• Sonuç bulunamadı

Literatürde zaman zaman stresle birlikte kullanılan, stresin sebepleri olarak gösterilen zaman zaman da stresin yerine kullanılan bir takım kavramlar yer almaktadır. Bunlardan bir kaçı şöyle sıralanabilir;

2.1.10.1. Kaygı

Stres, fiziksel zihinsel veya duygusal yüklenmeler sonucunda ortaya çıkan zorlanmalar ve gerilimlerdir. Kaygı ise, gerçek veya hayali tehditler karşısında verdiğimiz tepkilerdir (Karadavut, 2005). Genel olarak olumsuz duyguların yaşandığı durumlar kaygının ortaya çıkmasına sebep olur. Kaygı, kaynağı belirsiz korku olarak tanımlanmaktadır. Kaygıya ait belirtiler, kaygıyı oluşturan dış şartlardan onu yaratan kişiye doğru yaklaştıkça ağırlaşır. Duruma bağlı kaygı o şartlar içinde yaşanır ve kişiyi zorlayan durumun bitişi ile birlikte

kaygıya ilişkin belirtiler de ortadan kalkar. Halbuki sürekli kaygı kişiye ait bir vasıf olarak var olur ve çeşitli durumlarda daha fazla hissedilmekle beraber hayatın bütününü kaplar. Böyle bir kişide gerçek tehlike ile uyuşmayan tepkiler ortaya çıkar. Kaygılı olduğunu söyleyen bir insandaki ortak bedensel tepkiler; hızlı kalp atışları, özellikle bacaklarda titreme, ağız kuruluğu, kısık ses, aşırı terleme ve buna bazen eşlik eden idrarı tutamamadır. Kaygılı bir kişinin dış görünüşü, kararsız bir haldedir ve yüz ifadesi acil yardıma ihtiyacı olan bir insanı yansıtır (Öztop, 2000).

Kaygı, stres veya zorlanmayla eşanlamlı değildir. Kaygı, elem doğrultusunda bir duygulanım durumuyla zorlanma yani stres arasındaki ilişki iki biçimde olabilir. Dış ve iç ortamdan kaynaklanan zararlı etkenler organizmanın değişik alanlarında, yapılarında, işlevlerinde zorlanma yaratır. Ortaya çıkan zorlanma belirtisi veya tepkisi, çoğu zaman ruhsal alanda kaygı düzeyinin yükselmesidir. Stres (zorlanma) yaratan zararlı etkenin niceliğine ve niteliğine göre, kaygı düzeyi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yükselir. Toplumsal kaynaklı unsurlar tüm ruhsal alanda önce kaygıyı artırır. Kaygının artması organizmanın yapılarına, işlevlerine yansır. Kan basıncı yükselir, kalp atışı sayısı artar, organizmanın düzeni bozulur. Fizyolojik kaynaklı unsur ise, önce organizmanın bitkisel sinir sistemi, iç salgı bezleri, kimyasal ileticiler, bağışıklık sistemi gibi yapılarını, işlevlerini etkiler ve organizmayı zorlar. Bu zorlanma, ruhsal alana kaygı düzeyinin yükselmesiyle yansır. Öte yandan kaygı düzeyinin yükselmesi, ruhsal kaynaklı zararlı etken olarak değerlendirilir (Holberg, 1982). Kaygı düzeyinin artması stres sonucu ruhsal alanda ortaya çıkan bir tepki olup, aynı zamanda ruhsal kaynaklı zararlı unsur olarak da rol oynamaktadır (Öztop, 2000).

2.1.10.2. Korku

Korku insanın canının, malının, sevdiklerinin, inançlarının ve toplum içindeki yerinin tehdit edildiği durumlarda yaşanan, bedensel belirtilerin eşlik ettiği duygusal bir tepkidir. Korku sırasında duygusal tepkinin şiddeti tehditle orantılıdır ve tehdidin varolduğu süreyle sınırlıdır. Korku sırasında insan, bedensel ve zihinsel güçlerini, korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak uygun biçimde kullanır. Bu sebeple korku normal bir tepkidir (Baltaş,1998). Kaygı durumunda ise duygusal tepkinin şiddeti hem tehditle orantılı değildir hem de tehdidin varlığından bağımsız olarak devam eder. Bu durumda da insan bedensel ve zihinsel güçlerini korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak kullanamaz (Baltaş,1998).

