• Sonuç bulunamadı

Kamusal/Özel Alanda Cinsiyet Görünümleri

1. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI

1.3. CİNSİYET ROLÜ-MEKÂN İLİŞKİSİ

1.3.2. Kamusal/Özel Alanda Cinsiyet Görünümleri

Mekânın cinsiyetine, cinsiyetlendirilmiş mekânlara genel perspektifle bakacak olursak mekânlar kamusal alan ve özel alan olmak üzere ikiye ayrılırlar. Kamusal alan erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü yerlerdir. Ve genellikle kendi erkek kimliklerini başarı ile kurdukları yer çoğu zaman 'dışarısı' oluyor (Sancar, 2016). Dolayısıyla dışarıda kurulan/inşa edilen ve icra edilen eril kimliğin en çok tezahür ettiği mekânlar sokaklar, sokak başları, meydanlar, caddeler, kahvehaneler, barlardır. Özel alan ise genellikle mahrem hayatın yaşandığı yer evdir. Ve ev, evlilik ilişkisiyle biraraya gelen erkek ve kadından oluşur. Özel yani ev içi mekânlarda anne, baba ve çocuk üzerinden kadınlık ve erkeklik rolleri tanımlanır, belirginleşir. Ancak,

Modernleşmeyle birlikte kadının hem kamusal hem de özel alandaki yeri ve etkinliğinde değişim yaşanmakta ancak kadın-erkek ilişkilerinin dayandığı ataerkil sistem ortadan kalkmamakta, sadece çağa uydurularak “modern” bir biçimde yeniden inşa edilmektedir (Zeybekoğlu, 2013).

Ataerkil sistemin her daim düzenleyici, kural koyucu olduğu bir noktada aile sosyalizasyon fonksiyonu olan bir yapıya sahiptir. Sosyalizasyon kadınlığın ve erkekliğin rolleri üzerinden anlatıma açık olup kadın ve erkeğin diğer aile üyeleriyle ilişkisi de sosyalizasyona dâhildir.

Toplumsal cinsiyet rolleri çoğunlukla özel alandan kamusal alana doğru öğrenilen, örnek oluşturan bir durumdadır. Sözünü ettiğimiz "cinsiyetlendirilmiş mekânlar" ı tarihsel süreçte incelemek mümkündür.

"Endüstriyel kapitalizmin 'fabrika sistemi' temel bir ayrıma dayanıyordu ve çalışma-üretme alanı ile ev/hane iki ayrı alan haline gelerek birbirinden koptu. Bu durum ekonomik, kurumsal, ideolojik ve giderek politik bir ayrım olarak “piyasa” ve “hane”nin birbirinden mekân olarak da ayrışmasına ve bu mekânların içinde birbirinden farklı cinsiyet düzenleri oluşmasına yol açtı.” (Sancar,2016:51).

Dolayısıyla mekânlaşmanın temelleri kapitalist sistemin gerektirdikleri ile atılmış olmaktadır. Dışarıda, kol gücü ile çalışan, üretim alanında bulunan tabiri caizse avcı erkeğe, ev-hane içinde olan, duygusallığın atfedildiği bir konumda bulunan kadına hane içi uygun görüldü. Kapitalist sistemden doğan bir tür erkeklik inşası "aile geçindiren, eve ekmek getiren baba" imgesine evrildi. Böylelikle rekabete/ yarışmaya dayalı erkek rolü biraz daha tamamlanmış oldu. Kol gücüne dayalı işlerdeki başarısıyla yüceltilen erkeklik aynı zamanda ev içi iletişimde de yüceltilen bir konumda oldu. Modern süreçte ise erkek egemen sistem içerisinde mekânlar erkek ve kadın mekânları olarak ayrılmakta, böylece erkek daha özgür hareket edebilmekte ve kadın ise sınırlanan mekân ile kontrol altında tutulmaktadır (Yalçınkaya, 2015).

