• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.1.3 Yükseköğretiminde Yayılma ve Yayılmanın Dayandığı Gerekçeler

2.1.3.2 Yükseköğretimin Yayılma Gerekçeleri

2.1.3.2.1 Sosyolojik Açıdan Gerekçeler

Üniversitenin yayılması ile ilgili literatüre baktığımızda oldukça karmaşık bir literatür (Frank ve Meyer, 2006, s. 32) karşımıza çıkmaktadır. Kısmen iyimser senaryo, üniversitenin topluma dahil olması anlamında yayılması ve çoğalmasının en olumlu gelişme olduğunu belirtmektedir. Bu senaryoda üniversitenin yayılmasında görülen bu gelişim olumludur ancak yayılan üniversiteye ve bu gelişime uyum sağlayacak insan sayısının da aynı oranda artması gerekmektedir. Üniversitenin yayılması ve çoğalmasındaki ikinci senaryo daha az iyimser bir tablo çizmektedir. Bu senaryoya göre, üniversitenin uzun soluklu gelişimi bir zafer değil aksine akademik standartlarda bir düşüşe ve öğrenmeye karşı duyarsızlığa neden olmaktadır (Bloom, 1987; Readings, 1996; Kors ve Silvergate, 1998).

Tipik realist senaryolar, toplumun komplike olmaya ve farklılaşmaya duyduğu ihtiyaç ve kompleks rollerin, üniversitenin yayılmasına yol açtığını savunmaktadır. Modern toplum, farklılaşma ve kompleksleşme özellikleri açısından önceki toplumlardan ayrılmaktadır. Post-Modern ‘bilgi toplumu’, daha fazla farklılaşmış, komplike ve üniversite bilgisine dayalı yapılarla tanımlanmaktadır. İşte bu noktadan hareketle, üniversitelerin bireylere oldukça uzmanlaşmayı öngören ve kompleks roller kazandırması için ortaya çıktığı savunulmaktadır. Rollere dayalı yetenekleri ve yöntemleri ileri düzeyde öğretmek,

öğrencileri bugünün kompleks dünyasına hazırlamaya yardım etmektedir. Bu nedenler, modern ve post-modern süreçlerde üniversitenin yayılmasını açıklamaktadır. Bu geniş realist bakış açısı, ikna edicidir ve geniş ölçüde kabul görmektedir ancak ampirik verilerle desteklenme noktasında sınıfta kalmaktadır. Frank ve Meyer (2006, s. 25), realist bakış açısının ampirik verilerle desteklenmediğini ileri sürmektedirler. Yazarlara göre, uzmanlaşmış bilgi ve farklılaşmış eğitimi öne çıkaran post modern toplumlarda üniversitelerden bu yetenekleri öne çıkaracak bir eğitim vermesi beklenmektedir. Böylece üniversiteler toplumun gelişmesine ışık tutan yetenekleri ve eğitimi verebilen kurumlar olacaktır. Ancak üniversitelerin böyle bir eğitim vererek ‘eski üniversite’ olgusunu yıktığını gösteren ampirik çalışmalar ve kanıtlar çok bulunmamaktadır. Ayrıca bu şekilde daha çok farklılaşmış ve kompleks bir toplum, üniversitenin tek başına veremeyeceğinden daha çok uzmanlaşmaya dayalı bir eğitime ve araştırmaya ihtiyaç duymaktadır. Belki de üniversitelerin yerini daha uzmanlaşmış eğitim düzenlemelerinin almasına ihtiyaç duyulmaktadır (Frank ve Meyer, 2006, s. 23).

Realist bakış açısına göre üniversitelerin istenen ihtiyaçlara paralel olarak değil hızla yayılması ise ampirik olarak ikinci eksikliğini oluşturmaktadır. Eğer üniversitelerin gerçekten yerel-sosyal ihtiyaçlara hizmet etmek için var oldukları kabul edilirse, akademik yapılarda daha fazla heterojen yapıların olmasını beklenmektedir. Ancak Frank ve Gabler (2006)’ nın, 1895 ve 1995 yılları arasında 89 ülkeden 335 ders programını inceledikleri çalışmaları, üniversitenin öğretme ve araştırma önceliklerinin, küresel olarak standartlaştırılmış formlar üzerine inşa edildiğini öne sürmektedir. Bu çalışmada, üniversitelerde açılan programlardaki değişime dikkat çekilmektedir. Akademik programlardaki homojenleşmeye değinen yazarlar, bu programların türlerinin teknik ya da fonksiyonel özellik ve ihtiyaçlardan kaynaklanmadığını tamamen kültürel bir mesele olduğunu iddia etmektedirler. Üniversitelerdeki bilginin teknik ihtiyaçtan ziyade kültürel olarak şekillendiğini iddia etmektedirler. Özetle Frank ve Meyer’ in çalışmasında üniversitelerin teknik açıdan yayılma gerekçeleri ampirik çalışmalarla yeteri kadar ispatlanamamıştır (Frank ve Meyer, 2006, s. 26).

Üniversitelerin yayılmasında sosyolojik gerekçelerin en önemlilerinden birisi ise hiç şüphesiz ‘bilgi toplumunun’ üniversiteler üzerindeki etkisidir. ‘Bilgi toplumu’ üniversiteyle ilişkilidir ve bu ilişki iki taraflı yol gibidir. Üniversite hiç olmadığı kadar toplum üstünde egemendir ancak toplum da şimdiye kadar olmadığı kadar üniversite üstünde egemendir

(Schofer, 1999). Bilgi toplumunun getirdiği bilginin en büyük güç olduğu algısı bilgiye erişimi sağlayan üniversitelerin yayılmasında olumlu etki yaratmaktadır.

