• Sonuç bulunamadı

Erkekliğin “Türlü” Yüzleri: Temel görünümler

3. OĞUZ ATAY’IN TEHLİKELİ OYUNLAR ADLI ESERİNİN TOPLUMSAL

3.1. ERKEKLİK GÖRÜNÜMLERİ

3.1.1. Erkekliğin “Türlü” Yüzleri: Temel görünümler

Toplumsal olarak üretilen erkeklik ve kadınlık rollerinin doğuştan, bize verilmiş özellikler olmadığı açıktır. Bireylerin “erkek olmak” ve “kadın olmak” adına uygulamaya koyduğu her tutum, davranış, söylem yeniden incelemeye tâbî tutulduğunda görülmektedir ki bu roller bize “ötekiler” aracılığıyla verilmiştir. Connell’in erkeklik araştırmaları alanındaki öncü çalışmasında ifade ettiği üzere erkeklik ve kadınlık “toplumda inşa edilen” veya “söylemde kurulan” bir olgudur (Connell, 2019:34).

Toplumda inşa edilen ve söylemlerle kurulduğu düşünülen erkekliğin hem gündelik hayattaki hem de edebi yapıttaki karşılıklarına bakacak olursak- çalışmamızın nihai hedefi de budur- sınırlı çerçevede kalınmamalı ve şimdiye /bugüne yansıyan yaşam pratikleri incelenmelidir. Bu bağlamda erkekliğin daha yakından okunması için pratiklerden yola çıkılarak erkeğin/erkekliğin kültürdeki yansımalarına, kadına karşı bakış açısına, iktidarla yaptığı alışverişe, rekabete, güce, saldırganlığa, cinselliğe, diğer erkeklerle kurduğu ilişkilere kadar farklı görünüm oluşturabilecek bütün etken maddeler gözden geçirilmelidir.

Pozitivist sosyal bilimlerin “Erkeklik erkeklerin yaptıklarıdır” şeklindeki tanımından hareketle biz hem erkeklerin yapıp ettiğini hem bu eylemleri yapmaya yönlendiren dinamikleri Tehlikeli Oyunlar zaviyesinden inceleyeceğiz. Erkeklik, erkeklerin yaptıkları olaylar ise erkeklerin bu davranışının ne kadarında kadınların etkisi vardır? Kadınlar –ötekilerin, erkek olmayanların- erkekliklerin oluşmasında görev yapar mı, nasıl görev yapar? Erkeklik/ler nasıl öğrenilir, aktarılır? Bu ve

bunun gibi pek çok sorun, bir edebi eserin anlam derinliklerine girilerek çözümlenmeye çalışılacaktır.

1973’te ilk baskısı yapılan Tehlikeli Oyunlar, Hikmet Benol’un ruhsal çalkalanmalarına, alt üst oluşlarına şahit olan gerçeklik ile gerçekdışılık arasında salınan bir romandır. “Görünürdeki ironiler, parodiler gerçekliğin farklı, zıt algılanmasına sebep olmaktadır ancak bir roman her zaman söylediğinden daha fazlasıdır” fikri Hikmet Benol’un söylemlerine, duruşuna, davranışına bir kez de “erkeklik” bağlamından bakmamızı gerektirdi. Dolayısıyla roman boyunca Hikmet Benol’un her adımı “iz”lendi, takip edildi.

Erkek kahramanların çoğunluğu oluşturduğu anlatıda kadınların konumu, önceliği ya da ardıllığıyla “erkek olma” bağlamında ilgilenildi. Hikmet Benol, her yönüyle döneminin toplumsal politik özelliklerini birebir aktaran bir kahraman değildir. Onun zihnindeki hayat kurgusu, döneminin sosyo-politik özelliklerini barındırır şekilde “oyun”laşmıştır. Oyunlarıyla var olan ancak oyunlarıyla nefes alan, oyunlarıyla iktidar alanını kuran bir kahramanın gerçekliği de sorgulanabilmektedir. Romandaki emekli albay Hüsamettin Tambay’ın ve dul kadın Nurhayat Hanım’ın gerçekliğinin belirsiz olduğu düşünüldüğünde Hikmet’in oyunlarına katkı sağladığı yadsınamaz bir gerçektir.

Gecekondu bölümüyle açılan romanda iki kadının konuşmasına şahit oluruz ancak bu konuşmalar bir rüyadır. Rüyada başlayan anlatının ilk sayfalarından itibaren Hikmet Benol’un kişiliğine ait bilgiler öğreniriz. Hikmet Benol, “Ben duygulu ve romantik bir insanım…” (Atay,2018:14), “pısırık bir suçluyum”, “miskin bir suçluyum” (a.e.:16) diyecektir. Hikmet Benol’un ifadeleri okuyucuya hafif sensual yapıda ancak aynı zamanda sebebi belli olmayan bir suçluluğa sahip olduğunu hissettirir. Ayrıca ilk sayfalardan Hikmet Benol’un duygusal bir yapıda olmasını pekiştiren “Benimle alay ettiler.” cümlesi onun kırılgan erkekliğine işaret eden bir itiraftır (a.e.:17).

