• Sonuç bulunamadı

Eleştirel İnşacı (Critical Constructivist) Güvenlik Anlayışı

2.1.2. Uluslararası Güvenlik Yaklaşımları

2.1.2.7. Yeni Güvenlik Anlayışına Göre Güvenlik Kavramı

2.1.2.7.2. Eleştirel İnşacı (Critical Constructivist) Güvenlik Anlayışı

Eleştirel inşacı kuram ulusal çıkarı arkasında güç ilişkilerinin saklandığı siyasi bir yapı olarak tanımlamıştır. Bu güç ilişkilerini ortaya çıkarmayı hedefleyen eleştirel inşacılar, ulusal çıkarı devletin eylemi için, siyasi desteği ve meşruluğu genelleştiren bir söylem olarak tanımlamışlardır. Ulusal çıkara siyasal yaşamda işlevsellik kazandıranın da bu söylem olduğunu ileri sürmüşlerdir. Wendt’in anarşik sistemi devletin kendisiyle ilişkilendiren yaklaşımını eleştiren Cynthia Weber, gerçek bir yanılsamanın nerede başlayıp, nerede bittiğini bilmenin imkânsız olduğunu savunmuştur. Weber devletin uluslararası sistemi inşa etmesinin de imkânsız olduğunu ifade etmiştir. Weber, Wendt’in kaçırdığı noktanın “nihai

karar vericin kim?” sorusunu yönelterek cevabın devlet yöneticisi olmadığını ileri sürmüştür.

Weber’e göre, karar verici, medya aracılığıyla bize hikâyeler ve masallar anlatarak bize ne düşüneceğimizi söylemektedir. Weber iç içe geçmiş bir sarmal görünümüyle hareket edildiğini ifade etmiştir (Weber, 2005: 60-76).

İnşacılığın ilk teorisyenlerinden olan Nicholas Onuf insanların ilişkilerini tanımlarken sosyal ilişkiler üzerinden bir tanımlama geliştirmiştir. Onuf’a göre, ilişkileri birbirimizle yaptığımız şeyler üzerinden belirlendiğini iler sürmüştür. Onuf, bu ilişkilerin belirleyici

unsurunun ise söylemsel olduğunu belirtmiştir (Onuf, 1998: 58). Onuf ayrıca toplumun ve insanların birbirlerini oluşturduğunu belirtmiştir. Onuf bu iki oluşumun birbirleriyle olan ilişkilerinin kurallarla yeniden inşa edileceğini ifade etmiştir (Onuf, 1998: 59). Onuf toplumu oluşturan herkesin kuralların yapılmasına katkıda bulunamayacağını ifade etmiştir. Onuf bu yetkinin toplumlar tarafından oluşturulan hükümetler ve devletlerde olduğunu belirtmiştir. Onuf’un bu düşüncesinin uluslararası ilişkileri etkileyen kısmı ise kuralları yapanların birbirlerini etkilemesi üzerinedir. Onuf’a göre, kuralları koyan devletler birbirleriyle olan ilişkilerini şekillendirir ve birbirlerini eylemlerini kısıtlar. Onuf’a göre her toplumun kuralları yapanları aynı zamanda toplumun hedefini de belirlemektedir. Tüm bu süreç boyunca dil en önemli olandır. Onuf’a göre devletler ya da toplumun fertleri dil sayesinde ortak ilişkiler kurabilir ve bunu geliştirebilir. (Onuf, 1998: 64).

İnşacı ve postyapısalcı yaklaşımların aynı dönemde tartışılmaya başlaması ve eleştirel inşacılığın dil üzerinden geliştirdiği açıklama iki kuramı birbirine yaklaştırmıştır. Fakat iki kuram dilin açıklanması üzerinden birbirlerinden ayrılmaktadır. Post-yapısalcı yaklaşımın temeli tümden reddetmesine karşın eleştirel inşacı kuram minimal temel metodu izlemiştir. Eleştirel inşa yapısöküm yerine yeniden anlam kurulmasını hedefleyerek post-yapısalcılıktan ayrılmaktadır (Özdemir, y.y: 8).

