• Sonuç bulunamadı

Gabriel Garcia Marquez, Kırmızı Pazartesi adlı romanında, bir kasabada aile namusunu temizlemek adına işlenen bir cinayeti anlatarak toplumu şekillendiren önyargıları ve törelerin bireye baskı yaptığını savunmaktadır. Yazar, cinayetin çeşitli rastlantılar sonucu engellenememesini toplumun taşıdığı önyargılara bağlamaktadır.

Marquez, Santiago Nasar‟ın öldürülmesinin önüne geçemeyen rastlantıları genel olarak değerlendirmekte ve bunu önyargılara bağlamaktadır. Romandaki anlatıcının,

“Şafak vaktinin horozları, bu anlamsızı anlamlı kılan çeşitli rastlantılar zincirini birleştirmeye çalışırken yakalıyordu bizi; şu da bir gerçekti ki, amacımız yalnızca o gizi keşfetmek değildi, ama aramızda hiç kimse, kaderin onun için seçtiği yeri ve görevi tam olarak bilemeden yaşamaya devam edemezdi,”

(Marquez, 97)

sözleriyle Santiago Nasar‟ın ölümünün önüne geçilememesini bir rastlantılar zincirine bağlaması, yargıcın cinayetin rastlantılar sonucu önlenememesini haksızlık olarak değerlendirdiği düşüncesinin aktarıldığı,

“Özellikle önceden kesinlikle bildirilen bir ölümün hiç aksamadan gerçekleşebilmesi için hayatın edebiyatta bile görülmeyen bunca rastlantıya başvurmuş olması ona her zaman bir haksızlık olarak görünmüştü,”

(Marquez, 100)

ifadesiyle örtüşmektedir. Ayrıca, rastlantıların kasabalı için adeta sorumluluktan kaçmak için kullanılan bir bahane olduğu,

“Cinayeti önleyebilecek durumda olan ve ortadan kaybolan birçok kişi de önyargıyı anımsayarak avunmuşlardı. Buna göre namus sorunları anlaşılmaz şeylerdi, onların dünyasına ancak faciada rol almış kişiler girebilirdi,” (Marquez, 97)

cümlesiyle belirtilmektedir. Böylece, kasabalının rastlantı ve önyargıları vicdanlarını rahatlatan bir avunma yolu olarak kullandığı sezdirilmektedir. Kasabalının cinayeti

“facia” olarak değerlendirmesi, tehlike karşısında can korkusuna düştüklerini ve bu nedenle olaya karışmadıklarını açıklamaktadır.

Marquez, cinayetin işlenmesine ve engellenememesine yol açan pek çok noktayı ölümünden önceki rastlantılara bağlamaktadır. Santiago Nasar‟ın en son birlikte görüldüğü Cristo Bedoya‟yla ilgili olarak,

“Cerrah olarak büyük bir ün kazanacak olan Cristo Bedoya, bir şeyin nedenini hiçbir zaman çözememişti.

Piskoposun gelmesine daha iki saat vardı. Bu süreyi, tehlikeyi haber vermek için kendisini sabaha kadar bekleyen ailesinin yanına gidip dinleneceğine, içgüdüsüne boyun eğerek büyükbabasının evinde geçirmişti. Bunu niçin yaptığını hiçbir zaman anlayamamıştı,” (Marquez, 97)

ifadesinde Cristo Bedoya‟nın bir rastlantı sonucu Santiago‟nun öldürüleceğini öğrenememesi ve bu nedenle Santiago‟yu uyaramaması anlatılmaktadır. Bu içgüdüye bağlanarak, Cristo Bedoya‟nın kendi canını korumak için böyle davranmış olabileceği sezdirilmektedir. Bu durumu oyalandığını gösteren,

“Santiago Nasar‟ın bu kadar kısa bir süre içinde evine gitmiş olması ona olanaksız görünmüş, ne pahasına olursa olsun, onu bulmak amacıyla eve girmişti,”

