• Sonuç bulunamadı

DP’nin Sermaye Çevreleriyle İlişkileri

D. Varlık Vergisi’nin CHP ve DP’nin Sermaye

2. DP’nin Sermaye Çevreleriyle İlişkileri

Demokrat Parti, savaş yıllarının koşullarında elde ettikleri kazançlarıyla savaş sonrasında yeterince güç sahibi olan ve konumlarını güçlendiren ve artık iktidarda tamamen söz sahibi olmaya hazır hale gelen tüccarlar328 ile büyük toprak sahiplerine, nurlu ufuklar vaat etmiş, hatta bu gruplara iktisadi devlet teşekküllerini alabileceklerinin sinyallerini de vermiştir. DP, programında bu grupların çıkarlarını savunmakla yetinmemiş, bunların güvenini sağlayacak önlemler de getirmiştir.329 DP, CHP’nin savaş süresince izlediği politikalarla karşısına aldığı tüccar ve sanayicilerin sözcülüğünü üstlenmiştir.330 Zaten partinin kurucuları arasında kent

327 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi (1908-1985), İstanbul, 1993, 4.b., s. 78.

328 Çağlar Keyder, “Class and State in the Transformation of Modern Turkey”, (Ed. Fred

Halliday-Hamza Alavi), State and Ideology in the Middle East and Pakistan, New York, 1988, s. 206.

329 Eroğul, a.g.e., s. 49.

330 Y. N. Rozaliyev, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Özellikleri (1923-1960), Ankara,

tüccarının sonsuz güvenine sahip olan Celal Bayar ile büyük toprak sahiplerinin temsilcisi Adnan Menderes bulunmaktadır.331

DP’nin ilk kongresinde kabul ettiği program incelendiğinde, toplumsal yapıdaki hemen her kesim ve tabakaya geniş sayılabilecek vaatlerde bulunduğu görülmektedir. Ancak bu vaatlerin gerçekleşmesinin mülkiyetin dokunulmazlığı ve sınıf fikrinin reddi gibi iki esaslı koşulu olması,332 asıl göz önünde tutulan tabakanın toprak sahipleri ve tüccarlar olduğunu göstermektedir. Nitekim programın ekonomik yaşamda özel teşebbüs ve sermayenin faaliyetinin esas olduğundan ve bu kesimini istikrar ve güvenle çalışması için alınması gerekli önlemlerden açıkça söz edilmiştir.333 Parti

programını simgeleyen iki ilke ise liberalizm ve demokrasidir. Liberalizm derken hem toplumsal yaşam açısından hem de ekonomi açısından bu iki ilke savunulmuştur. Devletçiliğe karşı mülkiyetin bir özel girişimcilik ruhunun sonuna kadar arkalanacağı program maddelerinden anlaşılmaktaydı.334

DP, daha kurulduğu günden beri tüccarın ve eşrafın partisi olmuştur. Bu zümreler, DP’nin aracılığıyla kayıtsız şartsız bir iktidar peşine düşmüştür. Yeni parti manen ve maddeten desteklenerek, büyük para imkanları sağlanmıştır.335 Hatırlanmalıdır ki, toplumların siyasi tarihi, egemen gruplar içinde güçlenen kesimlerin daha ileri geçmek için, kendilerine uygun yeni dengeler arayacaklarını anlatmaktadır.336

Tek partili faşist rejimlerin yıkılmasına yol açan İkinci Dünya Savaşı’nın, çok partili demokratik rejimler için yarattığı elverişli ortamda, bir yandan savaş yıllarının spekülatif kar ve vurgunlarıyla giderek gelişen tüccar ve henüz yeterince gelişmemiş de olsa, devlet rekabeti ve özellikle savaş yıllarındaki sıkı ekonomik kurallara ve koşullamaların gelişmeyi kısıtlayıcı sonuçlarına tepki gösteren sanayiciler, liberal ve özel girişime geniş olanaklar tanıyan bir ekonomi politikasının gerçekleşmesi için örgütlenmek gereksinimini duymuştur.

