• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

4.1. ŞİTÂİYYELERİN NESÎB BÖLÜMLERİNİN KAVRAMSAL OLARAK

4.1.8. Sosyal Hayat

Sosyal hayat, belli bir topluluk içinde yaşayan insanların birbirlerinden etkileşimleri sonucunda ortaya çıkan faaliyet alanları olarak düşünülür. Sosyal hayatı oluşturan birçok unsur vardır. Bunlar insanların yaşayış ve inanışlarına dair özellikleri içinde barındırır. Şitâiyyelerde 16. yüzyılın sosyal hayatına ait izlere rastlayabilmektedir. Çünkü şitâiyye şâirleri içinde bulundukları toplumun birer üyesidir. Doğal olarak onlar parçası olduğu toplumun beklentilerini, isteklerini, yani hayata dair her şeyi bizlere aktarırlar. Şitâiyyelerde yer alan sosyal hayat kış mevsiminin sınırlandırıcı etkisiyle şekillenmiştir. Bu nedenle şitâiyyelerin geneline hâkim olan sosyal hayat, içine hayal unsurunu katmış ve daha çok benzetmeler için kullanılmıştır.

Mevsimler dikkate alındığında kış mevsimi şâirler için insanların sosyal yaşamını anlatmak için sönük bir mevsimdir. Ancak kış mevsimi diğer mevsimlere göre oldukça farklı özelliklere sahip olduğundan şâirler için ayrı bir anlam oluşturmaktadır. Çünkü diğer mevsimlerde kendini bozkırlara, çayırlara atan insanlar için kış mevsimi evlere geri dönüş demektir. İnsanlar artık sohbetlerini sadece evlerde yapacaktır. Bu nedenle evler insanlar için sohbetgâh olmuştur:

Kanı şol demler ki sohbetgâh idi sahrâ vü deşt

Şimdi devlet-hâneler olmış durur dârü'l-karâr (Revânî; Ş.14 / B.8 )

Ancak çoğu insan evlerinde, ocak başlarına oturup sohbet ederlerken evsizler ve dilencilerin hâli ise oldukça kötüdür. Aşağıdaki beyitte şâir, içki içen bir dilenciyle ilgili gözlemini aktarır. Dilencinin eli soğuktan titremektedir; ancak kadehi elinden bırakmak istemez:

Ṣovukda lerze ider desti pı̄r-i mey-gedânun͂

Hemīşe düşmez elinden 'aceb budur sâġar (Cinânî; Ş.2/ B.17)

Şitâiyyelere bakıldığında dönemin insanlarının inanışlarına ait izlere de rastlanmaktadır. İslâm dininin falcılığı reddetmesine rağmen yaşanılan dönemde insanların falcılıkla ilgili bilgi sahibi oldukları aşağıdaki beyitte görülebilmektedir. Şâir, çemen

diyarına yağan karın görüntüsünü remmâl tahtasına benzetmiştir. Remmâl, kelime olarak falcı demektir. Eskiden falcıların kuma bakarak insanların kaderleriyle ilgili yazgılarını görebildiklerini iddia ettikleri bilinmektedir. Aslında bu günümüzdeki kâğıt falının atasıdır. Şâire göre yeryüzü baştan başa karla değil, kumla kaplanmıştır. Şâire göre ise bu görüntüye bakıldığında insanların geleceği görülebilecektir:

Döşendi berf ser-â-pây sahn-ı sahrâya

Agardı rûy-ı zemîn sanki tahta-i remmâl (Bâkî; Ş.1 / B.10))

Sosyal hayat içerisinde sanatsal faaliyetlerin de büyük bir önemi vardır. Kış mevsiminde özellikle insanlar evlerine kapanmaları nedeniyle kendilerine uğraşlar arar. Şitâiyyelerde dönemin insanlarının sanatsal zevklerine ilişkin olarak geleneksel Türk İslâm sanatları içinde yer alan ebru sanatından izlere rastlanmaktadır. Ebru, kitreli su üzerine serpilen boyalarla bezenmiş kâğıt ve bunu hazırlama sanatıdır. Bu sanat içerisinde beyaz renk için isfidaç yani bazik kurşun karbonat kullanılır. Şâirlerin şitâiyyelerde buna yer vermeleri ebru sanatının 16. yüzyılda yaygın olarak yapıldığını göstermektedir. Aşağıdaki beyitlerde şâirler kışın yağan kar sonucunda tabiatta oluşan beyaz rengi isfidâca benzetmiştir:

