• Sonuç bulunamadı

Suriye’de Arap Baharı’nın İlk Evresi: Toplumsal Gösteriler

3.2. SURİYE CUMHURİYETİ VE ARAP BAHARI

3.2.5. Suriye’de Arap Baharı’nın İlk Evresi: Toplumsal Gösteriler

Arap Baharı protestolarının küresel ve bölgesel aktörlerin dahil olduğu bir iç savaşa dönüştüğü tek ülke Suriye olmuştur. Bu savaşın taraflarını, demokrasi isteyerek sokağa dökülen halk, onlara karşı şiddet içeren bastırma eylemlerinde bulunan Esad rejimi, olaya müdahil olan terör örgütleri, küresel ve bölgesel aktörler ve etnik gruplar oluşturmaktadır (Ertan ve Dikme, 2016: 136). Bu çatışmalar iç savaşa dönüşürken ülkeyi bir harabe haline getirmiş ve milyonlarca insanı yerlerinden ve hayatlarından etmiştir.

Ortadoğu’yu saran halk hareketleri Suriye’ye de uğramış ve halk, 1963’ten bu yana devam eden olağanüstü halin kaldırılmasını, yargı bağımsızlığının sağlanmasını, Baas partisinin sınırlandırılmasını ve siyasi partiler yasasının düzenlenmesini, gelir dağılımının adil olmasını, yasama, yürütme ve yargının yeniden yapılandırılmasını talep ederek sokağa çıkmıştır (Sandıklı ve Semin, 2012: 196).

Protestoların giderek hız kazandığı Suriye’de rejim yaşananların mevcut hoşnutsuzluğun bir yansıması olduğunu değil bir kriz olduğunu düşünmüştür. Hatta yaşananları bölgesel ve küresel güç savaşının ülkeye yansıması olarak değerlendirmiştir (Şen, 2013: 60). Arap Baharı sürecini ülkesine gelene kadar destekleyen Cumhurbaşkanı Esad, protestolar kendine dönünce halkı sakinleştirmek için birkaç reform projesi devreye sokmuştur. Hükümete istifa etme çağrısında bulunduktan sonra Naji Otri hükümetinin istifasını kabul etmiştir. Yeni kurulan hükümete olağanüstü hali hemen kaldırmalarını söylemiş ve 300 bin Kürt’e de kimlik vermiştir. Fakat bunlar sözde kalmış ve bunun yerine yönetimini güçlendirmek için güvenlik güçlerini halka karşı kullanmıştır (Sandıklı ve Semin, 2012: 197).

Suriye’de gösteriler Mart 2011’de, Dera şehrinde dört çocuk tarafından bir okul duvarına yazılan “Sıra sizde, Doktor (Beşşar Esad için).” yazısıyla başlamıştır. Sonrasında ise güvenlik güçleri dört çocuğu tutuklamıştır ( Tabler, 2018). Gösteriler, 15 Mart 2011’de tutuklu dört çocuğunda dâhil olduğu siyasi tutukluların serbest bırakılması için başlamıştır. Fakat güvenlik güçleri, Dera kentinde toplanan protestoculara ateş açarak şiddet sarmalını başlatmıştır (Macleod, 2011). Güvenlik güçleri, 18 Mart günü eylemlere sert bir şekilde müdahale etmiş ve iki gün süren olaylar sırasında 15 protestocu öldürülmüştür. Ölen

göstericilerin cenaze törenleri esnasında hükümete siyasi tutukluların serbest bırakılması çağrısı yapılmıştır. Hükümet ise, gerginliği azaltmak için tutuklu dört çocuğun serbest bırakılacağını bildirmiştir. 20 Mart’ta ise, çatışmalar hızlanmış ve göstericiler Baas Partisi Genel Merkezi ve adliye binasını ateşe vermiştir. Artan şiddetli çatışmalarda yedi polis memuru ve çok sayıda göstericinin hayatını kaybetmiştir (Kahn, 2011). 25 Mart tarihinden sonra tüm ülkeye yayılan protestolar 12 ilin altısında halkın sokaklara dökülmesine neden olmuştur (Holliday, 2011: 13- 14). Dera’da bir mahalle olan El-Balad’ı kuşatmaya alan güvenlik güçleri şehirlerde elektrik, su ve telefon hatlarını kesmiş, bölgedeki halkın süt ve temel gıda maddelerine erişimi engellemiş, şehirde kilitli olan 15.000 kişiyi kıtlıkla karşı karşıya bırakmıştır ve tüm bunlar yaşanırken ailesine yiyecek götürmeye çalışan bir genç vurulmuştur. Dera’da keyfi tutuklamalar, işkence ve infazlar hakkında konuşan tanıklar rejimin korkuyu yaymak için ölenlerin ve işkenceye maruz kalanların parçalanmış bedenlerini ailelerine geri verdiğini söylemişlerdir (Clanet, 2011).

