• Sonuç bulunamadı

2.3. KORUMA SORUMLULUĞU KAVRAMI VE KAPSAMI

2.3.7. Koruma Sorumluluğu ve Libya Müdahalesi

2010 yılında Arap Baharı’yla beraber Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki devletler, devlet işleyişinden ve yönetimden duyduğu memnuniyetsizliği protesto eden halk hareketleriyle karşılaşmışlardır. Muammer Kaddafi tarafından yönetilen Libya bu gösterilerin yaşandığı ülkelerden olmuştur. Libya’da gösteriler, yönetimin halkı şiddetle bastırmasına kadar gitmiş ve bunun sonucunda da BMGK’nin 2011 yılında aldığı 1970 ve 1973 sayılı kararlar neticesinde NATO Libya’ya operasyon başlatmak için görevlendirilmiştir. Operasyon koruma sorumluluğu amacıyla yapılmıştır (Sak, 2015: 143).

Muammer Kaddafi, 1969 yılında darbeyle başa geldiğinde kabilecilik ve sosyal adaletsizliğin sona ereceğini vaat etmiş (Güneş, 2018: 274), fakat devletin tüm kadrolarını ve önemli bürokratik noktaları akrabaları ve kabilesinin üyeleriyle doldurmuştur (Yaşar, 2013: 94). Yönetimi ele aldıktan sonra Üçüncü Evrensel Teori adını verdiği İslamiyet ve sosyalizmin birleştiği bir yönetim şeklini benimsemiş ve 15 Nisan 1973’e Zawara Beyanı

adını verdiği açıklamayla yeni kurduğu rejiminin önündeki yasal engelleri ortadan kaldırmıştır (Doğan ve Durgun, 2012: 66).

Ülkenin mevcut anayasası askıya alınıp şeriata geçilmiş ve Arap milliyetçiliği ve şeriat karşıtı tüm kadrolar tasfiye edilmiştir. Sonrasında 1975 itibariyle de Yeşil Kitap adını verdiği ve demokrasi karşıtı içeriklerle dolu olan kitabını yayınlamış ve ülke yönetimiyle ilgili kendi yöntemlerini halka dikte etmiştir (Doğan ve Durgun, 2012: 67). Kaddafi 1975 yılında kendisine karşı bir darbe planlamış muhalif hareketi 1977 yılında yaptığı darbeyle susturmuş ve hükümeti dağıtmıştır (Caner ve Şengül, 2018: 54).

15 Şubat 2011 tarihinde Bingazi’de İnsan Hakları Savunucusu Fethi Terbil’in serbest bırakılması için düzenlenen protestolar, polisin sert müdahalesiyle karşılaşmış ve halkın Öfke Günü adını verdikleri 17 Şubat’ta gösteriler en yüksek seviyesine ulaşmıştır (Güneş, 2018: 275). Gösterilerin ilk başlarında Libya yönetimi bir çözüm bulmaya çalışmış, fakat halkın istekleri Kaddafi’nin gitmesi ve rejimin değişmesi üzerine yoğunlaşınca hükümetin tepkisi sert bastırma politikası uygulamak olmuştur (SETA Rapor, 2011: 23).

Savaş uçakları, tanklar ve diğer ağır silahlarla muhaliflere saldırın düzenleyen Kaddafi, eylemlerin iç savaşa dönüşmesine neden olmuştur (Kuşoğlu, 2012: 108). Kaddafi’nin bu yaklaşımı da muhaliflerin başta Bingazi olmak üzere başka şehirleri ele geçirmesine ve sonucunda iç savaşa giden çatışmalara neden olmuştur (SETA Rapor, 2011: 22). Çatışmalar artınca birçok uluslararası örgüt Libya’daki durumu kınamıştır. Arap Birliği ve BMGK 22 Şubatta, AB 24 Şubatta, NATO ise 25 Şubatta kınama bildirisini yayınlamıştır (Eldem, 2015: 15). Muhaliflerin 5 Mart 2011’de kurdukları Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) Libya siyasal hayatı için bir dönüm niteliğinde olmuştur ve karşılıklı çatışmalar artmıştır (Doğan ve Durgun, 2012: 80- 81).

