• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği (AB)’nin Suriye Politikası

4.1. KÜRESEL AKTÖRLERİN SURİYE POLİTİKASI

4.1.5. Avrupa Birliği (AB)’nin Suriye Politikası

AB’nin 2004 yılında ortaya koyduğu Avrupa Komşuluk Politikası (European Neighbourhood Policy /ENP) komşu ülkeleri olan; Azerbaycan, Beyaz Rusya, Cezayir, Ermenistan, Fas, Filistin Yönetimi, Gürcistan, İsrail, Lübnan, Libya, Mısır, Moldova, Suriye, Tunus, Ukrayna ve Ürdün’ün siyasi, ekonomik ve sosyal reform süreçlerini desteklemeyi amaçlamaktadır (ENI, 2020). Bu komisyonun Suriye ile ilişkileri, 2011 yılında iç savaşın başlamasıyla kesintiye uğramıştır. Muhaliflere yönelik sert tedbirleri kınayan AB, Suriye’ye bir dizi yaptırım uygulamış ve savaşın mağduru olan Suriye vatandaşları için 2011’den günümüze kadar toplam 349,4 milyon Euro yardımda bulunmuştur (NEAR, 2020).

AB kuruluşundan bu yana uluslararası kriz ve çatışmalarla ortak bir amaçla hareket etmeye yönelik bir eylem planı oluşturmak istemiştir. Fakat bu eylem planı büyük krizlerin hiçbirinde etkili olamamıştır. Bu durum ise büyük sorunlarda çözüm bulucu olmayı hedefleyen AB için olumsuz bir geri dönüşe neden olmuştur. Kosova, Irak, Libya ve Suriye konularında istediği gibi siyasi bir etki gösteremeyen AB, birliğin üyesi olan devletleri mekanizma dışında politikalar gütmeye itmiştir. Suriye iç savaşı başladığında AB krizde olduğu için, birçok Avrupa ülkesi ekonomik ve siyasi çözümleri desteklemekle yetinmişlerdir (Abdi, 2016: 348). Savaş boyunca AB’nin Suriye’ye yönelik politikası yaptırımlar üzerinden ilerlemiştir. Savaşın başlamasından itibaren AB tarafından uygulanan yaptırımlar muhalif hareketi sert bir şekilde bastırma politikası güden Esad rejimine yönelik olmuştur. Bu yaptırımlar şu şekildedir (EU Sanctions, 2020):

-Suriyeli üst düzey devlet ve ordu mensupları Başkan Esad dâhil olmak üzere yaptırım listesine eklenmiş, mal varlıkları dondurulmuş ve bu kişilere seyahat kısıtlaması getirilmiştir.

-Suriyeli komutanlardan sonra İranlı komutanlar da yaptırım listesine eklenmiştir. -Petrol ithalatı yasaklanmıştır.

-Suriye devlet kurumları ile altın ve değerli metallerin ticaretine yasak getirilmiş, Suriye Merkez Bankası, Sağlık Bakanı ve başka bakanlar da yaptırım listesine eklenmiştir.

-Cumhurbaşkanı Esad’ın ailesi de yaptırım listesine eklenmiştir.

-Kimyasal silahlarla bağlantılı olan kişiler yaptırım listesine eklenmiştir.

Suriye kriziyle beraber yükselen radikal İslam, sadece bölgesel değil küresel bir problem olmuş ve Avrupa’yı da büyük oranda etkilemiştir. Bu cihatçı örgütlenmelerin taraftarları arasında Avrupa vatandaşı kimseler de mevcuttur. Ayrıca aynı örgütlenmeler Avrupa da dâhil dünyanın pek çok yerinde kanlı eylemler yapmış ve çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştur. Yaşananlara rağmen AB’nin bu örgütlere karşı politikaları çekimser nitelikte kalmıştır (Koldaş ve Ayaz, 2016: 26).

AB’nin Suriye krizine yönelik en önemli katkısı ekonomik yardım olmuştur. Kendi oluşturduğu fonlar ve BM Örgütü’nün ilgili kuruluşlarına yaptığı yardımların yanında bölgedeki kayıtlı mültecileri de AB fonlamaktadır. Suriye Krizine Yönelik AB Bölgesel Güven Fonu (EU Regional Trust Fund in Response to the Syrian crisis), Avrupa Komşuluk Aracı (The European Neighbourhood Instrument/ENI), Avrupa Sivil Koruma Ve İnsani Yardım Operasyonları (European Cıvıl Protectıon And Humanıtarıan Aıd Operatıons) gibi organizasyonlarla Suriye vatandaşlarına yardımlarda bulunmaktadır. “Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları” Avrupa Komisyonu’nun sadece 2020’de 194 milyon Euro destekte bulunacağını bildirmiştir (ECHO, 2020: 1).

AB’nin bölgedeki mülteciler içinde yardım desteği mevcuttur. AB’nin 2018 yılında Türkiye’deki 3.547.000 kayıtlı mülteci için gönderdiği destek 3 milyon Euro olmuştur (IPA II, 2018:7). AB’nin 2017’de başlattığı ve 2020 Aralık ayında bitirmeyi planladığı destek projesinde ülkelere mali desteğin rakamları şu şekildedir (EC, 2017):

-Türkiye Toplam Bütçe: 32.399.356 Euro. -Lübnan Toplam Bütçe: 7.798.813 Euro. -Ürdün Toplam Bütçe: 2.872.743 Euro. -Irak Toplam Bütçe: 3.932.307 Euro. -Bölgesel / Diğer: 1.140.107 Euro.

