• Sonuç bulunamadı

1.4. Değerler

1.5.5. Statü değerleri

ĠliĢki kurduğumuz insanlar karĢısında tutumumuz, yaĢadığımız olaylar ve durumlarda aldığımız her karar ve ilgili davranıĢlarımız, bunları nasıl değerlendirdiğimize dayanır. Bu tutum, karar ve davranıĢlarımız yaĢamımıza vermeğe çalıĢtığımız yönü gösterir. YaĢamımıza vermeğe çalıĢtığımız yönü gösterir. YaĢamımıza verdiğimiz yön ise, insanı ve kendimizi nasıl değerlendirdiğimize bağlıdır. Birbirine bağlı, farklı cinsten değerlendirmelerdir bunlar. KiĢilerle ve kendimizle iliĢkilerimizde, baĢkalarının ve kendimizin yapıp ettikleri ve ortaya koyduklarıyla ilgimizde, yakın çevremiz, çağımız, geçmiĢ ve gelecekle bağımızla belli bir bütünlükte bir kiĢi olarak var olmamızın temelinde değer anlayıĢımız, bunun temelinde ise insan anlayıĢımız – insandan ve kendimizden beklentilerimiz –bulunur. (Kuçuradi 2010).

Gündelik yaĢamın akıp giden olayları arasında, insanı değeri ve değerleri temelinde bütünsel olarak değerlendirmenin önündeki en önemli engellerden, bizi yanılgılara, yanlıĢlara götüren nedenlerden birincisi, karĢılaĢtığımız kiĢilere statüleri üzerinden değer biçme yaklaĢımı ve anlayıĢıdır. Oysa karĢımızdaki insanı ya da kendimizi o an için sahip olunan statüyle değerlendirmek, statüye göre değer biçmek ya da değer atfetmek yapılan en büyük yanlıĢlardan biridir. Yalnızca yanlıĢ da değil,

aynı zamanda bu değerlendirme yaklaĢımı; insan oluĢun göstergesidir. Statüler ahlaki eylemde bulunmaz. Statüler etik iliĢki kurmaz. Statülerin ahlakı yoktur. Bir baĢka deyiĢle statüler ahlaksızdır. ĠĢte ilinek insanın temel yanılgılarından biri de budur. O statüyle değer kazandığını düĢünür. Statüsüne saygı bekler. Oysa insana değer kazandıracak olan, kendisinde olmayanı ona katacak ya da sağlayacak olan statü değildir. Aksine, statüye ya da herhangi bir sıfata değer katacak, onu daha değerli ya da değersiz kılacak insandır. Dolayısıyla, saygı insana gösterilir. Etik iliĢki insanla insanın iliĢkisinde gerçekleĢir. Statüler arasında ahlaki bir eylem, statüler arasında etik bir iliĢki kurulamaz. Çünkü hiçbir statü ahlaki eylemde bulunamaz. Hiçbir statü etik bir iliĢki kuramaz. Bunları gerçekleĢtirebilecek olan yegâne varlık insandır (Girgin 2012).

Etiket

Değerli ve iyi olan Ģey, insanın özgül yeteneklerinin daha iyi bir Ģekilde ortaya çıkmasına katkıda bulunan ve yaĢamı geliĢtiren Ģeylerdir. Olumsuz ya da kötü yaĢamı boğan ve insanın etkinliğini felce uğratan her Ģeydir (Fromm 1995).

Havighurst tarafından geliĢtirilen bu teori orta yaĢtaki davranıĢ kalıpları ve değerlerin ileri yaĢlarda da sürdürülerek baĢarılı bir yaĢlılığa ulaĢılabileceğini tartıĢır. YaĢam doyumunu devam ettirmek için orta yaĢta edinilen ve sonra kaybedilen önemli iliĢkilerin, etkinliklerin ve rollerin yerine yenileri konulup devam ettirilerek yaĢlılıkta mutluluğa ulaĢılır. Özellikle, en azından Kuzey Amerika‟da bu konuda önemli oranda deneyim vardır ki; bireylerin hayatları boyunca geliĢtirdikleri etkinlik düzeyi onların daha sonraki yıllarını belirler ve yönlendirir (Ergan 2012).