Ezdi bir kâse içre isfidâç

Resm-i elvânı úıldı nâ-peydâ (Gelibolulu Âlî; Ş.7 / B.7)

Sürüp ruḫına 'arūs-ı zemâne isfidâc

Beyâż câme geyüp oldı mâil-i zîver (Cinânî; Ş.2/ B.20 )

Şitâiyyelerde ayrıca 16. yüzyılda yaşayan insanların eğlenmek için günümüzdeki spor faaliyetlerine benzer faaliyetler yaptıkları görülmektedir. Aşağıdaki beyitte çevgân oyunundan bahsedilmektedir. Çevgân, başı eğri cirit sopası demektir. Eski şark milletlerinde özellikle Türklerin oynamış oldukları bir çeşit oyunda kullanılan sopadır. Karşılıklı 4 ile 10 kişilik takım hâlinde oynanan çevgân oyununda, taraflar at sırtında bulunur ve ellerinde değnekler ile topu hedefe sürerlermiş. Belli bir zaman diliminde topu hedefe ulaştıran takım, oyunun galibi sayılırmış. Avrupa'da "Polo" adıyla bilinen ve halen

oynan oyun da budur. Oyunda bir çevgân, bir de top (gûy) bulunur.128 Her ne kadar şitâiyyelerde çevgân oyununa rastlansa bile bu oyun insanların kışın oynayabilecekleri bir oyun değildir. Aşağıdaki beyite bakıldığında durum böyledir. Şâire göre çevgân oyununu kış mevsiminde rüzgârlar oynar. İnsan ancak bu oyundaki gûydur. Esen rüzgârların çevgân oyununu oynamasının sebebi ise kışın sultânını eğlendirmek düşüncesidir:

Rūzigâr ile gider her ṭarafa ṭop tekerek

Gūyiyâ şâh-ı şitâ ġūy ile oynar çevgân (Cinânî; Ş.3 / B.12)

Şitâiyyeler incelendiğinde dönemin eğlence hayatına dair ipuçları da görülebilir. Şitâiyyelerde "kopuz, rakkas, perde-sâz, çengi" gibi eğlence hayatına ait kavramlara rastlanmaktadır. Ancak kış mevsiminde insanlar eğlenemezler. Onlar için eğlence hayatı bitmiştir. Bu devirde eğlenenler sadece feleklerdir:

Götürdi kopuzı bezm-i felekden

Ḳırup târ-ı su'â'ın mihr-i Enver (Nev'î; Ş.10 / B.11)

Felekler kimi çengī kimi rakkâṣ

Zamâne perde-sâz oldı ser-â-ser (Nev'î; Ş.10 / B.12)

Kış mevsiminde insanlar evlerine hapsoldukları için çalışma hayatları hemen hemen bitmiştir. Ancak şitâiyyelerde dönemin mesleklerine ait izlere de rastlanmaktadır. Şitâiyyelerde özellikle hallaçlık mesleğine dair özellikler görülebilir. Hallaç, birbirine geçmiş pamuğu elindeki yaya benzer aletle havaya atarak birbirinden ayırır ve daha sonra ondan döşek yapar. Ancak kış mevsiminde ne pamuktan ne de hallaçtan söz edilebilir. Çünkü kış mevsiminin hallacı sabâ rüzgârı, pamuğu ise kardır. Esen sabâ rüzgârı yağan karı bir hallacın pamuğu savurduğu gibi savurur:

Ṣabâ ḥallâc oldı berf penbe

Kemân şeklinde her şâḫ-ı ṣanevber (Nev'î; Ş.10 / B.7 )

Kış mevsiminde insanların giyimlerine dair işaretler bulunmaktadır. İnsanlar doğal olarak bu mevsimde soğuktan korunmak için kürk gibi kalın derili ve üzeri yünlü giysiler giyecektir. Ancak kış mevsiminde insan her ne kadar kendini soğuktan korumak zorunda

