böl ve parçala politikası icabı, Türkiye’de birden çok ulusun var olduğunu, bunlardan özelikle Kürt ulusu üzerinde ırkçı, asimilasyoncu bir politika uygulandığını iddia ve bu

218 “Öğretmenlikten İstifa Artıyor”, TÖB-DER, Sayı:68, Mart 1974, s.6. 219 Çelenk, s.221.

133

arada istemin gereği ülkedeki manevi değerleri tahrip etmek, mevcut müesses nizamı halkın gözünde küçük düşürmek için yapılan toplantılarda verilen demeçlerde, periyodik olarak çıkarılan 15 günlük gazetelerde, yine aylık olarak bastırılan dergilerde, çok akılcı, sistemli ve planlı bir şekilde hedeflerine adım adım varmayı tasarladıkları, bu suretle yasal bir dernek görünümü altında yasadışı faaliyetlere yöneldikleri ve yön verdikleri böylece legal halden illegal hale dönüştükleri kanısına varmakla, sanıkların, yani haklarında dava açılmış bulunan TÖB-DER Genel Yönetim Kurulu üyeleri ile Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin sabit görüldüğü gibi, Genel Merkez ve şubelerinin yasal amaç dışında faaliyet gösterdikleri anlaşıldığından kapatılmasına karar verilmiştir.

Ve bu kararla birlikte TÖB-DER’in tüm mal varlığına el konularak hazineye devredilmiş ve bir daha da dernek, açılma eyleminde bulunmamıştır. Bu konuda İlhan Selçuk Cumhuriyet’teki bir yazısında şu yorumları yapmıştır: 220

“TÖB-DER ve yöneticileri hakkında aynı iddia ve kanıtlarla açılmış iki dava sonunda birisi askeri mahkemece verilmiş mahkûmiyet ve öteki sivil mahkemece verilmiş bereat olmak üzere iki kesin karar ortaya çıkmıştır… Sen kalk bir darbeyle iktidarı ele geçirir geçirmez 650 şubesi ve 200 bin üyeli öğretmen derneğinin kapısına kilit vur. Öğretmenlerin boğazından kestikleri paralarla sağlanan dernek mallarına el koy... Yönetici öğretmenleri gözaltına al, işkenceden geçir. Haksız yere cezalandır. Öğretmenler ceza evlerinde yıllarca çürüsünler …”

TÖB-DER’in kapatılması ile ilgili olarak Niyazi Altunya şu değerlendirmeyi yapmaktadır: 221

Yönetimlerindeki kimi sorun ve sıkıntılara karşın TÖB-DER, Türkiye’de öğretmenlerin en güçlü örgütü idi. TÖB-DER o zaman var olan öğretmenin yarıdan çoğunu örgütleyebilmiş olan bu örgütü, öğretmenler kimi güncel sorunlardan dolayı terk etmemişler, en sıkıntılı dönemlerinde bile üye olmaya ve üye kalmaya devam etmişlerdir. Bu durum gösteriyor ki TÖB-DER, bir evrim sonucu öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının sendikal örgütü olmaya adaydı. Onu, demokratik süreçler işletilerek beklenen yapıya kavuşturmak üyelerinin görevi idi. Darbe buna olanak bırakmadı.

TÖB-DER ile ilgili açılmış olan dava süreci yüzlerce öğretmenin yaşamını etkilemiştir. Bu konuda görüşme yaptığımız Zeki Senger şunları söylemiştir: 222 “TÖB-DER meselesi çok sıkıntı yaşanmasına yol açtı. Birçok öğretmenin hayatı bu

neden ile karardı.1980 askeri darbesi ülkenin tümünü etkilerken, öğretmen kesimi daha fazla baskı ve şiddete uğradı. Bir anlamda suçlama ve verilen cezalardan

220 İlhan Selçuk, “Adli Hata mı?” Cumhuriyet, 23 Şubat 1990. 221 Altunya, Ö.Örgütleri, s.151.

134

kaçmak için TÖB-DER’e ait ne var ise yok edildi. Bu tür çalışmalara bir daha buluşmama eğilimi öğretmenlerin zihninde yer edinmeye başladı.

