• Sonuç bulunamadı

CHP’nin Sermaye Çevreleriyle İlişkileri

D. Varlık Vergisi’nin CHP ve DP’nin Sermaye

1. CHP’nin Sermaye Çevreleriyle İlişkileri

CHP, savaş yıllarındaki uygulamalarıyla özellikle ticaret ve sanayi çevrelerinden gelen sert bir muhalefetle karşılaşmıştır. Hükümet ilk etapta bunu kırmanın yollarını aramış ve bu grupları yeni bir örgütlenmeye tabi kılarak denetim altına almak için çaba göstermiştir. 11 Ocak 1943 tarihinde kabul edilen 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu bu çabanın eseri olmuştur. Bu kanunun gerekçesine göre “Ana hedef, milli varlığımızın temellerinden birini teşkil edecek meslek ahlak ve disiplinini bu teşkilat vasıtasıyla tüccar, sanayici, esnaf zümrelerinin faaliyetleri sahasında da günün ihtiyaçlarına en uygun bir şekilde tesis etmektir. Filhakika tüccar, sanayi ve esnaf zümrelerinin, memleketin umumi menfaatlerine uygun bir şekilde çalışmalarını temin edecek bir meslek ve ahlak disiplininin mevcut olmadığı içinde bulunduğumuz senelerin açıkça meydana çıkardığı bir hakikattir……muayyen bir kadro ve teşkilat içinde birleşmiş meslek grupları, devletin karşısında bir fert gibi yer alarak, en sıkı ve tesirli bir kontrole tabi tutulabilirler.”319 Kanunun ikinci maddesi de şöyledir. “Bu kanunda yazılı teşekküller Ticaret Bakanlığı’na bağlı olup onun teftiş ve kontrolüne sahiptir.” Görüldüğü gibi, kanun, korporatif bir nitelik taşımaktadır. İşin ilgi çekici yönü, komisyon tartışmalarında, Adnan Menderes’in “Nasyonal Sosyalist Almanya ile Faşist İtalya’nın iktisadi teşekküllerini bize getirmek istiyorlar”320 diyerek kanuna karşı çıkmasıdır. Savaş sonrası dönemde, tüccarın CHP’nden uzaklaşmasında, bu kanunun önemli bir rolü olmuştur.321

Ancak savaşın sonlarına doğru, savaş sonrasında iktisat politikasında ağırlığın devlet kapitalizmine mi yoksa özel girişime mi verilmesi gerektiği

318 Ayhan Aktar, Varlık Vergisi Sırasında, s. 20.

319 T.B.M.M.Z.C., Devre 6, İçtima 4, 1. İnikat, 11 Kasım 1942. 320 Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes, İstanbul, 1967, s. 15. 321 Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, s. 209-210.

konusunda, hükümet çevrelerinde farklı görüşler belirmeye başlamıştır. 1945 bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı Nurullah Sümer, Hükümet’in geniş kapsamlı bir devletçi yatırım programı hazırlamakta olduğunu açıklarken, İktisat Bakanı Fuat Sirmen, Cumhuriyet rejimi esasta özel mülkiyete dayandığı için, Hükümet’in, sanayileşme politikasında özel girişime daha çok ağırlık tanıyacağını söylemiştir. Yani berraklık kazanmış bir hükümet görüşü yoktur. Hükümet içinde farklı görüşler vardır ve Fuat Sirmen’in yansıttığı görüş daha etkili olacaktır.

Savaş sonrasında; bir yanda, Türkiye üstündeki Sovyet baskısı karşısında A.B.D.’nin askeri, siyasi ve iktisadi desteğini sağlamaya yönelik yeni bir dış politikaya kayılması, öte yanda savaş süresince daha da güçlenen sanayici, tüccar ve büyük arazi sahiplerinin siyasette daha çok söz sahibi olmak için sürdürdüğü çabalar, savaştan sonra çok partili parlamenter sisteme geçilmesini etkilemiş ve çok partili hayata geçişin çalkantıları içinde, CHP, siyasal gücünün toplumsal temellerini onarmak, pekiştirmek için yerli varlıklı çevrelerle ilişkilerini düzeltmeye çalışmıştır. Bu genel siyasal değişikliklerin getirdiği yeni ortamda, dışarıda A.B.D. çevrelerinden içerde de yerli işadamı çevrelerinden gelen baskılar, devletçi sanayileşme politikasının büyük ölçüde terk edilmesine yönelik bazı sonuçlar getirmiştir.322

Tüccar ve sanayiciler, özellikle savaş yıllarının kendine özgü koşullarından yararlanarak diğerlerine oranla en hızlı gelişmeyi gösteren kesim olmuştur. Ama, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru CHP’nin Varlık Vergisi yanında, çeşitli spekülatif servetleri sınırlama yolunda almaya başladığı bazı önlemler, tüccarın çıkarlarına aykırı bir özellik kazanmış ve zaten vardığı aşamayla artık devletin müdahaleci politikasından bağımsız olarak, özgürce gelişme fırsatı arayan sanayiciler de liberal bir ekonomi özlemi içine girmiştir.323 Gerek Türk, gerekse azınlık iş adamları ile sanayicileri; mülkiyete karşı beliren tehlikeyi gidermenin tek çaresinin, hükümeti etkili bir şekilde dizginlemek veya onun yerine, diğer kişisel hürriyetlerle birlikte mülkiyeti fiilen teminat altına alacak yeni bir hükümet