Üniversitelerin yayılmasında sosyolojik gerekçeler, Knight (1997)’ nin ele aldığı üniversitelerin uluslararasılaşmasında ortaya çıkan sosyal ve kültürel gerekçeler ile de açıklanabilmektedir. Knight (1997), milletlerin diğer dil ve kültürleri anlayabilmesine ve farklı kültürlere önem vermesine odaklanan kültürel/sosyal gerekçelerden bahsetmekte ve kültürel ve etnik farklılıkları kabul etmenin ve kültürlerarası iletişim beceri ve bilgisine sahip mezunlar yetiştirmenin, eğitim sistemlerinin uluslararasılaşmasındaki en önemli gerekçe olduğunu belirtmektedir. Bu gerekçeler düşünüldüğünde, kültürlerarası iletişim becerisine sahip mezunlar yetiştirmek ve diğer dil ve kültürleri anlayabilmek için yükseköğretimin yayıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu özellikler ve beceriler gelişim gösterirken Batı ideolojisinin ve İngilizce dilinin de aynı oranda hatta daha fazla gelişim gösterdiği de gözlerden kaçmamalıdır. Jiang (2008), İngilizcenin ve Batı ideolojisinin küresel olarak yayılmasıyla, Anglo-Saksonlaşma, Anglo-Amerikanlaşma ve Batılılaşma tehlikesiyle karşı kaşıya kaldığımızı belirtmektedir. Bunlara dayanarak, üniversitelerin Batılılaşmaya amaç etmek için uluslararasılaştığı ve uluslararasılaşmanın artması için üniversitelerin daha çok yayılması gerektiği ve böylece bu durumun üniversitelerin yayılmasına hizmet ettiği düşünülmektedir.

Üniversitelerin yayılmasında sosyolojik gerekçeler, yeni ve gelişmekte olan ‘dünya görüşü

(world society)’ ile de açıklanabilmektedir. Mevcut ‘dünya görüşü’ ile kastedilen,

bireylerin ilahi bakış açısından ziyade eylem gücüne inanarak dünyayı sorgulaması ve insanın düşünce gücünün önem kazanmasıdır (Meyer ve Schofer, 2006). Mevcut dünya görüşü yayılmacı ve rasyonelize edilmiş bir özelliktedir. Böylece yeni küreselleşmiş kurumlar, dünya politikasının bir bileşeni olan daha çok okullaşmış bir model üzerine inşa edilmektedir (Meyer, vd., 1977).

Sosyal kontrolün bir diğer mekanizması ise aynı zamanda yükseköğretim sisteminin içine inşa edilmiş bilimdir. Modern rasyonelize edilmiş ‘dünya görüşünde’, bilim fonksiyonu bir çeşit kültürel çerçeve ve kontrolün kaynağı haline gelmiştir (Drori, Meyer, Ramirez, Schofer, 2003). Modern sosyal hayat oldukça rasyonelleşmiştir: modern işletme firmaları oldukça rasyonelleşmiş örgütlerdir ve bu modern devlet, modern sağlık sistemi, modern din yapısı olarak devam edip gitmektedir. Rasyonel örgüt modeli, üniversite içine de tümden kök salmıştır (Meyer ve Schofer, 2006, s. 58). Tüm bu bilimselleşme

(scientization) ve rasyonelleşme doğal olarak yükseköğretimi basit bir kitlesel yayılmanın üzerinde örgütsel olarak dönüştürmüştür.

Yükseköğretimin yayılmasının sosyolojik ve toplumsal hareketlere etkisi de gözle görülebilir şekildedir. Yayılarak artan ve güçlenen bireyler merkezde yer almakta ve eğitim ve insan hakları gibi diğer hakları (sağlık, nüfus kontrolü vs.) harekete geçirmektedir. Bireysel hakların kapalı sistemlerde zarar gördüğü açıktır ve artık eski modeller işlememektedir. Böylece eğitim kişisel gelişim için gerekli bir hal almaktadır. Yeni modelde, özellikle Amerika gibi liberal ulusal toplumlar ‘genişletilmiş bireyin merkeziyeti’ ideolojileri ile Savaş Sonrası dünyayı etkilemiştir. Son yıllarda ise genişletilmiş ‘dünya görüşü’ ortaöğretim ve yükseköğretimin küresel olarak yaygınlaşması fikirlerini içeren ‘herkes için eğitim’ hareketi için baskılar yaratmaktadır. Böylece üniversiteler kurulmuş ve hızlı bir şekilde yaygınlaşmıştır (Meyer ve Schofer, 2006, s. 56- 57).

Sonuçlar mevcut ‘dünya görüşünün’ yükseköğretimin küresel yayılmasını cesaretlendiren bir rol oynadığını göstermektedir (Meyer ve Schofer, 2006, S.57). Dünya görüşündeki bu değişim üniversiteleri de etkilemiştir. Üniversitelerin dikey ve hiyerarşik yapıları yerini yatay ve katılımcı yapılara, sabit yapılar yerini esnek ve dinamik yapılara bırakmaktadır.