• Sonuç bulunamadı

1.5. Çingeneliği Anlamak

1.5.2. Mitler-Efsaneler ve Söylencelerde Çingeneliğin Kurulumu

Halk hikâyeleri, destanlar ve mitler sosyolojik araştırmalar için zengin kaynaklardır (Göncüoğlu ve Yavuztürk, 2009: 111). Çingene kimliğinin inşasında mitlerin önemli yer tuttukları ve Çingeneliği anlamada işlevsel oldukları kabul edilmektedir. Göçebe kültürün yarattığı efsaneler üzerinden geliştirilen söylemler, Çingene kimliğinin önemli bir kurucu unsuru olarak kabul edilmektedir. Zira Çingene kültürü gerçeklik ve kurgu arasındaki karşılıklı bir etkileşimin ürünü olarak karşımıza

çıkmaktadır. Örneğin, gerçekliliğin mistikleştirilmesi, Çingene anlatılarında sıkça başvurulan metaforlarda kendini göstermektedir (Yolcu, 2012: 185).

Sway’e göre, Çingenelerin kökenlerine ve göç yollarına ilişkin belirsizlik bu tür efsane veya söylencelerin ortaya çıkmasında ve yayılmasında etkili olmuştur. Çingenelerin kendilerini Çingene olmayanlarla karıştırmaktan kaçınmaları nedeniyle, kendileri ya da başkaları tarafından yaratılan bu efsaneler, çoğu zaman Çingeneler tarafından da sahiplenilmiştir (1988: 39). Örneğin, Hindistan’dan ayrılmaları İran Şahı Behram Gur5 öyküsü ile başlamıştır

Çingenelere ait anlatıları dini eksende ele alan Berger (2000: 12-13), eski literatürde Çingenelerin inanç ve dinine ayrılmış olan ve sürekli tekrarlanan iki düşünce olduğunu belirtmektedir. Birincisi Çingenelerin herhangi bir dini yoktur, ikincisi içinde yaşadıkları toplumun dinine mensup olurlar. Dini yaşamları çerçevesinde Romanya ve Macaristan’da yaygın olan bir efsaneye göre; vaktiyle Çingenelere ait kilisenin domuz yağından inşa edildiği ve daha sonra köpekler tarafından yenildiği şeklindedir. Onların “dinsiz” oluşu, misafir oldukları halkların kendilerine zulmetmesine ve bundan ötürü kendilerine zorunlu olarak sağlam inançlı birer Hristiyan ya da Müslüman süsü vermelerine yol açmıştır. Bu tarihsel ve sosyal-dinsel koşullar, Çingenelerin aşırı, hatta neredeyse tabu diyebileceğimiz bir dikkat ve ürkeklikle dışarıdan herhangi bir kimseye kendi toplumsal ya da düşünsel, özellikle de dinsel gelenekleri konusunda açılmaktan sakınmalarının önemli bir nedenini oluşturmaktadır.

Çingenelerle ilgili yaygın olan bir diğer mit ise; Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinde kullanılan çivilerin Çingeneler tarafından imal edilmesinden dolayı Tanrı, yazıyı bütün insanlara bahşederken Çingene halkından esirgemiş olmasıdır (Berger,

5 “Öykü, İran Şahı Behram Gur’un, tebaasını eğlendirmek amacıyla Hint Kralından ud çalmada usta,

erkek ve kadın çalgıcılardan oluşan yaklaşık 12 bin Lûri (İran’da bulunan bir Çingene kavmi) bir müzisyen topluluğunu gönderme isteği hakkındadır. Firdevsi’nin Şehnamesi (Krallar Kitabı–1010), “Behram Gur tarafından Hint Kralı Shangul’a müzisyensiz içiyor, zenginler bu durumu tasvip etmiyor. Lütfen Luriler arasından, lavta çalacak on bin kadın ve erkek seçip bana gönderin." Behram Gur, tarımla uğraşıp fakirlere müzik yapsınlar diye Lurilere buğday, sığır, eşek verdikten sonra onları krallığının çeşitli vilayetlerine göndermiştir. Bir yıl içinde Luriler hem buğdaylarını hem de sığırlarını tüketmişti. Hükümdar bu müsrifliklerinden dolayı onları azarladı sonra da huzurundan kovdu, ama kovarken kesin bir dille eşeklerini alıp bütün eşyalarını bu eşeklere yüklemelerini, şarkıları ve çalgılarıyla geçinmelerini ve her yıl ülkeyi boydan boya gezip, zenginlerle fakirlerin gönüllerini coşturacak şarkılar söylemelerini buyurdu. Luriler, şimdi bu fermana uygun olarak dünyayı dolaşıp iş ararlar. Bazen köpekler ve kutlarla arkadaşlık eder ve gece gündüz yollarda hırsızlık yaparlar. Bu öyküler, 5. ve 11. yüzyıllar arasında farklı zamanlardaki göçlerin Hindistan’dan İran’a ve buradan batı ve güney olmak üzere iki güzergâhta gerçekleştiğini göstermektedir (Berger, 2000; Tietze, 2002; Fraser, 2005).

