• Sonuç bulunamadı

Stres konusundaki kuramsal çalışmalar 2 grupta incelenebilir: 1. Stres ve Stresle Başa Çıkmaya Yönelik Biyolojik Bakış Açısı 2. Stres ve Stresle Başa Çıkmaya Yönelik Psikolojik Bakış Açısı

2.1.8.1. Stres ve Stresle Başa Çıkmaya Yönelik Biyolojik Bakış Açısı

Stres kavramı ile ilgili çalışmalarda öncülerden biri kabul edilen biyolog Walter B. Cannon’a (1932) göre; dış ortamdaki değişmeler bireyin fizyolojik yapısında dalgalanmalara yol açar. Bu dalgalanmalar denge sınırları içerisinde ise bunlar normal savunmalardır. Ancak sınırın dışında oluşuyorlarsa bunlara neden olan dışsal faktörler stres adını almaktadır. Stres organizmanın kendi yaşamını ve çevreye uyumunu (dengesini) tehdit eden bir uyarıcıya gösterdiği ve varoluşsal değeri olan bir “savaş yada kaç” tepkisidir (Akt: Çoruhlu , 2001). Walter B. Cannon, organizmada sabit düzeni sağlamak üzere bir bütün halinde çalışan bedensel mekanizmaların kurduğu düzeni “homeostasis” olarak adlandırmıştır (Akt: Okutan, 2002). Eski Yunanca’dan gelen bu terimdeki “homeos” aynı, “stasis” ise durum anlamına gelmektedir. Kavram olarak anlamı ise, “aynı durumu koruyabilme yeteneği” olarak tanımlanabilmektedir (Day, 1992). Homeostasis, sistemin iç dengesini koruması demektir. Bedenin stres karşısındaki “savaş yada kaç” tepkisine ilişkin ilk çalışmaları Cannon yürütmüştür (Karadavut, 2005).

Walter B. Canon’un yaklaşımından yola çıkan ve “stres yaşamın parçasıdır” diyen Hans Selye yaptığı yoğun çalışmalar sonucunda stresi “organizmaya zarar veren uyaran” diye tanımlamış ve Genel Uyum Sendromu (General Adaption Syndrome, GAS) diğer adıyla Biyolojik Stres Sendromu adını verdiği stres karşısında gözlenebilen fizyolojik tepkilerden söz etmiştir (Afyonkale, 2004).

Stresi, bireyin dışında gerçekleşen nesnel bir zorlayıcı uyaran karşısında verdiği tepki olarak tanımlayan yaklaşımın temsilcilerinden olan Selye 1950’li yıllarda laboratuar hayvanları üzerinde yaptığı çalışmalarla stresin fizyolojik etkileri konusuna dikkat çekmiştir (Sürük, 1994). Stres verici bir uyaran karşısında kalan bir birey çoğunluğu otonom sinir sisteminin ürünü olan bazı tepkiler verir. Kalp atışının yükselmesi, ağız kuruması, titreme, aşırı terleme, sık idrara çıkma, iştah bozukluğu, çabuk yorulma ve gevşeyememe gibi tepkiler bunların başında gelir. Stres verici durumun ortadan kalkmasını da bu tepkilerin kaybolması izler (Dağ, 1990).

Selye’ye göre Genel Uyum Sendromu’nda organizma, tehdit karşısında bozulan dengesini yeniden kurabilmek için ;

1. Alarm aşaması 2. Direnç aşaması

3. Tükenme aşaması

aşamalarından oluşan uyum sürecine girer. Alarm aşamasında organizma, dış uyaranı stresör olarak algılar, homeostatik denge bozulur ve gerilim yaşanmaya başlar (Afyonkale, 2004). Burada organizma stresörün fiziksel gereklilikleri ile savaşmak için seferber olur (Basut, 2004). Belli bir seviyede stres alarm reaksiyonu başlatır. Başlayan alarm reaksiyonu, otonom sinir sisteminin sempatik bölümünü etkiler (Gök, 1995). Normal olarak temel vücut fonksiyonlarını (kalp atışı, nefes alma ve sindirim sistemi) denetleyen bu sistem bireyi tehditlere karşı hazırlamakta özel bir rol üstlenmiştir. Stres reaksiyonu çevreden gelen tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak görülür. Stres durumunda vücutta adrenalin hormonu yükselir ve karbonhidrat düzeyi artarak vücut dokularını daha gergin hale getirir; enerji tasarruf etmek için hücre metabolizması yavaşlar; depo edilmiş glikojen daha fazla enerji için şekere dönüştürülür; göz bebekleri daha çok ışık alabilmek için büyür (Aybay, 1993); bedene daha fazla enerji sağlamak için hormon üretimi artar; rahatlama ve gevşeme durumlarından sorumlu parasempatik sistem yavaşlar; hareket ve enerjiden sorumlu sempatik sistem hızlanır; bedende birikmiş şeker ve yağlar hızlı enerji sağlamak üzere kana karışır; beyine, kaslara ve gerekli organlara yeterli kan göndermek üzere kalp atışları ve kan basıncı artar; beyine, kaslara ve gerekli organlara yeterli oksijen sağlamak üzere solunum hızlanır; eller, ayaklar ve deriye yakın bölgelerdeki kan, beyin ve gövde kaslarına doğru gider, böylece kol ve bacaklarda ortaya çıkabilecek bir yaralanma durumunda daha az kan kaybı olması sağlanır; kana daha çok alyuvar karışarak daha çok oksijen taşınmasını sağlar; kaslar hareket için hazırlanır ve gerginleşir; sindirim sistemi durur, sistemdeki kan beyin kaslara yönelir; terlemede artış sağlayarak vücudun aşırı ısınması önlenir; bağırsak ve idrar torbası kasları kaçma durumunda vücudu hafifletmek için gevşer; tüm duyular en üst düzeyde işler.Bu durumda birey nabzında ve terlemede artış, kasılmış bir mide, gergin kaslar, hızlı kalp atışı, nefeste daralma dişlerin gıcırdatılması, çenenin kasılması, konsantrasyon bozukluğu, aşırı tedirginlik ve duyguların yoğunlaşması gibi tepkilerini fark edebilir (Oral, 2004).