331 Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, s. 402.

332 Nükhet Turgut, “Türkiye’de Siyasal Muhalefet Olgusu ve Anlayışı”, (Ed. Ersin

Kalaycıoğlu-Ali Yaşar Sarıbay), Türk Siyasal Hayatının Gelişimi, İstanbul, 1986, s. 444.

333 Turgut, a.g.m., s. 443.

334 Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, s. 403. 335 Cem, a.g.e., s. 388.

Kent tüccar ve sanayicilerinin geleneksel büyük toprak sahipleriyle ittifakı küçük kent tüccarının da desteğiyle Türkiye’de, politik iktidarın değişmesi ve Demokrat Parti’nin kurularak iktidara gelmesini sağlamıştır. Başka bir deyimle devletçi sistemle endüstrileşerek kalkınma politikası uygulayan ve bu yüzden tarımı ihmal eden CHP rejimine karşı DP kent ve kır tüccarının çıkışı olmuştur.337

Sosyal yapıda görülen değişim, yani tüccarın güçlenmesi ve ekonomik iktidarı ele geçirmesi siyasal sistem üzerinde de etkisini göstermiştir. Böylece siyasal sistem de, sosyal yapıdaki değişime uyumlu olarak değişmeye başlamıştır. Bu değişim çok partili sisteme geçiş diye adlandırılabilir. Çok partili sisteme geçilmesi ile bürokrasinin elinde bulunan iktidar monopolü yıkılmış; siyasal iktidar iş adamları, yerel toprak sahipleri ve onların temsilcileri olan yerel profesyonellerden (özellikle avukatlardan) kurulu bir siyasal partinin yani Demokrat Parti’nin eline geçmiştir.338 1946 seçimlerinde Halk Partisi adayları çoğunlukla emekli asker, tanınmış siyası şahsiyetler veya yüksek memurlar ve kısmen de serbest meslek mensupları olmuştur.339 DP’nin milletvekili adayı gösterdiği kişilere bakıldığında, bunların büyük çoğunlukla toprak sahipleri, iş adamı, avukat gibi serbest meslek sahipleri olduklarını görülmektedir. Hatta birkaçının adının yanında da fabrikatör yazmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi, DP, büyük toprak sahiplerinin, iş adamlarının ve savaş vurguncularının partisidir ve artık bu kesim kendi siyasal iktidarlarını gerçekleştirmek istemektedir.340 Yani DP’nin teşkilatlandırdığı esas sosyal kuvvet, bir kısım tacir, bir kısım büyük mülk ve arazi sahipleri, bir kısım serbest meslek erbabı olmuştur. Bu partiye katılanların sosyal kimliklerinden anlaşılmaktadır. Bunlar, devlet tarafından dar ve sabit gelirli halkın, küçük mülk sahiplerinin, küçük köylünün, işçinin, iktisadı hürriyet ve refahını sağlamak uğruna alınmış ekonomik önlemlerden özgür kalmak, siyası hayatta amaçlarını yürütmek isteyen unsurlardır.341 Yukarıda belirtildiği gibi, DP’nin yükselişinin bir ayağını, o güne

kadar takip edilen politikalar ve savaş dönemi koşulları altında zenginleşen

337 Sencer, a.g.e., s. 224-225. 338 Şaylan, a.g.e., s. 81. 339 Karpat, a.g.e., s. 143.

340 Yetkin, Karşıdevrim, s. 297.

tüccar ve sanayicilerle, bekledikleri güvenceleri verememiş olan merkezi bürokratik yönetimle çıkar ayrılığına düşmüş kentsel sanayici ve tüccar gruplar oluşturmuştur.342