128

hissetse bile, aklı yazın giydiği hoş giysilerde kalmıştır. Bu giysilerin kumaşı genellikle atlastır. Atlas, ince ipekten ya da yüzü ipek, alt kısmı pamuktan dokunan desensiz düz renk bir kumaştır. Gösterişli parlak rengi, ince ve hafif oluşu dolayısıyla bilhassa kadınlar tarafından tercih edilir. Zarif Osmanlı hanımlarının elbise, şalvar ve bohçalarının kumaşıdır. Pamuk karışımlı kalınca olanlardan erkeklere şalvar dikimi de âdettir. Kuran, bayrak, evrak gibi kıymetli eşyaların korunması için yapılan kılıf, örtü ya da keseler onlara verilen önemin bir göstergesi olarak bu değerli kumaştan yapılırdı. Mavi, yeşil, sarı vb. değişik renkleri olmakla beraber tercih edileni kırmızıydı.129 Aşağıdaki beyitte bahar mevsiminde gökteki bulutlar, atlas örtüyle tabiatı örterken; kış mevsimi geldiğinde ise kar, kakum kürkü gibi tabiatı örtmüştür. Böylece kış mevsiminin örtüsü kâkum, yaz mevsiminin ki ise atlas olmuştur:

Şimdi kâkum-pûş olmışdur zamânun hâkimi

Kanı ol dem ki ana atlas idi ebr-i bahâr (Revânî; Ş.14 / B.2)

Şitâiyyelerde yer alan giyimle ilgili kavramlardan biri de abâdır. Abâ, diğer kumaşlara göre işlemesi ve süsü olmayan kumaşlardan yapıldığı için daha çok dervişlere has bir kıyafet olarak düşünülmüştür. Aşağıdaki beyitte kış soğuk nefesli zâhidin giydiği abâyı giymiştir:

Girüp 'abâya zâhid-i bârid-nefes gibi

Odlara yakdı halkı virüp inkisâr berf (Revânî; Ş.13 / B.25)

Giyimle ilgili diğer bir kavram ise o dönemde insanların başlarına giydikleri üsküf ve börktür. Üsküf, tepesi arkaya devrik külâh biçiminde olup ucu püsküllü bir başlığın adıdır. Beyaz renkli olup genellikle keçeden yapılır, başa giyilen kısmı sırma işlemelidir. Sultân I. Murad (1360-1389) zamanında kullanılmaya başlanan üsküf, Sultân II. Mehmet (1451-1481) devrinde daha süslü bir hâl alarak kapı kulu piyadeleri ve onların zâbitleri tarafından giyilmeye başlanmıştır. Ön tarafında giyenin rütbesine göre, turna teli, balıkçıl teli veya süpürge sorguç takmaya yarayan tüylük ya da kaşıklık adı verilen metalden bir yuva bulunurdu. Ayrıca üsküf, kıyıları işlemeli başörtüsü, avcı kuşların gözlerini kapatmak

129

Nihat Öztoprak, Divân Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme (İstanbul: Divân Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2010), s.108.

için başlarına geçirilen başlık vb. başka anlamlara da gelmektedir.130 Börk ise Osmanlı ordusunda yeniçerilerin giydiği beyaz çuhadan yahut keçeden yapılmış başlıktır.131 Ancak şitâiyyelerde yer alan üsküf ve börk kış mevsiminde giyilmesi yönüyle karşımıza çıkmaz. Şâir için daha çok sembolik anlam taşır. Aşağıdaki beyitte Revânî'ye göre güneş başına altın üsküf, kar ise beyaz börk takmıştır:

Hûrşîd altun üsküfi kapunda bulmağın

Ak börkiyile geldi yine bendevâr berf (Revânî; Ş.13 / B.31)

Şitâiyyelerde yer alan giyimle ilgili diğer kavramlar arasında "dâmen, libâs, dibâ" gibi her mevsimde karşımıza çıkabilecek giysiler yanında, "postîn, câme, nâfe, semmûr" gibi sadece kışın soğuktan korunmak için kullanılan kürk ve deri türü giysiler de yer almaktadır.