• Sonuç bulunamadı

Stres kavramı, 17. yy.da felaket, bela, musibet (adversity), dert, keder, elem (affliction) gibi anlamlarda kullanılmış; 18. ve 19. yy.larda kavrama yüklenen anlam değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organa veya ruhsal yapıya yönelik kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres , nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır (Pehlivan, 1991). Ayrıca kelime bütünlüğünü koruma ve esas durumuna dönmek için çaba harcama halini de ifade eder (Öztop , 2000).

Stres yaşama ve stresle başa çıkmayla ilgili bilimsel çalışmaların ilk temelleri Canon ve Selye’nin çalışmalarıyla atılmıştır. Ancak bu araştırmacılardan yaklaşık iki yüzyıl önce stres kavramı Fizikçi Robert Hooke ve sonrasında Thomas Young tarafından kullanılmıştır. Fizik alanındaki stres, Young’a göre “… maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir. Madde kendi üzerine uygulanan dış güce kendi direnci oranında bir tepki gösterir. Elastik kütle, bu stres tepkisi sayesinde eğilip bükülerek bu dış gücü dengelemeye, ona uyum sağlamaya çalışır. Ancak eğer dış güç, elastik kütlenin kendi içindeki dirençten daha büyükse böyle bir dengeleme mümkün olmaz ve madde niceliksel bir değişime uğrar, kırılabilir. Dıştan gelen gücün (basıncın) aşırı büyüklüğü durumunda ise niteliksel değişmeler olabilir” (Akt: Öztop, 2000).

Hippocrates, bedenin hastalıklarla karşılaştıktan sonra kendi içindeki birtakım değişimlerle tekrar sağlığını kazandığına ve koruduğuna ilk kez değinerek, stres kavramını bugünküne benzer biçimde kullanmıştır (Day, 1992). İlerleyen zamanlarda stres kelimesi farklı bilim alanlarında da (biyoloji, fizyoloji, endokrinoloji, tıp, sosyoloji, psikoloji gibi) kullanılmaya başlanmıştır ve farklı disiplinlerce tanımlanmaya çalışılmıştır. 19.yy. ortalarında ve 20.yy. başlarında “stres” ve “strain” kavramları bilimsel olmasa da, sezgi yoluyla bedensel ve ruhsal hastalıkların sebebi olarak düşünülmüştür (Afyonkale , 2004).

19. yüzyılın ikinci yarısında bu kavram Fransız fizyolog Claude Bernard tarafından bugünkü anlamında kullanılmıştır (Okutan, 2002). Fransız fizyoloğu Cladue Bernard, dış çevre değişikliklerine rağmen organizmanın iç çevresindeki bütünlüğü korumasının zorunlu olduğunu belirtmiştir (Akt: Coşgun, 2005). Bu tanımıyla Cladue Bernard tıp dünyasına “iç yapının dengeliliği” kavramını kazandırmıştır (Day, 1992).

Fizik alanında, dıştan gelen bir güce karşı maddenin direnci olarak tanımlanan stres, canlı (insan) söz konusu olduğunda dışsal bir güç olmadan da ortaya çıkmaktadır. İnsanın stres tepkisi her zaman dışsal bir güç olmadan da ortaya çıkmaktadır. İnsanın stres tepkisi her zaman dışsal bir baskıyla yada dışsal baskının gücüyle orantılı olarak oluşmamaktadır. Buna bağlı olarak da stres kavramı, bazen organizmanın tepkisi (sonuç), bazı alanlarda da dıştaki uyarıcı (neden) anlamını taşıyacak biçimde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla stres ve uyarıcı kavramlarının aynı anlamı ifade edecek biçimde kullanıldığı görülmektedir. Bu karmaşa da ayırıcı olan durum ise, bir uyarıcının stres verici nitelik kazanması, o uyarıcının canlı için varolan bir dengeyi bozmuş olmasıdır. Bu denge durumu fizyolojik olabileceği kadar psikolojik bir denge durumu da ifade edilebilir. Canlı (insan) dengenin bozulmasına verdiği stres tepkisiyle tekrar dengeye dönmeye, uyum sağlamaya çalışacaktır. Psikolojik stres ise, strese yol açan olaylar yoluyla ortaya çıkan değişim, gündelik sıkıntılar, baskı, engellemeler ve çatışmalar aracılığıyla tanımlanmaktadır (Oral , 2004).