Erkeğe ve kadına atfedilen mekânlar önemli bir ayrıştırılmaya tabi tutulur. Feminist düşüncenin oldukça erken bir evresinden beri eleştirmekte olduğu kamusal- özel ayrımında ev özel, kişisel, mahrem, dışarıya kapalı ve haliyle dışarıya kapalı olarak işaretlenirken diğer tüm alanlar sokak, iş yeri ve ulaşım da dâhil, kamusal yani erkeksi olarak kodlanmıştır (Özbay, 2012-2013:193).

Özelde kamusal mekânlar kahvehane, stadyum, genelev, kışla, okul yurtları erkeklerle; ev, kadın lokalleri, el emeğine dayalı çeşitli kurslar kadınlar ile özdeşleştirilir. Aslında mimarlığın konusu olan mekân, cinsiyet rollerinin ayrışması ile toplumsal cinsiyet araştırmalarının da ilgi alanına dâhil edilmiştir. Erkek egemen sistem içerisinde mekânlar erkek ve kadın mekânları olarak ayrılmakta, böylece erkek daha özgür hareket edebilmekte ve kadın ise sınırlanan mekân ile kontrol altında tutulmaktadır (Yalçınkaya, 2015:640).

Özel alanın kadınlar için handikapları da vardır başlıcası ev içi emeğin görülmemesi ya da daha doğru bir ifadeyle ücretlendirmeye tabi olmadığı için "yok gibi" değer kazanmasıdır. Yok gibi değer kazanmasının yanı sıra "ev içi emeği vermek kadının göreviymiş gibi" değer atfedilmesidir. Bütün bunlar özel alanın cinsiyetinden kamusal alana yayılan bir belirlenmişlikler silsilesidir. Hiç kuşkusuz bu bağlamda annenin emeğinin doğal karşılandığı ev işlerini "yapmak zorunda olduğu" bir evde çocuk da bunu doğal karşılayıp kamusal alanda kadını özel alana, ev içine ait sanacaktır. Ev, kadının rollerinin telkin edildiği mekân olduğu kadar

erkeğin de sınırlarını belirleyen mekândır, hegemonik erkekliğin evde ne yapıp ne yapmaması gerektiğini de belirler.

Son kertede diyebiliriz ki mekânlar içinde bulunan kişilerle anlam kazanır. Erkek mekânları erkeklerin ve erkek ilişkilerinin yoğun görüldüğü ve belirli kalıp davranışlarla var olan mekânlardır. Ve erkek mekânları diye kategorize ettiğimiz yerler her defasında yeniden erkekliğin üretildiği yerlerdir. Az önce sözü edildiği gibi kahvehaneler, gazinolar, koğuşlar, statlar, genelevler başlıca erkek(lik) mekânlarıdır. Fransız sosyolog Lefebvre'nin ifade ettiği gibi mekân toplumsal olarak üretilir. Mekânın kamusal üretiminin yanında mekânda bulunan bedenlerin de etkisi vardır.

"Kadın bedeni öylesine cinselleştirilmiştir ki kadınların cinsel varlık olarak algılanmaları için çoğu kez orada bir kadın olarak bulunmaları yeterlidir. Örneğin bir kahvehanede, daha çok erkeklerin kullandığı halka açık parklarda oturan bir kadının varlığı bile bizzat cinsel bir çağrının aracısı olarak algılanabilmektedir." (Ecevit, 2013:148).

Bu bağlamda sadece bir mekânın hakim cinsiyeti o mekânın algılanma biçimini de etkilemektedir. Üstelik bu çıkarıma bir de aynı kentin sınırlarında benzer mekânlarda kadın ve erkeğin farklı duygular yaşadığını (Saygılıgil, 2013) göze alırsak erkeklerin kamusal alanlardaki, kadınların ev-hane içi alanlardaki çoğunluğunun sebebini açıkça görebiliriz.

İKİNCİ BÖLÜM

2. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMINDAN EDEBİYATA