Cumhuriyetin ilk yıllarından beri uygulanan politikalar, bu grupların kuvvetlenmesine yol açmış, ama bu gruplar iktidara hiçbir zaman tam sahip olamamışlardır. Ön planda gözüken milliyetçi-devrimcilerle uzlaşarak ve hatta onların dümen suyundan giderek, durumlarını güçlendirmişlerdir. Bu gruplar, toprak reformu, Köy enstitüleri gibi tehlikeli teşebbüsler ve Varlık Vergisi dolayısıyla güvensizlik içinde kalmışlardır. Zaman zaman milliyetçi- devrimciler tarafından en ağır biçimde suçlanmışlardır. İşte çok partili hayat, toplumsal açıdan, kendilerini güvensizlik içinde hisseden bu kesimin, iktidara daha sağlam yerleşmeleri hareketidir.343 İkinci Dünya Savaşı yıllarının sıkı ekonomik denetim önlemlerinden hoşnut olmayan tüccar ve sanayiciler DP’yi desteklemiştir.344

DP’nin bu sermayeler ile ilişkileri kuruluş aşamasında kendini açıkça göstermiştir. DP İstanbul il teşkilatının kurucusu Kenan Öner kendisiyle çalışacak olan üç kişiyi şöyle tanıtmaktadır: “Yanımda çalışmak üzere merkezce üç kişinin münasip görüldüğünü (Köprülü) bildirdi. Bunların kim olduğunu sordum, izahata başlayarak İbrahim Çehreli’nin son harp zamanında, servetini milyonlara ulaştırmış bir adam olduğunu, Demokrat Parti henüz meydana çıkmadan ve tasavvur devrinde iken kendiliğinden Ankara’ya gelerek partiye on bin Lira vermek suretiyle hamiyet ve taraftarlığını göstermiş olduğu gibi ileride de hiç yardımdan geri kalmamak vaadinde bulunduğunu, tahsili olmamakla beraber para hususunda kendisinin ve muhitinden istifade edileceğini bildirdi ... Hüseyin Avni Sarıoğlu’nu anlatmaya başlayarak bunun da diğeri kadar servet sahibi olmamakla beraber ticaretle meşgul olmak itibariyle faaliyetinden az çok nakdi yardım beklemek kabil olduğu gibi, mülkiyeden mezun olmak itibariyle de fikirlerinden istifade edileceğini ve Serbest Fırka zamanında Trabzon’daki şubenin

342 Samet Ağaoğlu, Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri, İstanbul, 1972,

s. 52.

343 Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Cilt 1, İstanbul, 1990, s. 522.

başkanlığını yaptığı için tecrübesinin de faydalı olacağını anlattı.”345 İzmirli tüccarların, Demokrat Partiye 100.000 Lira bağışta bulunduğu da söylenmiştir.346 Demokrat Parti’nin 1947 yılındaki ilk kongresi sırasında, partinin 2.000 Lira tutarında bir borcu, Nuri Leflef adındaki delege tarafından hemen oracıkta ödenmiş, zengin bölgelerden gelen delegeler partiye para yardımı yapmağa davet edilmişlerdir.347

1948 yılında İstanbul Tüccar Derneği tarafından İstanbul’da bir İktisat Kongresi düzenlenmiştir. Kongre üç ana gündem maddesi tespit etmiştir. Bunlar devletçilik, vergi reformu ve dış ticarettir. Açılış konuşmalarında kongrenin particilik ve parti meseleleri dışında tutulacağına vurgu yapılmasına karşın kongre adeta iktidardaki CHP’nin politikalarının eleştirilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Ayrıca kongreyi düzenleyen ve katılanların önemli bir bölümü DP iktidarında bakanlık, milletvekilliği ve çeşitli üst düzey görevlerde bulunmuşlardır.

Kongrenin dikkat çekici bir yanı da kongredeki 1250 katılımcının arasında Varlık Vergisi uygulamasında bütün varlıklarını kaybederek, iş hayatından silindikleri iddia edilen gayrimüslim işadamlarının da önemli yer tutmaları olmuştur. Bunların içinde Türkiye çapında en yüksek vergiyi ödeyen Barzilay-Binjamen isimleri de dahildir.