2.1.10.3. Duygulanım

Duygulanım iç ve dış ortamdan gelen iletilerin, duygu alanındaki ruhsal yaşantıda yarattığı değişmelerin, etkilerin, tepkilerin bütünüdür. İletilerin hoşa gitmesi haz, hoşa gitmemesi elem doğrultusunda değişme ve etki yaratır, iz bırakır. Duygulanımın şiddeti arttıkça, duygular yoğunlaştıkça, coşku (heyecan) denilen durum ortaya çıkar. Sevgi, sevinç, neşe, umut, keyif durumu, aşırı coşkunluk, haz faktörleri duygulanım ve coşku durumlarıdır. Elem doğrultusunda yer alan duygulanım ve coşku durumları ise; acı, acıma, kaygı, kıskançlık, korku, baskı ve sıkışma durumu, manevi elem, öfke, köpürme ve tedirginliktir (Öztop, 2000).

2.1.10.4. Çatışma

Genel olarak çatışma, birey yada grubun bir alternatifi seçmede güçlükle karşılaşması halidir (Karadavut, 2005). Birlikte yerine getirilemeyecek iki ayrı eğilim veya amacın varlığı söz konusu olduğunda çatışma olmaktadır. Stres olgusu içinde çatışma, tehdit veya engellenmeyi kaçınılmaz kılan bir kavramdır. Tehdit ise; bireyin karşılaşabileceği herhangi bir hasarın beklenmesidir. Potansiyel hasarın fazla olması durumunda tehdidin de fazla olacağı bunun ise uyum ve başa çıkma çabalarının yoğun olmasına neden olmaktadır. Tehdide uyum sağlamak, tehlikeyi yok etmek veya beklenen zararı azaltmak ile ilgilidir. Tehdidin değerlendirilmesinde bireyin çevre ile ilgili inançları ve tehdidi kontrol edebilme yeteneği önem kazanmaktadır. Değerlendirme daha çok geçmiş yaşantılara bağlı bir öğrenme ürünüdür. Çatışmanın giderilmemesi, bireyin her iki amaca yönelik olmasından kaynaklanmaktadır. Lazarus’a göre, bireyler iç ve dış taleplerin doyumunu sağlamak için uygun olan ve toplumda kabul edilebilir stratejileri kullanmalarında büyük ölçüde farklılıklar gösterirler. Çatışma sürekli olarak psikolojik stres için nedensel bir durumdur (Ercan, 2002).

Davranışı başlatan, açığa çıkan, anlaşılır kılan, sürdüren ve yönlendiren güce, güdü denir. Güdülerin amacı, organizmanın bedensel, ruhsal, toplumsal varlığını korumasını ve sürdürmesini sağlamaktır. Güdülerin temelinde doğuştan gelen, bedensel, fizyolojik niteliği olan içgüdüler ve dürtüler yer alır. İçgüdülerin başında, beslenme, cinsellik ve korunma vardır. Güdülerin temelinde bulunan, doğuştan gelen, bedensel, fizyolojik niteliği olan, içgüdüler ve dürtüler yanında, sonradan kazanılan, öğrenilen, toplumsal niteliği olan güdüler de vardır. Toplumsal güdüler adını alan bu güdülerin tanınması ve tanımlanması zordur. Bunlar değişik birimlerde olup, bebeklikten çocukluğa, çocukluktan gençliğe, gençlikten erişkinliğe doğru kazanılır, öğrenilir ve pekişirler. Kısaca toplumsal güdüler insanın bedensel ve ruhsal gelişmesine paralel olarak gelişir ve güçlenirler. Kişiliğin gelişmesine, kişinin toplumsal

özellikler edinmesine ü,toplum içindeki durumunu, rolünü, yerini almasına düzenlenmesine, sürdürmesine yardım ederler. Amaç, beklenti, ilgi, sevgi, güven, saygınlık, kendini gerçekleştirme gibi güdüler, sonradan kazanılan, öğrenilen, toplumsal güdüler arasında kabul edilmiştir (Köknel, 1992).

