• Sonuç bulunamadı

TEMEL OLUŞTURAN SOSYO-PSĐKOLOJĐK KURAMLAR

1.4.2. Farklılık Kavramına Temel Oluşturan Sosyo-Psikolojik Kuramlar

1.4.2.1. Sosyal Kimlik Kuramı (Social Identity Theory)

1.4.2.1.1. Sosyal Karşılaştırma Kuramı

Đnsanların diğerleriyle kurdukları ilişkilerde; “Bir yandan, diğerlerine benzemeye, onlarla bütünleşmeye, onlar gibi olmaya, onlardan geri ya da aşağıda kalmamaya çaba göstermek; diğer yandan da onlardan farklılaşmaya, onlarla aynı olmamaya, onlardan daha ileri veya üstün olmaya çalışmak” şeklinde iki temel eğilimin varlığından söz etmek mümkündür (Bilgin, 2007: 110).

Bireyler açısından gruplar hem benzeşme hem de farklılaşma yeri olarak düşünülmelidir. Nitekim, bireylerin diğerleriyle bütünleşmesi kadar onlardan farklılaşması da sosyal bir olgudur. Sosyal kimlik kuramı çerçevesinde, insanlar arası benzerlikler ve farklılıklar birlikte incelenebilir. Bir bireyin, bir grubun veya bir toplumun kimliği o bireyin, o grubun veya o toplumun bir başkasından farklı olduğu anlamını taşımaktadır (Meşe, 1999: 42).

Đnsanların herhangi bir andaki duygu ve talepleri, ister diğerleriyle benzeşmek isterse diğerlerinden ayrışmak olsun; her şeyden önce kendisini “onlarla” karşılaştırması gerekmektedir. Kendini diğerleriyle kıyaslama özelliği ise, sosyal psikoloji alanında “Sosyal karşılaştırma” olgu ve süreçleri başlığı altında incelenmektedir (Bilgin, 2007: 110: Teközel, 2008: 245).

Sosyal karşılaştırma alanındaki ilk kuramsal çalışmalar, Festinger (1954) tarafından ortaya konmuştur. Festinger’in hareket noktası, insanların görüş ve yeteneklerini değerlendirme güdüsüne sahip oldukları, bunun için diğer insanların görüş ve yetenekleriyle kendilerininkini karşılaştırdıkları varsayımıdır (Bilgin, 2007: 110). Festinger’in (1954) sosyal karşılaştırma kuramına göre, insanlarda; kendilerini ve kendi özelliklerini (fikirlerini, yeteneklerini, gelişmelerini vb.) değerlendirme yönünde doğuştan gelen bir eğilim bulunmaktadır. Festinger, insanların bu değerlendirmeye ilişkin objektif bir bilgiye ulaşmaları mümkün olmadığı zaman, kendilerini “Kendilerine benzeyen” başkalarıyla karşılaştırmayı tercih ettiklerini belirtmektedir. Đnsanın kendisini, kendisine benzeyen birisiyle karşılaştırması, kendisinden çok farklı biriyle karşılaştırma yapmasından daha anlamlı ve daha çok bilgi sağlayıcı olarak düşünüldüğünden tercih edilmektedir. Festinger’e göre, özellikle Batı kültürlerinde insanlar yeteneklerini ve diğer özelliklerini sürekli geliştirmeleri yönünde bir baskı hissederler. Bunun bir sonucu olarak da, karşılaştırma yaptıkları bireylerden daha iyi olma yönünde çaba sarf ederler.

Festinger’e göre bu süreç, insanların kendilerine benzeyen diğerleri ile sürekli bir rekabet içinde olması ile sonuçlanır (Pelled, Eisenhardt ve Xin, 1999: 5).

