• Sonuç bulunamadı

2.6. ÇEVRE SORUNLARINA İLİŞKİN POLİTİKA ARAÇLARI

2.6.2. Hukuki Araçlar

Devletlerin idari organları tarafından kullanılan hukuki araçlar yasal düzenlemeler ile birlikte kısıtlayıcı önlemler getiren önemli çevre politikası araçları niteliğinde olmakla birlikte, çevre kirliliğine yol açan aktörler bu araçlar sayesinde kısıtlanmakta ve bu kısıtlamalara uymadığı takdirde cezai yaptırımlara maruz bırakılmaktadır. Dolayısıyla hukuki araçların etki alanı çevre kirliliğine yol açanların cezai yaptırımlar sayesinde kısıtlanması noktasında ortaya çıkmakta olup, bu araçlar çevre kirliliğini hukuki kısıtlamalar sayesinde azaltmayı amaçlamaktadır (Bıyıklı, 2009:25). Hukuki araçlar üç başlık altında incelenecek olup, bunlar; yasaklama ve yükümlülükler, standartlar ve çevresel etki değerlendirmesidir (Bıyıklı, 2009:30; Dağdemir, 2015:213-217).

2.6.2.1. Yasaklama ve Yükümlülükler

Devletlerin yasal düzenlemeler ile getirdiği ve temel amacı çevreyi korumak ve çevresel değerlerin kalitesini yükseltmek olan yasaklama ve yükümlülükler, devletlerin çevre politikalarınca benimsemiş olduğu ilke ve hedeflerin gerçekleştirilmesine imkân vermekle birlikte, devletler bu araçlar ile çevre kirliliğine yol açanları yönlendirme ve kontrol etme imkânına da sahip olabilmektedir. Söz konusu bu araçlar çevreyi kirletmesi muhtemel olan sanayi dallarının üretim sürecine, bu üretim sürecindeki girdilere, piyasa konusu olan ürünlere ve bu ürünlerin ambalajlarına dair tüm yasaklama ve yükümlülükleri içermektedir. Zararlı kimyasal maddeler ve tehlikeli atıklar ile ilgili faaliyetlerin yasaklanması veya tehlike madde taşıyan araçlara bu maddeleri taşıdığına dair işaret koyma yükümlülüğü getirilmesi bu araçlar kapsamındaki örneklerdendir (Dağdemir, 2015:217-218).

102 2.6.2.2. Standartlar

Devletler standartlar ile birlikte, çevre sorunlarını iyileştirmeyi ve çevre kalitesini yükseltmeyi amaçlamaktadır. Standartlar genel anlamda üreticilere getirilmekle birlikte, bu standartlar teknik çalışmalar neticesinde belirlenmektedir. Üreticilerin zorunlu şekilde uyması gereken standartlar, çevre kirliliğinin türüne göre rakamsal sınırlar içermekte ve bu sınırların üzerine çıkılması hukuken yasaklanmaktadır. Standartlara uymayan üreticiler cezai yaptırıma maruz bırakılmakla birlikte, bu cezalar genelde para, işyeri kapatma ve hapis cezası gibi cezalar olmaktadır. Standartlar kapsamında genel anlamda üretim, ürün ve atık standartları oldukça önemli bir yere sahiptir. Üretim standartları, üretim sürecinin çevreye daha az zararlı şekilde tamamlanmasını amaçlayan standartlardır. Ürün standartları, piyasadaki ürünlerin çevre lehine taşıması gereken özellikleri belirleyen standartlardır. Atık standartları ise, üretim faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan atıkların belli bir sınırı aşmamasını emreden standartlardır (Bıyıklı, 2009:25-26; Sarıçoban, 2011:47-48).

2.6.2.3. Çevresel Etki Değerlendirmesi

Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED), UNEP’ in öncelik verdiği teknik ve bilimsel bir konu olmakla birlikte, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın başarısı için de önemli bir yere sahiptir. Çünkü ÇED, gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin toplumsal, ekonomik ve çevresel etkilerini önceden belirlemekte ve bu da olumsuz etkilerin engellenmesi açısından fayda sağlamaktadır. ÇED, özel veya kamu sektörüne ait çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmesi istenen projelerin çevrede yaratabileceği olumlu ve olumsuz etkilerinin saptanması, söz konusu projelerin olumsuz etkilerinin minimize edilmesi ve bunun için alınabilecek önlemlerin belirlenmesi gibi unsurları konu almaktadır. Herhangi bir proje gerçekleştirmek isteyen kurum ve kuruluşlar ÇED raporunu alarak, bu raporu yetkili makamlara onaylatmak zorundadır. Aksı takdirde projenin gerçekleştirilmesine izin verilmemektedir. ÇED’ in temel amacı çevreye zarar vermesi muhtemel faaliyetlerin önceden saptanarak engellenmesini sağlamaktır. Bu noktada çevrede oluşabilecek zarar konusunda da önceden ihtiyatlı davranılmış olmaktadır (Çoker, 2012:40-41; Ulucak, 2013:11).