322 Tezel, a.g.e., s. 227.

323 Muzaffer Sencer, Türkiye’de Siyasal Partilerin Sosyal Temelleri, İstanbul, 1971,

getirmek olduğu görüşünde birleşmişlerdir.324

Yeni kurulan DP’nin devletçiliğe karşı ciddi bir eleştiri kampanyasını başlatması, CHP’nin de, siyasi bakımdan etkili varlıklı çevrelerin desteğini kazanmak konusunda, DP ile adeta yarışa girmesi, hızla hükümetin iktisat politikasını değiştirmesine neden olmuştur. Önce dış ticarette hükümet denetimi ve karışımcılık azaltılmış, sanayileşmede özel girişimden yana görüşler daha da belirginleşmiştir.

1947 yılı, siyasal reform sürecinde olduğu gibi yeni ekonomi siyasetinin kabulünde de bir dönüm noktası olmuştur. O zamana değin CHP, 1930’larda başlatılmış olan devletçilik siyasetine sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Bu siyaset hem yerli iş çevrelerinin hem de Amerikalıların giderek sertleşen eleştirilerine uğramıştır. DP kendini ülke içindeki eleştirilerin sözcüsü konumuna koymuştur. Menderes kimi zaman çok ileriye giderek, devletçiliği faşizmin itibardan düşmüş bir kalınlısı olarak tanımlamıştır. DP’nin Celal Bayar gibi daha ılımlı olan liderleri, devletin ekonomideki rolünün değişmesini, devletin doğrudan müdahaleci olmayıp özel girişimde eşgüdüm sağlamasını ve destekte bulunmasını istemişlerdir. Onlara göre, özel girişimin mutlaka önceliği olmalı ve devlet sadece özel girişim sermaye eksikliği yüzünden başarısız olduğu ya da başarı umudu kalmadığı zaman devreye girmelidir. Ocak 1947’de İstanbullu bazı işadamları Hükümet denetiminde olmayan ilk topluluk olan İstanbul Ticaret Demeği’ni kurmuşlardır. Dernek, ülkenin ekonomik gelişme eksikliğinden sorumlu tuttuğu devletçiliği eleştirmiş ve Demokratlar tarafından öne sürülen fikirleri desteklemiştir.325

DP’nin politikalarının ve sermaye çevrelerinin de etkisiyle CHP’nin geleneksel politikalarını değiştirerek, ülkeyi kapitalist dünya ekonomisine entegre edecek önlemleri almaya başlamasıyla, 1947 yılında hazırlanan Türkiye Kalkınma Planı’nda özel teşebbüsün rolü artırılmış, devletçilik özel teşebbüse yardım etmeye yönelik bir ilke olarak yeniden yorumlanmıştır.326

1947 CHP Kurultayı bu doğrultudaki yeni yönelişin kesinleştiği yer olmuştur. Parti dışında solcu ve ilerici akımların tasfiyesinden, parti içinde de

324 Karpat, a.g.e., s. 107. 325 Zürcher, a.g.e., s. 313. 326 Karatepe, a.g.e., s. 84-85

reformcu ve demokrat grupların etkisiz bırakılmasından sonra yapılan Kurultay; sermaye çevrelerinin ekonomik taleplerinin pek çoğunu benimsemiş ve devletçiliği esas olarak özel teşebbüse yardım etmeye dönük bir ilke olarak yeni baştan yorumlamıştır. 1948 yılında bir İktisat Kongresi düzenleyerek devletin ekonomik işlevlerinin tek tek sayılarak sınırlanmasını isteyen İstanbul Tüccar Derneği’nin önerileri ile CHP ve DP’nin bu yıllardaki iktisadi platformları arasında büyük bir paralellik vardır. Tek önemli fark, sayılan alanların dışında kurulmuş olan devlet işletmelerinin giderek özel teşebbüse devrini isteyen İstanbul tüccarı ve DP yaklaşımına karşı, bu alanlarda yeni kamu yatırımlarına girişmemeyi kabullenmekle birlikte var olan işletmelerin devrini benimsemeyen CHP tutumu arasında gözlenmiştir. Ancak, bu konuda CHP’nin daha gerçekçi olduğunu zaman göstermiştir. DP’nin kurduğu ilk hükümet programında yer almasına karşın, hiçbir devlet işletmesinin özel sektörce doğrudan devralınması mümkün olamamış, işlevleri değişmiş olmasına karşın devlet kesimi varlığını DP iktidarları döneminde de sürdürmüş, kamu yatırımları da DP’nin genişleme konjonktürünü sürükleyen etkenlerden biri olarak önemli rol oynamıştır.327