2.1.10.5. Stres ve Algı

Magnusson (1971), bireyin herhangi bir durum veya olayla ilgili algılama biçiminin, bireyin davranışını etkileyen en önemli kurumsal faktör olduğunu belirtmektedir (Ercan, 2002).

2.1.10.6. Stres ve Anksiyete

Bir olayın stres verici olarak değerlendirilmesi, olayın doğası, kişinin kaynakları, psikolojik defansları ve başa çıkma mekanizmaları tarafından belirlenir. Bunların tümü egonun kapsamı içindedir. Ego fonksiyonları tam olan bireyde, iç ve dış dünya ile uyumlu bir denge kurulmuştur. Ego fonksiyonları tam değil ise ve bu stresli durum yeterince uzun bir süre devam ederse, bu dengesizlik kişide kronik anksiyete yaratır (Gök, 1995).

Dış yada iç olaylara bağlı olsun dengenin bozulması çatışmayı yaratır. Dış olaylardan kaynaklandıysa çatıma, kişiler arasıdır. İç olaylara bağlı ise intrapsişik veya kişiler arası olabilir. Genellikle intrapsişik ve kişiler arası çatışmalar bir arada bulunur. Çünkü, insan sosyal ortamda yaşamaktadır ve bu çatışmalar sıklıkla diğer insanlarla ilişkilerde yaşanır. Lewis (1970), anksiyeteyi korku ve benzeri duyguların sübjektif yaşantılanması, bir duygusal durum olarak tanımlamıştır. Lewis’e göre anksiyete hoşa gitmeyen bir duygudur, geleceğe yöneliktir ve tehdit edicidir, bedensel bozuklukları da beraberinde getirir (taşikardi,terleme vb.) (Akt: Gök, 1995).

May’e göre, anksiyetenin özelliği, kesin olmayışı ve çaresizlik duygusudur. May, anksiyete, ve stres arasındaki ilişkiyi ;”Anksiyete, kişinin stresle ilgisinin nasıl olduğu, onu nasıl kabul ettiği, onu nasıl yorumladığıdır. Stres, anksiyete yolunda erken bir istasyondur. Anksiyete, stresi nasıl yenmeye çalıştığımızdır “ ifadeleriyle tanımlamıştır. 1976’da Spielberger, objektif olarak stresli durumların tehdit olarak algılandığını,bir stresli durum kişi tarafından tehdit olarak algılanmıyorsa ya kişinin bu durumu başlangıçtan itibaren stresli olarak değerlendirmediğini yada bu durumla başa çıkmada başarılı olunduğunu belirtmiştir.Stresin değerlendirilmesini temel alan araştırmacılardan biri olan May, kişinin

tehdidi nasıl yorumladığının önemli olduğunu vurgulamıştır. May’e göre kişi ve çevre faktörlerinin her ikisi de değerlendirme- yorumlama sürecini etkilemektedir (Akt: Gök, 1995).

2.1.10.7. Stres ve Depresyon

Zorlayıcı yaşam olayları ile fizyolojik ve psişik patolojiler arasındaki ilişki bilinmektedir. Selye’nin Genel Adaptasyon Sendromu bu konuda geçerli bir model olarak çağdaş tıpta yerini almıştır. Zorlanma karşısında, insanda ilk ortaya çıkan ruhsal belirti duygulanım alanında görülür. Elem ve kaygı artar. Stres, depresyonun ortaya çıkmasının nedenidir yada kolaylaştırıcı bir rol oynar. Yapılan araştırmaların sonucunda, depresyonda stresli yaşam olaylarının rolünün büyük olduğu ortaya konulmuştur (Akt: Gök, 1995). Depresyonun ortaya çıkması açısından, bu yaşam olaylarından uzun süreli, zorlayıcı olanları, çözümsüz görülenleri ve olumsuz olaylarla baş edebilmek için gerekli becerilerin olmaması önemli görülmektedir (Gök, 1995).

