• Sonuç bulunamadı

B. Varlık Vergisi’nin Değerlendirmesi

2. Sosyal Yönden Değerlendirmesi

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye’de; ekonomik bunalım doruğa ulaşmış, halkın çoğunluğu fukaralık sınırı altında yaşamaya başlamıştır. Gelir dağılımı, onun da ötesinde servet dağılımı bozulmuş, devlet kamu hizmetlerini özellikle eğitim, sağlık gibi sosyal harcamaları yerine getiremeyecek düzeyde bir ekonomik yoksunluğun içine düşmüştür. Kamunun iç ve dış borçları ödenmeyecek düzeye gelmiş ve bunlardan dolayı kaynak yaratabilmek için olağanüstü bir vergiye gereksinim duyulmuştur. Savaşın getirdiği zorlukların en üst düzeye ulaştığı 1942 yılındaki Varlık Vergisi böyle bir ortamın ürünü olmuştur.229

Verginin çıkarılış amacı herhangi bir eleştiriye yer vermez iken, eleştirilerin yoğunlaştığı nokta verginin uygulanışı olmuştur. Hukuki bakımdan Varlık Vergisi sakat doğmuş ve adaletle çelişen iki önemli unsur içermiştir.230 Bunlardan biri; belli bir ölçek konulmamış olması, her yerde kurulan mülki memurlardan kurulu komisyonların mükelleflere takdirlerine göre vergi tarh etmeleridir. Diğeri de; bu komisyonların kararlarının nihai olup itiraz hakkı tanınmamasıdır. Ayrıca vergiyi derhal ve nakden ödeme zorunlu tutulmuştur. Varlık Vergisi komisyonlarının, vergi tarhiyatı sırasında baskı altında kaldığı zamanlar olmuş ayrıca kişisel tercihler oldukça etkili olmuştur. Klasik maliye anlayışının esaslarını oluşturan ilkeler doğrultusunda, Varlık Vergisi’nin eleştirisi günümüz koşullarında araştırmacıları olumsuz sonuçlara götürmektedir.

Ancak, Varlık Vergisi’nin, savaş yılları içerisinde yapılan beklenmeyen harcamaların karşılanabilmesi için ve bütçeyi rahatlatmak amacıyla bir kerede alınan bir çeşit servet vergisi olduğu, dolayısıyla Varlık Vergisi’ni incelerken o dönemin şartlarına göre değerlendirmenin gerekliliği hatırdan çıkarılmamalıdır. Uygulamaya hangi şartlarda gidildiği önceki bölümlerde ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Varlık Vergisi esas olarak

228 Coşar, a.g.e., s. 112.

229 Çavdar, Türkiye Ekonomisinin Tarihi, s. 327.

vurgunculara, haksız kazanç sağlayanlara karşı konulan bir vergidir. Yasalaştığı tarihten günümüze kadar üzerinde çok tartışılmış, romanlara, filmlere konu olmuştur. Gerekliliği gündeme getirilmeden, azınlıklara yönelik bir çeşit gasp olayı olduğu bir suçlama olarak ileri sürülmüştür. Ancak sermaye ve iş çevrelerinin o dönemdeki acımasız soygununu gündeme taşınmamıştır. Yığınların yoksulluğu, açlığı yansıtılmamıştır.231 Verginin uygulanması sırasında haksızlıklar, hatalar, yanlı tutumlar olduğu kabul edilebilir bir gerçek olmakla beraber bunlar ön plana çıkararak, verginin hedefi olan vurguncuların yaptıkları göz ardı edilmiş ve bu hususlar verginin irdelenmeden suçlanmasına neden olmuştur.

Varlık Vergisi tek parti döneminin bir eseridir. Tek parti rejimi denilince genellikle var olan bu partinin belli bir düşünce odağında birleşmiş kişilerden oluştuğu düşünülmektedir. Oysa, bir çeşit koalisyon olan, tek parti rejimlerinde; soldan sağa, ileriden geriye, her çeşit siyasal görüşten kişiler bu partinin çatısı altını toplanmışlardır. Yeraltına inmedikçe, illegal siyasal savaşım yolunu yeğlemedikçe, tüm bu değişik siyasal eğilimlere sahip kişiler için başka bir seçenek de yoktur. Tek parti sistemi, eğer tüm eğilim ve güçler arasında bir denge kurulmuşsa düzenli işlemektedir, ancak bu durumda da içlerinden bir veya birkaçı parti yönetimine egemen olmaktadır.

