• Sonuç bulunamadı

3. SUÇU AÇIKLAYAN KURAMLAR

3.4. Sosyolojik Suç Kuramları

3.4.4. Sosyal Öğrenme Kuramları

Sosyal öğrenme teorisyenleri, suçun suç faaliyetleriyle ilişkili normları, değerleri ve davranışları öğrenmenin bir ürünü olduğunu savunurlar (İçli, 2016:127).

Sosyal öğrenme, suçun asıl tekniklerin yanı sıra suçluluğun psikolojik yönlerini ve kişinin yaşadığı faaliyetlerle ilişkisinin nasıl başa çıkacağı konusunu içermektedir.

Sosyal öğrenme kişinin kendi kendine öğrenmesinin dışında bir grup içinde öğrenme şeklidir. Suçlu davranışı öğrenme teorileri farklı sosyal ortamlarda insanların suçu öğrendiğini savunur (Kılıç, 2016:221).

Sosyal öğrenme teorisi, sosyal süreç teorilerinin neredeyse hepsiyle uyumlu bir teoridir ve önem derecesi bakımından lider durumda sayılır (Dolu, 2012:236).

Sosyal öğrenme teorilerinin geçmişi 19. yüzyıl’da Gabriel Tarde’nin “Taklit” teorisine dayanır. Tarde özellikle dönemin en popüler teorisi olan Lombroso’nun biyolojik anormallik teorisini reddetmiştir. Suçlu insanların normal bireyler olduklarını ve suçlu davranışın tıpkı diğer yasal olan davranışlar gibi öğrendiklerini iddia etmiştir. Tarde’ye göre insanlar “ bir elbise modelini kopya eder gibi davranışlarını taklit ederler” (İçli, 2016:127).

Sosyal öğrenme teorisyenlerine göre çocuklar, yetişkinlerin şiddet içeren davranışlarını öğrenirler. Daha sonraki yıllarında bu saldırgan davranışları kalıcı hale gelir. Bu teoriyi savunanlara göre kişinin şiddet eğilimlerini aktifleştiren asıl faktör çevredir. Modern toplumlara göre şiddet davranışları üç kaynak tarafından şekillendirilir. Bunlar;

1. Şiddet içerikli davranışlar sergileyen çocukların aileleri incelenerek aile üyelerinin de bu tür davranışlar sergiledikleri görülmüştür.

2. Şiddetin öğrenilmesinde en önemli ikinci kaynak çevredir. Sosyal çevrelerinde yasal ihlallere açık olan yerlerden oluşan alt kültüre mensup olan kişilerin, yasalara uyum gösteren kişilerle davranışları kıyaslandığında daha fazla şiddet içeren davranışlarda bulunma olasılıkları vardır.

3. Kaynak olarak kamuoyunu göstermişlerdir. Televizyon programları ve filmlerde şiddet kabul edilebilir bir olay gibi gösterilip sonrasında yasal otoritelerin ihlal edenlerin de kahraman olarak gösterilmeleri şiddete yönelik davranışların öğrenilmesine neden olmaktadır (İçli, 2016:128).

Akers kendisinden önceki “Ayırıcı Birliktelikler Teorisini” genişleterek sosyal öğrenme teorisini geliştirmiştir. Bu teoriye göre insanlar suçlu davranışı doğuştan kazanamazlar, hayat tecrübeleriyle beraber çevrelerinde şiddet içerikli davranışlarını öğrenerek suça karışırlar. Bazen sosyal çevrelerinde bazen de televizyon veya sosyal medya aracılığıyla şiddet davranışları sergileyen insanları gözlemleyerek öğrenmektedirler (Muş, 2016:181).

48

Aker’s sosyal öğrenme teorisini dört bileşen üzerine inşa etmektedir. Bunlar; 1. Ayırıcı Birliktelikler

2. Tanımlamalar 3. Ayırıcı Pekiştirme 4. Taklit

3.4.4.1. Ayırıcı Birliktelikler

Bu teori suçlu davranışı öğrenmenin bir çıktısı olarak görmektedir. Biyolojik ve psikolojik nedenler suçlu davranışa etkisi olmadığını, suç modelleri yüz yüze gelme sonucunda öğrenilir. Bu teori suçluluğu küçük ve kendisine yakın gruplardan öğrenir (Akıncı, 2016:200).

Sutherland’a göre suçluluk sadece yaş, ırk, cinsiyet gibi faktörlerle sadece açıklanamaz. Ona göre suçluluğun tek kaynağı bireysel özellikler ve sosyo-ekonomik pozisyonlar değildir. Bunların yanında kültür de bireyin öğrenme sürecini etkileyecek bir üründür (Bal, 2016:117).

Sutherland Beyaz yaka suçluluğu üzerine yaptığı çalışmasında yaşadığı dönemde suçlulukla ilgili yaygın olan bir fikrin değişmesine yol açmıştır. Bu fikir o dönemde suçlu davranış sosyo-ekonomik durumu iyi olan insanlar tarafından değil, daha çok yoksulluk, alt-kültür, düşük zekâ seviyesine sahip kimseler tarafından işlendiği fikri yaygındı. Sutherland bu çalışmasıyla suçun tüm sosyal çevrelerde işlenebileceği düşüncesini yaygınlaştırdı (Muş, 2016:177).