(Marquez, 104)

ifadesindeki Cristo Bedoya‟nın düşünce ve davranışı arasındaki çelişkiyle,

“Telaşlanmadı. Çünkü bizim eve giden daha başka yollar da vardı,” (Marquez, 110)

sözlerindeki Cristo Bedoya‟nın bulunduğu durumdaki ironik davranışları onun Santiago‟yu bulmaktan ve olaya bir şekilde bulaşmaktan korktuğunu okuyucuya hissettirmektedir. Cristo Bedoya dışında, Santiago‟nun annesi Placida Linero‟nun Divina Flor‟dan Santiago‟nun odasında olduğunu duyması üzerine,

“Kapı aralığından da meydandan geçmekte olan ve bıçaklarını sallayarak eve doğru koşan Vicario kardeşleri görmüştü. Bulunduğu yerden ikisini de kusursuz bir biçimde seçebilmiş, yalnız meydanın öbür yanında eve doğru koşan oğlunu görememişti. Bana

„Oğlumu öldürmek için eve gireceklerini sandım,‟

dedi. Bunun üstüne hemen koşmuş, kapıyı sürgülemişti. Demir payandayı yerine koyacağı sırada Santiago Nasar‟ın çığlıklarını ve kapı kanadını döven yumruk seslerini duymuştu. Ama oğlunun odasında bulunduğunu ve balkondan Vicario kardeşlere sövdüğünü sanarak yardımına koşmuştu,” (Marquez, 116-117)

sözlerinde açıklandığı gibi kapıyı sürgüleyerek fark etmeden oğlunun ölümünü engelleyeceği yerde cinayeti kolaylaştırması eserdeki trajik rastlantılardan biridir. Yazar, burada Placida Linero‟nun, Divina Flor‟un Santiago‟nun evde olduğu ifadesine inanması ve oğlunun sesinin kapının öteki tarafından geldiğini algılamamış olmasını anlatarak, sorgulama yapmadan önyargısına güvendiğini göstermektedir. Böylece, cinayetin işlenmesinde önyargının etkisini bir daha vurgulamaktadır.

Marquez, belirttiği diğer kişilere bağlı rastlantıların yanı sıra, kasabalının cinayete karşı tutumunu yansıtan rastlantılarla onların önyargılı tavrını sezdirmektedir.

Santiago Nasar‟ın, nişanlısı Flora Miguel‟in evine gitmesini Cristo Bedoya‟nın ağzından,

“Oraya gidebileceği hiç aklıma gelmemişti. Çünkü bu insanlar öğleden önce yataklarından kalkmazlardı,”

(Marquez, 111)

şeklinde aktarılan bu durumun bir rastlantı olması ve Santiago‟nun eve girerken görülmeyip çıkarken görülmesindeki tezat vurgulanmaktadır.

“Flora Miguel‟in evine geldiğini bunca kişi arasında kimsenin görmemiş olması inanılacak şey değildi,”

(Marquez, 113) ve

“Herkes onun evden çıktığını görmüştü,” (Marquez, 115)

ifadelerindeki ironi bu rastlantıların kasten, önyargılar sonucu doğduğu izlenimini yansıtmaktadır. Bu şekilde, kasabalının duruma önyargılı yaklaşması sonucu Santiago Nasar‟ın ölümünün önüne geçilemediğini gözler önüne sermektedir.

Marquez, Kırmızı Pazartesi adlı romanında Santiago Nasar‟ın öldürülmesinde kasabalının korkudan kaynaklanan önyargısının etkisiyle rastlantı diye değerlendirilen bazı durumları açıklamaktadır. Böylece, Santiago Nasar‟ın namus cinayetinin yanı sıra, önyargıların doğurduğu rastlantılarca kasabalılar tarafından göz göre göre öldürüldüğünü de okuyucuya sezdirmektedir. Marquez‟in Santiago‟nun son sözleri olarak,

“Beni öldürdüler!” (Marquez, 120)

ünlemini seçip “onlar” diyerek üstü kapalı olarak kasabalıları ifade etmesi de bu çıkarımı açıklamakta ve desteklemektedir.

Simge BÜYÜKKÖK Lise 2 F-A