Tek parti içinde çok değişik siyasal görüşten kişi ve grupların bulunması, aynı zamanda, bunların güçleri oranında da özellikle bürokratik kademelerde yandaşlarının bulunması anlamına gelmektedir. O günlerin CHP’si ve ona bağlı bürokratik kademeler için de durum böyle olmuştur. Bu nedenle, Varlık Vergisi tarhiyatı ve tahsilatı süresince vergiyi uygulamakla yükümlü olan kişilerin siyasal eğilimleri ve kişilikleri önemli bir rol oynamıştır.232

İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı olağanüstü şartlar, mali darboğaz, ekonomik kıtlıklar, tüm çabalara ve önlemlere karşın karaborsa, spekülasyon ve vurgunculuğun devam etmesi, gerilimi artırmış ve tüccarlar ile devleti karşı karşıya getirmiştir.

231 Çavdar, Türkiye Ekonomisinin Tarihi, s. 318.

Savaştan en büyük kârı iki grup sağlamıştır. Bunlar tarım fiyatlarının yükselmesinden çok büyük kazanç sağlayan büyük çiftçiler ve hem ihracat maddelerinin yüksek değerini, hem de zorunlu ithalat maddelerinin korkunç kıtlığını istismar edebilecek konumda bulunan İstanbul tüccar ve komisyoncularıdır. Çiftçiler tamamen Müslüman Türklerden oluşurken, tacirler grubunu tamamen olmamakla birlikte çok geniş ölçüde üç azınlık topluluğuna mensup Ermeni, Rum ve Yahudiler oluşturmuştur.233

Dış ticaretin büyük kısmının azınlıkların elinde olması ve kıtlıkların daha çok ithal mallarında yaşanması da, Varlık Vergisi uygulamasında bu kesime karşı tavizsiz bir politika benimsenmesine yol açmıştır. Ulusal birliğe destek vermeyen sermaye grubuna karşı katı davranılmıştır.234 Fakat bu

katılık ırkçılık seviyesinde bir uygulama olmamıştır. Uygulamada azınlıkların vergi oranı Müslüman Türklere göre daha yüksek olmuştur.235

Bunun da çeşitli nedenleri vardır. Ancak bu fazlalık bazı kaynaklarda abartılarak ifade edildiği gibi sekiz, on katı oranlarda olmamıştır.

Varlık Vergisi’nin kanunlaşması öncesinde azınlık tüccarların ekonominin dış ticaret (ithalat-ihracat) ve iaşe alanlarında etkin oldukları görülmektedir.236 Bunun nedeni, yabancı firmaların, kısmen de yabancı ülkelerle olan ticaretin yalnız azınlık grupları tarafından yapıldığı, Osmanlı İmparatorluğu günlerinden gelen bir âdetle azınlık firmaları ile iş görmeyi tercih etmeleridir. Azınlık firmaları ise Türklere ait müesseselerin doğru dürüst iş görmeye ehil olmadığını ilan ederek yabancı firmalarla iş görmeyi tekellerinde tutmaya çalışmışlardır.237

Özellikle ithalat ve ihracat sektörlerindeki bu tarihi/geleneksel etkinlikleri nedeniyle fiyat artışları, karaborsa ve vurgunculuk gibi ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen sorunlar da ister istemez dikkati bu gruplara çekmiştir.238 Bunları sayılara dökmek gerekirse, İkinci Dünya Savaşı şartlarında İstanbul’un ticaret hayatının, sanayicilik, eğlence, otelcilik ve

233 Lewis, a.g.e., s. 296. 234 Coşar, a.g.e., s. 102.

235 Rıfat N. Bali, Devletin Yahudileri ve Öteki Yahudiler, İstanbul, 2004, 2.b., s. 129. 236 Akar, Varlık Vergisi Tek Parti, s. 90.

