• Sonuç bulunamadı

Strasbourg Delil Sistemi, yerel standartlardan özerk bir kanıtlamaya ve ikna etme yeterliliği ve yeteneğine uygun bir argümantasyon ve temellendirmeyi gerçekleştirmeye özgülenen özerk bir standardizasyondur. Onu diğerlerinden ayıran özelliği, Sözleşmenin ihtiyaç duyduğu bir delil sistemi oluşturarak, söz- leşmeyle korumaya alınan haklara yönelen eylemlerle ilgili uyuşmazlıklarda ispat yöntemi, külfeti, araçları ile bu araçların yeterliliği ve hukukiliğini sınamaya yarayan ve burada durarak ihlal kararlarını değerlendiren okuyan bir düzenek inşa etmesidir.

Çalışmamız, bu delil sistemi ile yerel delil sistemi arasındaki kod farkını belirlemek, olası bir anestezik malpraktis sonucu meydana gelen yaşam kaybında, sorumlular hakkında etkin bir soruşturma açılabilmesi, bu soruşturmada rol ve [166] H. V./ France; İnceoğlu, 2002,304

[167] Vidal v. Belgium; İnceoğlu, 2002, 304

[168] Hilmi Şeker; Esbab-ı Mucibe’den Retoriğe Hukukta Gerekçe; Beta, İstanbul, Mart 2010, s.70, 817

işlev üstlenecek delillerin dikkate alınıp değerlendirilmesi için taşıması gereken optimum özelliklerle, kalite ve kantitesini saptamak, iç hukukta bu anlamda neyin delil olarak addedilmesi gerektiğini, Avrupa delil sisteminin parametreleri üzerinden tanımlamak, lokal ve likit hale getirmek, iki delil sistemini bu açıdan karşılaştırmak, iç hukuktaki soruşturmanın yaşam hakkı tarafından mahku- miyetini önlemektir. Aklanma ve mahkûmiyetlerin delil sisteminin yarattığı komplikasyondan ötürü atideki anlamını yitirmenin yarattığı riskle genel, anes- tezi ve tıp hukukunu çalışma alanı olarak belirleyen okuyucuyu tanıştırmaktır. Mahkeme deneyimleri, yaşam hakkının tıbbi malpraktislerle ihlal edilme- sini ikinci maddenin, ilgi alanında ya da koruyucu şemsiyesi altında olduğunu benimsemektedir. Hakkını öldürmeme ve yaşatma konusundaki direnç ve ısrarının alanını giderek genişletmesi ve derinleştirmesi anestezik girişimlerle yaşamını yitirenlerin de güvencesine dönüşmüştür.

Bu güvencenin teorik olmaktan çıkıp eylemli bir korumaya dönüşmesi için yasama etkinliğinden, idari tedbirler, donanım, eğitim ve etkili ve verimli bir uygulama paradigmasına bağlıdır. Efektif soruşturma bu bağlamda yasal düzenlemelerden başlayarak etkin bir uygulama iradesine değin oldukça çeşitli ve zengin bir sorumluluk gerektirmektedir. Etkin soruşturmanın hukuki boyutunu oluşturan ve anestezik malkpraktislerden neşet eden ölümlerle suçlanan hekimler aleyhine başlatılan soruşturma süreçlerinde, delil ve kanıtların değerlendirilmesi oldukça yaşamsal bir rol ve işlev üstlenir.

Dolayısıyla çalışmamız, etkin bir soruşturmaya refakat edecek delillerin ne veya neler olabileceğini, delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde meydana gelen bir kırılmanın gerçeklik yargısı üzerinden yaşam hakkı ile nasıl bir krize neden olacağının tartışılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda mey- dana gelen sorunları optimum, rasyonel ve sağlıklı çözümlerle gidermek, delil sisteminin iliklerine değin tanınması sisteme nüfuz edilmesini zorunlu kılar.

Bu bağlamda, yaşam hakkının ihlal edilmesi ile ilgili olarak yapılan ihlal baş- vurularında, kural olarak ölümün devletin egemenliği altındaki ajanların eylem ve işlemlerinden neşet etmediğini, ölümün önlenmesi için objektif önlemlerin alındığını ispatlama yükümlülüğü devlete aittir. Devlet bu durumda sorumlu tutulamaması için kurtuluş beyinnesi altında olduğu kabul edilmektedir. İspat külfeti altındaki devletin, ölümün oluş koşulları ile şekli konusunda kendisine sorulan sorulara makul ve açık yanıtlar vermekten kaçınması, mahkemenin yerinde kanıtlarla temas kurmasına onay vermemesi karineyi devlet aleyhine güçlendirerek pekiştirir. Bu devlet üzerindeki ispat yükünün ağırlaştığına, koyulaştığına, yoğunlaştığına delalet eder.

