• Sonuç bulunamadı

Sana karşı

Sana bakıp Seni göremeyen Ekoları burada Yansımaları kayıp Karanlıkta

Hâle hâle dağılırken Sonsuz boşlukta Düşen

Yalnız Damla

Boğulma bir avuç suda Bir su damlası iken

DAKTĠLO

Bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi

Behçet Necatigil, “Daktilo” adlı şiirinde çok çalıştırılan, harap edilen yorgun bir emekçinin hissettiği mutsuzluğu ve çektiği acıyı ele almaktadır. Baskı altında, ağır koşullarda çalıştırılan, dinlenmesine fırsat verilmeden sömürülen birey, yaşama zevkini ve çalışma şevkini kaybetmektedir. Necatigil; mutsuzluk, acı, baskı, yorgunluk, yılgınlık, eşitsizlik gibi temalara değinerek bir nesne üzerinden evrensel bir sorunu okuyucuya aktarmaktadır.

Necatigil, “Daktilo” şiirini biçimsel olarak üç bölüme ayırmaktadır ve her bölüm üçer dizeden oluşmaktadır. Şiir, ne Divan şiirine ne de Halk şiirine benzemesine rağmen, kendi içinde dize sayısı ve uyak düzeni bakımından kurallı bir şiirdir. Her bölümün ilk ve son dizelerinde, bütün bölümlerle bütünlük oluşturan rediflere yer verilmekte, aba/aca/ada uyak düzeni kullanılmaktadır. Kullanılan uyak düzeni, şekil bakımından iki gücün arasında sıkışmışlığı, bastırılmışlığı çağrıştırmaktadır.

Bu şekil ile şiirdeki anlatıcının (konuşanın) güç durumda ve baskı altında olduğu, sesini duyurmakta zorlandığı iletilmekte ve böylece şiirin tezine katkı sağlanmaktadır. Uyak düzeni ilk ve son dizelerin sesine uymayan orta dizeler farklı olduğu için anlatıcının yerine geçmekte baskın olanlardan ayrı düştüğü, diğerlerine benzemediği de böylece belirtilmektedir. Biçimsel bölünmeye karşın şiir, anlamsal bir bütünlük içindedir. Şiirin genelinde aynı temalar işlenmektedir.

Dil ve anlatım açısından incelendiğinde, şiirde pek çok edebi sanat dikkat çekmektedir.

Şiirdeki asıl anlatım tekniği monologdur ve monologa dayalı bir öyküleme yapılmaktadır.

Anlatıcı, daktiloyu kişileştirerek öyküyü onun üzerinden aktarmaktadır. Böylece şiirin tamamında kişileştirme sanatı kullanılarak insanların işlerinde kullandığı daktilo, patronların çok çalıştırdığı emekçinin simgesi olmaktadır. “Bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor” dizesinde daktilo konuşturularak emekçinin durumu dile

getirilmektedir. Daktiloya sert vuranlar, emekçiyi çok çalıştıran patronları

çağrıştırmaktadır. Yani daktilo, emekçinin, vuranlar ise patronların (yöneticilerin) simgesidir. Aynı bölümdeki “sevincin sesi çıkmıyor” dizesinde bir duygu olan sevinç de kişileştirilerek anlatıcının mutsuzluğu, bastırılmışlığı dile getirilmektedir. Bu dize, şiirde bir kez daha tekrarlanarak anlam güçlendirilmekte, anlatıcının yaşama sevincini

kaybetmekte olduğu izlenimini uyandırmaktadır. “Evlerinin önü çeşme sularım alınıyor /Bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi” dizelerinde ise simge, ironi ve tecâhül-i arif sanatları aynı anda kullanılmakta; böylece şiirin anlamı derinleştirilmekte, emekçi insanın sıkıntılı yaşamı alaycı bir yaklaşımla ortaya konmaktadır. Bu dizelerde evin önündeki

“suları alınan çeşme” yine anlatıcının simgesidir. Suyu kullanılan çeşme simgesi, anlatıcının emeğinin kullanılıp kaynağının sömürülmesini düşündürür. İkinci dizede ise