2.1.10.8. Stres ve Hastalıklar

Belirli çevresel ve gelişimsel olaylar, strese verilecek yanıtı başlatır. Cevabın her evresinde, bilişsel, afektif ve fizyolojik bileşenler devreye girer. Uygun değerlendirme, yorumlama ve başa çıkmada başarısızlık, ciddi patofizyolojik sonuçlar ortaya çıkabilir. Her evre sırasında farklı fizyolojik yanıtlar ortay çıkar. Stres yanıtları, hakim olma (mastery), tükenme (exhaustion) ve karışıklıktır (disorganization) (Gök, 1995).

Aşırı stres, bedensel ve zihinsel sağlığı ve ilişkileri bozar, fiziksel, duygusal ve davranışsal hastalıklar, uykusuzluk, çeşitli ağrılar, baş ağrısı gibi bir takım rahatsızlılara yol açabilir; Hipertansiyon, kalp hastalıkları diyabet gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların ortaya çıkmasında rol oynayabilir. Bedenin sürekli olarak stresin neden olduğu uyarılmışlık durumumda kalması, biyolojik sistemlerin yıpranmasına neden olmakta, bedenin kendi kendisini onarma ve koruması tehlikeye girmekte ve hastalanma riski ortaya çıkmaktadır (Yavuz, 2005).

Stres verici olay, uygun başa çıkma yolları kullanılarak çözümlenebildiyse, “hakim olma” ortaya çıkar. Başa çıkma yolu genel olarak uygun,fakat derece olarak yetersiz ise, “tükenme” ortaya çıkar. Bu durumda, yeni bir başa çıkma stratejisi aranır yada eski yaklaşım devam ettirilir. Başa çıkma dönemi uzadıkça yorgunluk ortaya çıkar ve depresyon,

umutsuzluk, konsantrasyon güçlüğü, fiziksel güçsüzlük, endokrin ve otonomik fonksiyonlarda düzensizlikler görülebilir (Gök, 1995).

Yetersiz başa çıkma repertuarı yada anksiyete, başa çıkma yollarının düzenlenmesini ve uygulanmasını engelliyorsa, “karışıklık” ortaya çıkar. Ego savunma yollarının ve fizyolojik yanıtların yetersizliği ile panik duygusu ve dağılma ortaya çıkar. Abartılmış savaş-kaç (fight- flight) mekanizmaları oluşur. Tükenme ve karışıklık dönemlerinde ortaya çıkan yanıtlar, organizmanın “santral adaptasyon sistemi”ne dahildir. Başa çıkma yollarının yetersiz kalması sonucu ortaya çıkan durumda, santral adaptasyon sisteminde “çökme (collapse)” oluşurken, tehdit olarak değerlendirilen durumlarda ortaya çıkan yanıtta, adaptasyon sisteminde çökme olmaz, ancak, bilişsel, afektif ve fizyolojik yanıtlar meydana çıkar. Çökme sırasında tüm psikobiyolojik sistemde belirtiler olur. Bu dönem de Selye’nin Genel Adaptasyon Sendromu’na benzer. Bu dönemin sonunda, tolerans eşiği kırıldığı zaman hastalık gelişir (Gök, 1995).

2.1.10.9. Endişe

Stres ile karıştırılan ve eş anlamda kullanılan kavramlardan bir tanesi olan endişe, olması beklenen bir tehlikeye karşı hazır olan fiziksel veya psikolojik bir reaksiyon veya yükselen korku hissine karşı psikobiyolojik bir tepki olarak tanımlanmaktadır. İnsan üzerindeki etki ve sonuçları bakımından endişe ile stresi birbirinden ayırmak zordur. Stres ve endişenin ikisi de çevresel baskıların subjektif psikolojik sonucuna karşılık olarak kullanılabilmektedir (Karadavut, 2005).