237 Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller,

İstanbul, 1967, s. 105-106.

hatta terzilik, doktorluk, pastanecilik, meyhanecilik hayatının % 87’si azınlıkların elindedir. O yılların şehir rehberi tarandığında ise, yukarıdaki % 87 oranı, % 89.2’ye çıkmaktadır. Varlık Vergisi’nin konulduğu yılda

verginin % 75’inin tahakkuk ettirildiği ve % 70’inin tahsil olunduğu İstanbul’da zenginlik, ticaret, eğlence, moda, alışveriş azınlıkların elindedir.239

Varlık Vergisi konusundaki en büyük eleştiri verginin bütün yükünün azınlıklara yüklendiği ve uygulama süresince azınlıklara haksızlık yapıldığıdır. Vergiye ilişkin rakamlar yüzeysel olarak incelendiğinde azınlıklarla Müslüman Türk mükellefler arasında uçurum olduğu iddia edilebilir. Ama daha önce de belirtildiği gibi bu rakamları dönemin ticaret ve sosyal yaşantısına ilişkin verilerle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Aşağıdaki rakamlar toplanan vergiler konusunda yeterince ipucu vermektedir.

Tablo 19: İstanbul’daki fevkalade, beyannameli ve irat üzerinden vergi ödeyenlerin tasnifi

Dini Köken Mükellef Sayısı Edilen VergiTahakkuk

Fevkalade Mükellefler/Gayrimüslim G 2.563 189.969.980 Beyannameli Mükellef/Gayrimüslim G 1.259 10.364.466 İrat üzerinden Kazanç Vergisi ödeyen

esnaf, tüccar vs. G 24.151 72.811.850 TOPLAM 27.973 273.146.296 Dini Köken Mükellef Sayısı Tahakkuk Edilen Vergi Fevkalade Mükellefler/Müslüman M 460 17.294.549 Beyannameli Mükellef/Müslüman M 924 3.128.310 İrat üzerinden Kazanç Vergisi ödeyen

esnaf, tüccar vs. M 2.589 4.055.100

TOPLAM 3973 24.477.959

Kaynak: Ökte, a.g.e., s. 102.

İstanbul’daki mükellefler tahakkuk ettirilen vergi miktarı 349.483.419 Liradır. Bunun ağırlıklı bölümü, 297.624.255 Lirası, Müslüman ve gayrimüslim Fevkalade, Beyannameli ve İratlı mükelleflere tahakkuk ettirilmiştir. Bu rakamlara dayanarak mükellef başına düşen ortalama vergi miktarı hesaplandığında; Müslüman mükelleflere 6.161 Lira, gayrimüslim mükelleflere ise 9.765 Lira tahakkuk ettirildiği görülmektedir. Bu rakamlardan çıkan sonuçlara göre; Ökte’nin bahse konu kitabında verdiği

dört, sekiz, on katı gibi oranlar gerçekçi görünmemektedir. Başbakan Saracoğlu’nun uygulamanın başlangıcında söylediği gibi para kimdeyse vergi ondan alınmıştır. İstanbul’da da ticaret ve dolayısıyla para azınlıkların elindedir.

Ayrıca İstanbul’da tahsil edilen verginin % 70’ini gayrimüslimler öderken, İstanbul dışındaki yerlerde Müslümanlar verginin % 85’ini ödemişlerdir.240 Müslüman-gayrimüslim mükellefler arasındaki farkın nedenleri ise toplumsal ve ekonomik gerçeklerde yatmaktadır.

Ayrıca, özellikle vurgulanmalıdır ki, Müslüman mükellefler tüm Varlık Vergisi’nin, zamanın yabancı gözlemcilerinin inandıklarından ya da bir çok yazarın belirttiğinin belirgin biçimde daha büyük bir oranını ödemiştir. Söz konusu yanlış kanı, kısmen gayrimüslim tüccarların uğradıkları çok daha büyük bireysel zararlardan kaynaklanmaktadır.241

Verginin değerlendirilmesinde yanlış sonuçlara varılmasının en büyük etkenlerinden ikincisi hesaplamaların tahsilata göre değil, tahakkuka göre yapılmasıdır. Halbuki Müslüman mükelleflerin vergiyi ödeme oranı gayrimüslim ve ecnebi mükelleflere göre çok yüksektir. Yapılan üçüncü değerlendirme hatası ise, verginin tüm Türkiye çapında değil sadece İstanbul dikkate alınarak yapılmasıdır. Türkiye çapında bir değerlendirme yapıldığında aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmaktdır.