Suriye genelinde büyük şehirlerde eşzamanlı gösteriler yapılmış; Halep, El-Hassakah (Haseke), Dera, Deir ez-Zor (Deyr el Zor) ve Hama’da toplanan binlerce protestocu ve güvenlik güçleri arasında çatışmalar meydana gelmiştir. Şam'daki gösterilerde protestocuları dağıtmak içi gelen güvenlik güçleri bazı cep telefonlarına güvenlik nedeniyle el koymuş ve bazı protestocuları tutuklamıştır (Skibinsky, 2011). Sonraki haftalarda ayaklanma Lazkiye, Banias (Banyas), Humus, Hama’ya ve Şam banliyölerine yayılmıştır.

İç savaşın sembollerinden olan 13 yaşındaki Hamza Ali El-Hatip’in öldürülmesi de Esad rejiminin acımasızlığının kanıtı olmuştur. Politik bir tutum neticesinde değil herkes gidiyor diye gittiği eylem sırasında tutuklanan ve bir ay boyunca haber alınamayan Hamza’nın cansız bedeni 24 Mayıs günü ailesine teslim edilmiştir. Hamza’nın işkenceye uğramış vücudunun video görüntüsü ülkede infial yaratmıştır. Artan tepkiler sonucunda Cumhurbaşkanı Esad olayın soruşturulacağını söylemiş fakat bu söylemi eylemleri durdurmaya yetmemiştir (Milliyet, 2011).

Cumhurbaşkanı Esad ise, yaşanılanlar için yabancı komplocuları suçlamıştır. Cumhurbaşkanı Esad, gösterilerden iki hafta sonra yaptığı konuşmasında, “Ülkede reform

bahanesi altında kaos var.” açıklamasını yapmıştır. Yaşanılan sürecin demokratik halk

talepleri olmadığını, İsrail’in güçlenmesini isteyen dış güçlerin planı olduğunu ileri sürmüştür. Cumhurbaşkanı Esad dış güçlerle beraber uydu kanallarını da bu komploları yaymakla ve mezhepsel savaşı körüklemekle suçlamıştır. Cumhurbaşkanı Esad ayrıca tüm protestocuların

komplocu olmadığını ve Dera’da hatalar yapıldığını da kabul etmiştir (Marsh ve Chulov, 2011).

7 Nisan'a kadar protestocular ağırlıklı olarak demokratik reformlar, siyasi tutukluların serbest bırakılması, özgürlüklerin artırılması, olağanüstü hal yasasının kaldırılması ve yolsuzluğun sona ermesini talep etmişlerdir. 8 Nisan’dan sonra, gösteri sloganlarındaki vurgu, Esad hükümetini devirme çağrısına doğru kaymıştır. 8 Nisan Cuma günü aynı anda on şehirde protesto gösterileri meydana gelmiştir. 22 Nisan Cuma gününe kadar yirmi şehirde protestolar yapılmıştır. 25 Nisan’da Suriye Ordusu, şehirlere tanklar, piyade gemileri ve toplarla bir dizi büyük ölçekli ölümcül askeri saldırı başlatmıştır. Sivil ölüm sayısı artmış ve bölge sakinleri on bir gün boyunca yiyecek, su, ilaç, telefon ve elektrikten mahrum bırakılmıştır. Rejim uluslararası kınamaların ortasında bazı tavizler vermiş, fakat aynı zamanda protestoların olduğu diğer yerlerde de Dera’daki gibi tepkiler vermesi bazı rejim muhaliflerinin silahlanmasına yol açmıştır ( Laub, 2020).