• Sonuç bulunamadı

B. İç Politikadaki Gelişmeler

II. VARLIK VERGİSİ KANUNU’NUN ÇIKARILMASINA ZEMİN

2. Karaborsa ve İhtikar

İkinci Dünya Savaşı boyunca fiyat artışları, ihtikar (vurgunculuk), karaborsa gibi sorunlar hiç eksik olmamıştır. Dönemin basını, savaş ile ilgili haberlerden çok vurgunculuk, iaşe vb. sorunlarla ilgilenmiştir. Toplumun geniş kesimleri, fiyat artışları ve karaborsadan büyük ölçüde etkilenmiştir.52 Savaş boyunca fiyatlar, uygulanan tüm iktisat politikalarına ve alınan önlemlere karşın, büyük oranda artış göstermiştir.

Vurgunculuk ve karaborsanın en büyük sorumlusu olarak, halkın beslenmesi ile ilgili alanlarda ticaret yapan tüccar ve olağanüstü kazançlar sağlayan ithalatçılar görülmüştür. Bunlarla ilgili haberler basının gündeminden düşmemiştir.

Ardı ardına yayınlanan kararnamelere adeta meydan okurcasına hızlanan karaborsa ve vurgun süreci, hükümetin sıkıntılarını arttırmıştır. Bir

51 Boratav, Türkiye’de Devletçilik, s. 218.

52 Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları Varlık Vergisi ve Çalışma Kampları, İstanbul, 2000,

yanda, temel tüketim mallarında, ciddi kıtlıklar içinde kalan geniş halk yığınları sefalete itilirken, öte yanda büyük vurgunlar, yönetici kadronun bazı kesimlerinin tüccarlar ve büyük toprak ağalarına karşı tavır almalarına yol açmıştır.53

Paranın her geçen gün değerini kaybetmesi, eşya fiyatlarının sürekli yükselmesi, askeri giderlerin yükü altında bütçe mefhumunun kaybolması, vurgunculuğun alıp yürümesi, halkın da hükümet üyelerinin de sinirlerini yıpratmıştır.

İstanbul’da halk yiyecek yemek bulamazken, diğer tarafta savaştan yararlanarak gayri meşru yollardan aşırı kazanç sağlayanlar, zamanlarını eğlence yerlerinde fevkalade paralar harcayarak ve lüks tüketime yönelerek geçirmişlerdir. Savaşın yoklukları ve sıkıntıları içinde aşırı lüks, eğlence düşkünlüğü, paranın su gibi harcanması gerek sefalet içinde yaşayan halk kesimleri gerekse Ankara yönetimi üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır.54

Özellikle karaborsa ve stokçuluk gibi yolların kullanılmasıyla, tacirler, simsarlar ve acenteler büyük servetler yapmışlardır. Elde edilen yüksek kazançlar, ağır vergiler veya zorunlu borçlanmalarla karşılanmaya çalışılmıştır. Ancak bu kazançlar piyasadan çekilemediğinden ve tüketim sınırlandırılamadığından, arzu ve ihtiraslarına sınır tanımayan bu türedi kesim, istediği eşyayı istediği fiyata satın almakta tereddüt göstermemiştir. Bu durum, zaten ölçüsü kaybolan fiyatları altüst etmiş, gelirini arttıramayan sabit gelirlileri, kirasını arttıramayan emlak sahiplerini, emekli ve yetimleri, dürüst iş adamlarını, bilhassa büyük halk yığınlarını ezmiş, yıkmıştır.55

Savaşın kararsızlığı içinde vurguncular servetlerini memleket için yararlı işlere, örneğin üretim kurumlarına ve sanayiye yatırmaktan kaçınmışlardır. Bu nedenle paralarını ya bankalara yatırmış, ya da mülk satın almışlar, bu yolları kendileri için daha güvenli bulmuşlardır. Böylece savaş içinde birtakım bankalar ortaya çıkmış, yeni bir sermayedar grubu yetişmiş, fakat sanayide bir gelişme olmamıştır.

53 Tezel, a.g.e., s. 223.

54 Sadun Tanju, “Bir Devre Işık Tutanlar-Suat Hayri Ürgüplü’nün Politika ve Diplomaside

40 Yılı”, Hürriyet, 27 Aralık 1982.

Böyle bir ortamla karşı karşıya kalan hükümet vurgunculuğa karşı önlemler almak zorunda kalmış, fakat bu önlemler aldatıcı olmaktan ileri gidememiştir.

Çünkü vurguncular yine işlerine devam etmişlerdir.56 1941’de Başbakan Refik Saydam;

“Vazifelerinin yalnız kendi menfaatlerine inhisar etmediğini, onun fevkinde umumi menfaatin hakim olduğunu… gerekirse ithalatı yalnız devlete inhisar ettirmek teşebbüsüne geçilebileceği” şeklinde sözleriyle ithalatçıları uyarmıştır.57

Savaş yıllarında yönetici kadronun varlıklı kesimlerden şikayetinin ve bunlara yönelik tehditlerinin en çarpıcı örneğini ise, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü vermiştir. İnönü 1 Kasım 1942’de Meclis’i açış konuşmasında şunları söylemiştir.

“Şuursuz bir ticaret havası, haklı sebepleri çok aşan bir pahalılık belası, bugün vatanımızı ıstırap içinde bulunduruyor.

…..Bulanık zamanı, bir daha ele geçmez fırsat sayan eski batakçı, çiftlik ağası ve elinden gelse teneffüs ettiğimiz havayı ticaret metaı yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüccar ve bütün bu sıkıntıları politik ihtirasları için büyük bir fırsat sanan ve hangi yabancı milletin hesabına çalıştığı belli olmayan birkaç politikacı, büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette kundak koymağa çalışmaktadırlar. Üç beş yüz kişiyi geçmeyen bu insanların vatana karşı aşikar olan zararlarını gidermek yolu elbette vardır.”58

Milli Şef bu sözleri söylediğinde, gerçekte ülkede halk kitleleri arasındaki yoksulluk her yanı sarmış ve buna koşut olarak da hoşnutsuzluk patlama noktasına gelmiştir. Bu yoksulluğa neden olanlar da apaçık orta yerde durmaktadırlar. İsmet İnönü bu kişileri bu denli sert bir biçimde suçlarken, bir bakıma halkın duygularını dile getirmiştir.59

56 Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım (1905-1950), İstanbul, 1968, s. 239. 57 T.B.M.M. Zabıt Cerideleri, Devre 6, İçtima 2, 25. İnikat, 6 Ocak 1941. 58 T.B.M.M.Z.C., Devre 6, İçtima 4, 1. İnikat, 11 Kasım 1942.

Spekülasyon, vurgunculuk ve karaborsa gibi çeşitli yollarla ortaya çıkan yüksek kazançlar, ülkede, aralarında derin bir uçurum olan iki toplumsal tabakanın oluşumunu da hızlandırmıştır. Bir yanda savaş zenginlerinden oluşan ve lüks içinde yaşayan bir kitle, diğer yanda ise küçük çiftçi, küçük üretici, emekçi, küçük ve orta derecedeki memurlardan oluşan milyonluk yığınlar yer almıştır. Dar gelirli diye kolaylıkla adlandırılan bu grup insanların yaşama koşulları her geçen gün bozulmaya devam etmiş, bir çok gereksinimlerini karşılayamaz olmuşlardır. İyi ve dengeli beslenme bir yana karınlarını bile doyuramamışlar, verem, zafiyet, tifüs vb. gibi hastalıklar kol gezmeye başlamıştır.60