2000: 14). Ancak sözü edilen mit, Çingenelerin yazılı bir kültür oluşturamadıklarına cevap teşkil eder gibi görünse de, mit olduğundan dolayı bu doyurucu bir açıklama değildir. Onun içindir ki, bu durumu Çingenelerin hayat felsefesindeki tarihsizlik anlayışlarında aramak gerekir (Göncüoğlu ve Yavuztürk, 2009: 111).

Hindistan’da yaşayan Çingenelerin konumunu açıklamak için de birçok mit ve efsane yaratılmıştır. Bunlardan biri, Richi Çingenelerinin Hindu tanrısına adanmış bir kurbanı yedikleri için lanetlendikleri; böylece Hindu inancında kirli kabul edilen işleri yapmak zorunda olduklarına yöneliktir. Yasak yiyeceklerin kullanımından dolayı lanetlenme olayına Afganistan’daki Jat Çingeneleri için üretilmiş anlatılara da rastlamak mümkündür (Zene, 2007: 259-260).

Çingenelere göre ise, kendileri atalarının işlemiş olduğu bir suçtan dolayı lanetlenmişlerdir. Sözde bu suç -ensest ilişki- sebebiyle, bir kavim, liderini ve taraftarlarını kovmuştur. Büyük bir büyücü, bu kovulanlara; “Sonsuza dek yeryüzünde dolaşıp dursunlar, geceledikleri bir yerde ikinci kez konaklamasınlar, su içtikleri bir kaynaktan ikinci kez içmesinler, bir yıl içinde aynı nehirden iki defa geçmesinler” diyerek korkunç bir biçimde lanet etmiştir (Berger, 2010: 39).

Yine Çingenelere ait olan bir söylenceye göre; refah ve huzur içerisinde yaşayan Dom Krallığı, Brahmanlar tarafından işgal edilmiştir. Bundan dolayı dünyanın sürekli savaş halinde olduğu ve bu savaştan kurtulmanın, refah ve huzurun tekrar gelmesinin Çingene olmayanların (Gaco), Çingenelere (Domlara) diğer insanlar gibi davranmayı öğrenmeleriyle mümkün olabileceği inancıdır (Mezarcıoğlu, 2010: 100-103).

Diğer bir efsaneye göre, Çingenelerin Hz. Davut Peygamberin soyundan gelen demirciler olduğu, sözde Hz. Muhammed’e (s.a.v.) nankörlük ettikleri ve Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i yalnız bırakıp kaçtıkları ve onların katledilmelerine göz yumdukları için Allah Çingeneleri kadın seviyesine indirmiştir. Bu yüzden ata değil eşeğe binebilmektedirler (Mezarcıoğlu, 2010: 101). Çingeneler bu tür mitler yüzünden Çingenelik yakıştırmasını reddetmektedir.

Dolayısıyla Çingeneliğin oluşumunda ve sürekliliğinde ortaya atılan birçok mit ve efsanenin etkili olduğu görülmektedir. Zaten Çingenelerle ilgili olumsuzlamalara yol açan bu tür söylenceler, Çingeneliğin negatif içerimlerine işaret etmekte ve önyargıların ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Dikkate değer olan ise, bu efsane ve mitlerin her ülkede benzer biçimde ortaya çıkması ve negatif içerimlere sahip olmasıdır. Bu bağlamda yerli halk tarafından Çingeneler, göçebe bir topluluk olarak algılanmakta

iken, Çingene yaşam biçimi olarak kabul edilen Çingenelik ise türlü olumsuzluklara denk düşen özellikleri ile dikkat çekmektedir. Yani Çingenelerle ilgili efsane ve mitlerde, Çingenelerin kendi çıkarları uğruna göze alınamayacak derecede ilkesiz davranacakları ve örneğin ensesti olumlayan, ahlaksız, hırsız vb. olumsuz konumlarına vurgular ön plana çıkmaktadır.

Bu tür söylenceler Çingeneleri içe kapanmaya zorlayarak kültürlerinin korunmasına imkân sağlamaktadır. Zira kapalı olmak, aynı zamanda yeni jenerasyonun asimilasyonunu engelleyici işleve de sahiptir.