3.4.4.2. Tanımlamalar

Sosyal öğrenme kuramı; suçu, kriminolojik olaylarla beraber toplumdaki kurallar, değerler ve davranışların öğrenilmesiyle alakalı olarak açıklamaya çalışır. Bu kuram, hem yasal olmayan davranışta suç değerini rasyonelleştirir hem de suç tekniklerinin öğrenilmesini içerir. Sosyal öğrenme kuramı; aynı zamanda “ayırıcı birleşenler, ayırıcı pekiştirme ve nötrleştirme teorisi” gibi yaklaşımları da içermektedir (Siegel, 2011:236).

Sosyal öğrenme kuramı içerisinde bulunan “ayrıcı birleşenler kuramı” Sutherland tarafından geliştirdi. Ona göre suçluluk, insanların “kriminal değer ve normlarla” etkileşimleri sonunda öğrendikleri bir şeydir; başka bir ifadeyle suçu “sosyal etkileşim” kavramıyla anlatmaktadır. Fakat ona göre, suçluların bir araya gelmesi suçlu davranışın

oluşması için yeterli bir sebep değildir. Suçlu davranışın ortaya çıkmasında; “ suçlu gruplarla olan ilişkinin sıklığı, süresi, önceliği ve yoğunluğu” da önem arz eder (Dolu, 2012:255).

Bu kurama göre suç, ne biyolojik sebeplere bağlı oluşan zekâ seviyesindeki düşüklük ve doğuştan getirilen bireysel eksiklerle, ne psikopatik ve kişilik bozukluklarıyla ne de yoksulluk gibi ekonomik kaynaklı sebeplerden dolayı ortaya çıkmaz. Suçu tamimiyle toplumsal etkileşim çerçevesinde bir “öğrenme faaliyeti” sonucunda ortaya çıktığını savunur (Siegel, 2011:237).

3.4.4.3. Ayırıcı Pekiştirme

Ayırıcı pekiştirme, suçlu davranışı yapan kişinin olaydan sonra işlediği suçun ona zarar mı, kar mı getireceğine bakarak daha sonrasında suç işlemeye devam edip etmeyeceğini karar vermesine denir (Balcıoğlu, 2016:100).

Bireyler suçlu davranışı işlemeyi ister bıraksın, isterse devam etsin bu kararı geçmiş, bugün ve gelecekte suçlu davranışının sonunda kazanacağı ödül veya kaybedeceği ceza beklentisine bağlıdır (Dolu, 2012:257).

Akers’göre bu teoriyi Sutherland’ın teorisi ile B. F. Skinner’in çalışmalarıyla bütünleştirdi. Ona göre, insanlar normal davranışlarını operant şartlanma ile öğrenirler. Sosyal davranışlar başkalarının davranışlarını model alması ve şartlanma yoluyla elde edilir. Davranışlar olumlu olduğunda ödüllendirilir ve davranış güçlendirilir, fakat ceza verildiği zaman ise tam tersi davranıştan kaçınılır ( negatif güçlendirme ). Davranış, ceza veya ödülün alınamaması ile zayıflatılıyor. Davranışların sapmış veya uyumlu davranışı olduğunun belirlenmesi, geçmişte mevcut cezalar ve ödüller ile alternatif davranışa ilişkin ödüller ve cezalar olarak tanımlanan ayırıcı güçlendirmeye bağlıdır (İçli, 2016:133).

Ödül ve ceza ayırıcı pekiştireç görevi görür. Ayırıcı pekiştirme (güçlendirme) teorisi ayırıcı birliktelikler teorisinin önüne geçer. Psikoloji biliminin ortaya koyduğu yeni bulgular bireyin suçun işlenmesi ve devam ettirilmesi noktasında akla gelen soruları giderebilecek dinamik bir mekanizma öngörüsü ortaya koymuştur. Ayırıcı güçlendirme teorisine göre suçlu davranış operant (edimsel) davranıştır. Suçlu davranışların devam edip etmemesi davranışın sonuçlarına bağlıdır. Bireylerin suçlu davranışlar sonucunda kazandıkları para, çalıntı eşyalar, haz tatmin vb. her türlü sonuç suçlu davranışı pekiştirip güçlendiren önemli faktörlerdir. Bu tür edimlere Skinner “pozitif pekiştireç” adını vermiştir. Bu durum mala karşı işlenen suçların hepsi için geçerlidir (Dolu, 2012:255).

50

3.4.4.4. Taklit

Suç davranışının gözlem yoluyla taklit edilerek başka bireylerden öğrenilmesidir. Suçlu davranışa bakış açısı ait suçu haklı gösteren veya suçlu davranışın hatalı olduğunu söyleyen tanımlamalar taklit yoluyla ya da edimsel öğrenme ile öğrenilmiş olur. Taklit ile suç ilişkisi ilk olarak öğrenme metotlarıyla geliştirilmesi Tarde tarafından ortaya atılmıştır (Dolu, 2012:256).

Akers’e göre suçlu davranış Sutherland’ın da söylediği gibi suç sadece yakın sosyal çevremizdeki kişilerle etkileşimlerimiz sonucunda öğrenilen bir davranış değildir, aynı zamanda taklit yoluyla gözlem yaparak öğrenilen bir davranıştır. Bu teoride Tarde’nin “taklit” kavramı ile Bandura’nın “ gözlemsel öğrenme” kavramlarının birlikte yorumlandığını görmekteyiz. Akers’e göre suçlu davranışı öğrenme yolları; yakın çevremizden görerek taklit etme ile ya da tv, radyo, internet gibi kitle iletişim araçları üzerinden gözlemsel yolla öğrenilmiş olacağını savunur (Balcıoğlu, 2016:103).