• Sonuç bulunamadı

Sosyal Ortamda Erkeklik Görünümleri

3. OĞUZ ATAY’IN TEHLİKELİ OYUNLAR ADLI ESERİNİN TOPLUMSAL

3.1. ERKEKLİK GÖRÜNÜMLERİ

3.1.2. Sosyal Ortamda Erkeklik Görünümleri

Erkeklerin erkekliklerini gösterme, icra etme ve ispat etme noktasında mekânları incelediğimizde bu mekânların sadece erkeklerden oluştuğu gözlemlenmiştir. Derinlikli bakmayı gerektiren Eve Sedgwick’in “homososyallik”12

dediği söz konusu mekânlar, erkekliğe dair bütün yapılanmayı gösterir ve özetler nitelikte olduğu için önem arz etmektedir. Sosyolog Lionel Tiger, Men is Groups adlı kitabında erkeklerin kadınsız ortamlarda ve kendi aralarında ‘takılma’ ihtiyacı olduğunu ifade eder13

. Tiger’in “takılma ihtiyacı” ifadesi erkeklerin yabancı kalmamak, öteki olmamak, ötelenmemek, görünür olmak adına oluşturdukları bir ihtiyaçtır.

Bir homososyal mekânda kadınlar öteki, farklı, “kullanılabilir, tüketilebilir” konumda oldukları zaman buralarda bulunabilirlerdi. Bu mekânlar ekseriyetle, cinsiyetçi eril kodların sindiği söylem ve davranış ile kuşatılmaktaydı. Kadın bedeninin temele alındığı cinsiyetçi küfürlerin havada uçuştuğu, bütün “erkeksi” davranışların sergilenmeye çalışıldığı bir eril mekânda alkol tüketiminin dayanıklılık-güç bağlamındaki ilişkisi ise mekânın getirdiklerindendir. Söz konusu herhangi bir eril-homososyal mekânda sarhoş olmak ya da olmamak da erkekliğin bir ispatı olarak görülmektedir. Bir mekânın getirdikleri/götürdükleri, mekâna yüklenen anlamlar bu denli cinsiyetçi ve kategorize edilmiş iken edebi eseri merkeze aldığımız bu çalışmada homososyal mekânları incelemeyi gerekli görmekteyiz.

Tehlikeli Oyunlar’da bir bölüme adını veren meyhane sahnesi, Hikmet’in tek başına meyhaneye girmesiyle başlar. Bu sahnede meyhanenin sahibi Kirkor’un Hikmet ile konuşma çabaları görünmektedir. Kirkor’un “İşler nasıl gidiyor Hikmet?” sorusuna karşılık Hikmet’in içinden “Hangi işler? Öyle ya, bir işler olmalı.” cevabı, erkeklik kıstaslarından biri olan ekonomik kudretin/yeterliliğin başka erkek/ler tarafından önemsendiğini göstermesi bağlamında örnek teşkil eder (a.e.:123).

12 Eve Sedgwick, Between Men: English Litereature and Male Homosocial Desire, Columbia

University Press, New York, 1985.

Nihayetinde hegemonik erkeklik diğer erkekler tarafından önemsenen, diğer erkekler için ispat edilmeye çalışılan ve Hikmet’in de ifade ettiği gibi ekonomik bağımsızlıkla, iş sahibi olabilmekle ilintilendirilen bir konumdadır. Toplumun ekonomiyle, meşgul olunan işle ilişkilendirdiği erkekliğe romanda Hikmet Benol sadece içinden “İnce düşünceli olmalısın Kirkor; herkese her şey sorulmaz.” diyebilmiştir.

Söz konusu sahnede meyhaneye gelen her erkeğin tanıtıldığı bir durumda dikkate değer şekilde Muzaffer Bey’i evli olarak tanımlanması ve sözün akabinde parantez içi yapılarak “erken gider” ifadesinin söylenilmeye ihtiyaç duyulması bize bir erkeğin evli olduğundan dolayı erken gitmesi gerektiğini düşündürmektedir. Zira Muzaffer Bey özelinde gördüğümüz bu hususta niçin bilhassa evli olduğu ve erken gitmek zorunda olduğu belirtilmek istenmiştir?

Öte yandan mekânın kurgusuna dâhil edilen erkeklerin at yarışıyla ilgilenmesi de dikkate değerdir. At yarışlarının söz konusu mekânda pekiştirici bir erkeklik imgesi olduğu düşünülmektedir. Ancak bu simgesel erkeklik gösterilerine Hikmet Benol eşlik etmemektedir. Dolayısıyla Hikmet, bütün bu simgesel gösterilere dâhil olmamasıyla, düzenin dışında olmayı istemesiyle dahi romanda tamamlanamamış bir erkekliği imler.

Erkekliklerin olabildiğince masaya yatırıldığı bir durumda/mekânda kadınlar da söz konusu olur; konuşulur, dile düşer. Öyledir ki masada “sadece erkeklerin anladığı” ne tür kadınlar söz konusu ediliyorsa Bilge “onlar”dan değildir: “Bu kadınların arasına nedense sen girmedin Bilge.” (a.e.:127).

