• Sonuç bulunamadı

3. SUÇU AÇIKLAYAN KURAMLAR

3.4. Sosyolojik Suç Kuramları

3.4.5. Sosyal Kontrol Teorisi

Kontrol teorisyenleri “Neden bazı insanlar yapısal ve sosyal normlardan sapar?” ve “İnsanlar neden suç işler?” sorularına cevap ararlar. Diğer teorilerden fark “suç” olgusunun yerine “suçsuzluk” olgusunu açıklamaya çalışır. Çünkü bazı insanlar suç işleme fırsatları olduğu halde suç işlemezler. O halde diğer insanların neden suç işler? Sorusunu cevaplanması gerektiğine vurgu yapmışlardır (Balcıoğlu, 2016:103).

Sosyal kontrol teorisi suç kavramını, insanların sosyal normlara ve değerlerine olan bağımlılıklarıyla incelemiştir. Bu kurama göre insanların ailelerine, okula, dinlerine ve sosyal çevrelerine olan yüksek düzeyde bağlılıkları suçlu davranışlara engel olduğu gözlemlenmiştir. Aksi durumlarda “geleneksel kurumlara” bağlılıkların düşük çıkması durumunda ise suçluluk durumlarının arttığı gözlemlenmiştir (Kızmaz, 2005:165).

Sosyal kontrol teorisi alanında ilk çalışmalar Ivan Nye’nin çalışmalarıdır. Ivan Nye’nin 1958 yılında 780 genç ve çocuklarla yaptığı çalışmasında çocuğun suça bulaşmasında suçlu davranışı öğrenmenin yanında kontrol eksikliğinden kaynaklandığını belirtmiştir. Bu çalışmasında özellikle az ve çok suç işleyen çocukların aileleri incelenmiştir. Araştırmanın sonunda fazla suç işleyen gençlerin “ ailelerin ya çok baskıcı olarak gençleri sıkmakta oldukları ya da tam tersi aileler çocuklara/gençlere fazla para ile sınırsız özgürlük tanımışlardır. Tam tersi olarak az suç işleyen çocuklar, gençlerin aileleri ise çocuklarıyla sağlam ilişki kurarak onlarla her konuda rahatlıkla konuşabilmektedirler.

Nye kontrol teorilerini iç ve dış kontrol mekanizmaları şeklinde geliştiğini söyler. Birinci faktör olan iç kontrol mekanizmaları insanın içinde olan öz kontrol mekanizması; ikincisi ise bireyin suç işlemesini engelleyen sosyal ortamın olduğu olduğunu savunur (Balcıoğlu, 2016:106).

Tam tersi olarak az suç işleyen çocukların/gençlerin aileleri ise çocuklarıyla sağlam ilişkiler kurarak onlarla her konuda rahatlıkla konuşmaktadırlar. Nye’e göre aileler çocukların ihtiyaçlarını gidermekten son derece önemli olduğunu, eğer çocukların istekleri uygun yollarla giderilmezse veya sağlıklı bir iletişim kurulmazsa bu çocuklar ihtiyaçlarını farklı yollarla giderilmesi yani suç işlemeye zemin hazırladıklarını iddia etmektedir (Eker, 2016:?).

90’lı yılların en etkin kontrol teorisyeni olan Hirschi tıpkı diğer kontrol teorisyenleri gibi suçlu davranış insan doğasında vardır ve bu nedenle suç teorisyenlerinin görevi insanları “neden suç işlemediğini “ açıklamak olduğunu savunmaktadır. Travis Hirschi’nin Sosyal Bağ teorisi formülasyonunda çocuk suçluluğunun sosyal kontrol teorisini geliştirmiştir. Hirschi’de Durkheim’in düşüncelerini takip ederek “birey ile toplum arasında gelişen bağ olacağını iddia etmektedir. Birey ile toplum arasındaki bağ ne kadar güçlü ise toplumsal kontrol o kadar güçlü olacak ve birey suç işlemeyecektir. Bu bağ oluşmadığından, güçlenmediğinden veya zayıfladığında birey suç işlemekten alıkoyan faktörler olmayacağından suç işleme mümkün olacaktır (Muş, 2016:112).

