• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

4.1. ŞİTÂİYYELERİN NESÎB BÖLÜMLERİNİN KAVRAMSAL OLARAK

4.1.3. Canlılar

16. yüzyılda yazılan şitâiyyelerde sadece canlı olarak insan yer almaz, onun yanında tabiatta başka canlılar da yer alır. Çünkü kışın gelmesiyle tabiattaki değişikliklerden yeryüzünde yaşayan bütün canlılar etkilenmektedir. Şâirler, bu nedenle kasîdelerine kışın soğuğunu daha etkili bir şekilde anlatmak için çeşitli canlıları eserlerine katmışlardır. Özellikle insanları soğuktan korumak için kürklerinden yararlanılan canlılar başta olmak üzere, içine hayal unsurlarını kattıkları başka canlılara da şitâiyyelerinde yer vermişlerdir.

Şitâiyyelere bakıldığında 16. yüzyıl Anadolu coğrafyasında yaşayan insanların vaşak ve geyik kürkü giydikleri görülmektedir. Özellikle vaşak divân şiirinde fazla yer almayan bir canlı türüdür. Kedigillerden olan vaşak, kediye benzemekle birlikte normal kedi ağırlığından 5 kat daha ağırdır. Kulakları normal kediye kıyasla daha uzun ve uçları tüylüdür. Kış bastırdığında ise sadece kulaklarının üzerindeki tüyler değil tüm vücudu kalın bir tüy tabakası ile kaplanır. Adeta kışın gelmesi ile mantolarını giyerler.106 Bu

106

nedenle değerli kürkleri nedeniyle insanlar için kış mevsiminde cazip bir hayvandır. Geyik de yine kürkünden yararlanılan bir hayvan türüdür. Aşağıdaki beyitten anlaşıldığı üzere şâir mevsim kış olmasına rağmen ne vaşak ne de geyik kürkü bulamamaktan şikâyet etmektedir:

Olsa biz de günine göre geyerdük kürkin

Nice semmūr-ı vaşaḳ ḳo marala yoḳ dermân (Cinânî; Ş.3/ B.19)

Şitâiyyelerde yer alan canlılardan biri de ceylandır. Ceylan divân şiirinde bazı yerlerde gazal, bazı yerlerde ahu olarak yer almaktadır.107 Kış, bütün canlıları etkilediği gibi hem dağda bulunan ceylanı hem de ceylan gözlü güzelleri etkilemiştir. Kış, sanki tabiattaki bütün canlılara hayatın gerçek yüzünü göstermeye çalışmaktadır. Kış, bütün güzelliklerin ve saltanat sahiplerinin ömrünün bir sonu olduğunu bildirmek istercesine türlü şekillerle tabiatta kendini göstermektedir. Güzelliklerine doyamayan, ellerinden aynaları düşürmeyen ahu gözlü güzellerin camdan aynaları, kışın gelmesiyle birlikte ortadan kaybolmuştur. Yerini kış mevsiminin aynası olan buzlara bırakmıştır. Elbette ki buzdan aynalara bakanların onda kendilerini garip surette görmeleri kaçınılmazdır:

Pür oldı şâhları üzre yahdan âyineler

Garîb sûrete girdi bu fasl içinde gazâl (Bâkî; Ş.1 / B.7)

Kuşlar da şitâiyyelerde yer alan bir başka canlı türüdür. Divân edebiyatında genellikle efsanevî özelliklere sahip olan, devlet kuşu ve saadet anlamlarına gelen Hüma kuşu ile daha çok uzun boylu ve iri olmaları yönleriyle Anka ve Simurg kuşları yer almasına rağmen, şitâiyyelerde bu kuşlardan hiçbir şekilde bahsedilmemiştir. Genel olarak şitâiyyelerde kuşlar, kış gününde sıcağa olan hasretleriyle karşımıza çıkmaktadır. Onlar bedenlerini saran tüylerine rağmen soğuğu vücûtlarında oldukça fazla hissedeler. Gökyüzünde eskisi gibi özgürce dolaşamazlar. Bedenlerindeki soğukluk ruhlarının sıcaklığını almış gibidir. Onlar için hiçbir şey ateş ve sıcaklık kadar değerli değildir. Bu yüzden ağacın dalında dolanan kuşlar, şişe takılıp kebap olan kuşları kıskanır. Seher vakti şahın başında duran kuşlar da çölde avcının okunun ucunda av olan kuşları kıskanmaktadır:

107

Kebâb-ı sīḫ olan mürġa ider reşk

Ser-i şâḫ üzre her bir mürġ-ı bī-fer (Nev'î; Ş.10 / B.6 )

Şikâr olanlara ṣaḥrâda tīr-i ṣayyâda

Dem-i seḥer ser-i şâḫ üzre reşk ider mürġân (Nev'î; Ş.11 / B.4)

Papağan da şitâiyyelerde şeker yemesi özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Çünkü şeker, renk itibarıyla kara benzemektedir.