Erkeklerin diğer erkekleri ya da kadınları öteleyici bir tavırda konuşması, davranış sergilemesi bir tür eril zorbalık olarak nitelendirilirken homososyal erkeklik mekânlarıyla da ilişkilendirilebilmektedir. Eril zorba olmanın bütün niteliği diğer erkeklere göre olabildiğince “erkeksi hâl ve tavırlar” sergilemektir. Dolayısıyla eril homososyal mekânlarla kol kola yürüyen eril zorbalık birlikte değerlendirilmelidir. Bu bağlamda Sancar’ın gösterilen erkeklik imgeleri ve varoluş biçimleri hakkında yorumları çalışmamızdaki erkeklik görünümlerinin anlamlandırılması önem arz etmektedir:

“…erkek egemenliğinin ve üstünlüğünün de erkeklerin bedenleriyle olan ilişkisinde; bedenin jestleri, duruşları, mekânda yer kaplama tarzları ile bedenlerinin farkına varma pratiği dolayımıyla kurulduğunu söyleyebiliriz. Eril beden, evrende bir yer kaplıyor olmak ve aktif birey olarak benlik algısını geliştirmek üzere sonsuz bedensel edim ve eylem ile kuruluyor. Erkeklerin kamusal alanda varoluş-duruş biçimlerine baktığımızda, örneğin bacaklarını açıp bedenini yayarak oturmanın anlamı çarpıcıdır. Bu davranışlar tesadüfi değil ve sadece anatomik ve biyolojik farklarla açıklanamaz” (Sancar, 2017: 249).

Tehlikeli Oyunlar’da Sevgi’nin annesine ve babasına dair bütün detayların anlatıldığı “Sevgi Vesaire” bölümünde eril zorbalık kavramını örnekleyen erkeklik durumu mevcuttur. Sevgi’nin annesi ve babasının tanışmalarını sağlayan miralay Nazım Bey ile baba Süleyman Turgut Bey’in tavla oynamaları esnasındaki söylemleri, tutum ve davranışları bir tür eril zorbalığa örnek oluşturmaktadır:

“Bütün çabalarına rağmen Nazım Beyi sevmeyi bir türlü başaramadı. Nazım Bey babasıyla tavla oynarken, onun pulları büyük bir gürültüyle vuruşunu, zarı sallayışını, kazandığı zaman bir zafer kahkahası atarak, kaybettiği zaman durmadan homurdanarak tavlayı hırsla kapatmasını soğuk gözlerle seyrederdi. Hele, salonda bulunan kadınlardan –Sevgi ile annesi- özür dileyerek küfür etmeğe başladı mı, olduğu yerde küçüldüğünü, öfkeli bir kirpi gibi büzüldüğünü hissediyordu. Nazım Bey de, Sevgi’nin bu duygularını farketmiş gibi, her kazandığında ona dönerek, “İşte vurduk babanı yere!” diye bağırdı. Bütün pulları, zarları sanki Sevgi’nin kafasında inletirdi. Gürültüye hiç dayanamayan Sevgi, iki-birler ve altı-ikiler arasında kendini kaybettiğini sanıyordu. Babası ne kadar kazanırsa kazansın, ihtiyar askerin bir sayı alışı bile salonu savaş alanına çevirmesine yeterdi. Sevgi, pullara nefretle bakardı. Yanyana, karşı karşıya durmadan dizilen bu soğuk taşlar babasını dört duvarın arasına sıkıştırır; zarların ümitsizce çabaları, hapsedilen pulların karşısına çıkan aşılmaz duvarların önünde erirdi. Nazım Paşa, kırıdığı taşları, gözleri kötü bir hırsla parlayarak –ya da Sevgi’ye öyle gelirdi- Süleyman Turgut Beyin kucağına atardı. Sevgi, böyle anlarda, babasına duyduğu acı hisleri unutur, tırnaklarını kemirerek, babasına nasıl yardım etmek gerektiğini, bu soğuk bu kör taşlara nasıl hükmedileceğini çözmeğe çalışırdı” (Atay, 2018:173-174).

Verilen pasajda sadece eril zorbalığa dair bir örnek söz konusu değildir, burada hegemonik erkekliğin de boyutlarını görmekteyiz. Eşine karşı eril görünen, ataerkinin bütün gerektirdiklerini uygulayan Süleyman Turgut Bey romanda başka bir erkek kahraman olan Miralay Nazım Bey’e karşı kırılgan bir yapıda görünmektedir. Süleyman Turgut Bey, anlatıda zayıf ve iradesiz görünerek kırılgan erkekliğe örnek oluşturmaktadır. O halde şu sonuca ulaşabilmektedır ki eril zorbalığa örnek oluşturan bir erkek hegemonyasının pek çok boyutu vardır. Bu, kadına ya da erkeğe göre değişen erkekliğin toplumda o rolü oluşturan kitlenin yine –umumiyetle- erkekler olması, söz konusu hegemonyanın çift yönlü şekillendiğini göstermektedir. Tehlikeli Oyunlar bağlamında Miralay Nazım Bey ve Süleyman Turgut Bey özelinde gördüğümüz cinsiyete göre değişen, konumlanan, gardını alan tavırların, söylemlerin, davranışların boyutları esasında hegemonik yapılanmanın çift yönlülüğüne işaret etmektedir. Neticede romandaki erkek kahramanlar, hegemonik erkeklik kavramı çerçevesinde incelendiğinde “başka erkekler tarafından” ortaya çıkarılan bu kırılganlık, erkekliğin ince damarını göstermektedir.