Hikmet Benol’un bütün kırılganlığına karşı arkadaşları Vedat ve Mahmut’a güçlü görünmek, iktidar sahibi olduğunu belli etmek ve toplumdan ötelenmemek için birtakım ifadeler kullanıp davranışlar sergilemektedir. Öyledir ki kendi ifadeleriyle okuduğumuz “…Bana hayat adamı desinler diye onlarla geneleve gittim” cümlesi Hikmet Benol’un varlığını göstermenin bir başka yoludur (a.e.:17).

Söz konusu durumda Hikmet Benol, başkaları için kendi iradesi dışında istemediği bir davranış sergilemektedir. Hikmet Benol’un bu durumdaki fikrini ve tavrını, Pleck’in şu ifadeleriyle yorumlamak mümkündür:

“Cinsiyet rolü kimliği kavramı, cinsiyetleri adına geleneksel rollerini ihlal eden bireyleri, ona meydan okumaktan alıkoyar; bunun yerine bireyler kendilerini kişisel olarak yetersiz ve güvensiz hissederler.” (Pleck,1981:160).

Pleck’in ifadeleri, Hikmet Benol’un geleneksel erkeklik rollerine karşı gelmemek, uyum sağlamak adına arkadaşlarıyla geneleve gitmesini anlaşılır kılmaktadır. Üstelik Hikmet Benol’un yetersizliğini ve güvensiz olduğunu sözü edilen bilinçakışının/rüyanın ilgili kısımlarında bulmaktayız.

Hikmet Benol’un başkalarına yetişme arzusunun temelinde toplumun genelinin çizdiği erkeklik tablosuna uyum sağlamak olduğu açıktır. Öyledir ki Hikmet Benol’un “Onlarla birlikte müstehcen resimlere baktım. Benimle alay ettiler.” şeklindeki ifadesi, çevresindeki diğer erkeklerle olan uyumunu örneklemesi bağlamında önem arz etmektedir. Üstelik Hikmet Benol “hayat adamı” kalıbına uymamasına11 rağmen sadece görünür olmak için bu türden bir söyleme gittiğini düşünmekteyiz. Bu ifadeler ayrıca bizi hegemonik erkeklik tanımına götürmektedir. Hegemonik erkeklik, Connell’in 1970’lerdeki çalışmalarının sonucunda elde ettiği bir kavram olup belli bir kültürel yapılanma içinde desteklenen, mazur görünen, yüceltilen bir yapıdaki erkekliği tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Michael Kimmel’in ifade ettiği gibi hegemonik erkeklik sadece erkeklerin kadınlara egemenliğine değil, erkekler arasındaki egemenlik ve iktidar ilişkilerini de imler (Kimmel, 2005’ten akt. Günay Erkol, 2019: 203). Az önce ifade edilen örneğe tekrar dönülecek olursa Tehlikeli Oyunlar’ın Hikmet’i sadece diğer erkekler tarafından desteklenmek/onaylanmak ve diğer erkekler göre konumlanmak adına geneleve gitmiştir.

11 Sözü edilen “hayat adamlığı” nitelendirmesi başka erkekler tarafından yapıldığı gibi “hayat adamı”

olup olmaması yönündeki değerlendirmeler de başka erkekler tarafından yapılmaktadır. İlerleyen süreçte göreceğimiz üzere, Hikmet Benol çoğu kez “olmak istemediği adamlığı”, ötekileştirmeye maruz kalmamak adına yapmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla ötekinin bakışı ve bu bakışın etkileri çalışmanın bütününde gözetilen/anımsanan/hatırlatılan bir unsur olacaktır.

Hikmet Benol’un rüyasındaki anne-kız diyaloğu toplumdaki hâkim erkekliğin başka bir görünümüne yönlendirir. Naciye Hanımın kızı Asuman’ın Hikmet’in babasını imleyerek “Hamit eniştenin beni öpmesine çok sinirleniyorum anne. Sanki bana sarılırken belli etmeden okşuyor.” sözlerine acı bir şekilde anne Naciye Hanımın “Bana da yapar kızım. Alıştık onun bu kuru açgözlülüğüne” itirafı dikkate değer bir erkeklik incelemesini gerektirir zira aile içinde yaşanan bu durum, aile içi cinsel istismar, romanda Hikmet’in babasının erkeklikliği göstermesinin bir diğer yolu olarak konumlandırılır (a.e.:19). Söz gelimi Naciye Hanım’ın ve kızı Asuman’ın yaşadığı durum erkek cinsiyetine dayandırılmış ve “alışılmış” bir husus olarak romanda ifade bulmuştur.

