• Sonuç bulunamadı

4.1. KATILIM TÜRLERİ

4.1.2. Sosyal ve Kentsel Katılım

Kadınların kent yönetimine katılmaları yerel yönetimlerin katılım mekanizmaları arasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü kadınların kentte yaşamlarını ikame ettirirken kadınların ihtiyaçları ile yerel yönetimlerin sunduğu hizmetler arasında her zaman bir ilişki olmuştur.340

Toplumumuzda toplumsal cinsiyet, ataerkil düşünce sistemiyle beraber özel alan ve kamusal alan olarak adlandırabileceğimiz iki tür yaşam alanı ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Özel alan, kadınlar için kapalı ve korunaklı nitelikte olan ev içi alanlar olarak tanımlanmaktadır. Nitelik olarak dişildir. Kamusal alan ise bireyin kendini ifade edebileceği, diğer insanlarla iletişimde bulunabileceği, kente, ekonomiye daha çok katılabileceği, hareket imkânı geniş bir alandır. Nitelik olarak ise erildir.

Yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerin birçoğunun kullanıcısının da kadınlar olduğunu düşündüğümüzde yerel yönetimlerin kentle ilgili hizmetlerinin kadınlar açısından çok önemli olduğu görülmektedir.341

Kadınların kentle ilgili haklardan eşit şekilde faydalanmalarıyla birlikte kadınlar hem yerel yönetimler hem de yerel halk arasında kendilerini kenttaş olarak nitelendirmektedirler. Yerel düzeyde sorunların çözülmesiyle birlikte “daha iyi bir dünya” beklentisine dair inançları da güçlenmektedir. Dolayısıyla kentsel katılım sayesinde kadınlar topluma da katılmış olacaklardır.342

339

Yıldız Ecevit, “Çalışma Yaşamında Kadın Emeğinin Kullanımı ve Kadın-Erkek Eşitliği”, Kadın-Erkek

Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset, TÜSİAD, İstanbul, 2000, s. 133.

340 Yıldız Ecevit, “Yerel Yönetimler ve Kadın Örgütleri İlişkisinde Eleştirel Bir Yaklaşım”, A.İlyasoğlu,

N.Akgökçe, (ed.), Yerli Bir Feminizme Doğru, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 235.

341 Yıldız Ecevit, a.g.e., s. 235. 342

101

4.1.2.1. Türkiye’de Kadın Kent İlişkisi

Tarihsel süreç içerisinde kadının ev içi özel alanı dışındaki temsilinin kısıtlandığını, kamusal alanın ise eril bir konuma getirilerek erkeklerin lehine geliştiği görülmektedir.

Akın Atauz mekânı büyük ölçekli mekânlar ve küçük ölçekli mekânlar olmak üzere ikiye ayırır. Küçük ölçekli mekânlar bahçesiyle, avlusuyla konut tarzında veya bu ölçekteki mekânlardır. Büyük mekânları ise kenti oluşturan kamusal alanlar ve kentler, ülkeler arası alanlar olarak tanımlar. Tarihsel süreç içerisinde birçok coğrafyada ve kültürde kadınlar bahçe, avlu, konut gibi yani küçük ölçekli mekânlarla ilişkilendirilirken; büyük mekânlar ise erkeklerin olmuşlardır. Kadınların başlıca mekânı ev olmuşken, toplumsal kültürün izin verdiği sınırlar içerisinde kısıtlı olarak kamusal alanı kullanabilmişlerdir. Kent, kamusal alan, kentsel ve ülkeler arası mekânlar olarak bilinen büyük mekânlar ise erkek egemenliğine ait mekânlar olarak bilinmektedir.343

Görüldüğü gibi tarihsel süreç içerisinde sanki toplumdaki her iki cins için iki farklı alan oluşturulmaya çalışılmıştır. Bazen de bu süreç tam tersi yönde işleyerek kadınları kısıtlayan, kente katılımını sınırlayan, erkeklerin ise alanını genişleten bir döngü içerisinde olmuştur. Bu da beraberinde kadının kentte cinsiyet ile ilgili sorunlarla karşılaşmasına sebep olmuştur.

Erkeklerin ticaretle uğraşmaları, mallarını kentler ve ülkeler arası taşımaları, savaşlarda mekânın sınırlarını korumaları, ticaretin ve savaşın nedenini oluşturan denizler, dağlar, ovalar, karalar, dünya coğrafyası ve mekânlarının eril olmasına yol açmıştır. 344

Görüldüğü gibi mekânın cinsler arasında paylaşımı açısından tarihten günümüze kadar uzanan adaletsiz bir dağılım vardır. Günümüzde bu durum az da olsa değiştirilmeye çalışılmışsa da istenilen seviyede olmadığı görülmektedir. Toplumumuzda kadınlar için genellikle kapalı mekânlar daha korunaklı görülmüştür. Belki de bu sebeple kadınlar ev içi alanda yer alırken, kamusal alanda erkeklerin dağılımının daha baskın olduğu görülmektedir. İşte bu noktada yerel yönetimlere öncelikli görevler düşmektedir. Kadınların kente katılımının sağlanarak mekanın cinsiyetinin nötr bir konuma getirilmesi gerekmektedir.