İlk anda şoka girerek savaş yada kaç tepkisi veren organizma, sonrasında şok karşıtı uyum süreçlerini başlatır. Direnç aşamasında organizma strese rağmen bir denge yada uyum sağlayarak varlığını sürdürme çabasına girer. Bu aşamada bağışıklık sistemi zayıflamakta ve incinebilirlik düzeyi artmaktadır. Tükenme aşaması ise devam eden, artan ve kronikleşen stres verici olaylar karşısında, organizmanın alarm dönemindeki belirtileri tekrar göstermesiyle başlar. Bu aşamada organizmada geri dönüşü olmayan izler oluşmaya başlar, hastalıklara karşı direnç düşer (Afyonkale, 2004). Tükenmişlik aşamasında çevresel

durumlarda ciddi değişiklikler yapılamadığında organizma artık tepki vermez ve bu çöküntü sıklıkla ölümle sonuçlanır (Basut, 2004).

Hans Selye, her hastalığın gelişiminde stresin rol oynadığını ileri sürmektedir. Selye’ye göre, pek çok durumda hastalık, mikroba yada uyum yanıtlarına bağlı olarak değil, mikroba verdiğimiz yanıtların yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Selye fiziksel ve farmakolojik stres faktörleriyle çalışmıştır. Onun gözlemlerine göre, korku, Genel Adaptasyon Sendromu’nu ortaya çıkarabilir. Selye, psikolojik stres faktörlerinin de fiziksel olanlar gibi aynı stres yanıtını oluşturduğunu ortaya koymuştur (Gök, 1995). Selye, sağlığa zararlı herhangi bir uyarıcıya verilen özelleşmiş (non-specific) tepkilerin, genel uyum belirtisinin düzeyine bağlı olduğunu ifade etmiştir (Akt: Sürük, 1994). Selye’ye göre, her stresin hem dıştan gözlenen hem de belirsiz etkileri vardır ve bu etkileri yaratan her şey bir stresördür. Bazı stresörler iyi bazıları da kötü stres yaratabilirler (Akt: Day, 1992). Baltaş ve Baltaş, fizyolojik değişikliklerin tüm insanlarda aynı basamaklardan geçmesine karşın psikolojik tepkilerin olaylar, kişilik ve çevre gibi bireysel şartlara bağlı olarak değişiklik gösterdiğini belirtmektedirler. Bu sebeple stres olgusu incelenirken, stres verici durumlar kadar bireyin kendi gereksinimleri, çatışmaları gibi içsel faktörleri ve çevresel, sosyal, kültürel, ekonomik gibi dışsal faktörlerin de ele alınması ve değerlendirilmesi önemlidir (Akt: Afyonkale, 2004).

2.1.8.2. Stres ve Stresle Başa Çıkmaya Yönelik Psikososyal Bakış Açısı

Canlının yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan üç tür dengeden (biyolojik, psikolojik ve sosyal) psikolojik denge; bireyin bilişsel, duygusal ve davranışsal düzenekleri arasındaki dengeyi ifade etmektedir. Bilişsel denge insanın, dış dünyadaki uyaranlarla o uyaranlara ilişki kendi zihninde oluşan şemaların uyuşması anlamını taşıdığı için varoluşsal değeri vardır. Biyo-psiko-sosyal dengede bir değişme söz konusu olduğunda, bu değişimin varoluşa yönelik bir tehdit olarak yorumlanması sonucunda korku ve kaygı gibi duygusal tepkiler ortaya çıkabilir. Bunu yaratan uyarıcılar, öldürücü bir silah, deprem gibi biyolojik yaşamı tehdit edebilecek bir uyarıcı olabildiği gibi, sevdiğimiz birini kaybetme, sınavda başarısız olunacağı gibi düşünceler de psiko-sosyal varoluşa yönelik tehdit içeren uyarıcılar olarak yorumlanabilir. Stres ve stresle başa çıkmaya yönelik biyolojik açıklamalar açısından bilişsel dengenin önemli bir yeri vardır. Bununla birlikte psikososyal yaklaşımın içinde de bilişsel süreçler odakta yer almaktadır. Stres tepkisi sırasında keskinleşen dikkat süreçleri,

hızlanan uzun ve kısa süreli bellek ve bilgi işleme süreçleriyle sorun çözme yollarının düşünülmesi söz konusudur (Oral, 2004).