• Sonuç bulunamadı

3. SUÇU AÇIKLAYAN KURAMLAR

3.4. Sosyolojik Suç Kuramları

3.4.7. Çatışma Teorileri

1960’ların sonuna doğru “Conflict Criminology” olarak çatışma teorisi suçlu davranışa ceza ve adalet sisteminin ve devletin işleyişine bir güç ve çatışma eksenli farklı bir bakış açısı ortaya koymuştur. Çatışma teorisi Şikago okulundan Shaw ve McKay’in “Ayrıştırıcı Değerler Sistemi” kuramı ile Thorsten Selli’nin “ Kültür Çatışması” kuramına ilişkin görüşleri ve damgalama teorisindeki Howard Becker’in suçu ve suçluyu belirleyen faktörün güç olduğu görüşü ile Karl Marx ve Engels’in sömüren-sömürülen, güçlü-zayıf ilişkilerini anlatan düşüncelerden faydalanarak oluşmuştur (Dolu, 2012:425).

Çatışma teorisine göre toplumda eğer bir kişi suçlu olarak etiketlenmişse bunun mutlak bir nedeni vardır. Eğer bu etiketler ilgilerle alakalı ise, ilgiler değiştiği durumda onlar da değişirler Çatışmacı teoriye göre gücü elinde tutmanın en iyi yolu sosyal kurumlara hâkim olmaktır. Bu teoriye göre “sosyal çatışma” bir silahtır. Hukuk kimin elindeyse güç de ondadır. Hukuk bir güç aracı olarak görülmektedir. Ralf Dahrendorf çatışmayı Marx Weber gibi sanayi toplumlarındaki sosyal değişimlerin doğal bir sonucu olarak görmüştür. Çatışma teorisi geleneksel teorilerden ayıran en büyük fark “ güç, suç ve adalet” kavramlarına eleştirel bakış açısı olmuştur. Çatışma teorisyenleri gücün dağılımı konusundaki fikirlerindeki ortak nokta topluma hâkim bir sınıfın olduğudur (İçli, 2016:146-147).

1970’lerden itibaren çatışma teorisi kriminolojinin etkili konularından olmuştur. Bu teorinin en ünlü teorisyeni Ralf Dahrendof’tur. Çatışma teorisi sosyo-ekonomik gücün suç ile ilişkisini açıklamaktadır. Güç eğer toplumda eşit olarak dağıtılmazsa çatışmayı doğurur. Güçlü bireyler kendi şahsi ihtiyaçları için kullanırlar. Çatışma teorisi gücü elinde bulunduran gruplar tarafından ortaya atılmıştır. Her toplumun belirli değerler üzerinde uzlaşarak bazı modellerden yola çıkmaktadır. Her toplumda, değerler üzerinde bir uzlaşma vardır fakat uzlaşma modellerine karşılık bir uyuşmazlık modeli öne atılmıştır.

Bu çatışma (uyuşmazlık) modelini Dahrendorf dört madde üzerinde durarak anlatmaktadır. Bunlar;

1. Toplumlar her zaman değişikliğe uğrarlar ve toplumlar için sosyal değişim kaçınılmazdır.

2. Toplumlarda mutlaka çatışma olmalıdır, toplumlar için sosyal çatışma kaçınılmazdır.

3. Toplumun her kesimindeki insanlar sosyal değişimde mutlaka payı olur. 4. Toplumda bazı üyelerin diğer üyeleri sınırlaması gerçeği üzerine toplum

kurulur (Siegel, 2011:269).

George Vold’a göre suç sosyal çatışmanın bir ürünüdür. Suçun politika ve sosyal eşitsizliklerin bir ürünü olduğunu ileri süren ilk kriminolog Vold olmuştur. Toplum çeşitli gruplardan meydana geldiğini söyleyen Vold’a bu grupların her birinin farklı amaçları ve çıkarları söz konusudur. Bu çıkar ve amaçlar birbirleri ile uyuşmazsa gruplar arasında çatışma çıkar. Gruplar her zaman kendi menfaatlerini düşünür ve bu doğrultuda hareket ederler. Bu yüzden diğer gruplara karşı sürekli savunmada kalmak zorundadırlar. Burada toplumda güçlü olan grup ve azınlık gruplardan söz edilebilir. Azınlık gruplar yasama sürecine müdahale edebilecek kadar güçlü olmadıkları içim, bu grup genellikle kanunlar karşısında suçlu olarak tanımlanırlar (Akıncı, 2016:188).

