• Sonuç bulunamadı

1.6. Türkiye Çingeneleri

1.6.2. Sosyo-Kültürel Yapı ve Demografi

Türkiye’nin çok kültürlü ve çok etnikli bir toplum yapısına sahip olduğunu vurgulamak için kullanılan “Türkiye’de yetmiş iki buçuk millet var” özdeyişindeki “buçuk millet” ifadesinin Çingeneler için söylendiği iddia edilmektedir (Cihan, 2009: 266). Bu özdeyiş, gezgin ve düşük statülü gruplar arasında en geniş etnik kategorizasyon olan Çingenelerin, Türkiye’de “tam”, “normal” bir topluluk olarak kabul edilmediklerini göstermektedir (Svanberg, 1992: 265). Geçmişte sosyal bilimlerde “Commercial Normads” ya da “Peripatetics”, yani göçebe zanaatçı olarak tanımlanan Çingene grupları eskiden bir etnik grup olarak tanımlanamıyorlardı. Zira göçebe zanaatçılık, bir yaşam tarzı, sosyo-ekonomik bir kategori görünümündeydi (Peköz, 2010: 2). Bugün ise dilleri, dinleri ve meslekleri bakımından pek çok alt gruba ayrılan, büyük çeşitlilik gösteren Çingeneler etnik bir nüfusu temsil etmektedir. Hatta

6 Marsh’ın da belirttiği üzere burada “Çingene” kavramı, Romanlar, Domlar ve Lomlar olmak üzere

Türkiye’de yaşayan bütün grupları kapsayacak şekilde, en geniş anlamıyla kullanılmıştır. Bu grupların hepsi, birbirinden farklı kültürlere ve dillere (Romanes, Domari ve Lomavren) sahiptir (2008b: 53).

Çingenelerin “etnik” ve “ırk” çeşitliliğinden söz edilmekte, Çingene denen herkesin aslında aynı gruba ait olmadığı iddia edilmektedir (İncirlioğlu, 2007: 59).

Öte yandan sosyal konumları ve yaşam tarzları son derece karmaşık olan Çingenelerin Türkiye’deki yaşam biçimleri çeşitlidir. Çingeneler her bölgenin kendine has geleneksel kültürü içerisinde erimiş veya uyum sağlamış gibi görünseler de büyük ölçüde kültürlerini korumayı başaran ender topluluklardandır (Duygulu, 2006: 21-22). Göçer konumda iken kültürün idamesini sağlayan göç unsuru, yerleşik hayata geçiş ile birlikte farklı boyutlarda devam etmektedir. Yerleşim tercihlerinde sosyo-kültürel değerlerin öne çıktığı ve genellikle aynı mekânlarda kümeleşerek yaşadıkları görülmektedir. Bu yerleşim biçiminin, Çingenelerin hayatlarını kolaylaştırıcı pek çok fonksiyonu olduğu bir gerçektir (Özkan, 2010: 34). Zira Çingene kimliğinin yansıması olarak görülen Çingene kültürünün devamı bu şekilde mümkün olabilmektedir.

Duyguluya göre; göçebe, yarı göçebe (konar-göçer), yerleşik olmak üzere üç çeşit yerleşim düzenleri bulunan Çingeneler, eskiden at arabalarıyla yaptıkları göçleri, günümüzde kamyonet, minibüs vs. araçlarla yapmaktadırlar. Göçerlik ve göçer kültür alışkanlıkları, göçebe Çingeneler arasında belirgin bir biçimde yaşatılmakla birlikte, yerleşiklerin kültürel kodlarında, göçerlik izlerine de rastlanmaktadır. Konar- göçer Çingene grupları ise, Anadolu’nun bir köy veya kasabasında, bazen de bir mahallenin kenar semtlerinde yerleşmiş oldukları halde, mevsimlik iş, satıcılık vs. nedenlerle genellikle bahar ve yaz mevsiminde yarı yerleşik oldukları yerden başka yerlere göç etmeleriyle tanınmaktadır. Bu açıdan Türkiye’de yerleşik ve göçer düzen kültürü arasında sıkışıp kalan konar-göçerlere ülkenin her tarafında rastlamak mümkündür (2006: 22-24).