Hirschi’ye göre sosyal bağ teorisinin temel fikrin “çocuk suçluluğu başta olmak üzere suç davranışı, bireylerin yaşadıkları toplumla arasındaki sosyal bağların zayıflamasının veya kopmasının sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunu durumu şöyle açıklamaktadır. Hirschi’nin 4 temel bileşeni vardır. Bunlar;

1. Bağlılık; Hirschi’ye göre başkalarına duyarlı olmayan içselleştirebilme ve bilinç geliştirme yeteneğiyle ilişkilidir. Başkalarına bağlanma mesela çocukların ebeveynlerine, öğretmenlerine ve akrabalarına karşı sevgi ve saygı ile bağlıdırlar. Kişilerin başka kişilere bağlanma gücü ne kadar güçlüyse suç işleme olasılığı da başkalarını anımsayarak ona göre davranma olasılığı o kadar fazla olur. Bireyin kendisi dışındaki başta anne-babası ve kardeşleri, arkadaş, komşu, akraba vb. toplumun tüm bireylerin içselleştirmesi süperego yani vicdanıyla ilgilidir. Hirschi “Bağlılık” (atuchment) modelinde en önemli bileşen olduğunu söylemektedir. Aksi halde birey kendisi dışındaki bireylerin kendisinden ne beklediğini önemsemezse onların kendisi hakkındaki fikirlerini dikkate almazsa sosyal normlarla bu kişinin hiçbir bağı yok

52

demektir. Hirschi’ye göre ne zaman toplumsal bağlar azalır veya toplumla tamamen koparsa, bireyde suç ve sapma davranışların kendisini toplumsal normlara yaptığı yatırımlara mal olacağını düşünmek zorundadır (Balcıoğlu, 2016:106).

Kişiyi suç davranışlarından koruyan en güçlü bağ ebeveynlerle olan bağlanmadır. Suç işlemeyi düşündüğünde bu bağlanma düzeyi göz önünde bulundurma olasılığı fazladır. Hirschi “çocuğu ebeveynlerine yabancılaştığında yeterli bilinç ya da süperego geliştirilmediğini” ileri sürmektedir (Bartollas&Schmalleger, 2017:115).

Hirschi ayrıca gençlerin ailelerinin yanında olmasa dahi aralarındaki bağlılığın gücü sayesinde gençler ebeveynlerine olan bağlılıkları sayesinde suçtan uzak durduklarını belirtmektedir. Fakat bu olumlu bağın tam tersi olarak Hirschi suçlu gençlere bağlılığın suç işleme olasılığı olduğunu belirtmiştir (Muş, 2016:113).

2. Adanmışlık: “Sosyal bağın maddi elementi” olarak tanımlanır. Suça bulaşan kişiler hayallerini, hedeflerini ve arzuladıklarını kaybederler. Bir kişinin suç işlemeyi düşündüğünde kaybedecek şeyi ne kadar çok ise o bireyin suç işleme olasılığı o kadar azdır. Örneğin iyi bir okula gitmeyi düşünme, silahlı kuvvetlerinde iş bulma hedefleri vb. ancak tam tersi kaybedecek şeyleri olmayan bireyler suç işlemekten korkmazlar (Muş, 2016:113).