Onuf tam bu noktada kurallara uymanın çok önemli olduğunu ifade etmiştir. Onuf kuralları yapanların buna uymamasının diğer kural yapanların çıkarlarını tehlikeye atacağını ifade etmiştir. Bu kurallar devletlerarasındaki ilişkiyi belirlediği için çıkarları en çok olanlar kurallara en çok uyacak olanlardır. Onuf’un dil ve söylemin ilişkiler üzerindeki etkisi düşüncesi üzerinden ilerleyen eleştirel inşacılık, devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini de dil üzerinden tanımlamıştır. Eleştirel inşacılık bu fikirden yola çıkarak devletlerarasındaki ilişkinin güç ilişkisi değil, anlam ilişkisi olduğunu belirtmiştir. Eleştirel inşacı yaklaşım devletlerin verdikleri siyasi kararların ardındaki nedenlere yoğunlaşarak, verilen kararın nasıl verildiğini sorgulamıştır. ABD’nin şer ekseni tanımının içinde bulunan Irak ve Kuzey Kore’yle ilgili söylemlerini değerlendiren Peter Howard, 2002 yılının sonlarında, ABD Irak’a saldırmaya hazırlanırken, Kuzey Kore’nin ABD ile 1994 anlaşmasını doğrudan ihlal ederek gizli bir nükleer programı kabul etmesinden sonra bile Kuzey Kore ile pazarlık yapmayı seçtiğine dikkat çekmiştir. Howard, Kuzey Kore’nin ABD’yi tehdit etmek için daha büyük maddi kapasiteye sahip olmasına rağmen Irak’a operasyon yapılmasını dil temelli yapılandırmacı bir yaklaşımla açıklamıştır. Howard, dil temelli yaklaşımın ABD dış

politikasındaki bu farklılıkları açıklayabileceğini, diğer teorik yaklaşımların yapamayacağını ileri sürmüştür (Howard, 2004: 805).

Nükleer silahlar üzerinden konuyu değerlendiren Richard Price ve Nina Tannenwald ise, silahların ortaya çıkışı, yorumlanması ve aktörlerin bu söylem üzerinden inşa ettikleri tehdit üzerinden değerlendirmişlerdir. Aktörlerin çıkarlarını tehlikeye sokacak nükleer silah gibi faktörleri söylemle etkilediğini ileri süren ikili, II. Dünya Savaşı’na kadar büyük bir problem olarak görülmeyen nükleer silahın II. Dünya Savaşı’ndan sonra söylemsel olarak kötüleştirildiğini belirtmişlerdir. Price ve Tannenwald, savaşa ait olan tüm silahların ya da savaşma mantığının söylemsel olarak çürütülmediğini ileri sürmüştür. Onlara göre aktörler kendi varlıkları için tehlikeli olan şeyi söylemle küçültüp, yok etmeyi amaçlamıştır. Asıl önemli olanın nükleer silahın tabu olmaktan çıkarılıp, herkes tarafından normal kabul edileceği durumda ne olacağıdır. Böyle bir durumun kaos getireceğine dikkat çeken Price ve Tannenwald, söylemin ilerisi için belirleyici olduğunu belirtmişlerdir (Price ve Tannenwald, 2009: 21-22).

Jutta Weldes ise devletlerarasındaki ilişkinin sadece çıkarları ya da kimlikleri tanımlamadıklarını iddia etmiştir. Weldes’e göre, sosyal bir yapı olan ulusal çıkar elitler tarafından yorumlanmalıdır. Weldes ulusal çıkarın devlet elitleri eliyle ortaya çıkarıldığını ifade etmiştir. Bu yüzden de Weldes karar alıcıların elitler olduğunu ileri sürmüştür (Efegil, 2018: 60). Weldes, üç önemli özellikle siyaset politika çerçevesinin değerlendirildiğini ifade etmiştir. Birinci olarak; “gerçeklik” ne olduğumuzu, sosyal olarak inşa edildiğini ve tartışılabilir olduğunu ifade etmiştir. İkinci olarak; gerçeklik yapılarının iktidar ilişkilerini hem canlandırdığını, hem de somutlaştırdığını belirtmiştir. Son olarak ise; eleştirel inşacılık egemen yapıların doğallaştırılması gerektiğini şart koşmuştur (Weldes, 1998: 217). Eleştirel inşacılık kültürün tam olarak var olmadığı iddia etmiştir.