Tablo 20: Türkiye genelinde gruplara göre tahakkuk ve tahsilat miktarı Gruplar Tahakkuk Toplam

tahakkuka oranı Tahsilat Toplam tahsilata oranı Grupları n vergi ödeme oranı Gayrimüslim 223.000.000 % 52 166.000.000 % 53 % 74 Müslüman 122.000.000 % 29 115.300.000 % 36.5 % 94 Yabancı 79.500.000 % 19 33.000.000 % 10.5 % 41 Toplam242 424.500.000 % 100 314.500.000 % 100 Kaynak: Koçak, a.g.e., s. 518.

240 Coşar, a.g.e., s. 110.

241 Clark, a.g.m., s. 35.

242 Tahakkuk miktarı mükerrerlikten dolayı yapılan düzeltmeler ve hizmet erbabının vergileri

Tablo 20: Türkiye genelinde gruplara göre tahsilat miktarı

53% 10.5% 36.5% Gayrimüslim Müslüman yabancı Tablo 21: Varlık Vergisi tahakkuk ve tahsilatına ilişkin rakamlar

İstanbul İstanbul’un Türkiye geneline oranı Türkiye Geneli Mükellef sayısı 61,787 %54 114,368 Tahakkuk Eden Varlık Vergisi(TL) 317,275,642.- %68 424,906,421.-

Tahsil Edilen Varlık Vergisi(TL) 221,307,508.- %70 314,920,940.- Tahsilatın Tahakkuka Oranı %69 % 74 %74 1942-43 Bütçesi içinde Varlık Vergisinin katkısı %24 %34,4

Kaynak: Ökte’nin eserindeki verilerden derlenmiştir.

Üzerinde durulması gereken diğer bir konuda azınlıkların tümünün vergiye tabi tutulduğu gibi yanlış bir kanının oluşmuş olmasıdır. Varlık Vergisi uygulamasının yapıldığı yıllarda azınlıkların tamamına yakının yaşadığı İstanbul’un nüfusu 840.000 dolayındadır. Bu nüfusun da yaklaşık 250.000’i gayrimüslim azınlıktır. Bir ailenin dört kişiden oluştuğu kabulüyle İstanbul’da yaklaşık 60.000-65.000 gayrimüslim azınlık ailesinin yaşadığı düşünülebilir. İstanbul’da gayrimüslimlerin ödediği yaklaşık 273.000.000 liralık verginin yaklaşık 200.000 Liralık bölümünü 3822 mükellef ödemiştir. Bu da aile bazında % 6 yapmaktadır. Yani azınlık ailelerinin % 96’sı ya vergiden muaf tutulmuş yada makul seviyelerde vergi ödemişlerdir.

Bunun yanında birey bazında incelendiğinde farklı sonuçlar da ortaya çıkabilmektedir. Uygulama esnasında gayrimüslimlere Müslüman Türklerden daha katı davranıldığını kabul etmek gerekmektedir. Bu katılık nedeniyle bazı araştırmacılar Varlık Vergisi uygulaması süresince azınlıklardan