3.11.1.Basında TÖB-DER Davası

Milliyet’in 23.05.1981 tarihli sayısında “64 TÖB-DER’linin komünizm

propagandası yaptıklarını iddia etti,” başlıklı çıkan haber şöyle devam etmekte:223

TÖB-DER hakkında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde açılan dava dün başlamış, bu arada TÖB-DER Ankara Şubesi yöneticileri Tahsin Doğan ve 7 arkadaşı için ayrılan ayrı bir dava ile birleştirilmiş. Böylece sanık sayısı 64’e yükselmiştir. Hakkında dava açılan 8 TÖB-DER yöneticisinden ikisi Abdullah Gülbudak ile Süleyman Özçifçi halen ana davada sanık olarak yargılanmışlar. Askeri savcı iddianamede, 55’i tutuklu, 64 TÖB-DER’linin komünizm ve bölücülük propagandası yaptıklarını, dernekler yasasına aykırı davranışta bulunduklarını belirtmiş, İLK-SEN ile TÖS’ün çeşitli evrelerden sonra TÖB-DER olarak faaliyetlerini sürdürdüklerini söylemiştir.

Askeri savcı TÖB-DER sanıklarının, derneğin kapandığı tarihe kadarki eylemlerini, özetledikten sonra şöyle demiştir: 224

Öncelikle ülkemizdeki işçi ve emekçi sınıfının diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek, Türkiye’yi bağımsızlığa götürüp emperyalizmle işbirliği halindeki yerli ortaklarının ve büyük sermaye sahiplerinin, burjuva sınıfının sömürüsünden kurtarmak için mücadeleye girdiklerini açıklayarak, işçi sınıfının liderliğinde ve onlarla yakın bir iş birliği ve temas sağlayarak ve sorunların bilimsel sosyalizm, diğer bir deyişle işçi sınıfı biliminin ışığı altında incelenmesiyle çözümlenebileceğini, her yerde her zaman tekrarlayarak, Marksist-Leninist ideolojiyi gerek üyeleri bulunan öğretmen kitlesine gerekse bu kitleyi paravan kullanarak yurt sathında geniş halk topluluklarına yaymayı amaçlamışlardır.

TÖB-DER’in Temmuz 1976’da Ankara’da yapılan olağan genel kurulundaki konuşmalara değinen askeri savcı, bu kurultayda alınan kararların, derneğin yasadışı hareketlerinin başlangıcı olduğunu savunmuş, özetle şöyle demiştir:225

Dil ve kültür üstüne engeller konulduğu bu toplantıda, Türk eğitiminin emperyalist-feodal, ırkçı,-şoven baskı ve etkilerinden kurtarılması, temel hak ve

223 Milliyet, 23.05.1981. 224 Milliyet, 23.05.1981. 225 Milliyet, 23.05.1981.

135

özgürlüklere aykırı bir biçimde konulan engellerin kaldırılması gerektiği de ileri sürülmüştür.

Demokratik Eğitim Kurultayında yapılan konuşmaların, milli duyguları zayıflatıcı, anayasanın tanıdığı kamu haklarını yok edici propaganda niteliğinde olduğunu belirten askeri savcı, sanıkların demokratik eğitim kurultayında yaptığı konuşmalardan örnekler vermiş, şu görüşleri savunmuştur: 226

TÖB-DER camiası içinde yer alan bütün grupların görüşlerinde, sadece bir takım nüanslar mevcuttur. Hepsinde temel hedef Marksist-Leninist ideolojinin Türkiye’de yerleşmesi, Türkiye’nin sosyalizmle idare edilen bir ülke olmasının sağlanması ve bu arada Türkiye’de bir Kürt ulusunun var olduğunun kabul edilmesi ile bunlara kendi ana dillerinde eğitim görme, kendi kendilerini idare hakkı verilmesini sağlamaktır. Sonuç olarak; Bu fikirler ile ne şekilde Atatürk milliyetçiliğinden yoksun bir kuruluş olduğunu açıklayan TÖB-DER’in anayasa doğrultusunda Atatürk milliyetçiliği prensiplerine göre öğretmenlerin, ekonomik, demokratik ve mesleki sorunları ile ilgilenmek şöyle dursun, Türkiye’de bir Kürt halkının varlığını iddia eden, milli duyguları zayıflatıcı ve bölücü bir örgüt olduğu kesinlikle anlaşılmaktadır. Böyle olunca, artık bunların “ırkçı-şoven ve asimilasyoncu eğitime son” sözleri ile neleri kastettiği, tartışmasız belli olmaktadır.

