• Sonuç bulunamadı

3. SUÇU AÇIKLAYAN KURAMLAR

3.4. Sosyolojik Suç Kuramları

3.4.6. Damgalama Kuramı

Bu kuram; insanların etiketlendikleri zaman suç işleme olasılıklarının arttığını söylemektedir. Çünkü damgalama kuramına göre, insanlar kötü ve sapkın bir şeyleri yapmakla suçlandıkları zaman toplum tarafından dışlandıkları düşüncesine kapılırlar ve

54

bu dışlanmışlık duygusu da bu suçlu gruplarla iletişime geçmelerine vesile olur (Kızmaz, 2005:167).

Damgalama kuramının suça ilişkin yaklaşımı diğer kuramlardan farklıdır. Önceki teoriler; “birey niçin suç işlemektedir” sorusunu sorarken, damgalama kuramı da, “niçin belirli davranışlar sapma olarak tanımlanmaktadır?” sorusunu cevabını bulmaya odaklanmıştır. Damgalama teorisi (labelling theory) analizin yerine suçlar ve suçlu davranışlar yerine, bu kişilere gösterilen tepkileri suçlu damgasını vurarak suçlu olarak yaftaladıkları insanları kontrol altına almaya çalışanları ve bu damgalama sürecini yerleştirirler. Agnew’in dediği gibi Bu yönüyle damgalama teorisi aslında bir suç teorisi değildir. Suçlama teorisidir (Siegel, 2005:178).

“Damgalama perspektifi veya damgalama yaklaşımı” olarak da bilinen damgalama teorisi, Klasik Okul düşünürleri tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre ceza veren adalet sistemi, insanlara ceza verirken damgalama yapmaktadırlar. Bunun için bazen adalete karşı olmayan insanları toplum kaybetmekle karşı karşıya kalmaktadır (Dolu, 2012:385).

Damgalama teorisyenleri, suçlu davranışın sosyal etkileşimin bir sonucu olduğunu göstermeye çalışmışlardır. Bu teorisyenlere göre bireyler, komşuları, öğretmenler, polis ve ebeveynleri ve oyun arkadaşları tarafından etiketlendikleri için suçlu kişi olurlar. Bu teori “Aptal”, “Zihinsel yönden dengesiz”, “Çocuk suçlu”, “Yetişkin suçlu” gibi etiketlerin olumsuz olduğunu ve bu etiketlemenin kişiye zarar verdiğini kabul eder (İçli, 2016:139).

Sosyolojik suç teorileri genellikle insanların neden suç işledikleri üzerinde dururken, damgalama teorisi özellikle toplumun suç davranışlarına gösterdiği tepkiler üzerinde durur.

1) Toplumun nasıl ve ne şekilde bazı davranışları suç, bu davranışta bulunan insanları da ne şekilde suçlu olarak damgalamaktadır?

2) Suçlu olarak etiketlenen kişilerin gelecekte davranışları üzerinde suçlu damgasının etkileri neler olacaktır?

Damgalama teorisyenleri suçlu damgasını toplumdaki yoksullar, zayıflar ve azınlıklar gibi dezavantajlı gruplara diğer gruplara kıyasla daha fazla uygulandığını savunurlar (Karğın, 2016:143).

Bu teori önce “Ayna Benlik “ veya “Sembolik Etkileşim” olarak adlandırılmıştır. Frank Tonnenboum’un çocuk suçluluğu alanındaki çalışmalarından sonra “Damgalama Teorisi” olarak adlandırılmaya başlanmıştır (Balcıoğlu, 2016:109).

Edwn M. Lemert 1951 yılında yayınladığı “Sosyal Patoloji” kitabıyla damgalama teorisinin temellerini atmıştır (Muş, 2016:151).

Lemert, “birincil” ve “ikincil” sapma kuramlarını kullanmıştır. Ona göre birincil sapma suç davranışlarında ilk faaliyetlerdir, etkisi az olup çabuk unutulur. Lemert’e göre birincil sapmalar norm ihlali ve insanlar üzerindeki etkisi çok az olup hemen unutulan sapkınlıklardır. Örneğin, bir üniversite öğrencisinin kampüsün kütüphanesinden bir kitap çalması. Bu hırsız ders kitabını başarılı bir şekilde çalışıyor, ders kitabını bir kurs için kullanıyor, mezun olmaya doğru gidiyor, sonradan birey hukuk fakültesini kazanarak mezun oluyor hatta ünlü bir hâkim oluyor. Bu örnekte bireyin hırsızlığı toplum tarafından fark edilmiyor. Kişilerin gelecek yaşamı üzerinde etkisi göreli olarak çok az olan bir olaydır (Siegel, 2011:253).

