• Sonuç bulunamadı

Su havzalarındaki genel sorunlar

2. İzleyici-denetleyici kurumlar

2.3.5. Su havzalarındaki genel sorunlar

2.3.5.1. Koordinasyon eksikliği

Ülkemizde havzalara bakıldığında, genelde su havzalarının çevresinde birden fazla il olduğu görülmektedir. Yönetim il esasına dayalı olduğundan ve havzalarda çeşitli iller bulunduğundan havza planı ve yönetimi açısından bir yetki kargaşası görülmektedir. Havza ile ilgili çeşitli kararların verilme sürecinde yerel yönetimlerin yanında çeşitli

merkezi kurumlar da vardır. Dolayısıyla bu kurumlar arasında eşgüdüm sağlanamamaktadır. Çok geniş bir çerçevede kullanım ve kullanıcı çeşitliliğine sahip olan su, farklı kurum ve kuruluşun ilgi alanlarına farklı biçimlerde girebilmektedir. Çoğu kez aynı konuda ve aynı alanda faaliyet gösteren kurumların benzer çalışmaları yapması nedeniyle aynı amaca yönelik çalışmalarla karşılaşılabilmektedir. İşbirliğinden yoksun yapılan çalışmalar sonucunda ise, aynı alan için farklı proje ve planlar geliştirildiği görülmektedir. Bu durum kaynakların akılcı ve rasyonel kullanım ilkesi ile uyuşmamakta ve kaynak israfına neden olmaktadır ( DPT 2001 ).

Merkezi ve yerel yönetimlerin işbirliği, merkezi politikaların uygulanması sırasında gerçekleşmektedir. Merkezi yönetimin temsilcisi olan vali, koordine edici güce sahip bulunmakla birlikte, arzulanan koordinasyon sağlanamamaktadır (Burak ve ark. 1997). Dolayısıyla su kaynağının “bir bütün” olmasına rağmen bu kaynak üzerinde bütüncül kararlar verilememektedir.

2.3.5.2. Yasal mevzuattan kaynaklanan sorunlar

Su havzalarındaki önemli bir sorun da yasal mevzuat çokluğu ve mevzuattaki çelişmelerdir. Su havzalarının, planlanması ve yönetilmesine yönelik çeşitli yasalar çıkarılmış, her yasada farklı kurumlara görevler verilmiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana içme sularıyla ilgili toplam 45 adet yasa çıkarılmıştır (Erten 1997). Her yasada farklı kuruluşlar kendi işleriyle ilgili olarak görevlendirilmiştir. Bu halde, mevzuatta belirlenen standart ve amaçlar ve sorumluluklardaki çelişmeler kaçınılmaz olmaktadır. Farklı zamanlarda yürürlüğe girmiş yasalar, gelişen koşullarda yetersiz kalmakta, bütüncül yönetimin sağlanması zorlaşmaktadır.

Su kaynaklarının tahsisi, kullanımı ve korunması tutarlı, kalıcı ve rasyonel bir temele oturtulamamıştır. Su kaynakları yönetimine ilişkin mevcut yasaların tümü bütün sorumluluğu devlete yüklemekte olup, katılımcılar göz önüne alınmamaktadır. Suyu kullananların hiçbir rolü ve sorumluluğu yoktur (Burak ve ark. 1997). Havzalarda yaşayan ve suyu kullanacak olan halk olmasına rağmen su havzalarında yapılan planlamalar, halkın görüşleri alınmadan tek taraflı yapılmaktadır. Koruma-kullanma dengesi gözetilmeden yapılan bu planlar uygulanamamakta ya da uygulanması esnasında pek çok sorun ortaya çıkmaktadır. Sonuçta hem doğal kaynaklar hem de halk zarar görmektedir.