Müslüman Türk sermayedarlarına bir sermaye transferi olduğu iddiasını ileri sürmektedirler. Ancak bu konuda yapılan çalışmalar belge ve bulgulara dayandırılmamıştır. Uygulamada gayrimüslimlere karşı hoşgörüsüz davranıldığından dolayı gayrimüslim tüccarlardan vergisini ödeyebilmek için sermayesini tasfiye edenler ve mülklerini gerçek değerinden daha düşük fiyata satanlar olmuştur. Ancak bu konuda sadece gayrimenkuller hakkında çalışma yapılmıştır. Gayrimenkulların el değiştirmesi konusunda yapılan çalışmada söz konusu olan rakamlar Varlık Vergisi’yle tahsil edilen miktar dikkate alındığında çok yüksek değildir. Mükelleflerin kendi yaptığı ve Defterdarlık tarafından yapılan satışların toplamı tahsil edilen verginin ancak % 4’ü dolayındadır. Bu kargaşadan istifadeyle ucuza emlak kapatan ve işyeri devralan açıkgöz grubu türemiştir.243 Bunlar, özellikle uygulamayı daha hafif atlatan Anadolulu Müslüman Türk mükelleflerdir. Varlık Vergisi dolayısıyla azınlıklardan Anadolu tüccarına bir sermaye aktarımı olduğu gerçektir. Ancak bu aktarım piyasaların sermaye profilini değiştirecek kadar geniş kapsamlı değildir.

Sermaye profilinin değiştiğini öne sürenlerin en büyük dayanaklarından biri de Varlık Vergisi nedeniyle özellikle Yahudi kökenli sermayedarlarının ülkeyi terk ettiği ve yerlerini Müslümam Türk sermaye sahiplerinin doldurduğudur.

Ancak bu tez de geçerli değildir. Savaştan sonra özellikle 1940’lı yılların sonunda Türkiye’den yeni kurulan İsrail devletine bir göç süreci yaşandığı doğrudur.244 1948-1951 arasında Türkiye’deki Yahudi cmaatinin yaklaşık % 40’ına karşılık gelen 34.547 Yahudi Türkiye’den israil’e göç etmiştir. Ancak bu süreçte göç edenlerin çoğu düşük gelir seviyeli Yahudilerdir. Bu göçlerin arkasında yatan çok farklı sebepler mevcuttur. Bunların bazıları, İsrail’de daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak, dini etkenler, Siyonist idelojiye sahip eğitimli gençlerin Türkiye’deki Siyonist organizasyonlar vasıtasıyla illegal yollarda İsraile gönderilmeleri, drahoma yüzünden Türkiye’de evlenemeyen genç kadınların evlenebilmek için göç

243 Karatepe, a.g.e, s. 83.

244 Şule Toktaş, Perceptions of Anti-Semitism Among Turkish Jews, Turkish Studies, Vol.7, No.2,

etmeleri vb. olarak sıralanabilir.245 Varlık Vergisi nedeniyle gidenler de mevcut olmakla beraber bu gruba girenler daha önce de belirtildiği gibi düşük gelir seviyeli ailelerden oluşmuştur. Bu nedenlerle İsrail’e olan göç sermaye profilinde çok fazla değişime yol açmamıştır.

Sermaye transferi konusundaki kamuoyuna yansıyan tek örnek Toranto-Bezmen davası olarak bilinen olaydır.

Toranto ailesinden Leon Toranto’nun Moda’daki toplama merkezine alındığı sırada, Bezmen ailesi ile ortak oldukları fabrikanın Toranto’lara ait 200 hissesi Bezmen ailesi tarafından iddialara göre gerçek değerinin yaklaşık onda birine karşılık gelen, 400 bin Liraya satın alınmıştır. Daha sonra hisselerin gerçek değerinin ödenmediği iddiası ile açılan davayı Bezmen ailesi kazanmıştır. Toranto ailesi mahkemeyi CHP’li çıkar grupları etkilediğini öne sürmüştür.

Toranto ve Bezmen aileleri arasında yaklaşık oniki yıl süren bu davayı nihai olarak kazanan Bezmen ailesi de Torantoların kamuoyu oluşturmak amacıyla hazırladığı broşüre, karşı-broşür ile yanıt vermiştir. Refik Bezmen tarafından hazırlanan bu broşürde, taraflar arasında açılan 23 davanın hepsinin Bezmenler tarafından kazanıldığına dikkat çekilmiştir. Broşürü hazırlayan Refik Bezmen, Torantoların hisselerinin gerçek değerinden 2.5 kat fazlasına satın alındığını ve üstelik savaş çıkması halinde fabrikanın bombardımanlardan etkilenmesi riskinin de yine kendileri tarafından üstlenildiğini belirtmiştir.246

Ayrıca sermaye profilinde çok büyük bir değişme olmadığı savını güçlendirecek bir argüman da vardır. Varlık Vergisi uygulamasından önce azınlıklar ismi belli olmasa da böyle bir verginin uygulanacağı haberini almışlardır. Basında çıkan azınlık karşıtı yazılardan da tedirgin olan azınlıklar cemaat önderleri vasıtasıyla Başbakan Şükrü Saracoğlu’na şu teklifi götürmüşlerdir.