İkincil sapma kişinin sapmış davranışının sonuçlarının kişiliğini yeniden organize ettiği zaman ortaya çıkar. Örneğin, uyuşturucu deneyen birinin bağımlı veya arada sırada içen birinin alkolik olması vb... (İçli, 2016:140).

Lemert’in ikincil sapma kavramı damgalama teorisinin özüdür. Suçlu bireyler kendilerini toplumda soyutlanmış ve kendi sapmış rollerine sıkıca kilitlenmiş hissederler. Bu kişiler gruplar oluşturmak için kendileri gibi etiketlenmiş başka birilerini ararlar. İkincil sapma böylelikle sosyalizasyon sürecinin bir ürünü olur (Siegel, 2011:253).

İkincil sapmalar, sapkın bir olayı gerçekleştirirler. Negatif bir etiket uygulayan sosyal kontrol teorisyenleri tarafından dikkat çeker ve etiketlenirler. Toplumda etiket uygulayan ve sosyal kontrol teorisyenlerinin dikkatini çekecek önemli bir sapkın davranış meydana geldiğinde sapkın hareketin sonuçları etrafında ikincil sapmalar oluşur. Yani etiketlenmiş suçlu kendi davranışlarını ve kişiliğini yeniden düzenler. Örneğin hırsızlık yapan bir kolej öğrencisi güvenlik görevlisi tarafından yakalanır. Hukuk fakültesi ile ilgili kurduğu hayalleri biter ve geleceği için seçeceği meslekler sınırlıdır. Bu olayı duyan kimseler onun için “ karakterden yoksun” diyor ve bu fikirleri toplumda yayılmaya başlıyor. Sonunda bu kişi bir uyuşturucu satıcısı oldu ve hapishanede hayatına son verildi. İkincil sapmalar sapkınlığa karşı sosyalleşme rolünü içerir (Siegel, 2011:253).

56

Şekil 4. İkincil Sapmanın Oluşum Süreci

Lemert’e göre etiketlenmiş kişi, kendisine karşı gelen toplumsal tepkinin yarattığı açık ve gizli sorunlara karşı savunma, saldırı ya da uyum sağlama aracı olarak ona dayalı bir rolünü kullanır (Siegel, 2011:253).

Etiketleme teorisinin önde gelen isimlerinden biri de Howard S. Becker’dır. Ona göre toplumsal düzene göre bireylere ve topluma zararlı olan davranışlar “Suç/ Ahlaksızlık/ İtaatsizlik/ Sapma veya Delilik” nitelemeleriyle adlandırılmıştır (Bal, 2016:66).

Becker’a göre suçlu kişi ile suçlu olmayan kişi arasındaki tek fark suçlu olanın etiketlenmiş olmasıdır. Yani sapma davranışı gösteren kişi davranışın niteliğinden dolayı etiketlenmez, kuralları uygulayamamasının sonucunda etiketlenir. Becker’ın damgalama teorisine en önemli katkısı “Sapma” kavramına net bir tanım getirmiştir. Sosyal reaksiyon kavramını da ceza konuları çerçevesinde genişçe ele almıştır. Becker’a göre suç toplum tarafından üretilmektedir. “Sosyal gruplar kanunları ve kuralları oluşturmaktadır ve bu kurallar özellikle bazı gruplardan olan insanlara uygulanmakta, kuralları ihlal eden davranışlar suç; ihlal edenler de suçlu olarak damgalanmaktadır”. Yani buradaki suç bir davranış ürünü değil damgadır; suçlu da suçlu damgası vurulan kişidir (Muş, 2016:154). Becker’a göre her zaman ve her yerde bazı kişilerin suçsuz olması suçun statik olduğu anlamına gelmez. Aksine kişilerin hem davranışları hem de fikirleri değişir. Bu nedenle başkalarına karşı tepkileri de değişmektedir. Eğer biz bir kişiye suçlu gibi