1948 İktisat Kongresi, yerli tüccar gruplarının devletçilik karşısındaki hoşnutsuzluğunu iyice açığa çıkarmıştır. Kongre kararlarında, özel girişim yeterince güçlendiği için devletçiliğin işlevini artık yitirdiği, devletçi yaklaşımın sürdürülmesinin Türkiye’nin iktisadi çıkarlarını zedeleyeceği öne sürülmüştür.348 Kongre’de, devletin ekonomik alanda öncülüğünü tamamlamış olduğu ve artı sadece eğitim, haberleşme, milli savunma, araştırma, denetim vb. gibi temel kamu hizmetleri ile uğraşması gerektiği; ekonominin artık özel kişilerce yönetilmesinin zorunlu ve kaçınılmaz olduğu kararlaştırılmıştır. Diğer yandan giderek gelişen özel girişimin, 1947 den

345 Kenan Öner, Siyasi Hatıralarım ve Bizde Demokrasi, İstanbul, 1948, s. 11. 346 Cumhuriyet, 13 Şubat 1946.

347 Tasvir, 14 Ocak 1947.

itibaren yabancı ekonomik güçlerle de bir bütünleşmeye gittiği görülmektedir.349

Basın da toplanan bu kongre üzerinde oldukça durmuştur. Kimi yazarlar bu kongreyi iktisadi hayatımızın Erzurum ve Sivas Kongreleri saymak gerektiğini dile getirmişlerdir.350 Kimi yazarlar da kongrenin bir yanlışlıklar silsilesi olduğunu, en başta isminin yanlış olduğunu yazmışlar, kongrenin iktisat dünyasında yer alan tüm kesimleri temsil etmediğini, sadece tüccarları temsil ettiğini, dolayısıyla da isminin “Türkiye Tüccar Kongresi”351 ya da “Ticaret Kongresi”352 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır.

1950’lerin başlarında DP yöneticileri işadamları ile oldukça ılımlı bir diyalog ortamı oluşturmuşlar ve onlardan gelen isteklere duyarlı olmaya özen göstermişlerdir. Dönemin siyasal gelişmelerinin bir sonucu olarak DP politikaları ağırlıklı olarak yeni bir sınıfın oluşturulmasına yönelik olarak değil, girişimcilerin korunmasına yönelik olarak yürütülmüştür.353 Devlet bankalarının özel teşebbüse açtığı kredi 1950 yılında üç yüz milyon lirayken bu rakam 1960 yılında yedi buçuk milyar liraya yükselmiştir.354

Demokrat Parti’nin, savaş sırasında zenginleşen büyük ve geleceği parlak işadamlarının partisi olduğu düşüncesi, geniş bir geçerlilik kazanmıştır. Özellikle, DP’lilerin Türk Liberaller olarak nitelendiği Batı’da bu düşünce popüler olmuştur.355

Varlık Vergisi’nin daha çok gayrimüslim kentli tüccarı etkilemesine karşın, bu olay devlet seçkinleriyle yerel seçkinlerin zımni anlaşmasını bozmuştur. Kendi denetimlerinde olmayan modernleştirici-bürokrat bir seçkin kadrosunun, yerel seçkinlerin varlığını ve refahını nasıl tehlikeye sokabileceği açıkça görülmüştür. Adeta yerel seçkinlerin kuşkularını

349 Şaylan, a.g.e., s. 80.

350 Ahmet Emin Yalman, “İktisadi Vasilikten Azaldık”, Vatan, 23 Kasım 1948. 351 M. Yuncer, “İktisat Kongresi”, Yeni Asır, 25 Kasım 1948.

352 Şevket Süreyya Aydemir, “Bir Toplantının Bilançosu, Yanlışlıklar Kongresi”, Ulus, 15 Aralık

1948.

353 Haluk Alkan, “Türkiye’ de Baskı Grupları: Siyaset ve İşadamı Örgütlenmeleri -Odalar-

TÜSİAD-MÜSİAD), (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, İstanbul,1998), s. 69.