TÖB-DER’e üye bazı emekli öğretmenler 2010 yılında bir araya gelerek bir basın açıklaması yapmışlar ve TÖB-DER’in tekrar açılması için ilgili kurumlara resmen başvurduklarını beyan etmişlerdir. Basında yer alan bu açıklama şöyledir: 227

TÖB-DER 24 Haziran 2010’da yeniden kuruluyor. TÖB-DER'in kapatıldığı dönem Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten ve diğer TÖB-DER yöneticileri ile 5 yıl cezaevinde yatan İsmet Yalçınkaya, Ankara'da düzenlenen "Tanıklar Konuşuyor, Gerçek Buluşması" toplantıda TÖB-DER'in yeniden kurulacağını açıkladı. Yalçınkaya, "Biz TÖB-DER'i yeniden açıyoruz. Kırılan onurumuzu onarmak için öldürülen öğretmen arkadaşlarımıza bir borcumuz var. O borcu ödemek üzere biz TÖB-DER'i bu ayın 24'ünde Ankara Valiliğine "biz faaliyetteyiz diyerek açacağız" dedi. 12 Eylül ile hesaplaşmak istediklerini söyleyen Yalçınkaya, TÖB-DER'in el konulan mallarını da geri alacaklarını ifade etti.

226 Milliyet, 23.05.1981. 227 Sabah, 21.06.2010.

136 3.11.2 TÖB-DER’lilerden Mektup

1970 ve 1980 yılları arasında yaşanan öğretmen kıyımı ve bazı olayları yansıtması açısından o dönem içinde kamuoyuna açıklanan çeşitli mektup ve yazılardan alıntılar konuyu daha belirgin hale getirecektir. Örneğin “Bir Sorgu…” adlı mektupta şunlar yazılmıştır: 228

…Şimdi bana sorguda yapılan işlemi cümle cümle özetleyeyim;13 Haziran Salı 1972’de sabah saat 7.00 de eve baskın yapıldı. Arama tarama. Geçen almadıkları kitapları aldılar. Yön, Ant, Türk Solu ciltleri ve Yön kitaplarından 6-7 tane, mektuplar vb. lüzumsuz şeyler. Beni de aldılar. Niçin alındığım söylenmedi. İfadem için birkaç saatliğine alındığım söylendi evdekilere. O gün daireler kapanıncaya kadar Emniyet’in bodrum katındaki bir odaya kapatıldım. Soru sual yok. O gece falakaya yatırılarak kendimden geçinceye kadar copla dayak attılar. Falakadan önce ceryana (manyata) tutuldum defalarca. Sırtıma polis bindi. Bodrum koridorlarından dolaştırıldım. Ayaklarım soğuk su ile oğuldu. Tekrar ceryana tutuldum. Sonra saçma sapan sorular. Örneğin Allahın var mı, komünist misin, sen ne devrimcisin, komünist nasıl olur, hangi partiye oy verdin? Özel hayatımla ilgili bir sürü soru. “Silahınız nerde, kaçakları nerde saklıyorsunuz?”Mahir Çayan savunmalarını güya çoğaltıp, dağıtacakmışız. “Nerede, nereden ele geçirdiniz?”gibi binlerce soru. Gece bire doğru karakola teslim ettiler. Birinci gün bitti.

İkinci gün yapılanlar, polislerin ve bekçilerin açıkağızlılığıyla kamuoyuna duyurulmuş. Şehirde polis terörü estirildi. Nihayet bizim peder, ailemiz ilgili makamlara müracaat etmişler. “Ölüsünü veya dirisini istiyoruz” demişler. Sonra işkencecilere emir geldi: “Bunlar entelektüel kişilermiş, bunlara dayak atılmayacakmış.”denildi. İkinci gün öğleden sonra karakoldan bodrum katına getirildim. İşkence erken başladı. Gene elektrik cereyanına tutma. Projektörlerle (500 mumluk iki tane lamba) ışık işkencesine tutma. Ellerime copla vurma. Sadist duygularını, tatmin edinceye kadar. En son, en ağırları MİT mensupları tarafından tokatlanmam, bu yapılanlara amir durumdaydı. MİT mensupları en sonunda işkenceye kendileri de karıştı. O gün gece 12’den sonra sabah ezanına kadar yazılı ifadem alındı. Birçok isimler suçlandırıldı. Kendim suçlandırıldım. İtiraz yok.(?)

137

Hatta şöyle diyorlardı: “Hoca müsaade et de bu kadar suçlayalım. Yoksa sizi buraya getirmekle biz suçlu duruma düşeceğiz.”Çaresiz imzaladık. İmzalamak bizim için bir kurtuluş oluyordu. “Nasıl olsa mahkemede ret ederiz” diye düşünüyorduk. Küfürün bini bir para. Demirel’den Ecevit’e. Tehdit (öldürme, intihar süsü verme) “kaçarken vurduk deriz. Dışarı çıkınca

kurtulamazsınız, faili meçhule uğratırız.”Neden işkenceyi

söylemeyeceksin...8.gün sonunda mahkemeye çıkarıldık ve tutuklandık. Baskı çok, teröre hala devam ediyorlar…