• Sonuç bulunamadı

2.4. ÇEVRE SORUNLARI

2.4.2. Çevre Sorunlarının Çeşitleri

2.4.2.3. Su Kirliliği

Su kirliliği, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik unsurlardan oluşan doğal yapısının insan kaynaklı faaliyetler sonucunda olumsuz olarak değişime uğraması şeklinde ifade edilmektedir. Suyu kirleten başlıca maddeler; şehirlerin kanalizasyon

67

atıkları, sanayiye dayalı, ticari ve evsel faaliyetler sonucunda oluşan katı ve sıvı atıklar, toksik maddeler, tarımcılık faaliyetlerinde kullanılan yapay gübreler, pestisitler ve hayvansal atıklardır. Bununla birlikte atmosferde bulunan havayı kirletici maddelerin yağışlarla su kaynaklarına ulaşması da sucul kirliliğe neden olan bir başka etkendir (Merdun ve Çınar, 2013:2).

Su tüm canlıların olduğu gibi insanoğlunun da yaşamsal faaliyetlerini devam ettirmek için muhtaç olduğu önemli bir doğal kaynaktır. Yeryüzündeki sosyal, biyolojik ve ekonomik ihtiyaçların karşılanması suya bağlıdır. Bu bağlamda su kaynaklarında oluşan kirlilik suyun sosyal, biyolojik ve ekonomik açıdan ihtiyaçları karşılama kabiliyetini azaltacak ve birçok olumsuz etkiyi beraberinde getirecektir (Allahverdiyev, 2015:11; Keleş, Hamamcı ve Çoban, 2015:130). Örneğin kirlenmiş su insanlarda; ishal, basili ve amipli dizanteri, giardiyaz, bağırsak parazitozları, gine kurdu hastalığı, tifo ve paratifolar, yersinya gastroenteriti, kolera, hepatit A ve E, lejyoner hastalığı, sıtma, anemi, trahom, siyanobakteri toksinlere bağlı zehirlenme, arsenik zehirlenmesi, fluorozis ve şiştosomiazis gibi hastalıklara yol açmaktadır (Irmak, 2008:9-10).

Bir başka nokta olarak su kirliliğinin biyolojik açıdan olumsuz etkileri de vardır. Bunlar; hayvanlarda hastalıkların artması ve bu hastalıkların besin zinciri yoluyla yayılma göstermesi sonucunda biyolojik çeşitliliğin azalması, bitkilerde tahribatlar ve yararlı mikroorganizmaların yok olmasıdır (Keleş, Hamamcı ve Çoban, 2015:131-132). BM’ nin elde ettiği verilere göre, günümüz dünyasında 1,8 Milyar insanın su kirliliğine maruz kaldığı (kirli su içtiği) ve 768 Milyon insanın ise suya erişemediği ortaya çıkmış olup, 2030 tarihinde bu rakamların % 40 oranında artacağı düşünülmektedir (Özkan, 2016:687). Bununla birlikte, Afrika kıtasındaki ülkelerin birçoğunda nüfusun % 60’ ından daha azı temiz suya erişebilmekte geri kalan nüfus ise kirli suyla sağlıksız bir şekilde hayatlarına devam etmeye çalışmaktadır (Şahin, 2016:18).

Günümüzde su kaynaklarına dair kirlilik önemli bir çevre sorunuyken buna bir de kıtlık sorunu eklenmektedir. Yapılan araştırmalara paralel olarak, dünyadaki toplam su miktarının yaklaşık olarak 1 Milyar 386 Milyon kilometreküp (km3) olduğu tespit edilmiş olup, bu miktarın % 97,5’ lik kısmı tuzlu su % 2,5’ lik kısmı ise tatlı sudur. Yine bu % 2,5’ lik tatlı su 35,2 Milyon km3 gibi bir rakama denk gelmekte ve sadece % 0,3’ ü yüzey suyu (göl, nehir ve bataklıklardaki su) olarak yeryüzünde bulunmaktadır.