245 Şule Toktaş, Middle Eastern Studies, Vol.42, No.3, May 2006, s. 509.

246 Toranto Bezmen Davası, 1951. ve Refik Bezmen, Toranto Bezmen Davası

“Efendim siz ne kadar vergi toplamayı düşünüyorsunuz? … 300 milyon mu toplamak istiyorsunuz? Siz bunu bize bırakın, biz bunu (kendi aramızda) toplayalım (ve) hükümetimize verelim”247

Saracoğlu bu teklifi, modern bir devlete uygun olmadığı kanısıyla reddetmiştir. Yapılan bu teklif göstermektedir ki; Varlık Vergisi ile toplanan miktar azınlıkların ödeyemeyecekleri boyutlarda değildir. Çünkü teklif edilen rakam neredeyse Tüm ülke çapında tahsil edilen vergi miktarı (315 milyon Lira) kadardır. Ayrıca vergi öyle aniden ortaya çıkıp mükellefleri hazırlıksız yakalamamıştır.

Yukarıda belirtilen hususlar farklı bakış açılarıyla öne çıkarılarak, Varlık Vergisi’nin devlet tarafından planlı olarak uygulanan bir ırkçılık uygulaması olduğu, Türk kökenli olmayanlara karşı uygulandığı, bir ölçüde de bu yolla Türk kökenli olmayanların malvarlıklarının Türklere aktarıldığı tezi ileri sürülmüştür. Bu tez için öne sürülen kanıtlar da, Almanların vergi çıkarıldığı dönemde savaşı kazanır gözüktükleri, Türkiye’deki ırkçı iktidarın bundan etkilendiği, Müslüman olmayanlardan ve özellikle de Yahudilerden daha yüksek oranda vergi alındığı, Aşkale’ye zorunlu çalışma kampına gönderilenlerin tümünün azınlıklardan olduğudur.

Şunu hatırlatmak gerekir ki; vergi iç ticari gelişmelerden doğmuştur ve 1940-1942 yıllarında değil248, Almanların parlak zafer devrinin sonlarında, 11 Kasım 1942’de yani, Türkiye’deki Turancıların umudu olan ve Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan Alman ordularının Stalingrad önünde ağır yenilgilere uğradığı dönemde ortaya çıkmıştır. 19 Kasım 1942’de de Sovyet ordusu karşı saldırıya geçmiş ve 31 Ocak 1943’de Alman ordusu Sovyetlere teslim olmuştur. Bu nedenle, Varlık Vergisi ile Alman zaferi arasında ilişki kurmak gerçekçi bir yaklaşım değildir.249

Türkiye’nin savaş dışı kalması, Türk diplomatlarının Nazi işgali altındaki Avrupa’dan binlerce Musevi’yi kurtarmalarını ve Türkiye’nin Musevi mülteciler için doğu Avrupa ve Filistin arasında bir köprü oluşturmasına imkan sağlamıştır. Bu gerçekler, Varlık Vergisi’nin anti- semitizm ve azınlıkları Türkiye’den uzaklaştırma düşüncesine dayandığı

