• Sonuç bulunamadı

Sosyal ve İktisadi Hayat

BÖLÜM 3: HÜMAYUN DÖNEMİNDE TEŞKİLAT VE KÜLTÜR HAYATI

3.3. Sosyal ve İktisadi Hayat

Hindistan’da kalıcı olmaya çalışan Babürlü Devlet’inde sosyal sınıflar nüfus üstünlüğüne sahip olan Hindular ve genel olarak Türklerin oluşturduğu Müslümanlardan oluşuyordu. Hindistan’daki Müslümanların çoğunluğu Sünni olmakla beraber Şii inancına mensup gruplar da mevcuttu. Türkler Hindistan’daki diğer unsurlara göre sayıca az da olsalar devletin yürütme mekanizmasına hâkimdiler.389 Devlette resmi dil Farsça iken hanedan ve ordunun dili Türkçe idi. Devletin başkentinde en çok konuşulan dil ordu dili veya Hindistani’dir. Bu dil farklı diller konuşan yerli Müslümanların birbirini anlaması için önemliydi.390

Babür, Hindistan’daki halk ile ilgili şu ifadeleri kullanır: “Hindistan ahalisinin çoğu

kâfirdir. Hind halkı kafire hindu der. Hinduların çoğu tenasüha inanır. İşçiler, üreticiler ver hizmetkârlar hep hindudur. Bizim vilayetlerde göçebe halkın, kabilelere göre, hususi adları vardır. Burada da vilayet ve köylerde oturan halkın, kabilelere göre,

adları vardır. Her sanat sahibi o sanatı babalarından beri yapmaktadır.”391 Babürlü

idaresi altında Hint mirası canlı ve yaratıcı kalmayı başarmıştı. Bu miras Müslüman idaresini kabul eden Hindular arasında korunarak dini ve entelektüel alanda daha da geliştirilmişti. Babürlü toplumsal hayatında din dışında, Müslümanlar ve Hindular genel olarak aynı sanatları ve öğrenimleri paylaşmışlardı. Bilhassa Kuzey Hindistan’da, çok

387 Gommans. s.156.

388

Khan, s.168.

389

H. Hilal Şahin, “Ekber Şah’ın Sosyo-Kültürel ve Dini Reformlarının Toplumsal Hayata Etkisi”, Tarih Okulu

Dergisi, İzmir, sayı:22, (Haziran 2015), s.115.

390 Bayur, Hindistan Tarihi Gurkanlı Devletinin Büyüklük Devri (1526-1737), s.551.

391

sayıda Hindu, Farsça okumaktaydı. Mimari, müzik ve birçok alanda Müslümanların ve Hinduların kendi tarzları gitgide özlerinde ortak bir form oluşturmaya başlamıştı.392 Babürlüler’in toplumsal yapısının belirlenmesinde önemli bir etken de tarımdı. Hindistan’da tarım Babürlü Devleti’nin teşekkülü ile önemli bir değişiklik yaşamıştı. Ekili alanlar çoğalmış, tütün, darı ve ipek gibi yeni sayılabilecek ürünler yetiştirilmeye başlanmıştı. İktisadi manada pazara yönelik tarımsal faaliyetlerin sayısının artması, yeni pazar yerlerinin ve uluslararası ticaret merkezlerinin çoğalmasını mümkün kıldı. Böyle geniş çaplı bir ekonomik değişimin aynı zamanda büyük toplumsal yansımaları da görüldü. Babürlü siyaseti ve himayeciliği Hindistan’da halk dininin değişmesine neden oldu. Bu dönemde halk din değiştirerek İslam’ı kabul etmeyi sürdürdü. Hindistan toplumunun İslamlaşması, büyük çapta kast Hinduizm’inin sosyal ve kültürel yapısının dışında kalmış olan toplulukları ve bölgeleri içine alan bir tarihi süreç olarak gelişti.393 Babürlü Devleti’nde Sind-Ganj ovasının verimliliği kentsel yoğunlaşmayı mümkün kılmaktaydı. Hindistan’da hasat mevsiminin uzun sürmesi neticesinde çiftçilerin çoğu yılda iki defa ürün alabilmekteydi. Buğday, arpa, pirinç ve darı gibi çok çeşitli ürünler yetiştiriliyordu. İhracata yönelik ürünler yetiştiren köylü sayısı fazlaydı. Hindistan Alt Kıtası’nda tarımsal üretimin kaderini muson yağmurları belirlemekteydi.394 Araziler üzerindeki mülkiyet hakları batıda hâkim olan devletlerden bir hayli farklıydı. Hindistan’da iki parçalı yapı vardı. Toprak üzerindeki yasal haklar; miras yolu ile toprak sahibi olan Hint köylüsü, çiftçi ve üretimin belli bir kısmını talep eden devlette idi ve bunların ikisi de daimi idi. Babürlü Devleti’nde sıklıkla ordu ve devlet görevlilerinin bir câgîr ya da bir mülk ile ödüllendirildiklerini görmekteyiz. Bu câgîr Avrupa’daki arazi mülkiyetine benzemiyordu. Müslüman fatihler toprakta mülkiyetin kesin bir hak olduğunu ileri sürseler de bu hak pratikte sınırlandırılmıştı. Eskiden kalma kanun ve usullere uygun olarak, üretiminden elde edilen gelirin belli bir bölümü köylülerden veya küçük zemindarlardan toplanmaktaydı. Zemindar veya arazi sahibi terimi, Müslüman yazarlar tarafından yalnızca hükümdar tarafından verilen arazileri elinde tutan kişilere değil, aynı zamanda Hindu önderlere ve racalara verilen bir