Ölümün hastanede ve anestezi altında veya uzantısı bölümlerde meydana gelmiş olması, tıpkı gözaltındaki ölümlerde olduğu gibi devlet burada ölümün gerçekleştiği şartlarla, ölümün meydana gelme biçimi konusunda meşru, makul

ve inandırıcı açıklama yapmak, ölüm ile arasında anestezi uzmanları üzerinden kurulan illiyet bağını zayıflatmak, koparmak ve etkisiz hale getirmekle ödevlidir.

Bu konudaki en küçük bir kuşku, eylem ile ölüm arasındaki bağın kuvvetine karine oluşturur ve bu karine çürütülmediği için anestezik girişimler sonucu meydana gelen ölümden devlet, yaşam hakkının negatif boyutunu ihlal ettiği için sorumlu olacaktır.

Devletin sorumluluğunu bertaraf etmesi, yaşam hakkı tehlikeye atılan bire- yin veya ölenin ardıllarının savunmaya ait deliller çürütme stratejisi konusunda mahkeme iç hukukun delil anlayışından veya delil kavramından tamamen özerk bir delil anlayışına sahiptir. Özerk kavramlar doktrini üzerinden geliştirdiği yöntemlerle, Strasbourg yargısı yerel hukukun delil anlayışından bağımsız ve nevi şahsına münhasır bir yaklaşıma sahip olduğunu her fırsatta ilan etmektedir.

Mahkeme kendisini aşacak şekilde gerçeğin açığa çıkarılması ve sorum- luluğun tayini için kadim ilke ve öncüller üzerinden bir delil tanımı ve delil adaletine erişme çabası içindedir. Dolayısıyla bu konuda yerel hukuk ve lokal tecrübelerle yollarını kati olarak ayırdığını ifade edebiliriz.

Özellikle olgularla bağlı olması ve hükümlerle bağlı olmaması bu tezi des- tekleyen bir diğer parametredir. Buradan hareketle olguların ispatında kullanılan delillerin, mahkeme tarafından dikkate alınacağı manasına gelir. Buradaki bağlayıcılık olgu ile sınırlı olup, mahkeme hükmü bağlayıcılık sınırının dışında kalmaktadır. Olgunun bağlayıcılığı kural olmakla birlikte, bu olguyu hükümden düşüren delillerin ortaya çıkması koşuluyla, olgusal bağlayıcılık hükmünü yitirir.

AİHM yerel mahkeme hükmü ve onun dayanağı delillerle bağlı değildir. Onun olası bir kuşkuyu bertaraf etmek ve sözleşme ile güvenceye alınan yaşam hakkının suçlanan devlet tarafından yeterince korunup korunmadığına ilişkin şüpheleri yerinde yapacağı gözlem, keşif veya tanık dinleme gibi delillerle doğrudan ve mahallinde temas kurma yetkisine sahiptir. Bu yargı yetkisinin paylaşılması değil sözleşme ile kendisine verilen anlaşma çerçevesindeki bir takdirin kullanılmasıdır.

Bu sistemin Sözleşme yargıçlarına verdiği kendiliğinden delil toplama ve değerlendirme yetkisidir. Bu yetkinin ülkemizin şikâyetli olduğu bazı davalarda kullanıldığını biliyoruz.

Bu bağlamda AİHM delillerin serbestçe toplanması ve kendiliğinden delil toplama konusunda oldukça cömert davranarak, gerçeğin açığa çıkarılması için mahkemenin nicel ve nitel açıdan birçok delile doğrudan kendiliğinden erişmesine bu konuda taraflara bağlı kalmama yetkisine sahiptir. Bu yetki, Mahkeme’ye yerel mercilerden daha çok olanak ve kolaylık tanımaktadır.

Mahkeme yaşam hakkına yönelik ihlal iddialarında iki tür delile yaslanarak araştırma yapmaktadır. Bu onun deliller konusundaki kategorik yaklaşımını dile getirir. Bu bağlamda içinde anestezik Malpraktislerin de olduğu tıbbi

hatalardan kaynaklanan hak ihlallerinde delilleri tıbbi ve resmi delil olarak ikiye ayırmak mümkündür.