Sosyal bağlanmanın ikinci unsuru, geleneksel aktivitelere ve dengelere adanmıştır. Bir birey; bazı hedeflere ulaşmak için zamanın ve kendini bir şeylere adar. Kendini bir şeylere adayan bireyler suç davranışının bedellerini ve kaybedecekleri düşüncesi bu riskin kabul edilemez sonucuna ulaşır (Bartollas&Schmalleger, 2017:115). 3. Katılma (Katılım ): Bir kişin yasal faaliyetlerde ne kadar fazla zaman geçirirse topluma uyuma olasılığı da o derece artar (İçli, 2016:138). Kalıtım da bireyi suçlu davranışlardan uzak tutan faktörlerden biridir. Bireyin zamanı ve enerjisi sınırlı olduğunda suç işlemeye zamanı olmaz. Geleneksel aktivitelere katılan kişiler randevular, zaman sınırı, çalışma saatleri, planlar vb. İle bağlıdır. Bu nedenle Hirschi “sapkın eylemlerde bulunma olasılıklarının nadir olduğunu söyler çünkü bu bireyler kendi eylemlerinin arkasından giderken sapkın davranışlarda dahi bulunmayı düşünemezler (Bartollas&Schmalleger, 2017:115).

4. İnançlar: Sosyal bağ teorisinin bu bileşeni bireyin belirli inançları olan bağlılığını ifade eder. Buradaki inanç dini anlamda bir inanç değildir. Hirschi bireylerin kanunlara karşı gelmelerine engel olan en önemli, etkenlerden birinin kanunların hakkaniyetli olduklarına inanmalarıdır. Bu inanç doğrultusunda kanunlara uymayı birer

gereklilik olarak görürler ve kanunların hakkaniyetini içselleştirdiğini ve ona uymanın doğru olduğuna inandıkları oranda suçtan uzak dururlar. Tam tersi kanunların tarafsızlığını sorgulayan bireylerin kanunlara karşı gelme olasılıkları fazladır (Balcıoğlu, 2016:107).

Hirschi’ye göre bir kişinin toplumsal normlara ahlaki geçerliliğine bağlandıkça onun topluma olan uyum olasılığı da artar (İçli, 2016:138).

Dört ana kontrol mekanizmasının öngördüğü “sosyal bağ teorisi” ile Hirschi (1969), bireyleri suç işlemekten alıkoyan temel koruyucuları gözler önüne sermiştir. Bu unsurları meydana gelecek zafiyet ile birey adım adım suç işlemeye daha müsait hale gelir. Dolayısıyla, bu teori çerçevesinde suçu engellemenin yolu bireyi topluma bağlamaktan geçmektedir (Dolu, 2012:279).

Hirschi suçun sosyal açıdan kabul edilemeyen davranışları yasaklayan güçlü inançları olmasından doğduğunu söyler. Bu inançlara, kanunlara ve toplumsal normlara saygılı olmayı içerir. Kanunlara karşı saygı toplumdaki diğer insanlara özellikle de ebeveynlere yakın ilişkiler kurarak gelişir. Sosyal Kontrol kavramı çok geniş destek bulmuştur ve çok güçlü yönleri vardır. Diğer kuramlarda farklı olan deneysel açıdan incelemeye elverişlidir. Hirschi, kuramını gençler/ergen gruplar üzerinde test edebilmiştir. Bu kuram suç davranışlarına çok yararlı bakış açıları kazandırmıştır. Örneğin, aile içi ilişkilerin önemi, okul ve suç arasındaki ilişki, bu kuramın ele aldığı önemli olanlardır (Bartollas&Schmalleger, 2017:117).

Sosyal kontrol kuramı; çocukluk yıllarında içsel denetim mekanizmasının yeterince gelişememesi ya da sonraki yıllarda işlev bozukluğuna uğramasıyla beraber aile ve okul çevresinden edinilen sosyal rollerin çatışması durumunda bireylerin sapkın ve suçlu davranışlar geliştirmesine etki etmektedir (McShane&WilliamsIII, 2007:133-134). Sonuç olarak kontrol teorisi çocuk ve yetişkin suçluluğun açıklanmasına önemli katkılarının yanında suç eylemlerini açıklamada yeterli olmadığını özellikle ciddi suçları kapsamadığı sorgulanabilir (İçli, 2016:139).