Kazanmak

Çağımız insanı kendini hep alacaklı gibi görüyor, dolayısıyla hayattan devamlı Ģikayet ediyor. Sanki hayat onun sütannesiymiĢ gibi, içinde bulunduğu hayat Ģartları ona sürekli bir Ģeyler vermek zorundaymıĢ gibi. Bu yüzden onları almadığı zaman ne kadar Ģanssız, ne kadar kötü durumda bulunduğunu, bunların hepsine

eksiğim vardı da ona verdin, bana vermedin” muhasebesini yapmaya çalıĢıyor da, haddini büyük ölçüde aĢıyor. Oradadır iĢte ahlakın baĢladığı temel nokta: kendi çaresizliğini anlamak (Ġmam 2007).

Bireysel yaĢamda olduğu gibi toplumsal yaĢamda da yapılaĢtırma olgusu, yalnız baĢı ya da birleĢtirilmiĢ olan tek özellikler arasında değil, yapılar arasında seçim yapmamızı olası kılacak Ģekilde sınırlanmıĢtır. Çoğu kiĢi, pazarda saldırgan, rekabetçi, maksimal ölçüde baĢarılı olmak, herkes tarafından beğenilmek, aynı zamanda da sevecen, sevgi dolu ve bütünsel kiĢiliğe sahip biri olmak ister. Ya da toplumsal düzeyde, insanlar maddi üretim ve tüketimi en çoğa çıkaran, askeri ve siyasal gücü üst noktada gerçekleĢtiren, ama aynı zamanda barıĢı, kültürü ve tinsel değerleri geliĢtiren bir toplum ister. Bu tür fikirler gerçekçi olmaktan uzaktır ve çoğu kez, bu karĢımdaki “HoĢ” insansal özellikler, çirkin özellikleri örtmeye ya da gizlemeye hizmet ederler. Seçmenin, çeĢitli yapılar arasında yapılacağı kabul edildiğinde ve hangi yapılarının “gerçek olasılıklar” olduğu açıkça görüldükte, seçme güçlüğü büyük ölçüde azalır ve kiĢinin hangi değer yapısı yeğleyeceği konusunda pek büyük ölçüde azalır ve kiĢinin hangi değer yapısı yeğleyeceği konusunda pek büyük bir kuĢku kalmaz. DeğiĢik kiĢilik yapılarına sahip kiĢiler, kendi kiĢiliklerine seslenen farklı değer sistemlerine rağbet edeceklerdir. Yani, yaĢamsever bir insan canlı değerleri seçmeye karar verecek, ölümsever kiĢi, canlılıktan uzak değerleri seçmeyi yeğleyecektir. Ġkisinin ortası olanlar, açık bir seçme yapmaktan kaçınmaya çabalayacaklar ya da zaman içinde, kiĢilik yapılarındaki egemen güçlere uygun bir seçme yapacaklardır (Fromm 1995).

KiĢinin mesleği de onun yaĢlılıktaki sosyal uyumunu etkilemektedir. KiĢinin mesleği öğretim üyeliği, yazarlık, gazetecilik, sanatçılık gibi beynini kullanmasını, her an kendini geliĢtirmesini gerektiriyorsa, eser ortaya koyarak varoluĢunu çoğaltmasını gerektiriyorsa, yaĢayarak yaĢlanmanın getireceği bilgelik ve birikim onun azami doyumu sağlamasını ve uyumlu bir yaĢlılık dönemi geçirmesini sağlayacaktır. Tabiî gönüllü, bilinçli ve yetenekli olarak bu meslekleri seçen ve mesleğe girdikten sonra hayat hikayesini mesleğinin gerektirdiği gibi yaĢayabilen entelektüeller için beyinlerini kullanıp eser verebildikleri ölçüde yaĢlılığın, emekliliğin istenmeyen bir yanı yoktur; zaten çevrelerinden ayrılmayan gençler,

öğrenciler, okuyucular, dinleyiciler, seyircilerin tavır ve davranıĢları onların yaĢam doyumlarını yüksek düzeyde hissetmelerini sağlar (Ergan 2012).

Değer

Olaylar ve durumlar kiĢi değerlemelerinin bir sonucudur. KiĢilerin her yapıp ettiği, her kararı, attığı her adımın kendisi, insan realitesinin bir değerlendirmesidir. Her kiĢi kendi insan ve anlayıĢına göre, ayrıca kiĢi olarak varlık yapısına göre eylemde bulunur; kiĢilerin yapı ettiklerinin örgüsü olayları oluĢturur; böylece tarihsel realite oluĢur. Olay ve durumların değerlendirilmesi, onları ister katılan kiĢiler olarak, ister seyirci ya da yargıç, olarak değerlendirmemiz söz konusu olunca, bize verilen, tarihsel realitenin bir kesimidir. Bir olayın, bir durumun değerlendirmesi de, o olayın veya durumun yorumu olarak ortaya çıkar (Kuçuradi 2010).

