• Sonuç bulunamadı

2.1. Engelliliği Kavramsallaştırmak

2.1.6. Sosyal Sürdürülebilirlik Bağlamında Engelliler

Sosyal sürdürülebilirlik, mevcut ve gelecek nesillerin yaşamlarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi olarak tanımlanabilmektedir (Chiu, 2003, s. 245). Bunun yanında sosyal sürdürülebilirlik temel insan ihtiyaçlarının tatmini, insanların sürekli çoğalması ve kültürlerin devam ettirilmesi şeklinde de yorumlanmıştır (Littig ve Griessler, 2005). Tanımlar sosyal sürdürülebilirliğin karmaşık yapısını kısmen gösterebilmekte ve konu temel ihtiyaç, iyi yaşam, kültür ve çoğalma gibi konuların ilerisinde çok fazla genişleyebilmektedir. Bunun yanında sürdürülebilir turizm kalkınması ise dikkat çekici bir şekilde katkısı olan ve gelecek nesillerin kendi ihtiyaç ve arzularını tatmin edebilecekleri şekilde gelişme ilkelerini de koruma altına alan tüm turizm kalkınmaları şeklinde tanımlanabilir (Tosun, 1998). Sürdürülebilir kalkınma konusunda genel kabul görmüş olan ana boyutlar ekonomik, çevresel ve sosyal boyutlar olup tüm bu boyutlar birbirleriyle bir şekilde ilişkilidir.

Sosyal sürdürülebilirliğe yönelik iki temel bakış açısı mevcuttur. Birincisi çevresel sürdürülebilirlik, ekonomik sürdürülebilirlik ve sosyal sürdürülebilirlik üçlüsünde değerlendirilmektedir. Bu üçlü, sürdürülebilirlik için en yaygın olarak kabul edilen modeldir. Bu bakış açısında sosyal sürdürülebilirlik kavramına dahil edilen konular

19

şunlardır: sosyal eşitlik, yaşanabilirlik, sağlık eşitliği, toplumsal gelişme, sosyal sermaye, sosyal destek, insan hakları, işçi hakları, sosyal sorumluluk, sosyal adalet, kültürel yeterlilik, toplum direnci ve insan uyumu. İkincisi ve yakın zamanda ortaya çıkan diğer bakış açısı ise sürdürülebilirliğin çevresel, ekonomik, politik ve kültürel sürdürülebilirliği de içeren bütün bilgi alanlarının sosyal konuları içerdiğini önermektedir. Bu bilgi alanlarının tümü toplum ve doğa arasındaki ilişki üzerine kuruludur. Dolayısıyla sosyal sürdürülebilirlik tüm insan aktivitelerini kapsamakta iken ekonomik, çevresel ve sosyal kesişime odaklanmış değildir (Magee vd., 2013).

McKenzie (2004) ise sosyal sürdürülebilirliği “toplumların hayat kalitesini yükselten bir durum ve bu durumu başarabilmek için topluluklardaki süreçler” şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca sosyal sürdürülebilirliğin güçlü bir sosyal bağlılık ile altı çizilen bir durum ve temel hizmetlere eşit erişim olduğunu da bildirmiştir. Bu nedenle sosyal sürdürebilirliğin erişilebilirlik, uluslararası eşitlik ve kültürlerin devamından mı ibaret olduğu irdelenmiştir (McKenzie, 2004, s. 15). Chiu (2003) da aynı şekilde sosyal sürdürülebilirliğin, birçok çevresel veya ekonomik kararın toplulukların değişim toleranslarını aşmadığı sosyal kuralları ve koşulları kapsadığını belirtmiştir. Ayrıca sosyal sürdürülebilirliğe yönelik 3 bakış açısı mevcut olduğunu söylemiştir: Gelişim odaklı bakış açısına göre sosyal ilişkiler, gelenekler, yapılar ve değerler korunduğu zaman gelişim sosyal sürdürülebilir olabilmektedir. Bu bakış açısı sosyal kabul edilebilirliği temel alan bir yaklaşımdır. Çevre odaklı yaklaşıma göre kaynak dağılımı ve nesiller arası eşitlik konusunda çevresel sürdürülebilir faaliyetleri desteklemek için ihtiyaç duyulan sosyal durumlar, kurallar ve özelliklerden bahsedilebilirse gelişme sürdürülebilirdir. Son olarak sosyal sürdürülebilirliğin insan odaklı yaklaşımı sosyal kutuplaşma ve dışlanmayı engellerken sosyal bağlılığın seviyesini korumayı temel alır (Chiu, 2003, s. 66-67).