2.3.5.4. Nüfus baskısı

Ülke nüfusunun büyük bir bölümü su havzalarında ve kıyılarda yaşamaktadır. Gelecekte de nüfus ne kadar “ desantralize ” edilirse edilsin nüfus yine bu bölgelerde yığılacaktır. Dolayısıyla su havzalarında bölgesel ve kentsel sorunlar su havzalarından kaynaklı olmaya devam edecektir (DPT 2000). Havzalarda artan nüfus, kirlilik (su, toprak vb.), kaçak yapılaşma, denetimsiz ve eksik alt yapı, katı atıklar, atık sular, içme suyu kalitesinin bozulması, su ve kıyıların ekolojik dengesinin bozulması gibi pek çok soruna neden olmaktadır.

2.3.5.5. Havza ve milli park sınırlarının belirlenmesine ilişkin sorunlar

Havza ve milli park sınırlarının, doğal, hidrolojik ve jeomorfolojik faktörlerin yerine politik unsurlara göre belirlenmesi, su havzalarının “ bütüncül ” bir şekilde planlanması ve yönetilmesini engellemektedir. Bu şekilde aynı su kaynağını ilgilendiren ve farklı yönetimler tarafından koordinesiz yapılan planlar sonucu kaynak israfı olmakta ve bu planların uygulanması esnasında sıkıntı yaşanmaktadır. Hem su havzası hem de kullanıcılar bu durumdan zarar görmektedir.

Havzalar, maksimum su kotundan başlayarak su kıyısından uzaklaştıkça koruma kuşaklarına bölünmüştür. Kıyıya en yakın bölgelerin en sıkı, kıyıdan uzaklaştıkça

genişleyen kuşakların olduğu görülmektedir. Fakat böyle bir düzenlemenin uygulanması uygun değildir. Çünkü uygulamada, suyun 100-150 m yakınına zararsız bir faaliyete izin verilmezken su kıyısından kilometrelerce uzakta olan fakat su kaynağını atıklarıyla kirletebilen işletme ve faaliyetlere izin verilebilmektedir. Bu durum, suyun yakınına suyu kirleteceği endişesiyle bir faaliyete izin verilmemesi mantığıyla çelişmektedir.

2.3.5.6. Katı ve sıvı atıklar

Su havzalarında belediye teşkilatı olmayan yerleşimlerde evsel atıklar rastgele çevreye ve su kenarlarına atılmaktadır. Katı atıklar açısından bir diğer olumsuzluk, endüstriyel kuruluşlardan kaynaklanan atıklar olup bunlar evsel atıklar kadar çok olmamakla birlikte, havzalara verdikleri zararlar daha etkilidir. Katı atıklar açısından en büyük olumsuzluk, katı atıkların biriktirildiği çöp alanlarıdır. Bunlardan en önemli olanı sızıntı sularıdır. Son derece etkin ve yoğun kirleticiler içeren sızıntı sular, dereler ya da yer altı suları vasıtasıyla göl alanına ulaşmaktadır. Sonuçta göl suyu kirlenerek, suyun kalitesi ve ekolojik denge bozulmaktadır (Erten 1997). Kanalizasyon sistemi olmayan yerleşimlerin atıkları fosseptik yöntemiyle doğrudan, kanalizasyon sistemi olan yerleşimlerin atık suları da arıtıma tabi tutulmadan alıcı ortama verilmektedir. Sonuçta su kirlenmekte ve su kalitesi bozulmaktadır.

2.3.5.7. Açık maden işletmeciliği

Havzalarda açık maden işletmeciliğinin yapıldığı alanlar yer almaktadır. Bu tür işletmeler, erozyona, bitki örtüsünün bozulmasına ve çalışan makinelerin atıkları sebebiyle havzalarda toprak ve hava kirliliğine neden olmaktadır ( Erten 1997 ).

Tarımsal kirlilik, tarımsal faaliyetler sonucunda oluşan katı ve sıvı atıkların neden olduğu kirlilik olup bunlar; tarımsal mücadele ilaçlarının ve bitki besi maddelerinin oluşturduğu kirlilik olarak sınıflandırılabilir. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan kimyasal gübrelerin, yağmur sularıyla derelere veya doğrudan göllere akması durumunda kimyasal kirlenme meydana gelmektedir (Erten 1997).