Değerlerin genel nitelikleri Gökçe, Ģu Ģekilde sistematize eder:

1. Sosyal değer, temel seçici oryantasyonun standardıdır. Yani bu bağlamda değerler bilinçli ve amaçlı davranıĢın genel kriterleridir. Bu bakımdan değer, sosyal eylemde bulunan bir kiĢinin sosyal olarak kabullenebilen olgu ve istekleri için temel atıf noktası görevini görmektedir.

2. Değerler, kültürel olarak ĢekilledirilmiĢ ve aynı zamanda kültür üzerinde de yönlendirici olarak etki etmektedirler. Bu bakımdan değerler, belli bir kültürün geliĢme süreci içinde Ģekil almaktadırlar. Bu da genel olarak sembol, moral ve estetik normlar, davranıĢ Ģekilleri olarak belirginleĢir. Bu açıdan değerler kültürün esasını oluĢturmaktadır.

3. Değerler, insanlarla özdeĢleĢmiĢtir. Yani sosyalleĢme sürecinde değerler kiĢiler tarafından öğrenilmekte ve üstlenilmektedir. Kısaca, kiĢinin Ģahsiyet yapısına entegre olmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak değerler kiĢinin Ģahsiyetinin bir parçası olarak görülmektedir.

4. Değerler, sosyal bir boyuta sahiptirler. Yani değerler hem zihinsel, (arzu ve eylem boyutunu belirten) hem de hissi-duygusal yönünü belirten ifadelerdir (Gökçe 1994).

Ölçmek

Ġnsanların kendi değerleri olarak saydıklarıyla onları yönlendiren ve farkında olmadıkları yürürlükteki değerler arasında çoğu kez farklılık, bir karĢıtlık vardır. Sanayi toplumunda, kiĢinin bilincinde olduğu resmi değerler, dinsel ve insansal geleneklerle belirlenen bireysellik, sevgi, duygu birliği, umut vb. değerlerdir. Ancak bu değerler, büyük bir çoğunluk için ideoloji haline gelmiĢtir ve insan davranıĢını dolaysız olarak yönlendiren bilinçsiz değerler, bürokratik sanayi toplumunun toplumsal dizgesinin ortaya çıkardığı, mülkiyet, tüketim, toplumsal konum, eğlenme, hoĢça vakit geçirme vb. değerlerdir. Bilinçli ve etkin olmayan değerlerle, bilinçsiz ve etkin olan değerler arasındaki uyuĢmazlık kiĢiliğin hasar görmesine yol açar. Kendisine öğretilenlerden ve bunların gerekli kıldığı davranıĢlardan farklı edimlerde bulunmak, kiĢinin kendisini suçlu hissetmesine, kendisine ve baĢkalarına güvensizlik duymasına yol açar ( Fromm 1995).

Değerlendirme insanın bir var olma Ģartı ve bir insan fenomenidir. Ġnsanları ve kendisini değerlendirmeden, olayları ve durumları en azından kendisinin içinde bulunduğu olayları ve durumları değerlendirmeden yaĢayamaz kiĢi. Ayrıca aynı Ģeyin farklı kiĢiler, farklı araçlar ve toplumlar tarafından farklı Ģekillerde değerlendirildiği de apaçık bir olgudur (Kuçuradi 2010).

Değerlendirme, bir Ģeye değer affetme yoluyla değerlendirme olarak anlaĢıldığında, değer subjektivismini anlamak kolay olur. Sevdiğim bir insanın bana belirli bir durumda vermiĢ olduğu yirmibeĢ kuruĢluk bir tarak, yalnız benim için “değerli”dir; çünkü ben o tarağa, kendi dıĢında olan bir nedenden dolayı değer atfediyorum. Bir olaya veya bir insana Ahmet belli bir değeri, Fatma ise baĢka bir değeri atfedebilir; çünkü onların bu insanla veya olayla özel iliĢkileri farklıdır. Oysa değerlendirilen olay veya insan, aynı olay ve insan olduğuna göre, onun kendisine özgü bir değeri vardır. Olsa olsa bu olay veya insanın önemi Ahmet için baĢka Fatma için ise baĢka olabilir. Çünkü bir Ģeyin önemli olması veya görülmesi, kiĢilerin en baĢta reel durumlarına sıkı sıkıya bağlıdır; bu özel real durum için Ģeylerin subjektif olduğu kadar objektif önem taĢımaları mümkündür. Söz geliĢi bir edebiyat öğrencisi için felsefe grubu dersleri jeoloji derslerinden daha önemli; oysa bir coğrafya öğrencisi için jeoloji dersleri felsefe derslerinden daha önemlidir,