103

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE ÇEVRE BAKIMINDAN

TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİ KARŞILAŞTIRMASI

Çalışmanın bu bölümünde ilk olarak Türkiye’ nin çevre politikası ve bu politika içerisinde sürdürülebilir kalkınmanın yeri, çevre mevzuatı ve AB’ ye üyelik sürecinde çevre konusu incelenecektir. Daha sonra, AB’ nin kurucu antlaşmalarında çevre ve sürdürülebilir kalkınma konusu, AB’ nin çevre politikası ve bu politika içerisinde sürdürülebilir kalkınmanın yeri ve çevre mevzuatı incelenecektir. Son olarak, Türkiye ve AB sürdürülebilir kalkınma ve çevre bakımından seçili sosyo-ekonomik ve çevresel göstergeler ile karşılaştırılmaya çalışılacaktır.

3.1. TÜRKİYE’ NİN ÇEVRE POLİTİKASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

Osmanlı İmparatorluğu’ nda çevre alanında bazı duyarlılıklar ortaya çıkmış olsa da, çevre konusunun ele alındığı geniş çaplı bir politikanın varlığından söz etmek mümkün olmamakla birlikte, İmparatorluğun son dönemlerinde bazı hukuki düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu hukuki düzenlemelerin ilki 1839 tarihli “Beynelmilel Sıhhıye Meclisi”29

olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte 1848 “Ebniye Nizamnamesi”, 1864 “Turuk ve Enbiye Nizamnamesi”, 1869 “Orman Nizamnamesi”, 1882 “Ebniye Kanunu” ve 1900’ lü yıllardaki “Asar-ı Atika Nizamnamesi” gibi düzenlemeler de bu hukuki düzenlemeler arasında yer almaktadır.30 Sözü edilen tüm bu düzenlemeler sadece İstanbul ve birkaç büyük şehirle sınırlı kalmış ve önemli bir gelişme elde edilememiştir. İlerleyen sürece bakıldığı zaman, cumhuriyetin ilk yıllarında çevre politikasıyla ilgili olarak dolaylı bazı düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, 1930’ lu yıllarda “Ankara Şehir İmar Müdürlüğü” kurulmuş, 1930

29

Beynelmilel Sıhhıye Meclisi, halk sağlığının korunması ve sosyal yardımlaşma amacıyla kurulmuştur.

30 Ebniye Nizamnamesi ile Turuk ve Enbiye Nizamnamesi, Enbiye Kanunu’ nun ilk halleri olmakla

birlikte, Enbiye Kanunu Osmanlı İmparatorluğu’ nun ilk imar kanunu olarak kabul edilmektedir. Orman Nizamnamesi, ormanların korunmasıyla ilgili getirilen bir düzenlemedir. Asar-ı Atika Nizamnamesi ise tarihi eserlerin korunması amacıyla getirilmiş bir düzenlemedir (Görmez, 2015:137).

104

yılında 1580 sayılı “Belediye Kanunu” ve 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu”31 , 1933 yılında 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Kanunu” ve 1937 yılında ise “Orman Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’ de 1960’ lı yıllara kadar dünyayla paralel olarak çevre politikasına dair önemli bir gelişme sağlanamamış, çevre koruma faaliyetleri ufak çaplı gelişmelerle sınırlı kalmıştır (Görmez, 2015:137-140).

Türkiye’ nin çevre politikası 1960’ lı yıllardan itibaren şekillenmeye başlamıştır. Bu bağlamda, 1960’ lı yıllardan itibaren oluşturulan kalkınma planları, Türkiye’ nin çevre politikasının şekillenmesinde etkili olmuş ve “çevre” konusu kalkınma planlarınca ele alınmıştır. Sürdürülebilir kalkınma ise 1987 yılında yayınlanan Brundtland Raporu, AB’ ye üyelik süreci ve 2006 yılında 1983 yürürlük tarihli 2872 sayılı Çevre Kanunu’ nda yapılmış olan bir değişiklik ile birlikte çevre politikası hedeflerine dâhil edilmiştir (Konur, 2012:83-84; T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2012:1-22).