İkincil

Sapma

Sosyal Tepkiler ve cezalar Negatif Etiketler Daha fazla birincil sapma Birincil Sapmalar Kötülüğe dramatize etmek Kendini Etiketleme

davranırsak o kişi muhtemelen suçlu olacaktır. Örneğin; okullarda öğretmenler bazı çocuklara “zorluk çıkartanlar” olarak sınıflaması çocuktaki suç potansiyelini önlemek yerine tam tersi çocuğu yabancılaştırarak daha büyük dertlere götürebileceğini söyler ((Börekçi, 2012:?).

Damgalama teorisyenleri etiketleme sürecini anlamak için kanun yapanları ve uygulayanları incelemişlerdir. Burada “güç” kavramına vurgu yaptılar. Yasalar toplumda iktidarı elinde olanların çıkarlarını ve ideolojik kabullerini korumak için vardır. Polis ve mahkemeler uygulamalarını bu yüzden daha çok damgalanmış (beyaz olmayan) olanlara yaparlar. Statewatch’a göre Britanya’da siyahilerin beyazlara göre durdurulup aranma oranları 7,5 kat tutuklanma oranları ise 4 kat daha fazladır (Bal, 2016:73). Burada suçu oluşturan da damgayı vuran da yani suçu oluşturanlar da, suçlu damgasını vuranlar da aslında toplumda güçlü kimseler ve kanun yapanlar diye bilinen gruplardır. Toplumda gücü elinde olan ve kanunları yapanlardır. Suçlu damgası vurulan kişiler çoğunlukla dezavantajlı gruplara mensup olan kimselerden oluşmaktadır. Aslında dezavantajlı gruptaki kimseler yaptıkları davranışları, kendi yaşam tarzları ve yaşadıkları kültüre göre normal kabul edilen davranışlar olduğunu söylemketdirler (Karğın, 2016:145-146).

Braithwatin “Birleştirici Utandırma” kavramı ile damgalama teorisine yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Braithwatin’e göre “Utandırmak” teriminin damgalama olarak yorumlanmaması gerektiğini, utandırmanın biriyle toplumu birleştirici/bütünleştirici olumlu bir tarafı olduğunu ortaya koymuştur (Dolu, 2012:404).

Yeniden birleştirme ve bütünleştiren utanma daha çok toplumculuk duygusunun baskın olduğu toplumlarda görülmektedir. Toplumculuk duygusunun olduğu toplumlarda insanlar bir araya gelerek ve hissederek paylaştıkları ortak duygular vardır. Bu tarz toplumlarda utandırma da utanma da etkili ve aktif olarak uygulanabilir (Karğın, 2016:159).

Braithwaite “Neden bazı toplumların diğer toplumlara göre daha düşük suç oranlarına sahiptir?” sorusunu sormuştur. Bu soruya suç oranı düşük olan toplumların en iyi cezaları uyguladıkları için değil, suçlu davranışa karşı en kötü davranan toplumlardır. Braithwaite göre herhangi bir sapma veya suç davranışına iki farklı yaklaşım türünden bahsedebiliriz. Birincisi kamu tarafından gösterilen resmi tepkiler, ikincisi sosyal tepkilerdir. Sosyal tepkilerden kasıt “Utandırmalardır”. Braithwaite’e göre sosyal tepkiler kamu tarafından koyulan cezalandırmalardan daha etkilidir. Dolayısıyla utandırma etkin bir önleme yöntemi olarak kullanılmalıdır. Braithwaite utandırmayı 2

58

şekilde anlatmaktadır. Biri ayrıştırıcı veya dışlayıcı utandırma dediğimiz damgalama ikincisi ise birleştirici utandırmadır. Damgalama teorisine farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Birleştirici utandırma suçlu olarak anılan insanların aslında özlerinde iyi olduklarını sadece bazen hata yapabileceklerini söyler. Yani “Biz seni değil, davranışlarını ayıplıyoruz.” burada kişinin kendisi değil, suçlu davranışı ayıplanır. Birleştirici utandırma ile hatalı davranışlar onaylanmaz fakat bireyin kendisi saygı ve kabul görmeye devam eder (Dolu, 2012:409).