Libya’da insani yıkım artmaya başlayınca BMGK 26 Şubat 2011 tarihinde 1970 sayılı kararı almıştır (Çağıran, 2011). Kararda Libya makamlarına halkı koruma sorumluluğunun öncelikle ilgili devlette olduğu hatırlatılarak, şiddete derhal son verilmesi talep edilmiştir. Yönetime halkın talepleri için gereken adımların atılmasını önerilmiş, medya üzerindeki engellemeyi kaldırması, halkın insani ihtiyaçlara erişmesini sağlanması ve yabancı uyrukluların ülkeden güvenle çıkmasına engel olunmaması diğer öneriler olmuştur. Kararda ayrıca ve bir dizi yaptırım uygulanması kabul edilmiştir (United Nations Security Council S/RES/1970, 2011: 3). Çatışmaların durmaması BM Örgütü’nü 17 Mart 2011’de 1973 sayılı kararı almaya itmiştir. Bu karar ise uçuşa yasak bölge (No Fly Zone) ilan edilmesiyle beraber

Libya’ya uluslararası bir operasyonun önünü açmıştır (United Nations Security Council S/RES/1973, 2011). Bu karar koruma sorumluluğu kavramının ilk defa uygulanması için yetki vermesi açısından önemli olmuştur. Karar uluslararası toplumu doğrudan sorumlu tutmamış, fakat yaşananları uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden durum olarak nitelendirmiştir (Kelleci ve Bodur, 2017: 97).

19 Mart’ta, Paris’teki görüşmelerde, Libya’da sivilleri korumak ve uçuşa yasak bölge kurmak için Fransız, İngiliz ve Amerikan güçlerinin katılacağı Şafak Yolculuğu Operasyonu adı verilen askeri bir müdahale kararı alınmıştır (Eldem, 2015: 17). Görüşmeler devam ederken Fransız uçakları Libya’yı bombalamaya başlamıştır. ABD, İngiltere, İtalya ve Kanada operasyona destek veren ülkeler olmuştur. Havadan ve denizden yapılan bombardımanlar dokuz gün sürmüştür. Sonrasında ise uçuşa yasak bölgelerin denetimi, sivillerin korunması, hava ve deniz unsurlarının gerçekleştireceği tüm operasyonlar NATO’ya devredilmiştir (Sak, 2015: 143). Operasyon 1973 sayılı kararın üzerinden 48 saat geçmeden düzenlenmiştir (SETA Rapor, 2011: 4).

Ağustos ayında NATO destekli muhalifler önce Trablus’u sonrasında da Kaddafi’nin bulunduğu şehir olan Sirte’yi ele geçirmişlerdir. 20 Ekim 2011’de Muammer Kaddafi öldürülmüş ve 30 Ekim 2011’de ise operasyon sona ermiştir (Le Masson, 2017: 4). Kaddafi sonrası Libya’da hala istikrar ve otorite sağlanmış değildir. Ülkede bulunan kabilesel yapı ve ülkenin dış ilişkileri istikrarsızlığı besleyen durumlar olmuştur (Güneş, 2018: 278).

Libya’ya yapılan müdahale insancıl durumlar değerlendirildiğinde olumlu karşılanmakla beraber insancıl hukuk kuralları ve gerekliliği açısından eleştirilmiştir. Bunlardan ilk tüm barışçıl yolların denenip denemediği ve sonucunda da son çare olarak müdahaleye başvurulup başvurulmadığı üzerine olmuştur (Sak, 2015: 142). Olayların başlamasından çok kısa bir süre sonra müdahalede bulunulması tüm yolların denenmiş ve son çare olarak müdahaleye başvurulmuş olmadığını ortaya koymuştur. Bununla beraber tüm iç çatışmaların askeri güç kullanılarak çözülmesinin önünü açtığı da söylenmiştir. Ateşkes ilan edilmesinin üzerinden 48 saat geçmeden Fransa’nın düzenlediği operasyon Kaddafi hükümetinin ateşkes karşısında ne tepki vereceğinin görülmesini de engellemiştir (SETA Rapor, 2011: 25).

İkinci büyük sorun da 1973 sayılı kararın uygulanmasıyla ilgili olmuştur. Koruma sorumluluğunun uygulanma koşulları ve Libya müdahalesi arasındaki farklar düşünüldüğünde, Libya’da uluslararası hukuk ve BM Şartı’na aykırı sonuç ortaya çıkmıştır

(Sak, 2015: 142). Hareket koruma sorumluluğunun bir diğer kriteri olan haklı neden bakımından da eleştirilmiştir. Libya’da büyük bir insanı kayıp (kayıtlara göre sivil kayıp 700- 900 arasındadır) ve mülteci akınının olmadığı ve bu yüzden de hareketin bu kriteri yerine getirmediği söylenmiştir (Karaoğlu, 2019: 208). Libya müdahalesinde NATO’nun görev misyonunun dışına çıması ve halkı korumaktan öteye giderek rejim değişikliği için çalışmalar yürütmesi uluslararası topluma koruma sorumluluğunun da insani müdahale gibi siyasi amaçlarla kullanıldığını göstermiştir (Arsava, 2019: 59).

3.SURİYE’DE ARAP BAHARI OLAYLARI VE GÖSTERİLERİN

İÇ SAVAŞA DÖNÜŞMESİ