392 Hodgson, s.61-62. 393 Streusand, s.276. 394 Streusand, s.270.

unvandı.395 Cagirdarların sıklıkla yer değiştirmesi bu işletmecilerin belirli bir bölgede uzun süreli verimlilik sağlayamadıklarını gösteriyordu. Bu durumda Babürlü Devleti’nde yönetim ve cagirdarların çıkarlarının tam anlamıyla örtüşmediğini göstermektedir. Zemindarlar ise genel olarak topladıkları geliri pazarda satarak Babürlü yönetiminin gelirini nakit olarak elde etmesini sağlıyordu. Bu yapı içerisinde Babürlü tarımsal sistemi, merkezi idare, cagirdarlar, zemindarlar ve köylüler arasında devam eden bir gerilim üzerine inşa edilmişti. Babürlülerde tüccar sınıfı da çeşitlilik göstermekteydi. Devlet adamlarının ve saltanat ailesinin mensupları ticaret yapıyor ve doğal olarak devlet gelirleri ile ticarete yatırım yapıyorlardı. Bu tüccarlar siyasi güçlerini kullanarak belli bir ürün üzerinde tekel ilan edebiliyorlardı. Görece daha küçük olan tüccarlar ise, sınırlı ve dar bir alan içerisinde ticaret yapmaktaydılar.396 Hindistan’da tarımsal alanda ihraç mallarının başında baharat gelmekteydi. 16. yüzyılın ortalarında Hindistan’dan Avrupa’ya yılda 200 tona yakın biber ihraç edilmekteydi. Bunun yanında afyon ve çeşitli uyuşturucu maddelerde önemli bir ihraç ürünüydü. İhraç edilen ürünler arasında bir değer önemli ürün de çivittir. İthal olarak ise Delhi, Agra, gibi merkezi yerlere kara ve suyolları vasıtasıyla çok sayıda mal gelmekteydi. Bengal ve Bihar’dan buğday, pirinç, şeker gibi birçok yiyecek maddesi Gence ve Cemme Irmakları üzerinden bu bölgeye getiriliyordu. Bu ırmaklar ve Sind Nehri başlıca ulaştırma yolları arasındaydı.397

Hindistan’da bölgeler arası ticari alış veriş haraketliydi. Racistan, birçok bölgeye tuz satarken; Sind, dokuma ve çivit; Bengal, hububat, pirinç ve şeker gönderirdi. Merkezi Hindistan ise birçok farklı yiyeceği diğer bölgeler satmaktaydı. Dış ticarette özellikle Türkistan, Horasan ve İran ile olan alış veriş Lahor-Kabil ve Multan-Kandahar güzergâhlarından deve kullanılarak yapılıyordu. Bu güzergâhlar üzerinden Türkistan’dan ve kısmen de İran’dan ithal olarak at getirilirdi. Dışarıdan Hindistan’a ham ipek, bakır, altın ve gümüş gibi nesneler getirilmekteydi. Avrupa’dan bazı kumaşlar, süsler ve benzeri eşyalar gibi ekonomik olarak değeri düşük olan ürünler de ülkeye giriyordu. Ekber dönemine kadar Babürlü Devleti denizlerde faaliyet gösterebileceği coğrafi bir deniz hattına kavuşamamıştı. Ancak Hindistan’a gelen

395

Erskine, C.2, s.528-529.

396 Streusand, s.271-272.

397

ürünlerin en önemli güzergâhlarının başında deniz yolu gelmekteydi. Bu dönemde öne çıkan limanlar Sind bölgesinde Lahari-Bender, Gücerat’ta Bender-i Dev (Diu), Goga, Kambey, Broç, Surat, ve Daman’dı. Bender-i Dev ve Damen limanlarının kontrolü Portekizlilerde bulunmaktaydı.398

Hindistan’da zanaatkârların sayısı da oldukça fazlaydı. Babür, Hindistan’da sanat ve meslek erbabının sayısının çok olduğunu belirtir. Kendi yapılarında Agra, Sikri, Biyane, Dulpur, Güvalyar be Kul’dan çok sayıda taşçının çalıştığını söyler.399 Hindistan’da kuyumculuk, altın, gümüş, fildişi ve tahta işlemeciliği gibi zanaatlar çok ileri bir seviyedeydi.400 Hindistan’da zanaatkârlar tekstil ürünleri, işlenmiş ipek mamulleri, rafine şeker, işlenmiş afyon ve alkollü içeceklerinde olduğu çeşitli malları üretiyorlardı. Tekstil ve metal ürünleri konusunda bu zanaatkârlar diğer yerler ile rekabet edebilecek seviyedeydi.401 Hümayun ve oğlu Ekber dönemlerinde köyler ile birlikte merkezi otoritelerin doğrudan tanzimine dayanan bir vergilendirme modeli uygulanmaktaydı. Bu uygulama ile ekindeki paydan ziyade mahsulün önceden hesaplanışına göre vergi miktarı belirleniyordu.402 Babürlüler kırsal alandan yüksek bir gelir elde etmek istiyorlardı ve bunun devamlığı için de baskıcı vergilendirme uygulamalarından sakınmaya çalışıyorlardı.403 Toprak vergisinin yanısıra sınırlarda kervanlar veya başka vasıtalar ile ithal edilmiş eşyalar için alınan bir vergi vardı. Ürünlere vurulan damga ve mühürler ile vergilerin sağlıklı bir şekilde ödenmesi sağlanıyordu. Malların ülke içerisindeki bir bölgeden başka bir bölgeye geçişinde vergilendirme yapılmaktaydı. Başta kasabalar olmak üzere ülke içerisinde bir de alışveriş vergisi vardı. Cizye ise Müslüman olmayan tüm devlet tebaasından alınmaktaydı.404