2.1.7.1 Tıp ve Biyolojide Stres

Eski tıp kaynaklarında, stres sözcüğüne benzer anlamda kullanılan kelime “distres” tir ve Latince “distringere” kelimesinden gelir. Aşırı germe ve çekme anlamına gelen bu kelime, tıp alanında hastalıklar sonucu ortaya çıkan aşırı acı ve ağrıyı anlatmak için kullanılmıştır (Öztop, 2000).

Tıp alanında stres kelimesi ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında ünlü Fransız Fizyolog Claude Bernard tarafından kullanılmıştır (Çiftçi, 2002). Araştırmacı, stresi, “organizmanın dengesini bozan uyaranlar” olarak tanımlamıştır (Akt: Sürük, 1994). Daha sonraki yıllarda stresin, bedensel hastalıklar ve psikolojik sorunlar üzerindeki etkisi ile ilgili araştırmalar zenginleşmiştir (Basut, 2004).

Hippocrates bu kelimeyi bugünkü stres anlamında kullanmış ve, doğa gücünün hastalıkları iyileştirmediği durumlarda, insanların “distres” içine düştüklerini, aşırı acı ve ağrı çektiklerini belirtmiştir (Öztop, 2000).

Selye 1950’li yıllarda stresi “organizmaya zarar veren uyaran” olarak tanımlamış, daha sonra “organizmada zorlama sonucu ortaya çıkan tepki” olarak kabul etmiştir (Akt: Çiftçi, 2002). Selye 1956 yılında ise “özgül olmayan genel uyum belirtileri” (nonspecific general adaptation syndrome) üzerinde durmuş ve stresin “organizmanın zararlı etkenler karşısında hastalık belirtileri göstermesi” olgusunu ileri sürmüştür (Öztop, 2000).

2.1.7.2. Psikolojide Stres

Psikoloji alanında stresle ilgili çalışmalar 1950’li yıllarda Amerikan Psikoloji Derneği’nin yıllık raporlarında yer almaya başlamıştır (Basut, 2004). 1955 yılındaki raporlardan stres kavramının psikolojinin pek çok alanında kullanılmaya başladığı görülür. Hatta fizyolojik veya hormonlarla ilgili faktörlerin hiç ele alınmadığı alanlarda bile stres teriminin kullanımı yaygınlaşmıştır. Akademik çalışmalarda psikolojik bir kavram olarak stresin yaygınca kullanılmasında rol oynayan 3 temel etken vardır. Bunlardan birincisi, stres kavramının toplayıcı bir özelliğe sahip olmasıdır. Stres; endişe, gerginlik, çatışma, duygusal çöküntü ağı, dış şartlar, benlik tehdidi, uyarılma ve daha pek çok terim yerine kullanılmıştır. İkinci olarak, stres kavramı psikolojik olayların fizyolojik belirleyicilerini gösterme imkanını vermiş ve bu bağlantıların kurulmasını kolaylaştırmıştır. Bu bağlantıların rahatlıkla izlenebilmesi, günümüzde daha da geçerlilik kazanan davranışçı psikolojinin tedavi yöntemlerine katkıda bulunmuştur. Stresin psikolojik bir kavram olarak ele alındığı üçüncü önemli alan insanla ilgili her alanda “alışılmamış etkilerin” araştırılmasıdır. Alışılmamış çevre koşulları araştırmalarına önce askeri alanda başlanmıştır. Günümüzde buna uzay operasyonundaki çalışmalar eklenmiştir. Bütün bu yönlerde kurulabilen açık, doğru ve kesin ilişkiler insanlığa ve bilime önemli katkılar sağlanmıştır (Öztop, 2000).