354 Cem, a.g.e., s. 402.

355 Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), (Çev. Ahmet Fethi),

doğrulamak istercesine, CHP, 1945’de bir toprak reformunu gündeme getirmiştir. Böyle bir reform, şüphesiz yerel seçkinlerin iktisadi, sosyal ve siyasal gücünü kıran sonuçlar doğuracaktır. Demokrat Parti özellikle, ülkenin iktisaden gelişmiş kesimlerinde ilgi ve destek görmüştür.356

Varlık Vergisi’nin asıl önemli sonucu, harp içinde gelişen tüccar ve kısmen sanayicileri büsbütün devletçiliğe karşı çevirmesi olmuştur. 1944’de yürürlükten kaldırılan bu kanun, devlet denetimlerinden şikayetçi olan yeni zenginlerde ve harpte beliren büyük sermaye sahiplerinde devletçiliğe karşı daha büyük bir kızgınlık ve korku uyandırmıştır. Çünkü onlara göre devlet, mülkiyete karşı olan görüşlerden ilham aldığı sürece, sermayenin siyasal bakımdan güvenlik duyması mümkün değildir. Azınlık gruplarına mensup iş adamları ve sanayiciler bu fikirdeydiler. Mülkiyet düşmanlığı akımını önlemenin tek yolu da, hükümet üzerinde etkili bir denetim ve mümkünse mülkiyeti ve ferdi hakları garanti altına alacak yeni bir hükümet kurmaktır.357 Demokrat Partililer Varlık Vergisi’nin ekonomik ilerlemeyi ve yabancı sermayeyi önleyici bir uygulama olduğunu söyleyerek seçim propagandalarında da bu hususu sık sık gündeme taşımışlar ve hem yerli hem de yabancı sermayeye seçildikleri takdirde kendilerinin böyle uygulamalara gitmeyeceklerinin işaretlerini vermişlerdir. Adnan Menderes 8 Mayıs 1950 tarihindeki seçim konuşmasında; Milli sermaye ve özel girişimin çalışma güvencesinini eksik ve gelişme olanakları sınırlı bir memlekete, dıştan sermaye gelmesini beklemenin bir hayal olacağını, halbuki dıştan gelecek teşebbüs, sermaye ve ileri tekniğe şiddetle ihyiyaç duyduğumuzu söyleyerek şöyle devam etmiştir.

“Geçmişte takip olunan siyasetin sermaye ve teşebbüse muhtaç bulunduğu istikrar ve emniyeti vermemesi ve mesela Varlık Vergisi gibi tedbirlere baş vurulmuş olması ve dıştan sermaye gelmesini önleyecek yollarda yürünmesi, memleketin bugünkü iktisadi mühim amillerinden sayılmak icabeder.”358

356 İlter Turan, “Türkiye’de Siyasal Kültürün Oluşumu”, (Ed. Ersin Kalaycıoğlu-Ali Yaşar

Sarıbay), Türk Siyasal Hayatının Gelişimi, İstanbul, 1986, s. 472.

357 Yıldız Sertel, Türkiye’de İlerici Akımlar, İstanbul, 1969, s. 57.

Siyasi dönüşümün yani çok partili rejime geçişin nimetlerinden yararlanılması ve iktisadi alanda dönüşüm ve değişimin belirgin ve hissedilir hale gelmesi ise, Demokrat Parti’nin 1950 yılında yapılan seçimleri kazanıp iktidar olması sonucunda ortaya çıkmıştır. 1923 yılından itibaren zımnen de olsa birlikteliği konusunda şüphe duyulmayan devlet-sermaye işbirliğinin, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte yüksek sesle ifade edilme ve artarak devam etme süreci devreye girmiş ve işlemeye başlamıştır.