247 Aktar, a.g.e., s. 144. 248 Levi, a.g.e., s. 145.

tezini açık olarak çürütmektedir. Savaşın sonuna kadar Avrupa’dan Filistin’e yüzbin civarında Musevi mülteci Türkiye üzerinden ulaşmıştır. Bunların yetmişbeşbin kadarı Türkiye’nin yardımıyla kaçak olarak geçmiştir.250 Ayrıca Varlık Vergisi’nin uygulanmasından yalnızca yirmi gün önce Dışişleri Bakanlığı’ndan Başbakanlığa gönderilen bir yazıyla251 Alman işgali altında bulunan Fransa, Hollanda ve Belçika’da yaşayan Türk uyruklu Yahudi vatandaşların yurda dönüşlerinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınabilmesi için onay istenmektedir. Dışişleri Bakanlığı tarafından Başbakanlığa yazılan252 ve Filistin Yahudi Ajansı tarafından Kudüs Konsolosluğumuza iletildiği bildirilen teşekkür mektubunda da bu durum teyit edilmekte ve Türkiye’ye insani kurtarma faaliyetleri nedeniyle teşekkür edilmektedir. Bu konuda Kudüs’teki İbrani Üniversitesi öğretim üyelerinden Avner Levi’nin kitabında yazdıkları yeterince açık ve aydınlatıcıdır. Bu anlatılanlar da yukarıda bahsedilen tezle taban tabana çelişmektedir. Levi kitabında; hem Almanya’da, hem de antisemit diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Yahudiler Türkiye’ye devamlı olarak göç ettiklerini, Türkiye’nin tutumunun devlet ve millet olarak övgüye layık olduğunu, minnetlerini ifade edecek söz bulamadıklarını, hem toplum olarak Türk milletini, hem de bu işe katkıda bulunmuş olan kişileri saygıyla ve teşekkürle andıklarını, Türkiye’nin tutumu, özellikle İslam dünyasının tutumu göz önüne alınınca daha çok değer kazandığını belirtmekterek şunları eklemektedir.253

“….Türkiye çeşitli Yahudi örgütlerinin kurtarma çabalarını Türkiye’den sürdürmelerine, Türkiye’den besin maddeleri gönderilmesine yardım ettiği gibi diplomatik ve siyasi alanlarda da Avrupa Yahudilerine yardım etmiştir.”254

Ayrıca Varlık Vergisi Kanunu’nun metninde, vergi yükümlüleri arasında Müslüman, Ecnebi, Gayrimüslim diye bir ayırım yapılacağı ve bu ayırıma göre sırasıyla katlanan oranlarda vergi alınacağı belirtilmiş değildir.

250 Stanford J. Shaw, “Musevi Soykırımına Karşı Türkiye”, http://network54.com

251 BDA, CADB, Dosya:420264, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 232.562..20. (Fotokopisi

EK-3’dedir.)

252 BDA, CADB,, Dosya: 438A44, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 266.793.45 (Fotokopisi

EK-4’dedir.)

253 Levi, a.g.e., s. 99-100. 254 Levi, a.g.e., s. 148.

Ancak komisyonlara açık çek verilmiştir.255 Komisyonlar ve bürokratlar tarafından uygulamanın değişkenlikler içeren ve eşit olmayan şekilde yapılması Müslüman ve Gayrimüslim Türkleri aynı şekilde etkilemiştir.256

Ökte, kitabında, Müslüman-Gayrimüslim ayırımı konusunda hazırlanan cetvelleri anlatmıştır. Defterdarlıkta daha vergi çıkmadan, vatandaşları yanlarına konulan harflere göre birbirinden ayıran cetveller hazırlanmış ve mükellefler (M) Müslüman, (G) Gayrimüslim, (D) Dönme, (E) Ecnebi olarak tespit edilmiştir. Ancak, Ökte bu formülün Ankara’da değil, İstanbul’da icat edildiğini ve patentinin de, o zaman İstanbul’da Maliye Müfettişi olarak bulunan Mehmet İzmen’e ait olduğunu belirtmiştir.257

Bu açıklamaya ilave olarak Faik Ökte’nin Aşkale’ye gönderilenler içinde neden hiç Müslüman Türk bulunmadığı hususunu nasıl açıkladığı okunduğunda, durum kendiliğinden anlaşılmaktadır. Ökte anılarında şöyle demektedir.

“Vergiyi (G) gurubuna müteveccih bir silah olarak kabul edenlerin başında gelen Ürgüplü bile, numunelik de olsa, bir kaç (M)’nin Aşkale’ye gönderilmesine kanidi. Şiddetle muhalefete geçtim ve içinde (M)’lerin bulunduğu bir cetveli imza etmeyeceğimi söyledim.”

Bütün bunların yanında belirtilmesi gereken başka bir nokta da;