-Mısır Toplam Bütçe: 1.146.675 Euro. -Toplam rakam: 49.290.001 Euro’dur.

AB üyesi devletlerin Suriye krizine yönelik politikaları ise daha çok iç siyasetlerine yönelik olmuştur. Almanya kimyasal silahların kullanımı konusunda son derece katı adımlar atılması gerektiğini vurgulamış ve uluslararası toplumu bu konuda hareket etmeye davet etmiştir (DW, 2013). Fakat kimyasal silah kullanılmasıyla ilgili ABD öncülüğünde yapılacak herhangi bir operasyona katılmayacağını belirten Almanya, böyle bir müdahalenin uluslararası hukuka ve BM Şartı’na aykırı olacağını vurgulamıştır. Almanya Libya konusunda da müdahale için imzacı olmayan tek AB ülkesi olmuştur (Nünlist, 2014: 1). Fakat yine de Almanya’nın kimyasal silahlar konusunda tavrı net olmuştur. Bu silahların imha edilmesi gerektiğini belirtmiş ve bu konuda yapılan çalışmalara katılmıştır (Koydaş ve Ayaz, 2016: 35). Almanya ilk olarak vatandaşlarına şiddet uygulamayan demokratik bir lider konusunda AB ülkeleriyle hemfikirken uygulamada bu durum etkisini göstermemiştir. Hükümet değişiminin getireceği sonuçların net olmayışı ve yeni bir mülteci dalgasıyla uğraşmak istemeyen Almanya mevcut statükonun korunması yönünde davranışlar sergilemiştir. Ayrıca IŞİD tehlikesinin yeniden ortaya çıkmasını istemeyişi de bu davranışının bir diğer nedeni olmuştur. Son neden ise Kürt güçlerine olan desteğinin kesilmesini istemiyor oluşudur (Abdi, 2016: 354). Almanya tüm bunların yanında halkın haklarına saygılı ve demokratik bir yönetim konusunda ısrarcı olmaya da devam etmektedir. Esad’ın muhalif halk hareketleri yerine radikal örgütlerle savaşması gerektiğini düşünen Almanya, bölgesel aktörler ve Esad’ın içinde olduğu siyasi bir çözüm önerisine sıcak bakmaktadır (Courtis, 2015).

Eskiden AB üyesi olan ve şimdilerde birlikten ayrılan İngiltere ise, iç savaşın başlamasının ardından Esad rejiminin Suriye halkına yönelik zulmü nedeniyle Şam’la olan diplomatik tüm bağlantılarını kesmiştir. İngiltere çatışmaya kalıcı bir çözüm sağlayacak ve tüm Suriyelilerin haklarını koruyacak siyasi bir çözüm bulunması gerektiği fikrine sahiptir (Gov.UK, 2020). Esad rejiminin gitmesini isteyen İngiltere, ABD ile beraber hareket etmektedir. 29 Ağustos 2013’te Avam Kamarası, Esad rejiminin, kimyasal silah kullanmasına karşılık İngiltere’nin müdahalede bulunmasını değerlendirmek için toplanmıştır. Başbakan David Cameron milletvekillerinin bu kararı onaylamasını istemiş ve karar reddedilmiştir. ABD bu operasyonu beraber yapmayı planladığı bu güçlü müttefikini kaybedince müdahaleyi ertelemek zorunda kalmıştır (Strong, 2015: 1123). Bundan sonraki süreçte İngiltere, dışardan muhaliflere destek vermiş ve Esad rejiminin şiddeti durdurması yönünde açıklamalarda

2015 yılına gelindiğinde artan IŞİD terörüyle mücadele büyük önem kazanmıştır. IŞİD’in dünyanın farklı noktalarında gerçekleştirdiği saldırılar uluslararası aktörlerin IŞİD’le mücadelesini hızlandırmıştır. İngiltere Başbakanı Cameron, Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada, Suriye’deki tüm grupları kapsayan bir hükümet kurulmasına olan inancını tekrar hatırlatarak, Suriye muhalefetine dışardan verdiği desteği genişletmek istediğini ifade etmiştir (Wintour ve Watt, 2015). Uzun süren tartışmalardan sonra İngiltere Parlamentosu Suriye’de IŞİD’le mücadeleyi onaylamış ve İngiltere aktif olarak Suriye krizine dâhil olmuştur (Abdi, 2016: 357). İngiltere, 2017 yılında ise, Esad’ın kimyasal silah kullanması sonrası ABD’nin başlattığı operasyonu desteklemiştir. İngiltere tarafından yapılan açıklamada: “İngiliz

hükümeti ABD’nin eylemine tam destek veriyor. Bunun, Suriye rejiminin düzenlediği barbar kimyasal silah saldırısına gereken cevap olduğuna inanıyoruz.” ifadesi kullanılmış ve

ABD'nin bu operasyonunun gelecekteki kimyasal saldırıları caydırma amacı taşıdığına inanıldığı vurgulanmıştır (Dwyer, 2017). Çatışmanın başlangıcından bu yana Esad rejimine karşı ılımlı muhalefete siyasi destek sağlayan İngiltere, Çatışma, İstikrar ve Güvenlik Fonu (Conflict, Stability and Security Fund) aracılığıyla 200 milyon Euro’dan fazla kaynak sağladığını belirtmiştir (Gov.UK, 2020).

4.2. BÖLGESEL AKTÖRLERİN SURİYE POLİTİKASI