San tûtiler öninde şeker-pâreler yatur

Şimdi ki oldı her taraf-ı sebzezâr berf (Revânî; Ş.13 / B.11)

Şitâiyyelerde yer alan canlı türleri arasında örümcek (ankebût) ve sivrisinek (pesse) de bulunur. Ancak onlar sıcak günlerin canlılarıdır. Soğuk zamanlarda ortalarda pek görünmezler. Çoğu canlı gibi onlar da şitâiyyelerde, tabiatta bulunmamalarıyla yer alır. Bu nedenle şâirin sıcak günlere dair hayallerini süsler. Bununla birlikte şâirlerin kara duydukları nefreti anlatmak için bu canlıları kullandıkları da düşünülebilir. Aşağıdaki beyitte şâir düşen karları, havada uçuşan sivrisineklere benzetmektedir. Güneşin örümceği dünyadan ayrılınca, yeryüzü artık kışın sivrisineği olan karlara kalmıştır:

Gitdi görünmez oldu yine 'ankebūt-ı mihr

Çün ẓâhir oldı peşşe gibi bī-şümâr berf (Üsküplü İshak Çelebi; Ş.16 / B.4)

Şitâiyyelerde balıklar tür olarak olmasa bile genel özellikleri ile karşımıza çıkmaktadır. Su canlısı olan balıkların kıştan etkilenmesi normaldir. Çünkü soğuklar nedeniyle göller, ırmaklar, buzla kaplanmış; denizler ise en soğuk hâlini almıştır. Aşağıdaki beyitte şâir, denizin dibindeki balıklara bakıldığında sanki bahr-ı remel vezniyle yazılmış beyitler gibi göründüklerini söylemektedir:

Ḳa'r-ı deryâdaki mâhīlere baúsan meselâ

Divân edebiyatında yer alan kuş türlerinden biri de bülbüldür. Arapçası andelîb, Farsçası hezâr; çoğulu anâdil ve hezârândır.108 O, şarkılarıyla ağlayıp inleyen, durmadan sevgilisinin güzelliklerini anlatan ve ona aşk sözleri arz eden bir âşığın timsalidir.109 Ancak bülbülün ötmesi için baharın gelmesi gerekir. Çünkü sevgilisi baharda açar.110 Kış mevsiminde soğuklar başlayıp yeryüzü karla kaplanınca bu mevsiminde bülbülün o bilinen ötüşken hâlinden söz etmek mümkün değildir. Ona güzel nağmeler söyleten gül olmayınca doğal olarak bülbülün de artık mevsimi geçmiştir. Bu nedenle bülbülün gül bahçesinden ayrılması, kendisi için yeni bir mesken bulması gerekmektedir. Bülbül gidince de onun yerini kargalar alacaktır. Mevlana'nın dediği gibi, “Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susmuştur.”

Sadâlar eyler iken her makâmdan bülbül

Makâm-ı gülşeni kıldı gurâblar me'vâ (Taşlıcalı Yahyâ; Ş.15 / B.9)

Şitâiyyelerde adı geçen canlılar arasında yine kürkü ile ön plana çıkan kakum ve sincap da yer alır. Kakum; Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'nın ormanlık, çalılık ve açık taşlık arazilerinde yaşar. Gelinciğe benzer, etçil, çevik bir hayvandır. Boyu 30, kuyruğu 10 santimetredir. Postu yazın esmer kırmızı, kışın beyaz tüylüdür. Kuyruğunun ucu her mevsimde siyahtır.111 Halk arasında sansar olarak da bilinen kakumun kürkünün değerli olmasının yanında, renginin kar gibi beyaz olması nedeniyle kış mevsiminin tabiata verdiği görüntüyü hatırlatmasıyla kakum şitâiyyelerde yer alır. Genellikle de kürk kelimesinin yerine kullanılır.