Sosyal karşılaştırma kuramı, insanların öz-değerlendirme ya da öz-saygı gibi güdülerle ilişkili bir sosyal bağlanma süreci içinde gruplar oluşturduklarını varsaymaktadır. Farklı yönlerde ilerleyip gelişmekle birlikte; “Benzerlik arayışı” (insanın kendisiyle diğerleri arasında sadece benzerlik arayışını hedeflediği görüşü) üstünde odaklanan sosyal karşılaştırma kuramı; gruplara öncelik ve ayrıcalık tanıyan bir bakış açısını yansıtmaktadır. Sanki insan bir şeylere kıyasla hep “Geç kalmış” bir varlık olarak kavramsallaştırılmaktadır. Böyle olunca da, “Eksik insanın” sosyal karşılaştırmayla, başka “Eksik insanlar” bularak rahatlayacağı varsayılmaktadır. Oysa sosyal karşılaştırma süreçlerinin, insanın kendisiyle diğerleri arasında fark bulma arayışında olduğuna yönelik gözlemler de vardır. Bu yönüyle sosyal karşılaştırma, “Ben, diğerlerinden eksik değilim“den ziyade, “Ben, diğerlerinden daha fazlayım” demenin bir yolu gibi görülmektedir (Bilgin, 2007: 112).

Bu açıdan bakıldığında bireyler, benliklerini gerçekçi ve yansız bir şekilde değerlendirmek yerine, yanlı bilgiler kullanarak benlik değerlerini korumaya veya artırmaya yönelik karşılaştırmalar yapmaktadırlar. Sosyal karşılaştırma çeşitli güdülere bağlanabilmekle birlikte; araştırmacıların çoğu, kendini değerlendirme, kendini geliştirme ve benlik değerini arttırma şeklinde özellikle üç temel güdü üzerinde yoğunlaşmaktadır (Bilgin, 2007: 113-114):

• Kendini değerlendirme güdüsü: Đnsanların görüş ve yeteneklerinin değerini bilme eğilimini ifade etmektedir. Doğru bir değerlendirmenin en azından pratik bir işlevi vardır. Doğru bir değerlendirme, çoğu zaman kişinin kendisine benzer olanlarla yaptığı karşılaştırmalara dayanır. Çünkü en çok bilgi veren karşılaştırmalar, kişinin karşılaşılan boyut bakımından kendisine benzer olan diğerleriyle yaptığı karşılaştırmalardır.

• Kendini geliştirme güdüsü: Đnsanların kendilerini geliştirme temelinde karşılaştırmalar yapmalarını ifade etmektedir. Bu güdü, özellikle yukarı doğru karşılaştırmalarda yani bireyin kendisini kendisinden daha iyi ya da daha başarılı kişilerle karşılaştırmasında söz konusu olmaktadır. Literatürde başarı yönelimi yüksek olanların, A tipi bireylerin, çalışkan ve yarışmacı kişilerin daha çok yukarı doğru karşılaştırmaları tercih ettiği belirtilmektedir.

• Benlik değerini arttırma güdüsü: Đnsanların kendilerini daha iyi hissetmek üzere yaptıkları karşılaştırmaları ifade etmektedir. Bu güdü, özellikle aşağı doğru karşılaştırmalarda (kişinin kendisini, ondan daha kötü ya da başarısız olanlarla karşılaştırması) ve yatay karşılaştırmalarda (şanssız bir durumdaki kişinin kendisini aynı derecede şanssız bir başkasıyla karşılaştırması) söz konusu olmaktadır. Karşılaştırmadan kaçınma (sahip olduğu yeteneğin belirgin şekilde düşük olduğuna inanan bir kişinin kendinden başarılı görünen kişilerle karşılaştırmaya girmekten kaçınması) veya sosyal karşılaştırmaların sınırlı tutulmasına ilişkin normlar geliştirme (örneğin, öğretim üyelerinin yayın listelerini birbirlerine göstermelerinin yaygın bir davranış olmaması) vb. de benlik değerini artırma güdüsü çerçevesinde değerlendirilebilecek davranışlardır.