Göçebe olarak yaşayan Çingenelerle ilgili Özkan (2000: 61)’ın şu tespitleri dikkat çekicidir. “Çingenelerin geneli yarı göçebe bir hayat sürdürmektedirler. Yılın belli zamanlarını göç ederek belli zamanlarını da yerleşik olarak devam ettirmektedirler. Türkiye’deki bütün göçebe Çingenelerin göç takvimi aynıdır. Hepsi de, nisan ayının başında göçü başlatmaktadır. Her Çingene grubunun tercih ettiği göç güzergâhları farklıdır. Örneğin, Osmaniye ve Adana civarındaki yarı yerleşik durumda olan “Manuş”lar, Niğde, Kayseri, Yozgat ve Sivas göç güzergâhını tercih etmektedir. Sürekli göçebe olarak yaşayanlar daha serbest hareket etmekle birlikte Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Ağrı, Kars, Iğdır gibi iller arasında göçmeyi tercih etmektedirler. Sakarya, İzmit gibi illerde yarı yerleşik olarak yaşayan Çingeneler ise Konya, Niğde,

Aksaray, Mersin gibi göç yollarını kullanmaktadırlar. Gaziantep, Kahramanmaraş, Elazığ, Malatya gibi illerde yarı yerleşik yaşayanları da genellikle Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Van ve diğer Doğu Anadolu illerinde dolaşmaktadırlar. Artvin, Erzurum, Erzincan ve Bayburt illerinde yarı yerleşik olarak yaşayan “Poşalar” ise daha ziyade kendi illeri civarında göç etmekte ve özellikle seyyar satıcılık ve bohçacılık yapmaktadırlar”.

Yerleşik Çingeneler ise, büyük kentlerde veya nüfus yoğunluğu fazla olan ilçelerde yaşamaktadırlar. Kendilerinin asil kandan geldiklerini iddia etmekte, göçer ve yarı göçerleri ise basit yaşantılarından dolayı Çingene diyerek damgalamaktadırlar. Kendi kimliklerini gizleyen bu Çingeneler kendilerine Roman, Poşa, Dom, Lom vb. adlarla (Duygulu, 2006: 22-24) tanımla(n)mak istemektedirler. İncirlioğlu (2007: 60)’na göre bu tür adlar Çingene adlandırmasına göre daha az olumsuz anlamlar ve önyargılar taşıması nedeniyle tercih edilmektedir.

Kültürel çeşitlilik gösteren Çingene grupları arasında homojen bir kültüre aidiyetlik olmadığı belirtilmekle birlikte, bazı Çingeneler tarafından benzer davranışlar bulunduğuna ilişkin yaygın bir kanaat de vardır. Örneğin, aile birliği, dini değerler, kadere inanma gibi özellikler Çingene grupları arasında farklılaşarak değişmektedir. Çingenelerin, Çingene olmayanlara ya da yabancılara (Gaco) uyumu, yerleşik kültüre geçtiğinde kendine özgü inanç ve tutumların zayıflamasıyla gerçekleşmektedir. Ancak Çingene kimdir ve nedir tanımlaması Çingene grupları arasında aynı değildir. Bir grupta “gerçek Çingene” olarak kabul edilen diğer grupta “Gaco” (gadje) olarak kabul edilmektedir (Karaman, 2007: 34). Çingenelerin kendi aralarında bu denli farklılaşmalarının temelinde; yaşam biçimleri, bölgesel farklılıklar, sosyo- kültürel/ekonomik özelliklerin etkisi, dışlanmaya karşı direnç (kimlik gizleme sonucu oluşan gönüllü asimilasyon), refah düzeyi gibi faktörleri saymak mümkündür.

