• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

4.1. ŞİTÂİYYELERİN NESÎB BÖLÜMLERİNİN KAVRAMSAL OLARAK

4.1.1. Ağaçlar, Bitkiler, Çiçekler

Divân şiirinde servi, ar'ar, şimşad gibi ağaçlar ve nihâl (fidan) yanında mücerret olarak ağaçtan da bahsedilir.92 Ayrıca şitâiyyelerde ağaçlar çeşitli yönleriyle kendini gösterir. Çünkü ağaçlar tabiat olaylarından en çok etkilenen varlıkların başında yer almaktadır. Bizler belki sadece ağaçlara bakıp da hangi mevsimde olduğumuzu anlayabiliriz.

Kış mevsiminde tabiattaki bütün canlılar soğuktan korunmak için bedenlerini örterken ağaçlar ise aksine çıplaktır. Onlar, önce baharda bedenini saran yapraklarla yeşil gömleğini giyinir. Sonbaharda ise yazın güneşiyle solan gömleği sararır, solar ve yıpranır. Üstünde artık gömlek duramaz hâle gelir; böylece esen hafif rüzgârlarla dahi gömleği sırtından uçar ve yerlere savrulur. Artık çıplak bir insan gibi tabiatın ortasında kalır. Ancak tabiatta sürekli meydana gelen değişim nedeniyle çıplaklık da geçici bir durumdur. Kış mevsiminde yağan karlarla birlikte ağaçlar beyaz gömleğini giyinir. Ancak onun da hükmü geçicidir. Esen rüzgârlarla beraber yine çıplak kalır. Aşağıdaki beyitte Cinânî, ağaçların bu durumunun nedenini ağaçların şahının rüzgârla savaşmak için üzerindeki gömleğini çıkarmasına bağlamaktadır:

Meger t ̣̣utuşmaġa kasḍ itdi rūzgârla kim

Ṣoyındı bâġda gön͂lek-çek oldı sâh-ı şecer (Cinânî; Ş.2/ B.13)

Mânî ise ağaçların beyaz görüntüsüne vurgu yaparak bu görüntüyü kışın padişahının yeşillikler diyarını hüküm altına alınca giydiği elbiseye benzetmektedir:

Vilâyet-i çemene hükm idince şâh-ı şitâ

Geyürdi cümle dırahtana câme-i dîbâ ( Mânî: Ş.9 / B.1)

Gelibolulu Mustafâ Âlî, kış mevsiminde ağaçların beyaz görüntüsünü onların hasta olmalarına bağlıyor. Çünkü kış mevsiminde çıplak kalanın hasta olması normaldir. Doğal

92

olarak gömleğini çıkaran ağaçların üzerine bir de kar yağmıştır. Bu durum onun hasta olmasına neden olmuştur. Ayrıca hastalığın belirtilerinden biri de yüzün beyazlamasıdır. Kış mevsiminde yağan kar, ağaçların görüntüsünü beyaza boyayarak hasta olduklarını hatta ölüme yaklaştıklarını göstermiştir:

Ḫâme-veş gördi aġaçlar úaralar úış faṣlın

Geldi berf anı beyâz itdi úomadı maḫal (Gelibolulu Âlî; Ş.6 / B.6)

Divân şiirinde adından en çok söz edilen ağaç servidir. Servinin boyu hem benzeyen hem de benzetilendir. Hatta mecaz-ı örfî yoluyla artık boy kelimesine dahi ihtiyaç kalmamıştır. Bu benzetmede mübalağa ve hüsn-i talîl esastır. Selvinin su kenarında düşünülmesi hâlinde ırmak, çemen, bezm vs. unsurlar kendini gösterir. O, bir süs ağacıdır. Yaz kış her mevsim yeşil kalır. Sonbahar rüzgârları dahi ona etki edemez. Hafif rüzgârla salınışı sevgilinin yürüyüşünü andırır.93 Şitâiyyelerde ise servi ne sevgilinin boyudur ne de sevgilinin yürüyüşüdür. Ona duyulan hayranlığın sebebi kış mevsiminde her şey kışa yenilirken onun yeşilliğini koruması ve dimdik ayakta kalmasıdır:

Şitâdan derdi yoú gon͂lekçek olmış

Meger nev-res cüvândur naḫl-i 'ar'ar (Nev'î; Ş.10 / B.8 )

Ḳılınup berf ile her serv çemen bezminde

Dikilüp t ̣̣urdı olup sem'a-i kâfūr bedel (Gelibolulu Âlî; Ş.6 / B.4 )

Kış mevsiminden taze fidanlar da etkilenir. Mevsim kış olduğu için doğal olarak onlar da diğer ağaçlar gibi yapraklarını dökerler. Ancak her şeye rağmen gamsız ve hâllerinden memnun gibilerdir. Bu nedenle rakkaslar gibi oynarlar:

Cüvân olana şitâdan ne ġuṣṣa diyü nihâl

Feżâ-yı sebzede gon͂lekçek oldı rakṣ-künân (Nev'î; Ş.11 / B.6)

Şitâiyyelerde ağaçlar genel durumlarının yanında çeşitli türlerle de karşımıza çıkmaktadır. Şitâiyyelerde yer alan ağaçlardan biri bademdir. Badem, divân edebiyatında özellikle meze olarak kullanılan, başka yiyeceklere katılan bir meyve olması, tadı, şekli,

93

çiçeğinin rengi ve çekirdeğinden çıkarılan yağı ve ağacının yakacak olarak kullanılan odunu yönünden konu edilmiş; sevgilinin gözü, gamzesi, ağzı, dudağı bademe; badem çiçeğinin rengi şarap, erguvan veya kan rengine benzetilmiştir.94 Bâkî, aşağıdaki beyitte ilkbaharın gelmesine dair özlemini belirtmek için badem ağacından bahsetmiştir. Kuzey rüzgârları gelip badem ağaçlarının yapraklarını dökmüştür. Ancak badem bahar mevsiminde çiçek açar. Kuzey rüzgârları da kış mevsiminde esen soğuk rüzgârlardır. Kış mevsiminde yeryüzüne düşen ise badem ağacının çiçekleri değil kar taneleridir. Böylece şâir, karın yağmasını badem ağaçlarının çiçeklerini dökmesine benzeterek bahara olan özlemini anlatmıştır:

Meger ki 'âlem-i 'ulvîde nev-bahâr oldı

Döker şükûfe-i bâdâmı sahn-ı bâga şimâl (Bâkî; Ş.1 / B.8)

Şitâiyyelerde yer alan ağaçlardan biri de çınardır. Çınar, özellikle yaprağı ile divân şâirleri tarafından sıkça kullanılmaktadır. Aşağıdaki beyitte de çınarın yaprağı insan eline benzetilmiştir. Bu durum bize tasavvufî anlamda "el almak ve el vermek" tabirlerini çağrıştırmaktadır. Beyitte yer alan "mürşid" sözü de bu durumu desteklemektedir. El almak, tasavvufî anlamda bir tarikata girmeye, belli bir şeyhe intisâb edip ondan evrad almaya verilen addır. El vermek ise bir şeyhin bir kişiyi tarikatına kabul edip ona evrad veya ders vermesine denir.95 Aşağıdaki beyitte Gelibolulu Mustafâ Âlî toprakta görünenin ele benzese bile aslında çınar yaprağı olduğunu belirtmektedir. Onu da rüzgârlar alıp götürmüştür. Çünkü kış gelmiştir ve çınarın hükmü bitmiştir:

El ṣanur berk-i çenârı götürür ùopraúdan

Mürşīd-i ḫâkde ammâ ki nesīm elimde el (Gelibolulu Âlî; Ş.7 / B.8)

Şitâiyyelerde yer alan bir diğer ağaç çeşidi ise söğüttür. Söğüt, genellikle bahar mevsiminde salkım şeklinde dökülen dalları ve dallarındaki yaprakların oluşturduğu görsellikle ağaçlar içinde güzellik timsali olarak karşımıza çıkar. Dallarından dökülen yapraklara şekil yönünden bakıldığında divân edebiyatında genellikle sevgilinin saçını temsil eder. Kış mevsiminde ise söğüt ağacının yaprakları dökülmüştür. Artık onun eski

94

Abdulkerim Gülhan, Divân Şiirinde Meyveler ve Meyvelerden Hareketle Yapılan Teşbih ve Mecazlar (International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish Volume 3/5 Fall 2008), s.352.

