• Sonuç bulunamadı

Şitâiyye Bî-Nazîr Der-Vasf-ı Hâce-i Şehir

1. BÖLÜM

2.1. KASÎDE NAZIM ÇEŞİDİ OLARAK ŞİTÂİYYE

3.1.4. GELİBOLULU MUSTAFÂ ÂLÎ

3.1.4.2. Şitâiyye Bî-Nazîr Der-Vasf-ı Hâce-i Şehir

35 beyitten oluşan kasîde Gelibolulu Mustafâ Âlî’nin en hacimli kasîdesidir. Kasîdenin ilk 13 beyiti nesîb bölümünü oluşturmaktadır. 14. beyiti kasîdenin girizgâh, 15 ile 24. beyitleri arası medhiye, 25 ile 32. beyitleri arası fahriye ve 32 ile 35. beyitleri arası ise du‘â bölümüdür.

Şitâiyyenin ilk beyitinden itibaren kış etkisini hemen göstermemiştir. Şâir, şitâiyyeye sert bir kış tasviri yaparak başlamayı tercih etmemiştir. Çoğu şâirin aksine bir gökkuşağı tasviri yaparak kasîdeye giriş yapmıştır.

Sabah vakti gökyüzünde bir cetvel gibi çizilmiş bir gökkuşağı belirmiştir. Sanki bunu yapan ezelin hattatıdır ve kış mevsiminde kendisinin merhametinin delilini gökyüzüne işlemek istemiştir:

Āyet-i raḥmeti naúş itmege ḫaṭtât-ı ezel

Ṣubḥ-dem kavs-i kuzaḥ çekdi muraṣsa' cedvel (Ş.6 / B.1)

Şâir, sonbahar mevsimiyle ilgili izlenimlerini anlatırken kışın gelişiyle ilgili ipuçlarını da tasvirlerle vermeye çalışmıştır. Önce topraktaki bitkileri misk kokularına katmak için sonbahar yağmurları yağmıştır. Ardından kıble yeli eserek Ka'be yolundaki katarlar gibi bulutları getirmiştir:

Başladı yaġdı ḫazân mevsiminüñ bârânı

Topraġı ġaliye misk itmek içün eyledi ḥal (Ş.6 / B.2)

Turmadı úıble yeli esdi bulutlandı havâ

Ṣanasun Ka'be t ̣̣arı̄kında kaṭar oldı cemel (Ş.6 / B.3)

Önceden gelişinin işaretlerini veren kış artık dünyaya gelmiş, kendini yeryüzüne karla hissettirmiştir. Çemen diyarındaki servi ağaçları da karla dolmuş, diğer ağaçlar ise hazan mevsiminden kalan yapraklarını yeryüzüne dökmüştür:

Ḳılınup berf ile her serv çemen bezminde

Dikilüp t ̣̣urdı olup sem'a-i kâfūr bedel (Ş.6 / B.4)

Sīm ü zer-ḫışta dönüp berf ile evrâk-ı ḫazân

Ḳaṣr-ı Seddâd'a bıraúdurdı şitâ yine naḫel (Ş.6 / B.5)

Şâir, sonbaharın bitişi ve kışın gelişi ile ilgili bir memnuniyetsizlik içerisindedir. Bu memnuniyetsizlik özellikle tabiatta var olan görsel değişikliklerle kendisini hissettirmiştir. Aşağıdaki beyitlerde bu durum açıkça görülmektedir. Şâire göre sonbaharla birlikte sarı renge bürünen ağaçlar, adeta bir hasta gibidir. Kışın gelmesiyle birlikte hasta görüntü karın yağmasıyla beyaza dönmüştür. Bu da bir ölü görüntüsünü andırır. Tüm bunların yanında şâire göre yeryüzü karın yağmasıyla temizlenmek yerine kirlenmiştir:

Ḫâme-veş gördi aġaçlar úaralar úış faṣlın

Geldi berf anı beyâz itdi úomadı maḫal (Ş.6 / B.6)

Dâmenin úıldı ser-i pâki ile âlūde

Görmedik kaḥbe felek gibi hele simdi çepel (Ş.6 / B.7)

Şâir, kar yağışından o kadar hoşnutsuzdur ki karın üstüne yağmurun yağmasıyla, karın eriyecek olmasından dolayı mutlu olmuştur. Bu görüntü içinde yeryüzü ve gökyüzünü bal dolu kutuya benzetmiştir:

Berfün͂ üstine yaġarken kaṭarât-ı bârân

Oldı arż ile semâ bir úutı pür˗şehd ü 'asel (Ş.6 / B.9)

Kar yağışının şâir için sağladığı tek olumlu durum ise onun hayal dünyasını zenginleştirmesi olmuştur. Karın şâirin hayal dünyasına kattığı etki çok güçlüdür. Tıpkı aşağıdaki beyitte olduğu gibi şâirin yağan karı gökyüzünün atlas kumaşı olarak düşünmesi gibi şâire orijinal hayaller kurmasını sağlamıştır:

Berf ile aṭlas-ı çarḫ oldı fitīli câme

Dökdi ḫayyât-ı şitâ rişte-i bârânı tükel (Ş.6 / B.11)

Şâire göre denizin dibindeki balıklar arûzun bahr-ı remel vezniyle yazılmış beyitleri gibi görünmektedir:

Ḳa'r-ı deryâdaki mâhīlere baúsan meselâ

Ṣatr-ı ebyâta döner her birisi baḥr-i remel (Ş.6 / B.13)

Sonbahar manzaralarıyla başladığı şitâiyyesinde birden soğukların memnuniyetsizliği içinde karla ilgili türlü hayallere gark olan şâir, nihayet girizgâh bölümüne geçmiştir.

Kasîdenin 14. beyiti girizgâhtır. Şâir, aşağıdaki beyitte nesimin esmesiyle denizlerin padişahının özelliklerini anlatmaya başladığını söylemiştir. Şâire göre o, özellikleri ile denizdir ve önceden onu denizin dalgası gibi görenler yanılmıştır:

Başladı vaãf-ı hüdâvendümi tahrîre nesîm

Bahr emvâcı ãanur bilmeyen anı evvel (Ş.6 / B.14)

Kasîdenin 15 ve 24. beyitleri arası medhiye bölümüdür. Şâir, bu bölümün sadece 21. beyitinde kışla ilgili unsurlardan yararlanmıştır. Bunun yanında şâir, medhiye bölümünde övgüden ziyade övdüğü kişiyi savunmak telaşı içindedir. Onun ilim, irfân ve cömertlikte yücelmesine rağmen, onu denizin sadece dalgası gibi görenlere karşı övdüğü kişiyi yüceltme çabası içerisindedir. Şâir, aşağıdaki beyitte övgüsünü yaptığı kişiyi uğurlu olması ve iyilikleri yönleriyle, Cem'le bir tutmuştur:

Kimdür ol râbıùa-i şafha-i èirfân-ı kemâl Kimdür ol vâãıta-i âfet-i şâh-ı a'dâl (Ş.6 / B.15)

Talièi saèd-ı zamân saèdi èunvân

Hâce-i şâh-ı cihân ekmel-i Cemè mükemmel (Ş.6 / B.16)

O, devrindeki bütün ilim adamlarının özelliklerini kendisinde toplamıştır. Faziletleri ile şanı, faziletliler içinde en üst noktaya çıkmıştır. Bunun yanında onun koruyuculuğu tüm özelliklerinin yanında en üst noktadır. Adeta bozkırların yanında dağın zirvesi gibidir. Ancak buna rağmen devlet nezdinde değeri bilinmez:

İlm ile zâtı cemîè-i èulemâdan aèlem

Faôl ile şânı gürûh-ı fuøalâdan efêal (Ş.6 / B.18)

Himmeti şöyle muèallâdur ana nisbetle

Deşt-i hâmûna döner úulle-i èulyâ-yı cebel (Ş.6 / B.19)

Böyle èâlî-naôaruñ devleti devrinde neden

Şâir, kar yağışının beyazlığını göze inen bulanıklıkla ilişkilendirmiştir. Yağan kar, sanki devrin ilim erbâblarının gözünü kör etmiş, böylece övgüsünü yaptığı kişinin değerini ilim adamları anlamamışlardır:

Hüner ehlin göricek gözleri yoú devvâruñ

Berf ile zâl-i sipihrüñ gözine indi sebel (Ş.6 / B.21)

Şâir, medhiye bölümünün bitimine kadar amacını açıklayamamaktan şikâyetçidir. Bir sandal gibi duran bedeninin batmadan önce amacını gerçekleştirmek istemektedir. Gönlü viran olmuştur ve kendisine gam köşesinde bir yer verilmeden söz hazinesine gitmek istemektedir:

Dürr-i maúsûdı kenâr itmeğe imkân olsa

Virmeden ġarka beden fülkini girdâb-ı ecel (Ş.6 / B.22)

Mevc-i deryâ gibi naôm itsem olur bahr úaãîr

Şu úadar tökdi yere yüz ãuyını ùûl-i emel (Ş.6 / B.23)

Çün suòân genci görindi dil-i vîrânumdan

Künc-i ġam mesken olursa baña vallâhi maóal (Ş.6 / B.24)

Kasîdenin 25 ile 32. beyitleri arası fahriye bölümüdür. Şâir, fahriye bölümünde kışla ilgili unsurlara hiç yer vermemiştir. Fahriye bölümünde şâirliğine övgülerini yaparken kendini diğer şâirlerle kıyaslamıştır.

Onun nazmı kevser suyu gibiyse diğerlerininki sıradan, eski, kullanılmaz sulardan bile değersizdir. Bahtı kötüdür; ancak şiirlerinde söylediği sözlerle şöhreti herkes tarafından bilinir. Yetenekleri ile ayın devrine sahiptir. Kendisi de Zuhal yıldızıdır:

Göremez èayn-ı èadû Kevseri naôımımda keder áayruñ eşèârı eger âb ise de müsta'mel (Ş.6 / B.25)

Sözlerimi şöhre-i şehr oldı velî ben kem-baòt

Hünerüm devr-i úamer sâhibi ben devr-i Zuhal (Ş.6 / B.26)

Şâirin bunca üstün özelliğine rağmen irfânının sayfalarını felek çiğnetmiştir. Hiç kimse yardımcısı olmadığı için rezil gibi ayakta kalmıştır. Şâirin istekleri yerine gelip talihi gülse, övgüsünü yaptığı kişiye yardımcı olacaktır:

Serverâ nüsha-i 'irfânumı çiğnetdi felek

Destgîr olmaz isen úaldum ayaúda erzâl (Ş.6 / B.28)

Ber-murâd olsa úuluñ kimse saña lâ diyemez

Belki sâyil diye lâ-yüsèel-èammâ yefèal (Ş.6 / B.29)

Şâir, bu kötü durumu içinde kendisine yardım edilmesini istemektedir. Şâir, çok dert çekmiştir ve dertlerin artık kendisinden uzak olmasını, elini üzerinden çekmesini istemektedir. Bunun için kendisi için bir sahil yeri istemektedir:

Aç dehânın sadefın söz güherin bezl eyle

Úapudan eyle úapuñdan beni bir ãâóile ãal (Ş.6 / B.30)

Úılmasun derdüñ eli úanumı seng ile revân

Mâcerâm eyleme her yerde benüm êarb-ı mesel (Ş.6 / B.31)

Kasîdenin 32 ile 35. beyitleri arası du'â bölümüdür. Şâir, artık susma zamanının geldiğini, sözü fazla uzatmanın gereksiz olduğunu, söyleyeceği sözün özünü anlatması gerektiğini belirterek du'âya başlamıştır:

Hâli tafãîl iderek yaşı taúlil itdüñ

Epsem ey dîde sözüñ zübdesi nâúıl-i dil (Ş.6 / B.32)

Şâir, bu bölümde kışla ilgili unsurlara yer vermiştir. Kış mevsiminde olduğu gibi karlarla toprakların işlenmemiş gümüşlerle dolması gibi tekrar yeryüzünün gümüşlerle dolmasını istiyor. Böylece gözlerinin parlaklığı artacak ve felek ona kötü bakmayacaktır:

Sîm-i òam eyleye òâki nitekim faãl-ı şitâ

Úala bî-ragbet ola cevher-i iksîr-i èamel (Ş.6 / B.33)

Úurre èt-ül-èaynı olan óaøzret-i maòdûmlara

Eğri baúmaya felek niteki çeşm-i aóvel (Ş.6 / B.34)

Şâir, du'ânın son beyitinde bir hurma ağacı tasviri yapmıştır. Böylece hurma ağacı ile övgüsünü yaptığı kişiyi kastederek, yaz ve kış Allah'ın onun meyvesini bollaştırmasını ve onu yüceltmesini istemiştir:

Yaz u úış rifèatı naòline òazân olmaya hîç

Mîvesin câh ü celâl ide Òudâ èazze ve cel (Ş.6 / B.35)