“bu tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi” ifadesinde anlatıcı durumu bilip de bilmezden gelmekte, yani yine tecâhül-i arif sanatından yararlanmaktadır. Tuzlu çörek yendiğinde ister istemez susandığı gibi, bu bilmezden gelme ifadesiyle patronların/kullanıcıların istemeden, mecbur kaldıkları için daktiloyu-emekçiyi çalıştırdığını söyleyerek ironi yapmaktadır. Aslında kendisinin boşuna söylendiğini, patronların masum olduğunu anlatarak durumun tam tersini ima etmektedir. Böylece şiirin tezini doğrudan değil, ironik bir şekilde okuyucuya aktarmaktadır. Son bölümdeki “ne hoyrat kullanmışlar”

dizesinde de yine ironik bir yaklaşımla kendisinin ne kadar özensiz, zor koşullarda çalıştırıldığını, sömürüldüğünü, öğrenilen geçmiş zaman eki “miş” sayesinde bilmezden gelmektedir. Anlatıcı, kullandığı dil ve edebi sanatlar sayesinde güçlü olanların

güçsüzlere uyguladıkları yöntemleri eleştirmekte ve adeta güçsüzleştiği için sesi çıkmayan emekçi sınıfının “çıkmayan” sesi olmaktadır.

“Daktilo” şiiri birinci tekil şahıs anlatıcı tarafından okuyucuya aktarılmaktadır. Böylece şiirden objektif bir anlatım beklenmemekte, durumlara ve olaylara anlatıcının

dünyasından bakılmaktadır. Anlatıcı, durumundan rahatsız, fiziksel olarak yorgun, usanmış ve oldukça mutsuzdur. Baskı altında olduğu için özgürce hareket edememekte, güçsüz olduğu için güçlüler tarafından sömürülmektedir. Bundan dolayı anlatıcının olaylara ve kişilere eleştirel ve sitemkâr bir bakış açısı vardır. Bu durumunu ironi ile okuyucuya hissettirmektedir. Anlatıcının taraflı anlatımından dolayı, onun ruh hali olan mutsuzluk hissi şiirin atmosferine hakimdir. Şiir boyunca mutsuz, isteksiz, şevksiz bir hava varlığını sürdürmekte, böylece okuyucu şiirin içine sokulmakta ve tez daha iyi aktarılmaktadır. Anlatıcı, şiirde özellikle belirli bir mekân ve zaman kullanmayarak anlatılanların her an her yerde pek çok emekçi tarafından yaşandığını, yani durumun evrensel olduğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle anlatıcı büyük bir kitlenin sesi olmakta, evrendeki emekçilerin sorununu ve mutsuzluğunu dile getirmektedir.

Şiirin başlığı ve içeriği arasında tezat (zıtlık) üzerine kurulmuş bir ilişki vardır. Başlıktaki

“daktilo” oldukça ses çıkaran, gürültülü bir alettir. İçerikte ise çıkmayan ses, sessizlik bastırılmışlık işlenir. Böylece, zıt başlık-içerik ilişkisi şiire çarpıcılık katmakta, aslında çıkması gereken sesin ne kadar çok olduğunu ancak güçsüzleştirildiği için sesin

çıkarılamadığı anlatılmaktadır.

Behçet Necatigil; mutsuzluk, yorgunluk, güçsüzlük, eşitsizlik, acı, baskı gibi temalar üzerine kurduğu “Daktilo” adlı şiirinde harap edilen, patronları tarafından sömürülen bir emekçinin yaşama sevincini kaybetmesini ele almaktadır. Bastırılan, çok çalıştırılan, yorulan, hoyrat kullanılan bireylerin bir yerden sonra çalışma şevklerini ve yaşama arzularını kaybettikleri gösterilmektedir. Bir daktilo üzerinden sitemkâr bir emekçinin ve emekçi üzerinden de evrensel bir sorun olan tüm emekçilerin ezilmesi aktarılmakta ve çıkmayan, bastırılan seslerin dışa vurulması sağlanmaktadır. Necatigil, madde ve duyguları kişileştirerek ilettiği tezinde toplumdaki eşitsizliği, güçlü-güçsüz ayrımını da bilmezden gelerek eleştirmektedir.

Baran ÇALIġGAN 10-A