Marsh’a göre; Türkiye Çingenelerinin her biri farklı bir kültürü yaşamakta ve çok azı çoktan kaybedilmiş geleneksel meslek ve zanaatları sürdürmektedir. Dilsel farklılıklar, kökenleri Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’ya dayanan Türkiye’deki Çingene gruplarının ne derece çeşitli olduklarını göstermektedir. Komşu topraklarda yaşayan Çingeneler, hala Türkiye’dekilerle alışveriş yapmaya ya da her yıl Hıdırellez’de (Hızır ve İlyas peygamberin buluşması ansısına kutlanan gün) düzenlenen

Kakava7 Şenliklerine katılmaya devam etmektedirler. Benzer biçimde, Bulgaristan,

Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan ve hatta Macaristan'ın bir bölümündeki Çingene toplulukları, Osmanlı’nın kültürel mirası olarak değerlendirilebilecek kimi gelenekleri halen sürdürmektedir (2008a: 18). Örneğin, Çeribaşı adını verdikleri ve kendi iradeleriyle seçtikleri başkanlarının idaresinde yaşama geleneği Osmanlı döneminde kalan bir kültürel miras olarak görülebilir.

Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de Çingenelerin günü birlik yaşam tarzının, hayatlarının her safhasına yansıdığı görülmektedir. Bu konuda Jan Yoors’un şu pasajı dikkat çekicidir: “Çingeneler, ne şeylerin biriktirilmesine inanırlar ne de sahiplikte bir güç görürler. Onlar için sahip olunan şeylerden zevk almanın tek yolu, sahip olduklarını harcamaktır. Tşurara kabilesinden bir Roman olan Pitti La Kaliako’nun hikâyesi şöyledir; herkes ondan milyoner diye söz edermiş, ama adamın üzerinde berbat paçavralar ve suratında görülebilecek en kederli ifadeler varmış. Adam bir milyon harcamıştır, harcadığı paranın cinsinin önemi yoktur. Pitti La Kaliako bir servete sahip olduğu için değil, bir serveti harcadığı için zengindir” (Yoors, 2005: 20). Aslında günübirlik yaşam tarzı, genel olarak kültürel ve ekonomik yapıyı etkilemekle kalmamış, bizatihi kültür halini almıştır, denilebilir.

Yine, kültürlerinin devamlılığı için endogamik evlilik (grup içi evlilik) geleneğini günümüzde de sürdürdükleri bilinen Çingeneler için geleneklerinin korunması büyük önem taşımaktadır (Özkan, 2010: 50). Kapalı sosyal yaşamlarının yansıması olarak, kendi grupları dışındakilere kız vermeme eğilimindedirler. Bunun nedenini Özkan (2010: 50) şu şekilde özetlemektedir; “Yüzlerce yıl devam eden seyahatlerine rağmen Çingenelerin, kendi inanç ve geleneklerini muhafaza etmeleri grup içi evlilik geleneği sayesinde olmuştur. Bütün dünyadaki Çingenelerde olduğu gibi Türkiye’deki Çingeneler de küçük yaşlarda evlenmektedir ve bu evlilikler büyük ölçüde yakın akrabalar arasında olmaktadır. Çingene olmayan biriyle evlilik ise, Çingenelikten

7 Baharın gelişiyle Edirne’de yaşayan Romaların her yıl mayıs ayının beşinde akşam vakti başlatıp

altısında da tam gün devam ettirdikleri şenlikleridir. Hem kutlandığı tarih hem de ritüelin uygulama şekli bu şenliğin bir Hıdırellez kutlaması olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda Çingeneler akarsu boylarına inerler. Mucizevi kurtarıcının gelip kendilerini kurtaracağına inanırlar. Sudan gelecek kurtarıcı için çeşitli biçimlerde çamurdan ve tahtadan heykeller yaparlar ateşler yakarlar ve suya girerler. Deniz kenarına yakın bölgelerde yaşayanlar kumsala, istedikleri şeyin resmini çizerler. Bu ve bunun gibi bir dizi faaliyetlerle dini ritüellerini yerine getirdiklerine inanırlar (Duygulu, 2006: 30-31). Kakava şenlikleri bugün tencere bayramı adıyla da bilinmektedir (Gökbilgin, 2014: 426).Bu uygulamalar, hastalıklardan, uğursuzluklardan, kötülüklerden kurtulmak ve gelecek senenin, bir öncekine göre çok daha iyi geçmesi temennisiyle yapılmaktadır (Sol, 2010: 65-66).

ihraç anlamına gelmektedir. Bu gelenek, kendini koruma amacının bir yansımasıdır. Zira Çingeneler sürekli kendi aralarında evlenmeseler, geleneklerini muhafaza etmeleri mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla grup içi evlilik, geleneğin en iyi muhafızıdır.”