Sincap da yine hem rengi hem de kürkü nedeniyle karşımıza çıkar. Bazen de sincap aşağıdaki beyitte olduğu gibi üzerine kar yağan bülbüldür ve kış mevsiminde kakumun kürkünü giymiş gibi beyazdır. Hz. Süleymân'ın ateşi nasıl söndüyse bülbülün rengi de beyaza dönerek sönmüştür:

Hezâr geymese engine kâkum-ı sincâb

Ḫoş an͂dururdı şitâ-i ateş-i Ḫalīli an͂a (Gelibolu; Ş.5 / B.9 )

108

Ahmet Talat Onay, age, s.146. 109

İskender Pala, age, s.97. 110

Sami Akalın, Türk Folklorunda Kuşlar (Ankara: Kültür Bakanlıgı Halk Kültürünü Arastırma ve

Gelistirme Müdürlügü Yayınları, 1993), s.563. 111

Şitâiyyelerde adı geçen bir diğer canlı da zenbûr (eşekarısı) dur. Kış mevsiminin gelişi ve yağan karlar şâirler için büyük bir felaketin başlangıcı gibidir. Onun gelmesiyle tabiata ait güzellikler tamamen ortadan kalmıştır. Her şey onlara bela gibi gelir. Hasan Ziyâ'î'ye ait aşağıdaki beyitte gökten yağan karlar, beyaz renkli eşek arılarına benzetilmiştir. Doğal olarak eşekarılarının dünyaya bal getirmesi beklenemez. Onlar dünyaya getirse getirse ancak bela getirir:

Ḳar yaġar ṣanma cihâna nice zenbūr-ı sefid

Ḥâṣılı bal yirine getürür oldı belâ (Hasan Ziyâ'î; Ş.8 / B.5 )

Kış, belki de en çok sokak köpekleri için zordur. Barınacak yerleri olmayan köpekler için sokaklar yaşanmaz yerlerdir. Bu nedenle sokakta kalan köpekler sabaha kadar inler:

Enîn ü nâle vü efgân ile sabâha değin

Kilâbı şehrün olur mutrıbân-ı bezm-i belâ (Taşlıcalı Yahyâ; Ş.15 / B.16)

Divân edebiyatında daha çok avcı ve avlanan olmaları yönleriyle karşımıza çıkan bâz (doğan) ve ebk (keklik)e de şitâiyyelerde de rastlayabiliriz. Bâz, çok zaman şeh-bâz veya şah-bâz şekliyle de karşımıza çıkan doğan veya şahin gibi elden salınır. Yükseklere uçar. Bazı zamanlarda gözü bağlanır. Benzetme yönü ise avcılıktır. Bâz, sevgilinin gönül avlayan saçlarından kinayedir. Sevgilinin saçı âşığın gönül kuşunu avlar. Böylece âşık, bakışlarıyla saç doğanının pençeleri arasına düşer.112 Edebiyatımızda keklik ise sesinin ve gövdesinin güzelliği ile konu edilir. Bu tür kekliklere de “kebk-i derî” tabir olunur. Divân şiirinde sevgili bir kekliğe benzetilir.113 Şitâiyyelerde ise bâz yine avcıdır, kebk ise yine avlanandır. Mevsim kış olunca avcının kar; yeryüzünün ise keklik olabileceği düşünülebilir. Aşağıdaki beyitte kar yağarak dünyayı keklik gibi avlamaya çalışır:

Saydgâh-ı 'âlemi alup kanadı altına

Bu cihân kebkini ol bâz-ı sefîd itdi şikâr (Revânî; Ş.14 / B.6)

112

İskender Pala, age, s.431. 113

Bâz-ı sefîd gibi kanat bükdi her yana

Kebk-i cihânı tâ ide şâha şikâr berf (Revânî; Ş.13 / B.34 )

Görüldüğü gibi şitâiyyelerde kuşlar, balıklar, karıncalar, sivrisinekler, örümcekler, vaşak, sincap, eşekarısı, köpek gibi canlılar yer almıştır. Doğal olarak mevsim kıştır, tabiat kışın şiddetiyle adeta canlılar için soğuk bir cehennem gibidir. Ancak tabiatı canlılara sunan yaratıcı, onlar için zorluklar verse bile bütün olanakları da onlara sunmuştur. İnsan dışındaki varlıklar da kendilerine verilen savunma özellikleriyle kışa karşı direnişe geçmiştir. Şâirler de canlıları sadece onların yaşadıkları zorluklarla değil, daha çok yoklukları nedeniyle bahara ve yaza karşı özlemlerini anlatmak için şitâiyyelerin içinde yer vermişlerdir.