68

İnsan kullanımına elverişli yüzey suyunun toplam su miktarı içindeki payının % 1’ den bile az olması insanlık için zaten bir sorunken, buna bir de bu sorunu büyütücü insan kaynaklı etkiler eklenmektedir. Bunlar; dünya nüfusunun giderek artması ve buna bağlı olarak küresel su ihtiyacının artması, suyun girdi olarak kullanım alanlarının genişlemesi, küresel ısınmanın su kaynaklarına etkisi ve sanayileşme ve kentleşmenin su kaynaklarını kirletmesidir. Tarihsel süreç içerisinde küresel tatlı su ihtiyacının artmasına paralel olarak kişi başına düşen tatlı su miktarı sürekli olarak azalış göstermiştir. Bunun nedeni son 50 yılda su kaynaklarında herhangi bir artışın olmaması, buna rağmen su çekiminin 3 katına çıkmış olmasıdır (Özkan, 2016:685-686). Dünyadaki suyun durumuyla ilgili önemli çalışma ve araştırmalar yapan BM Dünya Su Değerlendirme Programı (World Water Assessment Programme-WWAP), 2016 Dünya Su Kalkınma Raporu’ nda su kıtlığıyla alakalı ciddi bir durum tespitinde bulunmuş olup, rapora göre (World Water Assessment Programme, 2016:19):

 Kuzey Amerika kıtasında genel olarak su kıtlığı yok denecek kadar az, Meksika’ da fiziksel su kıtlığı, Küba, El Salvador, Kosta Rika ve Panama’ da ekonomik su kıtlığı,

 Güney Amerika kıtasında genel olarak su kıtlığı yok denecek kadar az, Peru ve Bolivya’ da ekonomik su kıtlığı, Brezilya’ nın kuzeydoğusunda ise yaklaşan fiziksel su kıtlığı,

 Avrupa kıtasında genel olarak su kıtlığı yok denecek kadar az, yalnızca Ukrayna ve Belarus’ da yaklaşan fiziksel su kıtlığı,

 Afrika kıtasında Cezayir, Libya ve Mısır’ da fiziksel su kıtlığı, Etiyopya, Kenya, Tanzanya, Nijer, Nijerya, Angola, Namibya ve Bostvana’ da ekonomik su kıtlığı, Madagaskar’ da ise yaklaşan fiziksel su kıtlığı,

 Asya kıtasında Kazakistan, İran ve Türkiye’ de yaklaşan fiziksel su kıtlığı, Irak, Suudi Arabistan, Pakistan, Afganistan ve Yemen’ de fiziksel su kıtlığı, Çin’ in kuzey kesimlerinde fiziksel su kıtlığı ve bir bölümünde yaklaşan fiziksel su kıtlığı, Hindistan’ ın büyük bir bölümünde ise ekonomik su kıtlığı,

 Avustralya kıtasında genel olarak su kıtlığı yok denecek kadar az yalnızca kıtanın güneydoğusunda fiziksel su kıtlığı vardır.

69

WWAP 2016 Dünya Su Kalkınma Raporu’ nda, yok denecek kadar az su kıtlığı su kaynaklarının en az % 25 oranında tüketildiğini, yaklaşan fiziksel su kıtlığı su kaynaklarının en az % 60 oranında tüketildiğini, fiziksel su kıtlığı su kaynaklarının en az % 75 oranında tüketildiğini ve ekonomik su kıtlığı ise suya erişimde ekonomik açıdan zorluk çekildiğini ifade etmektedir (World Water Assessment Programme, 2016:19).

Su kıtlığı ciddi bir sorundur. Çünkü sosyal, biyolojik ve ekonomik yapı suya bağımlıdır. Örneğin bir insanın vücut ağırlığının % 1’ i oranında su kaybetmesi; susuzluk hissinin ortaya çıkmasına ve vücut ısının normalden sapmasına, % 10’ u oranında su kaybetmesi; zihinsel sorunlara ve bilinç kaybına ve % 11’ i üzerinde su kaybetmesi ise susuzluğa bağlı ölüme yol açmaktadır. Bununla birlikte biyolojik açıdan bakıldığında, susuzluk kaybı insan haricindeki diğer canlılar için de ölümle sonuçlanabilecek benzer etkiler doğurmaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, su kıtlığı ekonomik faaliyetlerin aksamasına ve/veya durmasına neden olacaktır. Çünkü su, üretim sürecinde kullanılan önemli bir girdi olup, ihtiyaçları karşılamak üzere üretilen piyasadaki malların neredeyse tamamında kullanılmaktadır. Tüm bunlardan hareketle dünyanın büyüyen su kıtlığı sorunu, kalan su kaynaklarının güvenliği açısından ciddi bir tehdit unsurudur (Allahverdiyev, 2015:11-13; Özkan, 2016:680-688).