2.1.10.10. Engellenme

Elde edilmek istenen bir nesneye, ulaşılmak istenen belirli bir amaca varılmasını yada bir gereksinmenin giderilmesi önlendiği zaman ortaya çıkan olumsuz bir duygudur. Engellenme insanlarda bir takım yılgınlıklara türlü üzüntü ve kaygılara yol açar. Bu engellenmelerin olumlu bir şekli insanları daha çok çalışmaya, başarıya ulaşmak için çeşitli yollar aramaya yönlendirmesi nedeniyle yararlı sonuçlar doğurabilir (Karadavut, 2005).

2.1.11. Stres Kaynakları

Organizmanın dengesini bozabilecek ve strese sebep olabilecek etkenlere bilim dilinde stres vericiler (stresör) denir. Stresi oluşturan nedenlerin genel olarak;

2. Bireysel etkenler 3. Örgütsel etkenler

olmak üzere üç grupta toplandığı görülmektedir.

2.1.11.1. Fiziksel Stres Kaynakları

Bu gruba giren stres kaynakları, bireyin yaşadığı çevre ile etkileşimde söz konusu olan, gözle görülebilen veya görülemeyen, bireyde önemli düzeyde strese yol açan öğelerdir (Aslan, 1995).

Fiziksel çevreden kaynaklanan stres kaynakları olarak sıralanan bazı özellikler şunlardır:  Gürültü ve titreşim, aydınlatma

 Isınma ve havalandırma

 Hava kirliliği, radyasyon, toz, duman

Fiziksel stres kaynakları açısından değerlendirildiğinde; yaşamda hiçbir zaman stresin yok olamayacağı, zaten amacın da stresi yok etmek değil, strese rağmen mutlu yaşayabilmek olduğu ifade edilmektedir (Aslan, 1995).

2.1.11.2. Bireysel Stres Kaynakları

Hem bireyin kişilik yapısından, hem de bireysel yaşam biçiminden kaynaklanan stresörlerin tümü bu grupta yer almaktadır.

Bu gruba giren stres kaynaklarını Akat ve diğerleri (1994) şöyle sıralamaktadır:  Bireyin kişiliği

 Bireyin özel hayatında stres yaratan olaylar  Bireyin fiziksel durumu

 Stres yaratan diğer durumlar

Sonuç olarak stres bireye bağlıdır. Bu da yaşamda kazanılan deneyimlere, duygusal aktiviteye, savunma kapasitesinin biçimine ve gücüne, bireyin olaylara hazırlıklı olma ve onları kontrol edebilme yetisine bağlıdır (Aslan, 1995).

2.1.11.3. Örgütsel Stres Kaynakları

İş stresi yada mesleki stres olarak adlandırılan örgütsel stres, örgütle yada işle ilgili olarak herhangi bir beklentiye karşı bireysel enerjinin harekete geçmesi olarak tanımlanmaktadır (Pehlivan,1995).

Bu nedenle, çeşitli bilim adamları ve yazarlar tarafından işletmelerde örgütsel stres kaynaklarının işin özellikleriyle ilgili kaynaklar (fiziksel çevre koşulları, aşırı veya yetersiz işyükü, vardiyalı çalışma düzeni, otomasyon ve işte tehlike unsurunun varlığı gibi), örgütsel rolle ilgili kaynaklar (rol çatışması, rol belirsizliği gibi), işteki ilişkilerle ilgili kaynaklar, örgüt yapısı ve iklimiyle ilgili kaynaklar ve insan kaynakları yönetimi ile ilgili kaynaklar olmak üzere

değişik şekillerde sınıflandırıldığı görülmektedir (Ekinci ve Ekici, 2003).

Bütün bu örgütsel stres kaynakları, iş görenin göstereceği genel stres tepkisinde ifadesini bulmaktadır. Hiçbir örgütü bu stresörlerden arındırmak olanaklı olamadığına ve insan sistemi de stresin kaynağına karşı koyamadığına göre, gerek örgütsel gerekse bireysel yaşamda strese hazır olunmalıdır (Aslan, 1995).