“Çeşitli gruplarda uyma yönündeki baskılara rağmen, sosyal farklılaşmanın varlığı; onun güçlü psiko-sosyal temellere dayandığını düşündürmektedir. Monteil’e göre (1989); tekil ve sosyal olarak görünür olmak, normlar bakımından diğerlerinden farklılaşmayı gerektirmektedir. Var olmak bir anlamda, normlardan ayrılmak ve farklı olmak demektir. Sosyal yaşam her zaman bireyin diğer insanlara referansını içermektedir. Bu referans, bireyin kimliği üzerinde bir tehdit oluşturmaya başladığı anda, farklılaşma arayışı başlar. Kimliğin yeniden inşası, farklılık yaratmayla ve heterojenliğin pekiştirilmesiyle gerçekleştirilir. Lemaine’ye göre (1979); farklılaşma arayışına girenler, genellikle kendi üstlerindeki kişiler tarafından yadsınanlar ve sosyal karşılaştırmada altta bulunanlardır. Ancak buradaki altta ve üstte oluş, kıyaslama kriterlerine bağlı olduğu için, sosyal sınıflamayla paralellik göstermemektedir” (Bilgin, 2007: 114).

Đnsanların tümünde bir farklılaşma eğilimi bulunmakla birlikte, bu eğilim sınırsız değildir. Çünkü sosyal düzen, insanların sonsuza dek farklılaşmalarını kendi bütünlüğü açısından tehlikeli görmekte ve genellikle benzerlik yönünde bir baskı uygulamaktadır (Bilgin, 2007: 118).

Codol’un (1979) P.I.P. (Primus Inter Pares) Etkisi adıyla tanınan araştırmaları, farklılaşma ve benzeşme süreçlerinin eş zamanlı olarak işleyip işleyemeyeceği konusuna farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu araştırmalardan birinde, bir grup deneğe aynı iş, bazen işbirliği bazen de rekabet üstünde merkezileşmiş olarak verilir. Deneklerin duruma göre, partnerlerine kıyasla

kendilerini bazen daha işbirlikçi bazen de daha rekabetçi olarak niteledikleri gözlenir. Burada iki olgu önem taşımaktadır: Bir yandan bireyler, kendileri hakkında iyi bir görüntü vermek için referans noktasının normlarına uyduklarını vurgular. Bu uyum, sosyal olarak zorunlu olmakla birlikte, orijinalliği ve tekilliği yok etmektedir. Diğer yandan farklılıklarını korumak ama bunu, normlara uygunluklarını azaltmadan başarmak isterler. Bu durumda tek seçenek, normlara diğerlerinden çok daha fazla uymaktır. Bu olgu ‘Benzerleri arasında en iyi olmak’ ya da P.I.P. Etkisi veya ‘Benliğin üst uyumu’ olarak adlandırılmaktadır (Bilgin, 2007: 118-119).

Sosyal kimlik kuramının temel aldığı kavramların çoğu, sosyal karşılaştırma kuramının kavramları ile benzer olup her iki kuramı birleştiren nokta, “Kişinin kendisini değerlendirirken, bazen kendisi ve diğerleri arasındaki karşılaştırmalara bazen de kendi grubu ile diğer gruplar arasındaki karşılaştırmalara başvurduğu düşüncesi”dir (Goethals ve Darley, 1987’den akt. Meşe, 1999: 22).

Bu noktada sosyal karşılaştırma ile gerçekleşen bir kavram olan göreceli

yoksunluk kavramından söz etmek gerekmektedir. Sosyal psikoloji kökenli bir

kavram olan göreceli yoksunluk; “Kişilerin kendilerine benzer diğerleri ile sahip olmak istedikleri ve hak ettiklerini düşündükleri şeyleri karşılaştırmalarını” ifade etmektedir. Kavram, kişilerin kendilerini veya kendi gruplarını diğeri veya diğer gruplarla karşılaştırmaları sonucunda algılanan olumsuz duygular üzerine temellenmiştir. Hem bireysel hem de grup kapsamında düşünülebilen göreceli yoksunluk, “Gruplar arasındaki eşitsizliği algılama ve buna bağlı duygular” üzerine odaklanmıştır (Meşe, 1999: 23-24).