• Sonuç bulunamadı

B. İç Politikadaki Gelişmeler

II. VARLIK VERGİSİ KANUNU’NUN ÇIKARILMASINA ZEMİN

3. Mevcut Vergi Sisteminin Yetersizliği

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, kamu harcamalarının finansmanında borçlanmaların yanı sıra en önemli kaynak vergiler olmuştur. Ancak savunma ve devlet harcamalarının hızla artmasına karşın, vergi gelirleri aynı oranda artış göstermemiştir. Dahası parasal gelirlerdeki değişikliklere karşı duyarlı ve artan oranlı bir gelir vergisi sistemi henüz kurulamamıştır. Bu nedenle de devletin kaynakları enflasyon karşısında erimiştir.61

Savaş döneminde devlet gelirlerini artırmaya yönelik dört kez Fevkalade Zam Kanunu çıkarılmıştır; Kazanç Vergisi, Hayvanlar Vergisi, Bina Vergisi, İç İstihlak ve Muamele Vergilerine, ithalattan alınan muamele vergilerine zamlar yapılmış, ayrıca bazı vergilere Müdafaa Vergisi adı altında ek zamlar getirilmiştir. Sık sık yapılan bu düzenlemeler sonucunda vergi sisteminde karışıklık artmıştır.62

19 Mayıs 1940’da kabul edilen 3828 sayılı yasayla63 Kazanç Vergisi (çeşidine göre) % 50, %25, %10, Hava Kuvvetlerine Yardım Vergisi %100, Muamele Vergisi %100 artırılmış, şekerden kilo başına 7 kuruş vergi alınmaya başlanmış, çaydan alınan vergiye kilo başına 25 kuruş, bazı giyim eşyasından alınan vergiye %10 zam yapılmış, her çeşit taşımacılık % 25

60 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), Ankara, 1995, s. 370.

61 F. Neumark, “Türkiye’de Harp Sonrası Maliye Meseleleri”, İ.Ü. İktisat Fakültesi

Mecmuası, Cilt 8, Sayı 1-4, Ekim 1946-Temmuz 1947, s. 76.

62 Ahmet Cemil Ertunç, Cumhuriyetin Tarihi, İstanbul, 2004, s. 352. 63 Düstur, Tertip 3, Cilt 21, s. 842.

üzerinden vergiye bağlanmıştır. Tütün ve içkiden alınan vergilerle tekel kibritinden alınan vergiler artırılmıştır. Bu yasaya ek olarak 29 Mayıs 1941’de kabul edilen 4040 sayılı yasayla64 da,koyun, kıl keçisi, sığır, manda, at, katır, deve, eşek ve domuzlar üzerinden vergi alınmaya başlanmıştır. Bu vergiler hayvan başına 10 kuruştan 125 kuruşa kadardır. Ayrıca kepek üzerindeki vergi bağışıklığı kaldırılmıştır. Posta maddeleri başta olmak üzere başka bazı maddeler de vergilendirilmiştir. Bunu 29 Mayıs 1941’de kabul edilen 4041 sayılı yasa65 izlemiş ve bununla da şeker ve glikozdan alınan vergiler yükseltilmiştir.

Dar kapsamlı ve adaletsiz bir yapıya sahip olan vergi sisteminde, vergi gelirlerinin büyük bölümü dolaylı vergilerden ve ücretlilerden alınan stopajlardan sağlanmıştır. Enflasyon, karaborsa ve spekülasyon varolan ekonomik ve siyasi şartları daha da ağırlaştırmış, geniş kesimleri zor duruma sokmuş, halkın vergi ödeyecek gücü kalmamıştır. Gerekli esneklikten uzak olan vergi sistemi, ülke ekonomisini etkin biçimde kavrayamamıştır. Ticari gelirleri vergileyen tek vergi Kazanç Vergisi olup, verimi düşüktür. Seferberlik harcamaları nedeniyle devletin gelir gereksinimi artmış, öte yanda karaborsa ve vurgunculuktan büyük bir servet birikimi meydana gelmiştir. Kamuoyunda artan baskılar, belirli kesimlerin elinde toplanan gelir ve servetin vergilenmesini gerekli kılmıştır. 66