Demokrat Parti iktidarının daha ilk ayında dönemin Ekonomi ve Ticaret Bakanı’nın işadamlarıyla görüşmesi sırasında, bakanlığınca yürürlüğe sokulacak tüm iktisadi kararların iş dünyasıyla birlikte alınacağını ilan etmesi359 yerli sermaye ve devlet arasında o zamana kadar zaten varolan

işbirliğinin, 1950 sonrasında da nasıl ve ne yönde gelişeceğinin anlaşılmasında ortaya konabilecek en açık ve somut deliller içinde en önemli olanıdır.360

1950 de zenginler DP yi iktidara taşımışlar sonrasında da mecliste temsil oranları artmış bürokratlar güç ve etkilerini kaybetmişlerdir.361 CHP’li bürokratlardan oluşan meclisin yerini, değişik işadamlarından veya onların temsilcilerinden oluşan meclis almıştır.362

Karaborsa, vurgunculuk ve enflasyonla palazlanan tüccar ve sanayiciler savaş yıllarının en kazançlı kesimi olmuştur. Milli Korunma Kanunu bazı radikal hükümlere sahip olsa da bu gibi hükümler daha çok işçiler, küçük esnaf ve zanaatkârlar, köylüler için işletilmiştir. Fakat tüccarlar ve sanayiciler gene de bu yasadan ürkmüşlerdir. Varlık Vergisi onlar için son uyarı olmuştur. Savaş döneminde servetlerini kerelerce katlayan bu kesim Varlık Vergisi’ni bir uyarı kabul etmiştir. Gerek bu grup, gerekse azınlıklar CHP’den desteklerini çekmişler, en azından asgari düzeye indirmişlerdir.363

Varlık Vergisi, devlete para sağlamakla beraber, gizli hedefi olarak öne sürülen dış ticareti milli çıkarlara uygun işlemesi gibi bir amaca hizmet etmemiştir. Dış ticaret mekanizması, vergi öncesindeki gibi sonrasında da

359 Buğra, a.g.e., s. 175. 360 Akalın, a.g.e., s. 40. 361 Turhan, a.g.e., s. 169. 362 Şaylan, a.g.e., s. 84-86.

alışılmış yolunu izlemiştir. İktidarın bürokrat kanadı, bazı ekonomik fonksiyonların milliyetten bağımsız olduğu gerçeğini görememiştir.

Cumhuriyetin üçlü koalisyonu İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda çatırdamaya başlamıştır. Eşraf ve tüccar takımı, ortakları bürokrasinin savaş yıllarındaki tutumundan ötürü artık ona güvenmemekte, onsuz kurulacak bir iktidarın hesaplarını yapmaya başlamıştır.

Varlık Vergisi’ni düşünebilmek bile, tüccarla eşraf gözünde affedilmez bir suç oluşturmuştur. Azınlıkların sattığı gayrimenkulların kapışıldığı ilk günlerin sevinci yerini kısa zamanda kuşkuya bırakmış, bugün ona, yarın bana sözü tüccar çevrelerinde sık sık işitilir olmuştur.364

Bürokrat kökenli yönetici kadro, Varlık Vergisi ile, toplumdaki varlıklı çevrelerle ilişkilerini önemli ölçüde zedelemiştir. Bu verginin uygulanmasında bazı Türkler kârlı çıkmış olsalar da, verginin estirdiği kasırga Müslüman Türkleri de ürkütmüştür.365

1942 tarihli Varlık Vergisi Türk tüccarının genelinde huzursuzluk ve kuşkuya neden olmuştur. Bu vergi, bürokratların ve ordunun hakim olduğu Kemalist rejimin Türk tüccarının çıkarlarının tam güvenilir bir destekleyicisi olmadığını belli etmiş, bu topluluğun tehdide açık olduğunu göstermiştir. Yerli tüccarın konumu öylesine güçlenmiştir ki, bu ayrıcalıklı, fakat esasında bağımlı ve siyasal açıdan güçsüz, olan bu kesim artık bu konumu kabullenmeye razı değildir.366

E. Varlık Vergisi Uygulamasından Sonra CHP ve DP’nin