Sosyal sürdürülebilirlik ile ilgili göze çarpan özellikler ve boyutlar şu şekilde ifade edilmektedir (McKenzie, 2004):

 Temel hizmetlere erişimde eşitlik (sağlık, eğitim, ulaşım, konut, rekreasyon…),  Nesiller arası eşitlik (gelecek nesillerin şu anki neslin faaliyetlerinden dolayı zarar

görmemesi),

 Benzeşmeyen kültürlerin değerli olduğu ve korunduğu pozitif yaklaşım ve bunun yanında kültürel bütünleşmenin kişiler ve gruplar arzu ettiğinde desteklendiği ve yaygınlaştırıldığı kültürel ilişkiler sistemi,

20

 Vatandaşların sadece seçim sırasında değil özellikle yerel seviyede diğer siyasi faaliyetlerde geniş siyasi katılımı,

 Sosyal sürdürülebilirliğin bir nesilden diğer nesillere aktarılabildiği bir sistem ve bu sisteminin korunması için toplum sorumluluğunun varlığı,

 Toplumun güçlü yanlarını ve ihtiyaçlarını müşterek olarak belirleme,

 Toplumun kendi ihtiyaçlarını kendi faaliyeti ile gidermesi için çözümler üretme,  Toplumsal eylem ile giderilemeyen ihtiyaçların karşılanabilmesi için siyasi

müdafaa yöntemleri varlığı.

Yetmezlikleri Olan Kişilerin Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi metnine giren sürdürülebilir kalkınma kavramı yetmezlikleri olan kişilerin haklarının dünya gündemindeki önemine de değinmektedir. Evrensel tasarım veya diğer bir ifade ile kapsayıcı tasarımın, sürdürülebilir tasarım şemsiyesi altında tanımlanmasına olanak veren sosyal sürdürülebilirlik teriminin bazı Avrupa ülkelerinde, Avustralya’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Japonya’da genel kabul gördüğü görülmektedir. Kasım 2009’da Boston’da düzenlenen “Sosyal Olarak Sürdürülebilir Tasarım Sempozyumu” için İnsan Merkezli Tasarım Enstitüsü yöneticisi Valerie Fletcher’ın hazırladığı sunumda, “her şeyin, her birimiz için insan merkezli tasarımı” olarak tanımladığı evrensel tasarımın sosyal sürdürülebilirlikle ilişkisini vurgulamaktadır. Ayrıca sosyal sürdürülebilirliğin çevresel ve ekonomik sürdürülebilirlikle birlikte sürdürülebilirliğin başlıca üç bileşeninden biri olduğunu belirtmiştir. Diğer yandan çevresel sürdürülebilirlik alanında insan sağlığı ve esenliği konusunun önem kazanmasıyla sosyal sürdürülebilirlik veya evrensel tasarım ile çevresel sürdürülebilirlik arasındaki yakınlaşmaya da dikkat çekilmektedir (Aközer, 2013, s. 25-26).

Sosyal turizmin herkes için eşit erişim konusunda faydalarının yanında ek olarak şunları da söyleyebiliriz (European Economic and Social Committee, 2006):

 Turizm alanında sosyal sürdürülebilirliğin gelişmesi, insanların eşit imkan ve özgür hareketlilik ilkelerini benimseyerek kaynakların erişilebilir ve herkes tarafından kullanılabilir olmasına imkan vermektedir.

 Turizm sektöründe rekabetin artmasını ve Türkiye’de ekonomik faaliyetlerin, büyümenin ve yeni sermayelerin meydana gelmesini sağlamaktadır. Bu konuda erişilebilir turizm sektörde rekabetin başlıca öğelerinden birisi olarak tanımlamıştır çünkü pazar payını arttırmakla beraber talebi değişik sezonlara yayabilmektedir.

21

 Erişilebilir turizm daha çok ve daha iyi iş olanakları meydana getirmektedir. Erişilebilir turizmin pazar payını arttırması ve talebi mevsimsel olmaktan çıkarması turizm sektöründe iş olanaklarını arttırarak işsizliği düşürmektedir.

 Vatandaşlık bilincini güçlendirir ve sosyal dışlanmayla mücadele eder. Turizm hareketliliğinin artması sosyal farkındalığı arttırdığı gibi farklılıkları anlamlandırarak genel bir bakış açısını desteklemektedir. Dolayısıyla erişilebilir turizm engelli kişilere daha fazla hareketlilik, yararlanma ve seyahat hizmetlerine erişim sağlayarak eşitsizlikleri ortadan kaldırır.

 Bölgesel ve yerel ekonomileri geliştirir. Herkes için turizmin başarı ile uygulandığı turistik destinasyonların gelişimlerini destekleyerek destinasyonun ayrımsız ve kısıtsız olduğu imajı geliştirilebilir. Böylece imaj sayesinde ve erişilebilir turizmin ekonomik katkısıyla bölgeler ve yerel ekonomiler için fırsatlar sunmaktadır.

 Sağlıklı bir yaşlanmaya katkıda bulunmaktadır. Eğlence ve seyahat programları etkin yaşlanmayı güçlendirmektedir.

Engellilik toplum tarafından üretilen bir kavramdır. Birçok araştırmacı engellilik değerler dizisini incelemiş, bu konudaki düşüncelerin yeniden yapılanması gerektiği konusuna vurgu yapmak istemiştir (Devine, 1997). Bu yapılanmanın birçok alanda olması gerektiği gibi turizmde de önlemlerin alınması önem arz etmektedir. Bu bağlamda turizm hizmetlerinden de yararlanmak isteyen engelli kişilere yönelik toplumsal tutumlar da turizme katılımda büyük bir engel olarak düşünülebilir.