Hikmet Benol’un rüyasındaki anne-kız diyaloğu toplumdaki hâkim erkekliğin başka bir görünümüne yönlendirir. Naciye Hanımın kızı Asuman’ın Hikmet’in babasını imleyerek “Hamit eniştenin beni öpmesine çok sinirleniyorum anne. Sanki bana sarılırken belli etmeden okşuyor.” sözlerine acı bir şekilde anne Naciye Hanımın “Bana da yapar kızım. Alıştık onun bu kuru açgözlülüğüne” itirafı dikkate değer bir erkeklik incelemesini gerektirir zira aile içinde yaşanan bu durum, aile içi cinsel istismar, romanda Hikmet’in babasının erkeklikliği göstermesinin bir diğer yolu olarak konumlandırılır (a.e.:19). Söz gelimi Naciye Hanım’ın ve kızı Asuman’ın yaşadığı durum erkek cinsiyetine dayandırılmış ve “alışılmış” bir husus olarak romanda ifade bulmuştur.

Butler, Undoing Gender’ın önsözünde insanın kendi cinsiyetini tek başına kendisinin “yap”madığını yazar. İnsan daima birisiyle birlikte ya da birisi için, öteki sadece hayalî olsa bile, “yapıyor”dur (Butler, 2004’ten akt. Günay Erkol, 2019:78). Butler’in ifade ettiği üzere insan cinsiyetini tek başına inşa edemez, umumiyetle cinsiyetini şekillendirecek, bir kalıba dökecek ötekiye ihtiyacı vardır.

Pek çok değişkenlerle oluşturulan, inşa edilen cinsiyet için rollerin öğrenildiği ilk yer olan aile önemli bir yer tutar. Genel mânâda kadınlığın ve erkekliğin öğrenildiği aile, rollerin öğrenimi için ayrıcalıklı bir noktaya oturmaktadır. Asuman’ın, Hikmet’in babası Hamit Bey için “Gözleriyle bütün kadınların bacaklarını okşuyor.” şeklindeki gözlemi bu noktadan düşünüldüğünde toplumsal cinsiyete dair pek çok davranışın aileden öğrenildiğini örneklemektedir.

Dolayısıyla tekrarlanmak suretiyle Hikmet’in kişiliğinin bir noktasını oluşturduğunu düşündüğümüz röntgenci hazlarının babasından aktardığını/aktarılabileceğini söyleyebiliriz. Öyledir ki romanda pek çok yerde tekrarlanan “…bütün kadınların bacaklarına bakıyordum.” (a.e.:84), “…Bilge’yi şimdi görseydim, bacaklarına doya doya baksaydım” (a.e.:85), “Bilge’nin vücudu güzel değildi: Bacakları kalındı.” (a.e.:103) ifadeleri ile Hikmet’in röntgenci hazlarının gerçeklikle bağının bir ifadesi olarak da “….Ve zina etmeyiz böylece; edenleri seyrederiz. Röntgenciler çağında yaşıyoruz çünkü.” (a.e.:104) cümlelerini örnek gösterebiliriz. Öte yandan Hikmet Benol, kadınları ancak kendi dünyasındaki “kadın kalıbına, kategorisine” uygun olduğu sürece seyredebilmektedir. Zira Cinselliğin Tarihi’nde Foucault’un ifade ettiği üzere,

“Cinselliğin yükümlülüğünü üstlenen iktidar, bedene dokunmayı bir görev addederek; onları gözleriyle okşar; onların belirli bölgelerini yoğunlaştırır; yüzeyleri elektriklendirir, karşılıklı dramatikleştirmektedir. İktidar cinsel bedeni kucaklamaktadır.” (Foucault, 2012:39).

İktidar merkezine Hikmet Benol’u, davranışı devraldığı babası Hamit Bey’i aldığımızda onların röntgenci, seyretme hazzını “iktidar” olmanın bir belirtisi olarak okumayı olanaklı kılmaktadır.

“Bilge de aptalın biriydi; çünkü, kendisinden nefret eden Sevgi’nin peşinden, bir ev kadını gibi, mutfağa gitmişti. (Fakat bacakları beni ilgilendiriyordu.)” şeklinde parantez içinde verilen fikri iç sesinin bir ifadesi olup bir tür bilinçaltı olarak okunabilir. Hikmet’in nazarında bir kadında onu ilgilendiren kadının zekâsı, bilgisi değil bacakları olmuştur (a.e.:105).

Hikmet’in bu fikri bizi, kadının bilgisini, zekâsını bir kısıtlama içinde bedene hapsettiği sonucuna da ulaştırır. Hikmet kadınlara maddi bir gözle bakar, onları seyreder ve adeta bir ürünmüş gibi inceler. Hikmet, Bilge’ye karşı hissettiği duygularla biraz daha seyretme ihtiyacı duyar. Ve seyretme ihtiyacını uygun gördüğü her an karşılar. Bilge ile yaşadığı fiziki yakınlık ve temas halinde de seyretmesini sürdürmektedir. “…Hikmet, bir sandalyenin üstüne çöktü: Bilge’yi seyretti.”, “…Ayağa kalkarak, yığını hafifçe itti. Bilge’nin çıplaklığını seyretti.” şeklindeki ifadelerden de görüldüğü üzere Hikmet’in “röntgenci hazları” bir iktidar-

erkeklik- görünümü olarak “hak edilmiş” bir gereklilik halinde sunulur (a.e.:163).