Liegois’a göre; Çingenelerin yaşamlarına dair hemen her şey aile etrafında vuku bulmaktadır. Sosyal dayanışma ailenin tüm üyelerini bir arada tutar. Yaşlılara her zaman bakılır ve saygı duyulur ve hiçbir zaman terk edilmezler. Yaşlı birini bakım evine koymak düşünülemeyeceği gibi bir çocuk da yatılı okula gönderilmez. Hastalar terk edilmez; eğer hastanede kalması gerekirse aile üyeleri sürekli hastanın yanında kalırlar. Ölüler de yalnız bırakılmaz; cenazenin toprağa verildiği ana kadar akrabaları ölünün başında gece gündüz nöbet tutar. Kişi ne evde ne hastanede, ne de ölümünde yalnızdır. Aile içinde erkeğin ve kadının rolleri oldukça farklı ve tamamlayıcıdır. Birçok kadın oldukça önemli bir rol oynar, nispeten bağımsızdırlar ve ailenin günlük ihtiyaçlarını karşılarlar (2008: 57-58). Görüldüğü üzere Çingenelerin kapalı bir topluluk olması iç dayanışmayı artırmakta ve değerlerin korunmasını sağlamaktadır. Liegois’in bahsettiği pratiklerden de Çingenelerin mevcut kurumsal yapılarını muhafaza ettikleri sonucu çıkmaktadır.

Türkiye’de yaşayan Çingenelerin demografik dağılımları hakkındaki bilgiler yeterli değildir. 1960’ların ortalarından beri, nüfus sayımlarında etnik kökene ilişkin sayım yapılmaması bunun başlıca nedeni sayılabilir. Türkiye’de yaşayan Çingenelerle ilgili resmi rakam 500,000–600,000 civarıdır. Bu rakam, 1831 Osmanlı nüfus sayımına dayanmaktadır. Araştırmalar, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun toplam nüfusunun 3,6 milyon, Çingene nüfusunun ise (Balkanlar’daki Çingeneler/Romanlar dâhil olmak üzere) yaklaşık 36,500 olduğunu göstermektedir. Günümüzde Türkiye’deki Çingene nüfusuna ilişkin tahminler, bu sayılara dayalı demografik yansımalar göz önüne alınarak hesaplanmaktadır (Marsh, 2008c: 21). Ancak gerçek rakamın 2 milyon olduğu düşünülmektedir (Schleifer, 2013: 1). Geçmiş yıllarda, Roman ve diğer sivil toplum kuruluşlarından araştırmacıların yaptığı araştırmalar da8 bu rakamı destekler niteliktedir.

8 Bkz. Uluslararası Roman Çalışmaları Ağı: “Reaching the Romanlar. A report on the feasibility studies “mapping” a number of Roman (Gypsy) communities in Istanbul”, British Council, Türkiye, 2005. Türkiye’nin yedi bölgesindeki şehirleri kapsayan ERRC/hYd/EDROM araştırmasında görev alan araştırmacılar, bu sayının 4,5–5 milyon olduğunu tahmin etmektedir. Trakya bölgesindeki Romanlar, bölge nüfusunun yüzde 6-7'sini oluştururken, tüm Türkiye'deki Çingene toplulukların (Roman, Dom, Lom ve Göçebeler) ülke nüfusuna oranı yüzde 2'dir (Marsh, 2008a: 22).

Genel nüfus sayımlarında, ülkemizde yaşayan etnik ve ulusal azınlık gruplarının durumları hakkında istatistiki veriler bulunmadığından, Çingenelerin toplam sayıları hakkında net bir rakam vermek mümkün olamamaktadır (Arayıcı, 2008: 236).