343 Akın Atauz, a.g.m., s. 54. 344 Akın Atauz, a.g.m., s. 54-58.

102

Akın Atauz’un da sorduğu gibi “Mekân, toplumsal cinsiyet açısından nötr/tarafsız mıdır? Eğer nötr değilse, onu yanlı yapan nedir ve bu mekânsal yanlılık nasıl giderilebilir?” sorularına yanıt aramamız gerekmektedir.345

4.1.2.2. Kadınlara Dair Kentsel Sorunlar

Sosyal, kültürel, politik, ekonomik alanlarda erkek dağılımı kadınlara nazaran daha geniş olduğu için kamusal alanlar da erkek cinsiyet bakış açısıyla şekillenmişlerdir ve kadının temsili bu alanlarda zayıf kalmıştır. Kadın kent yaşamına katılmadığında sosyal kültürel hizmetlere, sağlık, eğitim ve çalışma hayatına katılımı da zorlaşmaktadır.

Kadınların kente ait karşılaştıkları sorunları kısaca özetlemek gerekirse; altyapı başlığı altında su, kanalizasyon, yolların iyileştirilmesi söylenebilinir. Bunun yanı sıra akşamları hava karardıktan sonra sokaktaki aydınlatmaların yetersiz olması, caddelerin, alt geçitlerin, parkların belirli saatlerden sonra güvensiz oluşu gibi güvenlik problemleri ile karşılaşmaktadırlar. Durakların birbirinden uzak olması, okuma yazma bilmeyen kadınlar için kentte yönlendirici mekanizmaların olmayışı da kadınların kente katılmalarını olumsuz şekilde etkilemektedir.

Kadınların en yakın sosyalleşme alanları olarak oturduğu semtteki çarşı, pazar, dükkan ve alışveriş merkezleri söylenebilinir. Fakat bu mekânları tasarlayanlar, yönetenler erkeklerdir. Dolayısıyla bu alanlar kadının sosyalleşebileceği yerler olarak düşünülmemiş kadının alışverişini yapıp eve döneceği tarzda bir düşünceye göre düzenlenmişlerdir.

Kentsel alanların yapı olarak kentte yaşayanlar tarafından erişebilir olması, bir araya gelebildikleri, gündelik yaşamda var olmalarını sağlayan şekilde tasarlanmaları gerekmektedir.

Kentteki spor alanlarının ve stadyumların da neredeyse erkeklere ait alanlar olduğu görülmektedir.

Kadınların hem çocukları ile vakit geçirebileceği hem de sosyal hayata katılmalarında önemli yer tutan park ve bahçelerin ise kadınlardan daha çok aileye ait olduğu görülmektedir. Akşam hava karardıktan sonra güvenlik sorunu nedeniyle kadınlar parklarda bulunamamaktadırlar.

345 Akın Atauz, a.g.m., s. 54.

103

Diğer bir sorun da toplumumuzda görülen “erkek şiddeti, erkek saldırganlığı” sebebiyle kadınların kentsel alana katılamamasıdır.

Kentler kadınların topluma katılımına faydasının yanı sıra, kadınların örgütlenmeleri açısından da önem taşır. Çünkü kentler aynı zamanda politik ve sosyal içerikli eylem alanları olma özelliğini taşırlar.

Kadının kentteki yaşamı sınırlandırıldığında buna bağlı olarak iş yaşamı da sınırlandırılmaktadır. Çalışabilecekleri çok fazla seçenekleri olmadığından dolayı da ev içerisinde çalışmak durumunda kalarak ücretsiz ev işçisi konumunu kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla kente katılamama kadını ister istemez kayıt dışı bir ekonomiye itmiştir.

Yukarıda yer alan tüm bu nedenlerden dolayı kadınların kente katılımının ne derece sınırlı ve kadınların büyük çoğunluğunun kentten izole edilmiş olduğu görülmektedir. Kadınların kentsel mekânlara katılamaması beraberinde topluma katılımını da etkilemektedir.

Yerel yönetimlerin oluşturacağı kentlerin aynı zamanda kadınlar açısından birleştirme özelliğinin olması gerekmektedir. Böylece kadınlar hemcinsleri ile bir araya gelerek örgütlenecek, temsili artacak, sosyal ve kültürel yönden gelişecektir.

Burada konuyla ilgili bir parantez açmak gerekirse, her ne kadar kentin şekillenmesinde kadın ve erkek ayırt edilmeden, eşit adilce imkânlar tanınması gerekse de, kentte aynı zamanda kadınların görmüş oldukları baskılardan dolayı kadınların özel alanlarını koruyacak şekilde yapılaşmanın sağlanmasının da kadınlar açısından bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. Yani kadınların erkeklerle ortak kullandıkları alanlar dışında kentte onları güçlendirecek, kadın cinsiyeti ve bakış açısına sahip kamusal yapıların da olması gerekmektedir. Bu ifadeye örnek olarak kadın sığınmaevleri gösterilebilinir.