Vold’un bu görüşleri Dahrendorf’un “Endüstri Toplumunda Sınıf ve Sınıf Çatışmaları” adlı eserinden etkilendiğini göstermiştir. Dahrendorf bu eserde toplumdaki tabakalaşmaları ekonomik sınıflardan meydana geldiğini ve yetkilerin kullanımının farklı ellerden bulunduğunu açıklamaktadır. Bu durum günümüzde yetki elinde olanlar (yönetenlerin) ve yetkiye uyanlar (yönetilenler) olarak tanımlanmaktadır (Zembroski, 2011:250).

Çatışma teorisi insanların neden suç işledikleri ve suçun nedenleri konularını pek önemsememişlerdir. Daha çok çatışmanın toplumun bir karakteristik özelliği ve kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu vurgulamışlardır. Ekonomik ve siyasi olarak güçlü olan grupların bu gücü kullanarak suçu hem de suçluyu üretir. Sonuç olarak çatışma teorisine göre ne kadar güçlü olursanız o adar az suçlanır ve tutuklanırsınız ya da mahkûm olmazsınız. Aksi durumda ne kadar güçsüzseniz, davranışlarınızın suç olarak görülme ihtimalide daha yüksektir (Karğın&Tosun, 2016:193).

Çatışma teorisyenlerine göre suçu önlemek ve suçlu davranışları cezalandırmak için var olan yasa ve adalet sistemini kullanmak sorunları çözemediği gibi durumu daha

60

da kötüleştirmektedir. Suçlu kişileri uzun süreli hapisle cezalandırma sistemi toplum için sorun çözücü bir davranış olmayacaktır. Daha büyük çaplı siyasi ve ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırarak gücün adil dağılımını sağlayacak makro ölçekli sosyal politikalar yapılması gerektiğini önermişlerdir (Karğın&Tosun, 2016:194).

Thorsten Selli’nin “Kültür Çatışması Teorisi ‘ne” göre; suçun temel nedeni “kültürler arası çatışma” ’dır. Selli’nin çatışma teorisi toplumlar farklı gruplardan oluşurlar ve her grup farklı kültürel normlara sahiptir. Suçta tam olarak burada ortaya çıkar Her kültürün diğer kültürle anlaşması ya da adapte olması zaman alacaktı. Farklı etnik yapı ve kültürel normlara sahip olan heterojen yapıdaki toplumlarda davranışlara uyma konusunda uyuşmazlıkların yani çatışmaların yaşanması olasıdır (Burkay, 2009:295).

Austin T. Turk’un “Çatışma Teorisine göre çatışma kuramı 1958’ler den sonra on yıllık bir durağanlık yaşamıştır. Daha sonraları 1970’li yılların başında çatışma kriminolojisinde bir canlanma meydana gelmiştir. 1696 yılında Austin T. Turk’un “Suçluluk ve Hukuki Düzen” isimli eseriyle çatışma teorisine yeniden canlılık kazandırmıştır. Turk (1696) insanların suç işlememesinin nedenleri dışında, hukuk da bazı davranışları suç olarak neden tanımlandığına ve bazı bireylerin toplumda neden suçlu kabul edildikleri sorularına yanıt aramıştır. Ona göre, modern toplumlarda yönetenler ile yönetilenler arasında sürekli bir çatışma vardır. Yönetenler hem kanun yaparlar hem de (polis, hâkim, savcı vb. vasıtasıyla) kanunları uygularlar. Toplumda yönetilenler yani zayıf olan kesim kendilerine göre normal davranışlar yaptıklarını düşündükleri için karşı tarafın kendilerine uyguladığı davranışları da eşitsizlik olarak algılayıp ve buna karşı tepki dile getirdikleri için suç işlemiş olurlar. Kısacası çatışma teorisi suçun asıl nedeni olarak devletin yani kanun koyucuların ceza adalet sistemindeki eşitsiz ve taraflı uygulamaların olduğunu söyler (Muş, 2016:199-200).

4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