95

güzelliğinden eser kalmamıştır. Seher yelinin esmesi sonucunda dalları titremeye başlamıştır. Aşağıdaki beyitte şâir, soğuktan titreyen söğüt ağacına bakıp hem soğuğun şiddetini anlatmak, hem de soğuklarda onun gibi titrememek istediğini belirtmiştir:

Ḳanı sermâye ki bir ḥâlet idüp sermâya

Bı̄d-veş olmayavuz biz de ṣovuḳdan lerzân (Cinânî; Ş.3 / B.17)

Görüldüğü gibi kış mevsiminde ağaçlar "ar'ar, serv, secer, badem, dırahtân, bîd (söğüt)" gibi adlarla karşımıza çıkmaktadır. O artık baharda açan türlü renkte çiçekleri ile tabiatın güzellik unsuru olmamakla birlikte, yaz mevsiminde verdiği meyvelerle canlılar için bir bereket kaynağı değildir. Bunun yanında şitâiyyelerde yer alan “badem, söğüt, çınar” gibi bahar mevsiminin hayalini kurduran ağaçlar, kış meviminin tabiata getirmiş olduğu değişimi yansıtmadıkları için hakikatten uzaktır. Servi dışında hepsi kışa yenilmiştir. Artık o, kışın ortasında bahara kavuşmanın hasretiyle duran, çıplak, hasta ve çaresiz bir varlıktır. Kışın şahı ona iyilik olsun diye beyaz elbiseler giydirmiştir. Ancak onu da çemen diyarında esen rüzgârlar ve güneş almıştır. Ağaçların yanında kış mevsiminden en çok etkilenenler ise bitkilerdir. Ağaçlar kış mevsiminde bir nevi yaşam mücadelesi verirken, bitkiler ise tamamen ortadan kalkmıştır:

Teraḥḥum itdi meger mürde-i nebâtâta

Bisât-ı bezmi götürdi kefen getürdi ṣabâ (Gelibolulu Âlî; Ş.5 / B.7)

Kış mevsiminde mevcut bitkilerin yanında çiçeklerin durumu da onlardan farksızdır. Kışa onlar da yenilmişlerdir. Bunun yanında çiçek, şitâiyyelerde "şukûfe" kelimesi ile karşımıza çıkmaktadır. Ancak kış mevsiminde türlü renkli çiçeklerden eser kalmamıştır. Varlıkları belirsiz bir hâl almıştır:

Gelince düzd-i sitâ naúd-i bâġı tọn͂durdı

Sükūfeden n'ola nâ-yâb olursa andan es̠er (Cinânî; Ş.2 / B.15 )

Genel anlamda var olan çiçeklerin yanında "gül, lale, yasemin, nergis" gibi türler de şitâiyyelerde yer almıştır. Özellikle divân edebiyatında akla ilk gelen çiçek türü olan gül de şitâiyyelerde karşımıza çıkmaktadır. Klasik Türk şiirinde en çok sözü edilen çiçek güldür. Sevgilinin sembolü olarak kullanılan gül, sevgilinin bütün özelliklerini taşır. Renk, tazelik,

incelik, narinlik, naziklik ve nazlılık hem gülün hem de sevgilinin özelliklerindendir.96 Ancak şitâiyyelerde ise durum farklıdır. Kış gülün kulağına soğuk sözler söyleyip onu kaçırmıştır. Artık ortada ne gül, ne onun dikeni; ne maşûk, ne de âşık kalmıştır. Çünkü gülün olmadığı yerde aşk da olmaz. Kış yeryüzünü dondurduğu gibi aşkı da dondurmuştur. Bu nedenle insanlar evdeki ocakta yanan ateşin küllerinin içindeki kora bakıp onu gül yerine koyarlar:

Ocakda âteşe ben nice gülsitân dimeyem

Her aḫker oldı ṣanasın ki bir gül-i ḥamrâ (Taşlıcalı Yahyâ; Ş.15 / B.10)

Bilmezem ki ne ṣovuk söz didiler ġūs-ı güle

Götürüp ayaġı erbâb-ı çemen gitdi hemân (Cinânî; Ş.3 / B.6)

Şitâiyyelerde gülden sonra klasik Türk şiirinde en sık rastlanan çiçek türleri olan lâle ve yasemine de rastlanır. Divân şâirleri, lâleyi genellikle gövdesi, dalları, çanak ve taç yapraklarıyla bir bütün olarak kullanmışlardır. Lâlenin klasik Türk şiirindeki temel işlevi; sevgili, memdûh, güzel, gelin, sâkî, hizmetçi, asker gibi şahıslar; sevgilinin yanağı, dudağı; âşığın yüzü, vücûdu, kanı, gözyaşı ve yaraları gibi uzuvlar; kadeh, şarap, tabak, tâç gibi eşya; güneş, ay, yıldız gibi kozmik unsurlar ve cennet, gönül, ümit, dert, şiir gibi soyut kavramlar ile değişik vesilelerle ilişkilendirilmesine dayanır.97 Yasemin (Semen) ise şitâiyyelerde yer alan diğer bir çiçek türüdür. Yasemin, klasik Türk şiirinde yumuşak dokulu, beyaz ve sarı çiçekli, güzel kokulu ve tırmanıcı özellikleriyle dikkat çekmiştir. Bu bitkisel özellikleriyle bağlantılı olarak yaseminin klasik Türk şiirindeki temel işlevi, sevgili ve sevgilinin saçı, zülfü, yüzü, yanağı, sînesi, teni gibi uzuvlarıyla benzerlik ilişkisine dayanır.98 Şitâiyyelerde lale bahçesine yağan karlar laleleri adeta beyaz renkli yaseminlere çevirmiştir. Bu görüntü ile lale bahçeleri yasemin bahçelerine dönmüştür:

Berf çünkim 'âlemün bâğın semenzâr eyledi

Yaraşur âteşden olursa ocaklar lâlezâr (Revânî; Ş.14 / B.3)

96 Cemal Kurnaz, Gül (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.14, 1996), s.220. 97 Yavuz Bayram , Klasik Türk Şiirinde Duyguların Dili: Çiçekler (Electronic Turkish Studies., Vol. 2 Issue 4, p209-219. 11p. 2007), s. 212-213.

98

Germ itdi meclis ehlini nâr-ı şarâb ile

Gûyâ ki oldı sâki-i semen-'izâr berf (Revânî; Ş.13 / B.6)

Her lâlezârı şimdi semenzâr eyleyüp

Bâğ-ı cihânı itdi yine nev-bahâr berf (Revânî; Ş.13 / B.9)

Şitâiyyelerde yer alan bir diğer çiçek türü ise nergistir. Nergis, divân edebiyatında daha çok baygın, uykulu gözler için kullanılmaktadır. Şitâiyyelerde ise nergis sevgilinin gözünün yerine tabiatın gözü olmuştur. Tabiata yağan karlar, adeta onun gözünü kapatan pamuk olmuş ve onu görmez etmiştir:

Çemende berf degül nergis üzre zâhir olan

Meger ki gözine ak düşdi oldı nâ-bînâ (Mânî; Ş.9 / B.8)

Şeh-i şitâyi ye hod cerre geldi gülzâra

Gözine penbe yapışdurdı nergis-i şehlâ (Mânî; Ş.9 / B.9)