denebilir. Kaldı ki, geniĢ anlamda, günlük iĢler ve çıkarlar dıĢında, Ģeylerin, olayların ve insanların objektif bir önem sırası da düĢünülebilir; insan için önemli olan düĢünülebilir. Bu durumda, o Ģeyin önemli ile değeri aynı oluyor. Ne var ki hayatta Ģeylerin ve insanların değerleri ile onlara verilen önemin paralel yürümesi veya yürümemesi, değerlendirenlerin insan olarak yapı bütünlükleriyle ilgilidir (Kuçuradi 2010).

Etkinlik kuramcıları, 60-65 yaĢından sonra iliĢki kurmanın bazen güçleĢtiğini; yaĢlı kiĢilerin etkinlik düzeyinin, doyum ve mutluluğunun azalmakta olduğunu kabul ederler. Ancak bu azalma istenen bir Ģey değildir. Sağlıklı yaĢlıların çoğu etkinlik düzeyini oldukça basit düzeyde tutmaktadırlar. ĠliĢki kurma ya da kesme oranı daha çok geçmiĢteki yaĢam biçimlerine, sosyo-ekonomik statülere ve sağlık koĢullarına bağlıdır. Ancak bütün bunlar yaĢlıların mutlaka daha olumlu bir yaĢam düzenlemesi yaptıkları anlamına gelmez. Ayrıca, kimi yaĢlılar mutluluğu kalabalıkta bulurken, kimileri yalnızlıkta ararlar. YaĢam deneyiminin kalitesinin anlamlı ölçüsü, moral, yaĢam doyumu ve düzenlemedir (Onur 1997).

Değer bilmek

YaĢayan her insanın sürekli bir Ģekilde değerleyerek, değerlendirerek, değer atfederek ve değer biçerek ya da değerleyerek ve sadece değer atfederek ve değer biçerek- yaĢar. Yaptığı değerlemeler, onun değerlendirilmesinin temelini meydana getirir. Ama bu değerlemeleri doğru değerlendirebilmek, değerlendirenin insan olarak çapıyla ilgilidir. Bir insanı doğru değerlendirmenin Ģartlarından biri de, değerlendirenin, değerlendirdiği kiĢinin çeĢitli, özellikle kritik durumlarda nasıl davrandığını görmüĢ olması ve bunlar üzerinde kafa yormuĢ olmasıdır (Kuçuradi 2010).

Hayatımızın çoğu, toplumun beklentileri, aile, kendi ıstıraplarımız, deneyimlerimiz, belli ideolojilerle ya da olaylara dayalı Ģablonlar tarafından disipline sokulmaktadır - ve bu disiplin biçimi donuklaĢtırıcıdır. Disiplin kontrolden, baskıdan, her tür korkudan uzak olmalıdır. Peki, bu disiplin nasıl sağlanabilir? Önce disiplin sonra özgülükle olmaz; özgürlük en baĢta gelir, sonda değil. Bu özgürlüğü

kendisidir. Öğrenme eyleminin kendisi disiplindir (ne de olsa disiplin kelimesinin kökü öğrenmekten gelir), öğrenme eyleminin kendisi net görmeye dönüĢür. Kontrolün, baskının ve düĢkünlüğün doğası ve yapısını anlamak dikkat gerektirir. Disiplini incelemek için onu uygulamak zorunda değilsiniz ama inceleme eyleminin kendisi, içinde baskıya yer olmayan bir disiplini de beraberinde getirir (Krishnamurti 2009).

Ġnsanın değerlenmesi tek tek kiĢilerin yaĢadıklarıyla, cins olarak insanın yapı imkanlarını geniĢleten yaĢantılarıyla ve ortaya koydukları eserlerle olur. Cins olarak insana değerini sağlayan böyle tek tek kiĢilerdir. KiĢilerin her çeĢitten etkinlikleriyle ve kiĢilerarası iliĢkilerde yaĢayıp gerçekleĢtirdikleriyle değerlenir. Ġnsanın değerlendirmesi, cins olarak insanın bu imkânlarının anlatılması; insan yapısının anlatılmasıyla olur. Bu bakımdan insanı değerlendiren, sanat eserleri ve felsefi eserleridir (Kuçuradi 2010).