Savaş nedeniyle konulan bu vergilerin birçoğu dolaylı vergiler, başka bir deyişle, yükünü halk kitlesinin çekmiş olduğu vergilerdir. Fakat bir başka vergi, Toprak Mahsulleri Vergisi ile de, doğrudan doğruya köylüye bir kez daha yüklenilmiştir.67

1940 ile 1944 yılları arasında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) cari değerinde, savaş yıllarındaki enflasyon nedeniyle % 283’lük bir artış gerçekleşirken, merkezi hükümetin ve il özel idarelerinin bütçe gelirleri toplamındaki artış % 266 olarak kalmıştır. Bu dönemde kamu gelir türleri çeşitlendirilememiş ve genelde varolan vergi tiplerine yapılan zamlarla kaynak artırımına gidilmiştir. Ancak 1941 yılında Maliye Bakanlığı’nca

64 Düstur, Tertip 3, Cilt 22, s. 637. 65 Düstur, Tertip 3, Cilt 22, s. 655.

66 Nevin Coşar, Kriz Savaş ve Bütçe Politikası (1926-1950), İstanbul, 2004, s. 100. 67 Yetkin, Türkiye’de Tek Parti, s.194.

Müdafaa Vergisi olarak kabul edilmesi istenen çeşitli vergiler uygulamaya konmuştur.

Bütün bu çalışmalara karşın, yeni vergi tipleri de kaynak sorununun çözümüne yeterli katkıyı sağlayamamıştır. Bunun üzerine yeniden tüketim vergilerine ağırlık verilmiştir. Ancak zamlarla devlete gelir sağlama politikasının da sınırına gelinmiştir. Bu sınırı halkın alım ve dayanma gücü oluşturmuştur. Bu nedenle de vergi sisteminde yeni arayışlar gündeme gelmiştir.68

Varlık Vergisi’ni eleştiren dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte, bizzat kendisi, mevcut vergi sisteminin çarpıklığını vurgulamış ve vergi sisteminin olağan koşullarda bile çağdışı olduğunu, savaş döneminde, eşi görülmemiş enflasyonla ve çarpık gelir dağılımı ile baş etmede tümüyle yetersiz kaldığını dile getirmiştir. Ökte’ye göre ayrıca müteahhitler Kazanç Vergisi’ne göre istikhakları üzerinden % 1.5 vergiye tabi olup, girişimin karı üzerinden ayrıca vergi vermemektedirler, gerçekte kesilen verginin kar ve zararla ilgisi olmayıp müteahhitler bunu masraf olarak ödemiştirler. O kadar ki daireler tahmini bedel belirlemesinde taahhüt vergisini de hesap etmişlerdir. Sonuçta bu vergiyi devlet ödemiştir. Savaş yıllarında milyarı bulan devlet bütçesinin yarısından fazlasını taahhüt konusu oluşturmuştur. Savaş sonu türedi milyonerleri bu zümreden yetişmiştir. Yapılan uyarılara karşın Maliye bu grubu yükümlendirmeye cesaret edememiştir.69

Türkiye’deki vergi sistemi, gayri safi kazanca dayandığı, modern bir tarh ve tahsil sistemiyle yürütülmediği, verginin büyük ölçüde sabit gelirliler ve aylıklılar üzerinden tahsil edildiğinden, tacirlere ve çiftçilere, savaş zamanı servetlerini doğrudan doğruya hemen hiç vergilenmemiş olarak elllerinde tutma ve biriktirme imkanını vermiştir. Vergiler az kazananların üzerine yüklenmiş ve çok kazananlar devlet bütçesine katılmamışlardır. İstanbul’da tacirler, simsarlar ve acenteler büyük servetler yapmışlardır. Kısmen vergi kaçakçılığı, fakat en çok, modern ve etkili bir vergi tarh ve

68 Akar, Aşkale Yolcuları, s. 49. 69 Ökte, a.g.e., s. 26.

tahsil sisteminin yokluğu dolayısıyla, bu servetler vergilendirmenin ya da hükümet denetiminin büyük ölçüde dışında kalmıştır.70

Dönemin ağır ekonomik koşullarının yarattığı yükü, ağırlıklı olarak ücretli kesim yüklenmiştir. Yukarıda anlatılan tüm bu kaynak arayışları, yönetimi sonunda bu yükü, savaş koşullarında katlanılan zahmet içinde payı çok düşük düzeyde olan tüccar ve sanayicilere yaymak kararına götürmüştür.